24 Aralık 2013 Salı

Dikkaat Bebek Firarda!

Evet artık kapalı kapıların hiç bir işe yaramadığı bir döneme girmiş bulunmaktayız ailecek.
Sağımız solumuz önümüz arkamız her yerimiz kapalıydı daha düne kadar:
1.Banyoya girip klozete bişiler atmasın diye  ebeveyn banyosunun kapısı
2.Tuvalet fırçasını ağzına sokmasın diye misafir banyosunun kapısı
3.Arkamdan koştur koştur gelip bir de bacaklarıma yapışıp mutfakta iş yaptırmadığı için babasıyla takıldığı odanın kapısı
4.Giyinip soyunurken gözümüzün önünde olsun, bi yere gidemesin diye giyinme odasının kapısı
5.Babasıyla yatak keyfi yaparken sıkılıp kaçmasın diye yatak odasına giden koridorun kapısı
vs vs vs
Her şey geçen hafta "İştarcım hadi köpük köpük banyo yapalım" dememle başladı. İştar koşarak gitti, gayet rahat şekilde ara koridorun kapısını açtı,ebeveyn banyosunun kapısını açtı ,ışıkları yaktı, duşakabinin içine girdi ( yok canım duşakabinin kapısı zaten açıktı)
Dün daha giyinmem bitmeden giyinme odasının kapısını açıp, koşarak kaçtı pırr diye.
Ve son bomba, akşam ben mutfakta bir şeylerle uğraşırken, minik cüce dairenin kapısını açtı ve apartmana fırladı. Arkasından zar zor yetiştim. Üst kilidi kapatmayı denedim ama yeni keşfettiği bu durum İştar'ı acayip eğlendirdiği için hiç durmadan tekrar tekrar kapıyı açmayı denemek istiyor. Bu defa kapı açılmak yerine hafif aralandığı için minik parmakları araya sokup durumu zorlamaya çalışıyor aklı sıra.
En kökten çözüm olarak şu an dış kapımız içeriden kilitli yaşıyoruz artık.
Otokontrol mevhumundan yoksun ama beri yandan da her türlü muzırluğa kafası çalışan bir cüce oldu benim kızım artık!



20 Aralık 2013 Cuma

Bir Diş Hikayesi


İştar'ın süt dişlerinin büyük bir kısmı çıktı sayılır. Bu süreçte bir çoğunun varlığından haberimiz dahi olmadı işin gerçeği. Hatta İştar'ın aslında bir sürü dişinin olduğunu daha yeni fark ettim. Mevzuya da pek hakim değilim işin esası, hangisi azı, hangisi köpek vs bilmiyorum.
Konuya hakim olmamamın en önemli sebebi de İştar'ın diş çıkarma sürecinin tabir-i caizse "kendi kendine " oluvermesi (idi)
Ne ağrı, ne sızı.. Biraz salya ve hoop diş gelmiş!
Ama alt taraflardan bir adet inatçı keçi bizim bu diş  sıkıntısı dedikleri olaya olan yabancılığımızı sildi attı.
İştar 3 gündür doğru dürüst bir şey yemiyor.
Geceleri ateşleniyor (38,5 civarı) hatta evvelsi gece ılık duşa soktuk, çenesi takırdarken giydirdik.
Bu arada bu ateşlenmeyle birlikte 17 ayda 3. ateşlenme vakamız oldu.
Gece uykusundan defalarca uyanıp ağlıyor, tekrar  uykuya dalması da uzun zaman alıyor.
Ağrı krizi başladığında  ağlama krizi de peşi sıra geliyor, ne yapacağımızı bilmiyoruz çünkü mevzu başka!
Dişçi bir arkadaşıma yandım allah diye danıştığımda bildiğimiz ağrı kesicilerden bir de bir jelden bahsetti.
Bugün gidip alacağım.Açıkçası her durumda çocuğa ilaç vermek pek de istemiyorum , bakalım umarım şu diş  denen şey ben şu an işteyken çıkmıştır da biz de biraz rahatlarız!

17 Aralık 2013 Salı

İştar Hanım 17 Aylık !

Vay be ne çabuk geçti zaman.
İştarın anne sütü aldığı, "ay ne zaman yüzükoyun döner kendi kendine" diye meraklandığımız devrelerinde 17 aylık bebekleri gözümde adam olmuş da Harvard'a başlamış gibi büyütürdüm. ( tıpkı şimdi 3 yaşına gelenleri büyüttüğüm gibi)
İştar'ın pek çok alandaki gelişimi ayıyla uyumlu yada birazdan önden gittiği için son 3-4 aydır İştar büyük sıçramalar yapmadı bize göre. Var olan yetkinlikleri  geçen zamanla beraber biraz daha arttı, hepsi bu
Tombulluktan ne sağa ne sola dönebilen, soyadının hakkını veren İştar artık basit sorularımıza basit cevaplar verebiliyor,mama sandalyesinde oturmaktan sıkılınca kendi kendine aşağıya inebiliyor, konsantrasyon süresi biraz daha uzadı; yani kahvaltı için gittiğimiz bir yerde önüne çizgi film koyunca rahat bi 15 dakika bir şeyleri yiyip sohbet edebildim.
Hayat biraz daha kolaylaştı, artık banyo küvetini pek kullanmıyoruz ( özellikle suyla oyun oynasın diye bir derdimiz yoksa), normal duş alıp çıkıyor hanımefendi. Dışarı çıkarken hazırlanan çantası tüy gibi hafif, tek derdimiz  hangi oyuncağı götürelim. (İsveç çakısı mantığında az yer kaplayan ama çok işlevli oyuncakları ilk üretebilecek firma parsayı toplayacak şimdiden söyliyeyim)
Elimi tut anneciğim dediğimde artık kaçmıyor, biraz daha sakin ve benim adımlarımla uyumlu gidebiliyoruz.
Uykusu maşallah saat gibi düzenli. Akşam en geç 21 gibi uyuyor, sabah 8 gibi uyanıyor. Öğlen 12:30 civarı da kesinlikle uykusu geliyor ve en az 2 saat kesintisiz uyuyor.
Tabi geceleri bu uzun ve verimli uykular elbette kendi yatağında değil, bizim yatağımızda yattığı için! Her akşam İştar hanım kendi yatağında uykuya başlıyor ama gecenin bir yarısı uyanıp bizi çağırıyor.Hiç itiraz etmeden onu alıp yatağa götürüyoruz. Herkes kaldığı yerden uyumaya devam ediyor. Evet, yeni uyku düzenimiz bu şimdilik ve bundan pek de gurur duymuyorum ama ne yapayım, uyku da tatlı bir yandan :)
Bildiği kelime sayısı çoğaldıkça kendini ifade etme becerisi de gelişti, artık dolaptan çıkan domatesi yerken " anne soğuk" diye beni uyarıyor. Asansöre binerken kaçıncı katta olduğumuzu gösteren tabelaya bakarak 11 diyor, ipadi  yada televizyonu gösterip bir şekilde erişemediyse "aç,aç" diye komut veriyor.
Banyo yapmak istediğinde banyonun kapısına pat pat vurup "köpük köpüüük" diyor.
Şu an dedesinin ve annesinin adını biliyor.Özellikle "mehmet" i çok net söylüyor, dedesi de mutluluktan havaya uçuyor tabi. Sırada baba ,babaanne ve diğer dedesinin isimleri var.
Başka çocuklarla oynamaya süper meraklı ve hevesli. Parklardan korkuyoruz çünkü maalesef hala hapur hupur kum,taş,çakıl yiyor.  Ama parka gitmek de şu an günlük yaptığımız yegane sosyalleşme.Evimizden biraz uzakta tartan zeminli bir park keşfettim, bundan sonra adresimiz orası olacak sanırım. Hem oraya mecburen pusetle gideceği için puset kavramına da alışmış olur.
İştar'ı oyun grubuna gönderme işi kafamda giderek şekillendi. Bence gelişimsel olarak İştar bu işe hazır.Şu kışı bir atlatalım, haftada 1 kereden başlamak üzere hanımefendiyi yavaştan oyun gruplarına dahil edeceğim. (tabi salonunu  benzer yaş grubundan 3-4 çocuğa tahsis edecek  sevecen bir anneyle yakın zamanda tanışmazsam)
İştar'ın hazır olduğu bir başka konu ise tuvalet eğitimi. Her ne kadar kaka ve çişi şu an ayırt edemese de aşağıda bir yerlerde bir şeylerin döndüğünün gayet farkında. Yılbaşı hediyen hazır bir tanem: bir lazımlık!


10 Aralık 2013 Salı

Cadaloz İştar!

İştar'ın annesi ve  babası olarak süper sakin,yumuşak hatta "vur sırtına al lokmasını" tadında insanlarız. Bırakın şiddeti, birbirimize sesimizi yükselttiğimiz dahi görülmemiştir. Bakıcısı da keza aynen bizim gibi, inanılmaz sakin bir bayan. Ama bizim kızımız maşallah hem bağırıp çağırıyor, hem  de tekme tokat girişiyor; resmen şiddet uyguluyor etrafına.
Bana attığı tokatlar genellikle öfke krizleri esnasında oluyor, o anda elde etmek istediği ancak  ne istediğini anlayamadığım yada bilerek vermediğim bir şey varsa, bağır bağıra basıyor tokadı suratıma.Acıtıyor da.
Geçenlerde bir şey almaktan ziyade arka tarafındaki oyuncak bölümünde vakit geçirsin diye gittiğimiz Mother care mağazasında 2 yaşlarında bir erkek çocuğuyla ütüyle kim oynayacak kavgası yaptı, sonuç: ütüyü kapan çocuğun suratına okkalı bir tokat!
Neye uğradığını şaşıran çocuk yine de ütüyü vermemekte inat edince, ikinci tokadı da yemesi kaçınılmaz oldu tabi.
Bu hafta sonu da bir arkadaş toplantısında daha eve adımını iki dakika önce atmış 18 aylık bir bebek de İştar'ın Osmanlı tokadından nasibini aldı.
"Merhaba, hoşgeldin.çaaat!"
Nereden öğreniyor, kimden öğreniyor hiç bir fikrim yok. Televizyonda genellikle bebek kanallarını açıyoruz,başka bir kanal açıksa zaten İştar izlemiyor.Kaldı ki biz akşamları televizyon karşısından vakit geçiren bir aile değiliz. Yani televizyonda görmüş olma olasılığı çok düşük. Düzenli olarak gördüğü insanların hiçbiri de -bildiğim kadarıyla- şiddet yanlısı değil.
Bir tek aklıma şu geliyor. Bir gün tesadüfen attığı bir tokada birimiz güldük (dolayısıyla onaylamış olduk bu hareketi) ,İştar hanım da canı ne zaman isterse bu davranışı tekrarlıyor. Ama yine de tokat mevzusu özellikle öfkeli olduğu anlarda gündeme geliyor, yani karşı tarafa ne kadar kızgın olduğunu bildirmenin de bir yolu aynı zamanda. Bir daha ki sefere aynı davranışı tekrarlarsa acaba ona kızıp davranışının ne kadar kötü olduğunu mu anlatmalıyım yoksa görmezden mi gelmeliyim? Osmanlı tokadının durumuna göre bekleyip göreceğiz artık!


5 Aralık 2013 Perşembe

Bebeklerde Bağımlılık Sendromu: İpad ve Oyun



Hadi canım ne saçma diyebilirsiniz ama son bir kaç gündür evimizdeki durum bu.
İştar için evdeki her elektronik aygıtın ayırt edici bir fonksiyonu var ve o isimle çağrılıyor,talep ediliyor.Misal benim cep telefonumun ismi "ay ay ay". Çünkü o telefonla You Tube' dan Hande Yener'in Ya Ya Ya şarkısını izlemeyi özdeşleştirmiş. Babanın cep telefonu " Delisin". Cici Kızların meşhur şarkısı niyeyse hep o telefonda dinleniyor. (Dinlerken de ufak ufak şarkıya eşlik edebildiğini söylemiş miydim bu arada?)
Emektar İpadimiz, uzun zamandır haşır neşir olduğu Twinkle Twinkle Little Star aplikasyonu demek ( kısaca yıldız) Yeni oyuncağımız mini İpad ise şu anda İştar için Caillou ( çünkü Caillou'lu bir oyun indirdim) yada Baby First'in Find The Match aplikasyonu demek. (kısaca oyun diyor ona da)
Bu saydığım 4 aleti nerede görürse görsün, hemen minik parmaklar onu gösteriyor, istiyor da istiyor, vermezsek ağlamaya başlıyor.
Bu durum bir kaç aydır devam eden bir şeydi zaten, buraya kadar her şey normal.
Son bir kaç gündür ise garip olan şu:
İştar ipad'i eline geçirir geçirmez, önce "slide to unlock" yapıp cihazı açıyor. Sonra ana ekranda minik parmaklarıyla sağa sola kaydıra kaydıra sevdiği oyunun yada aplikasyonun ikonunu buluyor ve gayet seri şekilde basıp çalıştırıyor. Kikir kikir gülerek oyun oynuyor sıpa! Elbette örneğin Find the Match oyununun amacını henüz tam olarak algılamış değil ama kendi çapında eğlencesini yaratmış durumda.

 Ancak  Twinkle Twinkle Little Star dışındakilerde beleş aplikasyonlar olmasından mütevellit, aralarda çıkan reklam pop uplarıyla henüz baş edemiyor. Bunların kapatma düğmeleri o kadar minik ki ben bile çoğu zaman kapatmayı beceremiyorum ve  App store'a yönlendiriliyorum işin gerçeği. Reklam filan çıkarsa hemen sesleniyor : "annneeee aççç"..
Bir yandan İştar'ın henüz 16,5 aylıkken bunları yapabiliyor olması beni sevindirse de, aslında bunları yapmasının yegane sebebinin biz olduğu gerçeği de gözümü korkutuyor. Demek biz de ailesi olarak o kadar çok elimizde gezdiriyoruz ki şu aletleri, ister istemez çocuk bize bakarak taklit ediyor. İştar şu an aslında bir şeylerde ısrarcı olmak için çok küçük yani onu bu İpad dünyasından çekip uzaklaştırmak çok kolay. Zaten etrafta görmediği zaman aklına bile gelmiyor oyun filan.  Ama 2 yaş civarı görmese de aklına gelecek oynamak isteyecek. Şu an oynayabildiği oyun 2-3 iken, o zaman devreye başka başka oyunlar da girecek belki.
 Şimdiden daha  bir büyüğün yardımı olmadan kendi kendine İpad açıp oyun oynayabilmesi ileride kafasını bilgisayara gömmüş bir çocuk yetiştirmemize sebep olur mu, bilmiyorum.  Bir yandan da  bu oyunların  eğitici öğretici tarafı da oluyor  aslında ama  yine de kantarın topuzunun kaçması an meselesi.Bu işi dengeli bir şekilde yapabileceğinden emin olsam ( örneğin bi 15-20 dakika, arkadaşımla bi kafede kahve içerken İştar da  oyun oynayıverse) arada sırada çocuğa ipad vermekten korkmayacağım ama bu işe de biraz erken mi başladık ne?


2 Aralık 2013 Pazartesi

Cümleler Kuruyoruz

İştar konuşma ve kendini ifade etme sürecinde resmen eksponansiyel olarak ilerliyor.
Neredeyse her gün yeni bir kelime çıkıyor ağzından. Hafta sonu yine hepimizi hayretler içinde bıraktı. 4-5 çocuk şarkısı söyleyebilen bebeği bir süredir, ayısıyla birlikte favori oyuncağı. Salonda sehpanın üzerine bebeği koydum,oyalansın diye düğmesine bastım.
Bebek Ali Babanın Çiftliği ni söylemeye başladı.İştar'ın kesik kesik bu şarkılara eşlik ettiğini zaten biliyorduk ama gözümüzün önünde bütün şarkıyı baştan sona ve çok az hatayla söyleyiverince odadaki herkes bir an bakakaldı.Şarkı bitip de bize bakarak ellerini açıp "bittiii" demesiyle hepimiz "yok artık" dedik.
Konuşmaya fiiller de gelince tadından yenmiyormuş doğrusu.
Baba gitti, anneanne uyuyor, bebek geldi,İştar dönüyor vs. İki üç kelimelik de olsa arada fiil oldu mu direkt cümle kurmaya başlıyorsun aslında.
Bu kadar efektif konuşabiliyor olmasına aslında bizden ziyade en çok sevinen İştar. Her derdini bir şekilde anlatabiliyor, zaten anlatamazsa inanılmaz sinirleniyor. Resmen yeni yabancı dil kursuna başlamış öğrenci gibi.
Bol gramer hatalı, kesik kesik cümleli; ama hevesli ve istekli!


28 Kasım 2013 Perşembe

İştar 16 Aylık!

İştar'ın konuşma becerileri gün geçtikçe artıyor,bazen öyle yerde öyle bir laf söylüyor ki hepimiz şaşırıyoruz.
Geçen gün akşam yemeğini yedirmek istedim. Mutfaktayız ana kız." Anneciğim çorba içmek ister misin?" diye sordum.
Tezgahta duran muzu göstererek, aynen şöyle dedi başını sallayıp: " Hayır muz yiyor"
Yeni duyduğu her kelimeyi anında papağan gibi tekrarlıyor: "hayatım,canikom,aşkım,bebeğim, yer elması (?), brokoli vs"
Bu kelimeleri öğretme niyetiyle, eğer yeterince cümle içinde kullanırsak, bir süre sonra zihninde aktifleşmeye başlıyor ve  o da artık kullanılabilir hale geliyor.
Motor becerileri de giderek gelişiyor. Dün spor ayakkabısının her iki tekini de hatasız bir şekilde giydi kendi kendine. Ha cırt cırt bantları tam olması gerektiği gibi bağlayamıyor henüz ama o günler de yakındır kanımca.
Bir yanda  tüm bunları yapabilirken, beri yanda parkta  yerde bulduğu her şeyi ağzına atması  hatta abartıp avuç avuç toprak yemesi ve ağzını temizlemek için yanına gittiğimde çığlık ata ata kaçmasına ne demeli?Geçen hafta sonu resmen canımdan bezdirdi. Arka arkaya 3 avuç toprak yiyip dişlerini  gıcırdata gıcırdata  ağzındaki minik çakılları çiğneyip durdu! Parktaki tek sorunumuzun üstünün başının kirlenmesi olduğu günler ne zaman gelecek acaba!
Kaka ve çiş İştar için aynı kavramlar. Hemen hemen her defasında -eğer o an zihni başka bir şeye kaymadıysa-  çiş yada kaka geldiğinde "kaka kaka" yada "kaka yap kaka yap" diye haber veriyor, işini hallediyor ve bazı bazı da pastanın üzerindeki çilek geliyor: "kaka bittiiii"
Sanırım kaka-çiş tutmaya yarayan kaslar artık çalışmaya başladı.
Önümüzdeki ay İştar'a kenarında tuvalet kağıdı takma yeri olan şu  yanda gördüğünüz aletten almayı planlıyorum. Hiç acelem yok, daha çok küçük tuvalet eğitimi için. Planım sadece arada sırada aletin üzerine oturtmak yada bebeklerinden birini oturtup çişşşş yapmasını seyretmek beraber.
 Ama biz özellikle üstüne düşmediğimiz halde şimdiden böyle haber vermeye başladıysa, bezsiz günlerimiz de yakındır kanımca.
Şu sıralar İştar'a renkleri öğretmeye çalışıyorum ama henüz bir sonuç alamadım. Konuya ilgisiz, kelimeleri tekrar dahi etmiyor. Sanırım kavram karmaşası yaşıyor. 1 yaşını doldurur doldurmaz aldığım Faber'in pastel boyaları anında mideye indirildiği için rafa kalkmıştı. Bu defa Mothercare'den şunları aldık. Bir tanesini seçip eline vermemle hemen ısırmaya başlaması bir oldu.Üstelik yeni aldığımız boyama kitabı da önümüzdeydi, hatta bir kaç sayfayı ben sarıya boyamıştım örnek olsun diye.
Yeni kalemlerimiz de şu an dolap köşesinde bir yerlerde duruyor. Bakalım, ara ara yeniden deneyeceğim.
Bu arada hastalıktı,adaptasyondu,yarına toplantım var uykumu iyi almam lazımdı, şuydu buydu derken uyku eğitimimiz yalan oldu. Yine de her akşam uyutmaya çalışıyorum, uyursa ne ala.Yok eğer uyumazsa-ki genelde öyle oluyor- anne,baba,çocuk üçlüsü birlikte yatıyoruz.Maksat İştar'ın kendini güvende hissetmesini sağlayıp uyuyakalması.Bir kere babamız İştar' dan çok daha önce uyuyakalıyor ( bi nevi ava giderken avlanıyor), ben de uyumamak için direniyorum ve uyuyormuş numarası yapıyorum. İştar yatakta sağa sola yuvarlanıyor,ayağa kalkıyor,bir annesine bir babasına yaslanıyor derken baktı ki biz uyuyoruz, en fazla 15-20 dakika içinde o da seriliyor. İştar'ın uyuduğunu anlayınca usulca onu yatağına alıyorum. Ancak duruma göre gece 1-2-3, Allah ne verdiyse İştar hanım uyanıp "annee, babaaa" diye bağırmaya başlıyor tabi.
Karı koca mücadele gücümüz az,uykumuz tatlı. Eh aramızda diyagonal yatan bir bebeğe de alıştık.Eşim bile rahatsız olmamaya başladı son zamanlarda. İştar'ın gece uyanmasına o an kim tatlı uykusundan ayılırsa kalkıyor,mücadele verip İştar'ı uyutmaya çalışmak yerine hemen bizim yatağa servis ediyor. Zaten bizim araya geldikten 3 dakika sonra horul horul uyumaya devam ediyor ve net sabah 8:30 a kadar uyuyor.
Sen sağ, ben selamet durumu.
Bu konformist yaklaşımımız şu an İştar'ın bizimle yatma arzusunu daha da körüklüyor, farkındayız.
Ama insanın uykusunu alarak güne başlamasının da zevki hiçbir yerde yok.
Örneğin dün akşam:  yorgundum. İştar'ı pış pış yapa yapa uyutmaya mecalim yoktu.Kolayı seçtim,İştarla beraber yattık. Kısa süreli debelenmeler vs sonunda İştar hanım fosur fosur uyumaya başladı.Kalktım yatağına koydum.  Ben akşamıma devam ettim, uykum gelince gidip yattım.Gece 2 gibi uyandı, hemen yanıma aldım. Valla ana kız sabah 9' kadar tatlı tatlı öyle güzel uyumuşuz ki.
Sonuçta:
1. İştar 21:30'da yattı, ertesi sabah 9'da kalktı.
2. Onu uyutmak için hiçbir safa sarf etmedim
3.Kendi uykum da sadece bir defa bölündü ama hemen geri yattığım için gecenin bir yarısı baykuşa dönmedim
4.Oh be dünya varmış
Amerikalılar bu işe bir de resmi bir isim bulmuşlar: "cosleeping." Doğal ebeveynliğin bir parçası olarak lanse ediliyor.Valla dürüst olmak lazım: bu iş doğal ebeveynlik filan değil, basbayağı işin kolayına kaçmak!Çünkü öbürü zor,meşakkatli, uykusuz geceli.Uyku eğitiminde günlerce bıkmadan usanmadan ve asla geri dönmeden sabırla bebeğin kendi kendine uyumasını öğretmeye çalışıyorsun.
Tam her şey yoluna girdi derken hooop  bir gece bebek ateşleniyor ve sen annesi olarak onu bir başına o şekilde yatağında bırakamayacağın için  kocanla araya sıkıştırıveriyorsun.O uyurken sen de 2-3 saatte bir çaktırmadan ateşini kontrol ediyorsun. Ertesi gece de  daha düşük seyirle de olsa ateş devam ediyor.Araya devam.
Eh 3. gece de tedbir amaçlı arada tutmakta fayda var.
Ve hooop döndük mü en başa! Bebek huzurlu ,bebek güvende, anne baba yanında, eh istediği de o.Ve başlar yine gece uyanmaları, anne baba istemeler.
Şimdilerde  yarım kalmış şu uyku eğitimine devam edip etmeme konusunda çok kararsızım.  Tekrar başa dönmekten korkuyorum. Üstelik her gün her gün uykusuz işe gitme fikri de hiç cazip gelmiyor doğrusu.
İmza, tembel anne,salla gitsin anne :)



19 Kasım 2013 Salı

Ohooo 6. Hastalık Olmuş Meğer Bizimki!

Biliyorsunuz İştar geçen hafta Çarşamba ve Perşembe gecelerini, özellikle Perşembeyi 39 üzeri bir ateşle geçirdi. Cuma günü ise ateşten eser dahi yoktu.Fakat bizimkinde bir halsizlik,bir mıymıntılık,sürekli kafayı kimi bulduysa onun koynuna sokma hali,iştahsızlık, durduk yere mızıldama vs.
"Ah kıyamam..  3 gündür evde oturdu, ondan sıkılmıştır canı" dedim önce (??)  Yeniden ateşlenir endişesiyle o gece de anne baba yatağında uyudu İştar hanım.
Cumartesi sabah İştar'ı babasına emanet edip, nicedir ihmal ettiğim spor salonuna gideyim dedim.Biraz da oralarda sohbet vs derken 4 saat sonra eve döndüğümde İştar babasının kucağına konuşlanmış,yine hiç bir şey yememiş,kuş gibi duruyordu. Bir şeyler yedirmeye çalıştım ama pek de başarılı olamadım. Sanki benim kızım İştarım gitmiş, yerine bambaşka bir 16 aylık bebek gelmiş gibi.Dakika başı cırtlak bir sesle" anneee annee" deyip eteklerime yapışıyor,iki dakika oyuncaklarıyla oynadıktan sonra yere yatıp gözlerini kapatıyor vs. Bir süre sonra da  babasıyla koyun koyuna uyudu zaten. Uyandığında çok daha iyiydi, bizim de arkadaşlarımıza sözümüz vardı, hadi bakalım deyip hazırlanıp çıktık.
Gittiğimiz evde 3 yaşında bir abimiz var. İştar gelir gelmez onun odasına daldı hemen çeşit çeşit oyuncaklara yapıştı.Fakat yine de arada mızıldayıp duruyor.Ev jeotermalle ısındığı için tüm radyatörler kapalı olmasına rağmen içerideki ısı cidden Çemberlitaş Hamamı kıvamında bu arada.Nitekim bir yarım saat sonra İştar'da ilk bunalma belirtileri başladı.Yine aynı mızmızlığa verip hiç üzerinde durmadım. 1 saat sonra çocuk cinnet geçirip üstünü başını paralamaya zırıl zırıl ağlamaya başlayınca, soyayım da rahatlasın dedim.
Ve şok: İştar'ın tüm sırtı, göğüs ve karın çevresi artı kulak arkası pençe pençe kızarmış! Minik minik sivilce gibi noktalar oluşmuş."Yuh amma da sıcakmış bu ev "derken İştar  üzerinde sadece bir bezle çok daha rahatlamış gibiydi. Evdeki diğer bayanlarla İştar'ı komple bir incelemeden geçirdik. Bizde benzer bir vaka yok ama herkes İştar'ın sütle bağlantılı bir alerji geçirdiğinde hemfikir oldu.
 Yahu bu çocuk o kadar çok süt içiyor ki doğduğundan beri, şimdi mi alerjisi çıktı yani filan derken aklıma bir önceki gün teyzesinin eline verdiği iki avuç büyüklüğünde kaşar peyniri geldi. İştar da hepsini yemişti."Çüş yani o kadar kaşarı ben de yesem bana da bi haller olabilir" diye geçirdim aklımdan. Bu arada İştar'ın mızıltıları tekrar başlayıp, kızarıklıklar aniden suratına da geçince doktorunu aradım. İsilik ihtimalini söyledim.(ateşlenme vakasından hiç bahsetmeden) Doktoru da alerji olabilir deyip ağlarsa vermek için bir alerji şurubu yazdırdı. 
Şurubu aldık, eve dönüp yine aman bu defa da  gece yarısı kızarıklık uyanması olur belki diye yine hep beraber uyuduk. Sabah vücudundaki kızarıklıklar aynen duruyordu artı yüzündeki kızarıklıklar daha da yayılmış gibiydi. Benim kafamda bir sürü tilki: acaba deterjan mı,acaba aşuredeki nişasta mı,dün 3 tane mini Oreo yedirmiştim, ondan mı vs..
Eh yanımızda da alerji şurubumuz var ya, Bostanlı'dan tekneye atlayıp, fır fır rüzgarı yiye yiye karşıya Levent Marinaya geçtik ,Pazar sabahı kahvaltı edelim diye. Tabi dışarıdaki her sosyal aktivitede olduğu gibi İştar'ı orada da idare etmek zor oldu, 10'ar dakikalık vardiyalarla iki lokmayı ağzına atan İştar'ı eyledi. Bol bol mızıldadı,yerli yersiz ağladı, kendini yere atıp 5 dakika öylece durup kalktı vs. Arada hemen alerji damlasını verdim. Niyetim akşamüstüne kadar beklemek.
Dönüş yolunda yine rüzgarı yiye yiye ama fosur fosur uyuyarak Bostanlı'ya geçtik. Oradan sahile yakın bir cafede oturan arkadaşlarımızın yanına gittik.Bu süreçte İştar'ın kızarıklıkları tüm yüzüne göz altlarına kadar yayılmış durumda.Orada da yine her türlü arızayı yaptı, hava iyice soğuyup da İştar' ın mantosunu arabada unuttuğumuzu fark edince eve geri dönmeye karar verdik.
Tekrar sağını solunu inceleyince İştar'ın kızarıklıklarına alerji ilacının hiç etki etmediği yetmezmiş gibi daha da çoğalmıştı.Yine mızıl mızıl, kucakta geçen keyifsiz bir akşamda, İştar hanım erkenden uyudu babasıyla koyun koyuna. Ben bu arada doktorunu aradım ve ertesi gün için sözleştik.
Pazartesi sabahı  İştar'ın kızarıklıkları bir hayli azalmıştı .Doktora gittiğimizde ne alerjisi diyecek acaba diye düşünürken konulan teşhisle şoke olduk: benim minik meleğim 6. hastalık geçirmiş de haberimiz yokmuş meğer.
6. hastalık tıpkı kızamık yada su çiçeği gibi virüsle bulaşan bir çocuk hastalığı. 1-3 yaş grubunda sıklıkla rastlanıyor.Maalesef aşısı olmadığı gibi, tedavisi de yok. Önce aniden yükselen ateşle başlıyor (bknz perşembe gecesi) ateş düşer düşmez de vücutta kırmızı döküntüler beliriyor.Bu döküntüler 2-3 gün içinde geçiyor. Sadece bol sıvı, dinlenme öneriliyor.Ateşin yükseldiği döneme dikkat edilmesi gerekiyor zira bu hastalık havale geçirtecek kadar aniden yükselen ateş yapabiliyormuş. 
Bulaşıcı mı? Evet ama kuluçka ve ateş döneminde.Döküntü aşamasına geldiğinde bulaşıcı olmaktan çıkıyor.
Doktorumuz "yeniden ateşi çıkarsa hemen antibiyotik başlatırız" dedi. Çok şükür ateş mateş yok geçen haftadan beri.
Bu aralar süper mızmızız, her şey İştar için ağlamaya bir sebep. Benim tahminim  hastalıkla beraber oluşan kas ve eklem ağrıları arada İştar' ın canını acıtıyor ve bu yüzden olur olmaz her şeye ağlıyor.Yeni şeyler öğrenmeye istekli değil,sürekli eteğine yapışacağı birini arıyor.
Bu süreçte güzel olan bir tek şey var: İştar her gece neredeyse 12 saat uyuyor ( gerçi bizim yatakta, ama olsun)
Her hastalıkla çocuğun huyu değişirmiş derler ya ,gerçekten doğru..

15 Kasım 2013 Cuma

Acil Eylem Planı İkinci & Üçüncü Gün

Serdar Ortaç'ın felsefe derslerine konu olacak derinlikteki şarkı sözlerinden en anlamsızı dün başımıza geldi: "bu zamanda tabiata güvenip işe başlanmaz!"
Akşam işten çıkıp gelecek misafirlere yemek hazırlığı içinde koştur koştur eve gelip de İştar'ı ilk kucağıma aldığımda bana biraz sıcaklamış gibi geldi. Üzerindeki hırkayı çıkardım. Oyalansın diye hemen çocuk kanallarından birini açıp, yemek hazırlığına giriştim ( bu durum ayrı bir yazı konusu). Bu sırada İştar gelip gelip eteğime sürtünmeye,mızıl mızıl mızıldamaya başladı,arada bir de esniyordu.Bakıcısından aldığım son bilgiye göre öğlen uykusunu da güzel uyumuş,herhalde beni özlediği için mırıl mırıl bu akşam diye düşünüp,bir elim işte diğer elim İştar' da hazırlıklara devam ettim.
Arkadaşlarımız geldi  (bu aralar sevdiklerimizle,hele ki bebekli değillerse, kendi evimizin ortamında görüşüyoruz bildiğiniz gibi) yemeğe oturduk. Hayret,İştar hiçbir şey yemedi, daha çok elinden düşürmediği Pepe'ye yedirmeye çalıştı. Etrafta dolandı,her zaman ki gibi salonu tarumar etti vs. Ve saat 21' e doğru aslında İştar'ın sıcaklamadığını, basbayağı ateşi olduğunu fark ettim! Maalesef geçen seferki ateşlenme deneyimimizden ders almamış olacağız ki hala gidip kulaktan ateş ölçen aletlerden almadık. Koltuk altı termometresi ise İştar'ı inanılmaz rahatsız ediyor.Bağırış çığırış yaptığım ölçümlerden sonra ateşinin 37 derece olduğunu gördüm. Bu da kulaktan ölçümde 38'e tekabül ediyor.Yani durum geçen seferki gibi.
Zaten yine ateşten rahatsız olup ağlamaya başlayınca hemen 1 kaşık Calpol verdim, hem çabuk uyusun hem de ateşi daha da yükselmesin diye.
Tabi bütün bu hengame arasında İştar'ın uyku disiplini planı çoktan suya düşmüştü bile.Ateşi başına vurmuş kızım Çarşamba gecesini anne baba yatağında fosur fosur uyuyarak geçirdi. Sabah uyandığında yine hafiften ateşi vardı ama koltuk altı ölçümünü reddettiği için tam olarak kaç olduğunu bilemedim.Zaten keyfi de yerindeydi.Bakıcısı geldiğinde durumu anlattım,bol ıhlamur, uyurken çaktırmadan bir daha ölçelim vs deyip işe gittim. Gün içinde bakıcısı uyurken ateşini çaktırmadan ölçmüş,37 çıkmış Yani kulak ölçümüne göre 38'e yakın.
Akşam eve geldiğimde durumu sabah bıraktığım gibiydi.Çok hafif bir alın sıcaklığı, keyif yerinde ama hafif bir mız mızlık var, iştah yok. Akşam yemeğinden bir kaç parça yedi.Öncesinde verdiğim aşureden bir kaç kaşık yemişti, o tıkadı herhalde diye düşündüm.
Saat 20:00 civarlarında esnemeye başlayınca,sütünü hazırlayıp odasında yatma hazırlıklarına giriştim.Zaten durumu iyi olduğu için niyetim bu geceyi odasında geçirtmek.Süt-emzik-sallanan koltuk derken kollarımda uyuyakaldı, yatağına yatırdım ama nafile. 10 dakika sonra hemen yatakta dikilip ağlamaya başladı.Yatağından çıkarmadan pışpışlayarak yeniden uyutmaya çalıştım, bir hayli uzun süren denemelerden sonra uyur gibi oldu ama yoook yine hacı yatmaza bağladık olayı. Ve sonra farkettim ki sanki ilk yatırdığımdan biraz daha sıcak gibiydi alnı. Aman dedim ne olur ne olmaz ben İştar'ı yanıma alayım,zaten uyumuyor da.
Birlikte yattık bizim yatakta.Niyetim İştar'ı uyutup, biraz internette takılıp kendim de uykuya dalmaktı.
İştar'ın tam anlamıyla uykuya dalması neredeyse 22:00 yi buldu. Galiba uyku saatimiz buralarda fikslendi artık.
Ve saat 00:45 civarı İştar bağıra çağıra uyandı ağlayarak.Elimi hemen alnına götürdüm: resmen cayır cayır yanıyordu.Hiç bu kadar yüksek bir ısı hissetmemiştim alnında.Şu bizim koltuk altı termometresiyle hemen ölçüm yapayım dedim, tabi her zamanki gibi çok rahatsız oldu, daha da ağlamaya başladı.Daha termometreyi koyar koymaz alet öttü, ekranına baktım ve şoke oldum: 39,8 derece gösteriyordu. Yani kulaktan ölçüme göre en az 40,5 derece ateşi vardı İştar'ın! Tam o sırada İştar kusmaya başladı.Bütün aşureler mideden çıktı.İştar'ı kaptığım gibi soyup balkona koştum.Islak bez vs de sevmiyor, ağlıyor.Babasının kucağına oturttum (İştar'da sadece kısa kollu bir tulum, baba hırkayla) Uykudan uyanmanın verdiği sersemlikle İştar'ın suratı allak bullak. Hemen nöbetçi eczane araştırdık ve kulaktan ölçüm yapan cihaz bulunduran bir tanesini bulduk.Koşa koşa gittim,bir de Calpol benzeri ateş düşürücü bir başka ilaç alıp geldim. Ben gidip gelene kadar geçen 15-20 dakikada balkon soğuğu İştar'a daha iyi gelmiş gibiydi.Babasıyla Pepe izliyorlardı.Aleti hemen kendi üzerimizde bir denedik, eşimi de beni de 35,7 ölçtü (ne alakaysa). İştar'ı ölçtük (tabi bundan da huylandı ama en azından bu bir saniye sürüyor) 38,5 çıktı. Mandalin istedi, verdim.İçeri geçtik,üstünü başını değiştirdim,kustuğu için midesinden çıkmıştır belki diye tekrar bir kaşık daha Calpol verdim.Bir süre sonra uyudu.Üzerinde kısa kollu bir tulumla üzeri açık yatırdık aramıza.Sabaha kadar ara ara uyandı tabi ama saat 08:30 gibi güne başladı. Çaktırmadan yaptığımız sabah ölçümünde ateşini 37,5 gördük. Yani kriz durumundan uzaklaşmıştık. Bu arada kontrol için kendimi de ölçtüm,36,8 çıktı.Yani bizim ateş ölçer kendi kendini kalibre etmiş gözüküyor.

Sabah kahvaltısının yarısını yedi, bakıcısına 4 saatte bir değişimli ateş düşürücü ilaç , bol su bol ıhlamur vs klişe hatırlatmaları yaptıktan sonra işe geldim. Aklım tabi ki İştar'da. Dikkat ediyorum da her defasında geceleri yükseliyor bu ateş denen meret.Bugün ateşli 3. günümüz olacak ve maalesef gündüz kontrol altında gibi duran şey geceleri azıtıyor.Bu gece de aynı durum tekrarlanırsa Cumartesi kapıp İştar' ı doktora götüreceğim artık.
Şimdilik İştar hanımın uyku düzeni oturtma çalışmaları rafa kalktı, herhalde Pazartesi start veririz,tabiata ne kadar güvenirsek artık !

13 Kasım 2013 Çarşamba

Acil Eylem Planı Birinci Gün Notları

Evet 12 Kasım itibariyle İştar'ın uyku düzenini rehabilite etme amaçlı yürürlüğe koyduğumuz acil eylem planıyla ilgili son durum raporumdur:
 08:00-10:00  >> Kalkış,anne baba cilveleşme,kahvaltı,bakıcının gelişi vs (buradan sonrası için bakıcısının yalancısıyım)
10:00 -12:00 >> Parka gidiş,haşat çıkana kadar hoplama zıplama. Başka çocuklardan süt içen görüldüğü için süt ikramı, biberon elde puset içinde site turu atılması ve uykuya dalma
12:15 - 14:30 >> Öğle uykusu
14:30- 17:30 >> Öğle yemeği, evde oyun ( bana göre bir posta daha park yapılmalıydı),ara öğün
17:30 -19:30 >> Anneanneye gidiş, oralarda kudurma,ağza bir şeyler tıkıştırılmış tabi
19:30- 21:45 >> Baba eşliğinde anneanneden alınıp babaanneye gidildi. Akşam yemeği, oyun,kudurma ve kaçınılmaz son kaka, kaka üstü banyo,mayışma
21:45 >> pusetin içinde yarı uykulu eve geliş.Uyku rutin saati kaçtığı iç
in hemen süt hazırlama,odaya ve meşhur sallanan koltuğumuza çekilme
22:30 >> Uzuuun uğraşlardan ve ilk yatırışta annee diye kalkmadan sonra nihayet yatağında uykuya dalma
01:00 >> Anneeee diye böğürerek uyanma.Bir 5 dakika kadar belki uyur düşüncesiyle benim olaya kayıtsız kalmam, bağırtıya devam ettiği için la havle çekerek yanına gitmem
01:00-02:00 >> Sallanan koltukta uyku denemeleri, kucakta uyutma taktikleri,pış pışlama, elden geleni arda koymama, nihayet İştar'ın  kucakta  uykuya dalması. Daha yatırır yatırırmaz annnee diye tekrar kalkması.Küfrederek aynı işleme baştan başlamam. Bu durumun 2 kere daha tekrarlanması.
02:45 - 03:20 >> Yine annneee diye uyanma. Bu defa bir 10 dakika kadar stand by'da beklemece.Anneden umudu kesince İştar'ın rotayı "babaaa" ya çevirmesi. Oradan da bir şey çıkmayacağını anlayınca hepten koyverip etinden etinden koparıyorlamış gibi ağlama krizine giriş. Yok artık bişi mi oldu diye odasına koşuşum.Bu defa yatağından kaldırmadan tekrar yatağına yatırmam,İştar'ın hacı yatmaz gibi ağlarayak kalkışı, benim onu yeniden yatırmam, İştar'ın yine kalkışı vs. Bu durumun yaklaşık 7-8 defa tekrarlanması.Son yatırışımda sırtını pışpışlamam ve İştar'ın artık kalkıp dikilmekten vazgeçmesi ve uykuya dalar gibi olması .Hah bu defa oldu galiba deyip odadan çıkmam ve hooop tekrar en baş geri dönüş. Derin bir nefes alıp sabırla İştar'ı yatağından kaldırmadan sırtını pışpışlayarak yaklaşık 10 dakika karyolasının parmaklıklarının üzerinden sarkmam. ( bu arada belim tutuldu) Ve nihayet İŞTAR UYUDU
07:15 >> Kendi odasında geçirdiği her gecenin sabahında olduğu gibi sabahın kör bir vaktinde uyanış ve güne başlama
Tabi aslında uykusunu hiç de almadığı için İştar ben işe gidene kadar sürekli esneyip durdu.
Bugün için de hedefimiz 12 gibi öğle uykusuna yatırmak ve en az 2,5 saat uyutup, akşam da daha düzgün bir saatte ( en geç 21:00 gibi) uyumasını sağlamak. Hoş gerçi akşama misafirim olacak ama ne olursa olsun ben bu işe baş koydum.
İştar Hanım, your co-sleeping days are over!

12 Kasım 2013 Salı

Bayan Rottenmeier İşbaşında

Bu iş ne zaman başladı, ilk kurşunu kim attı bilmiyorum. Geçen ay ateşlendiğinde mi oldu yoksa yaz günlerinin çoğunu aynı odada geçirdiğimiz için sinsice bilinçaltına mı yerleşti?
Uyku düzenimiz daha düne kadar şöyleydi:
Akşam yemeği sonrası banyo keyfi - ki o keyif  küvetinde oyuncağıyla, cilveleşmesiyle en az 30 dakika sürüyor- ve akabinde oyunlarla şarkılarla altını bağlama,pijamalarını giydirme,saat 21:00 'i geçtiyse süt ılıtıp biberona doldurup İştar hanımı kucaklayıp odasına çekilme rutininden sonra neredeyse 1 yılı aşkın bir zamandır beklenilen durum İştar'ın en geç 10 dakika içinde benim kucağımda sallanan sandalyede uyuyakalması ve benim onu usulca yatağına yatırmamdı. Ha , bundan sonraki etaplarda sorunlarımız elbette vardı. Eskiden derdimiz İştar'ın gecede iki kere uyanmasıydı ( ama iki pışpışla hemen uyuyuveriyordu), sonraları kesintisiz uykuyu becerdik ama bu defa da  hanımefendi sabahın köründe  uyanmaya başladı, babasının değil ama benim bütün biyolojik ritmim alt üst oldu. Yaz döneminde erken güne başlamalar azaldı ama gece uyanmaları devam etti.Yanımda yatırınca 5 dakikaya uyuyakalıyordu, ben de yatağına geri yatırıyordum (aha!), ilerleyen aylarda gece uyandığında sadece bizimle yada benimle  uykuya devam ettiği sürece uyku modunda kalmaya başladı, yani pış pış yapıp uyutup yatağına geri yatırmak mümkün olmamaya başladı.
Ve 11 Kasım 2013 tarihi itibariyle İştar'la  geldiğimiz nokta şu:
Yemek-banyo-süt rutinini akşamları evde olduğumuz her gün yapıyoruz ancak deli gibi uykusu olmasına rağmen İştar artık geceleri u-yu-mu-yor! Dün saat 21:15 gibi elimde süt biberonu yine sallanan koltuğumuza çekildik. Saat 23:30 civarı odadaki durum şuydu: sinirleri bozulup  sallanan koltuğun bir köşesine büzüşmüş anne, bir elinde ipad öbür elinde emziği yatağının korkuluklarından bacağını sarkıtarak, neredeyse 1 saattir youtube'dan çalan ninniden sıkılıp acilen Caillou'nun açılmasını talep eden bir bebek ve şaşkın bakışlarla olay mahalline varan baba. Ben yenilgiyi kabul edip odadan çıktım,İştar'ı babasıyla baş başa bıraktım.Babası hop diye zıplayarak İştar'ın karyolasına geçti,biraz oyun,kahkaha ,güreş,künde derken 24 civarı İştar uyuyakalmış.
Gece 02 gibi yeniden uyanmış (bu defa baba baaa diye seslenerek) babası pış pış yapıp uyutmuş,yatağına yatırmış, anında yeniden uyanmış ve bu durum 3 kere tekrarlanınca babası onu alıp salondaki koltuğa götürmüş.Sabah 6 gibi bu defa ben uyandım, eşimi yanımda görmeyince merak edip kalktım ve baba kızı salondaki koltukta koyun koyuna yatarken gördüm.Babasıyla yattığını anlayınca anında uyumuş zaten. İştar'ı kucakladığım gibi tekrar odasına yatırdım. Sabah 8:30 gibi uyandı. Yani bu hesaba göre bir kere İştar 8 saat filan uyudu, ayrıca gece boyunca 4 kere uykusundan uyandı. Kesinlikle sağlıksız ve acilen düzeltilmesi gereken bir durum.
Bu sabah itibariyle evde  hemen acil eylem planı yürürlüğe girdi. Bakıcısını da dahil ederek aldığımız kararlar şöyle:
1. İştar'ın bundan böyle +/- 1 saat toleransla hangi saatte ne yaptığı ilk etapta mevcut durum gözlenerek fikslenecek. Kaçta kahvaltı,kaçta park,kaçta öğle yemeği,öğle uykusu,ara öğünü,evde oyun,akşam yemeği,banyo ve yatış  vs. Gelişine vurmak,kendi dağınık yaşamımıza çocuğu uydurmak yok artık.
2. Emzik, uyku öncesi hariç kesinlikle verilmeyecek.
3. Dışarıda parkta geçireceği zaman maksimize edilecek.Mümkün mertebe enerjisini atıp yorulacağı aktiviteler yaptırılacak.
4.Akşam yemeği daha erken saatte yedirilecek ve gece uykusu rutini daha erken bir saate çekilecek.
5.Gerekirse karı koca uykusuz kalacağız ancak bu hafta bu işi halledeceğiz.Ödün vermek, çok uykum var şimdi boşver, hadi  hep beraber uyuyalım demek yok.
Gazamız mübarek olsun.


11 Kasım 2013 Pazartesi

Bizim Kızın Kusuruna Bakmayın Artık!

Evet bu aralar en sık kurduğum cümle bu. Hep diyorum ya İştar eşliğinde sosyalleşmek ancak ev ziyaretleri çerçevesinde oluyor diye..O ev ziyaretlerinde de kapıdan çıkarken "görüşürüz,hoşçakalın"dan önce bu cümleyi etmek zorunda kalıyorum.
Yer :Güzelbahçe-İzmir
Tarih: 10/11/2013
Olay: Çocuksuz  ama köpekli bir çiftin evine kahvaltı ziyareti
Davetliler: Yanlarında arpası fazla kaçmış 15 aylık kızlarıyla Gürbüz ailesi,19 aylık oğullarıyla Kara ailesi
Bir kere Güzelbahçe'deki bu şirin ev, bana göre İzmir'deki arkadaşlarımızın evleri arasında en güzel ve ferah evlerden bir tanesi.Orta tezgahlı ada davlumbazlı açık bir mutfak,Mudo Conceptten derlenmiş az sayıda  eşya,yere inen bol miktarda cam-pencere,koyu gri duvarlar ve bol miktarda boş alan..Bir bebek için ideal.
Salonda neredeyse hiç süs eşyası yok, olanlar da eve girer girmez yaptığım "tehlike taraması" sonucu ortadan kaldırıldı. Fakat çocuklu evle  çocuksuz ev bir olmuyor elbette.Yine de köşe oturma grubunun oradaki antika telefon,antika fotoğraf makinası ve porselen fili unuttuk.
Ama İştar unutmuyor tabi ki.
Büyükler kahvaltı ederken, İştar hanım öncelikle tüm oyuncaklarını geniş salonun her köşesine yayarak başladı işe.Sonra ev sahibinin pilates topunun üzerine çıkma,onunla birlikte yuvarlanma denemeleri yaptı,topun üzerine çıkıp oradan da masadaki çay bardağına uzanmanın pratikte mümkün olmadığını  fark edince vazgeçip, bu defa rengarenk pilates bantlarını sapan gibi çeke çeke, zavallı 19 aylık Demir'in suratına yapıştırmaya başladı.Ondan da sıkılınca mutfağa yöneldi ve orada müthiş zevkli bir oyunun olduğunu gördü: mama kabı içinde duran köpek mamalarını tek tek bir başka kabın içinde duran suyun içine atıp, sonra o suyu içmek..
Can hıraş olay yerine koşan annesinin uzaklaştırmasıyla kendini tekrar salonda bulan İştar, bu defa da deri oturma grubunun pufunun üzerine çıkıp,bize  bebekçe bir Hyde Park konuşması çekti-tabi arada zıplayarak-
Ondan da bunalmış olacak ki, salonun diğer köşesindeki oturma grubunun ortasındaki dev sehpaya dadandı bu defa.
 Nasıl bir psikoloji acaba bebek olmak?
"Hmm, şu saf oğlanın  ayıcıklı hikaye kitabını elinden alıp parçalasam, sonra da  üzerine çıktığım sehpadan babamın kafasına doğru atsam,acaba annem bana kızar mı? Bi deniyeyim bakalım ne olacak"
Bu arada  ev sahibemizdeki gerginlik had safhaya tırmanmış,plastik çay tepsilerini bile hışımla ortadan kadırmaya başlamıştı bile :) Herkes elindeki çay bardağına sıkı sıkı sarılmış, İştar'ı izliyordu.Sanki biri İştar'ın olduğu kareleri x18 fast forward yapmış,bizim olduğumuz kareleri de dondurmuştu.İştar ya mutfakta çöpü karıştırırken ortaya çıkıyor yada evin köpeğinin arkasından koşarak " gel  hav haaav geel" diye kuyruğunu çekmeye çalışıyor.
Sonunda ilk isyan eden de zaten evin köpeği Julyet oldu.18 yıllık hayatında çok nadir sesi duyulan hayvan önce acı acı havladı sonra da hırlamaya başladı. İştar'ın patiye doğru son hamlesiyle de bize göre  80 yaşında olan teyze öne doğru hamle yapıp İştar'ı ısıracakmış gibi yaptı.
İlk defa İştar korktu, hemen koşarak yanıma geldi."Anneeee hav hav haaaav" diye sokuldu koluma.
Bu arada evdeki diğer bebek sakin sakin babasıyla oynuyor yada  kendince konuşmaya çalışarak salonun etrafında dolanıp duruyordu..Gözlerimi yaşartarak elbette..
Annesi sürekli iştahsızlığından filan bahsetti ama hangisi daha iyi o an bilemedim.Boyu masadaki zeytin tabağına yetmediği için kaşla göz arası sandalyeye çıkıp elini bulduğu tüm kahvaltılık malzemelere sokup yiyen İştar mı yoksa orada durdukları 4-5 saat boyunca ağzına bir lokma sürmeyip babasıyla sehpanın oralarda oyalanan Demir mi?
Ha buradan çıkarımım şu da olabilir: bizimkinin her sabah yediği cevizi,pekmezi,peyniri,yumurtası düz duvara mı tırmandırıyor acaba?
Hazır o tarafa gitmişken bir başka arkadaşımızı daha ziyaret edelim dedik. Evin hanımının eski bir anaokulu işletmecisi olmasından mütevellit içim daha rahattı ama oradan da verilen kuru boyaları yediği için dili renkten renge girmiş,eline verdiği mandalinaların suyunu sıkıp sağa sola saçmış, etrafta bulduğu durumu müsait her objeyi parçalara ayırmış şekilde çıktık boynumuz bükük.
Yine kapıdaki cümlem aynıydı: Bizim kızın kusuruna bakmayın artık!
Ve sonraki cümlem: Bir dahakine bize bekleriz..
Son durağımız Urladaki bir restorana geldiğimizde İştar'ın pili tamamen bitmişti.Malum yanımıza puset denen aleti de hiç alamadığımız için, koltuklu bir yere geçip oturduk,üstüne restoranın polar şalını serdik.Onca gürültüye rağmen bana mısın demedi,akşam 8' de eve varana kadar fosur fosur uyudu.
En son yediği şey mandalina olduğu için kalkar kalkmaz yemeğini hazırladım. Karnabaharı reddedip, tabaktaki köfteleri gösterip "köfteee köftee" dediği için mecburen sadece köfte ve çorba yedirebildim.
Eh bir önceki gün gece 1 e doğru yattığı için ve Pazar günü akşamüstünden saat 8e kadar uyuduğu için maalesef gece 11 e kadar sabırla uyutma çalışmalarım başarısız oldu.Daha doğrusu kollarımda uyuyor ama yatağına yatırınca hemen uyanıp anne anne diye bağırmaya başlıyor.23:30 gibi pes edip İştar'ı kucaklayarak kendi yatağımıza getirdim.Ve ne yaptı dersiniz? Poposunu döndü, anında horul horul uyumaya başladı.
Şu an bebek disiplin yöntemleri üzerine bulabildiğim tüm kaynakları okuyorum.
Bu akşam itibariyle evde sıkı yönetim başlıyor.
Birinci hedef, 3 gün içinde İştar'ın tüm geceyi kendi yatağında geçirmesini sağlamak,uyku saatlerini düzenlemek.
İkinci hedef de evde yapması serbest ve yasak olan şeyleri ona öğretmek
Bu iş bu hafta bitecek,kararlıyım!

6 Kasım 2013 Çarşamba

Domates Yiyeyim mi?

Evet İştar hanımın son bombası.
Babamız yine iş seyahatinde, anneannedeyiz.Bu sabah kahvaltıda gerçekleşti olay
Sandalyesine kurulmuş ( evet artık mama sandalyesinde değil normal sandalyede yemek yiyoruz) peynir ekmeğini yerken,masadaki domatesleri gösterdi ve şu lafı yumurtladı: "domates yiyeyim mi?"
Annesinin göz bebeği, minişi..Artık düzgün cümle de kurarmış..
Bu arada yaklaşık bir aydır  hemen hemen her öğününde İştarın önünde plastik bir tabak içinde yiyeceği menünün minik bir numunesini de koyuyorum.Eline verdiğim kaşıkla  gayet güzel yemeğini kendi kendine yiyor. Ancak sulu çorba yada kaşıkla alması zor yiyeceklerde biraz zorlanıyor elbette.İkea'dan aldığım giydirilen tipte önlükler http://www.ikea.com.tr/urundetay/70179754/kladd_mama_onlugu.aspx bu noktada çok işime yaradı doğrusu.En azından üstü çok kirlenmiyor.
Ha bu arada sanmayın ki İştar büyük insan gibi dökmeden saçmadan yiyor. Abartmıyorum her yemek sonrası oturduğu yerin altı (keyfine göre mama sandalyesi yada bizim sandalye) tam bir savaş alanı! Yemek sonraları mutfağı derleyip toparlamam 1 saate yakın sürüyor. Ama maalesef bireysel hareket etmenin de tadını aldığı için ona küçük bebek (!) muamelesi yapıp  yemekleri ağzına tıkma şansım da kalmadı artık. İllaki istiyor, "kendiiiiim" diye yırtınıyor yemek olayına başladığımızda.
Geçenlerde de annem benim eski bir vesikalık fotoğrafımı göstermiş İştar'a. Minik meleğim hemen fotoğrafa atlayıp "anneeem anneem" diye göğsüne koymuş fotoğrafı. Bana pek bi düşkün.Zaten bu aralar sıklıkla yaşadığımız şey, bakıcısının eve gelmesiyle İştar'ın hemen kendini yere atması.Çünkü bakıcının gelmesi demek annenin gitmesi demek.Biliyor,algılıyor artık pek çok şeyi ve de hafızaya kaydediyor.
Geçen gün dedesiyle  bir evin önünde duran kedilere yemek verdi. Aynı evin önünden geçerken "kedi mama yiyy" dedi.Daha sonra başka yerde başka bir kedi gördüğümüzde ise "kedi mamaa" diye bağrışmaya başladı.
Sıradaki bombaları merakla bekliyorum...

4 Kasım 2013 Pazartesi

Kasım 2012 versus Kasım 2013..Ne Umdum Ne Buldum!

İştar Hanım 15 ayını bitirdi bile!Geçen sene bu zamanlar İştar daha 4 aylıkken  ne çok gözümde büyütürdüm 1 yaşını geçmiş bir bebeği: "Vayy sizinki  tam 15 aylık ha? Ne güzel koşuyo maşallah"  Sanırdım ki 1 yaşını geçince tüm bebeklere sihirli bir değnek değiyor ve  artık  hafta sonu aktivitesi olarak el ele tutuşulup çocuk tiyatrosuna gidiliyor,yelkene mi versem, surfe mi başlatsam geyiği yapılıyor, kerrat cetvelinde 9 kerelere geliniyor.
Yalanmış hem de kocaman bir yalan!
İşte size tam tekmil 1 yıl sonrasına ne umdum, ne buldum listesi (2012 Kasım versus 2013 Kasım)
1. Uyku Düzeni
2012 Kasım >>  İştar son derece dakik bir şekilde gecede en az 2 defa uyanıyor. Genel olarak uyanma saatleri 04:15 ve 06:30 .Çoğu zaman da en son uyanışından sonra onu uyutamayıp ben de zombi gibi sabahın kör vaktinde oturmak zorunda kalıyorum. O günlere dair hatırladığım en net şeylerden biri her gün ama her gün uykusuz şekilde işe gidip, hurda şeklinde eve dönmelerim.Geceleri bir kere uyandıktan sonra hemen uykuya dalamayıp, üstüne 1 saat da internette takıldığım için yatağımın başucunda duran telefonum yada ipadim en iyi  uyku arkadaşım.
2013 Kasım >> Ha düzelttik, ha kesintisiz uykuya geçtik, ha bu sefer sihirli formülü buldum derken 1 senede geldiğimiz vaziyet geçen senekinden daha beter: Gecenin belli bir saatinde -ki bu genelde 02 suları oluyor niyeyse- İştar uyanır, anneeeeee diye bağırmaya başlar ve odasına giden şanslı ebeveynin yaklaşık 1 saat süren uyutma çabaları nihayet kapanan göz kapaklarıyla son bulduğunda tekrar yatırılır. Odadan usulca çıkan ebeveynin ilk adımı atmasıyla beraber İştar hanım etine iğne batırmışçasına uyanır, hemen yatağın korkuluklarına tutunup anneeee anneee diye 1 saat önceki statüsüne geri döner. İçinden küfrederek prosesi yeniden başlatan ebeveyn, eğer  günlerden hafta sonu ise biraz daha direnir ve bu işi ne olursa olsun İştarın yatağında bitirmek üzere inat eder. Eğer hafta içi bir gün ise "amaan be" diye işgüzarlık yapılır ve İştar kucaklanarak anne baba yatağına yatırılır.Hedeflenen lokasyonda olduğunu farkeden İştar Hanım derhal uykuya dalar ve mümkün olan en geç saatte uyanır.Uykusuz kalmadan sabah işe gidecek anne baba tarafından pes edilip arada yatırılan İştar hanım giderek buna daha da alışır ve artık arada yatmadan duramaz hale gelir.Tavuk yumurta meselesi yani.
2. Beslenme ve Kilo
2012 Kasım >>Anahtar kelime 90 cc.. Obezliğin doruklarında gezindiğimiz dönemler.Her doktor muayenesi çıkışında ne kadar fazla kilomuz olduğu panik içinde eşe dosta duyurulur ve - "boşver yürüyünce bak nasıl gidecek o kilolar"- telkiniyle bünye rahatlar.Zaten yetmeyen anne sütü üretimi mamayla takviye edilir.Artık emzirme olayını beceremediğim mevzusu kabullenilmiştir, daha fazla mücadele edilmez. Evde yada dışarıda ihtiyacım olan gereçler şunlar: toz mama,ılık su,biberon. E-bebekten aldığımız yeşil termos en çok kullandığımız alet.İştar ağlıyor mu? Hmm son beslenmenin üzerinden ne kadar geçmiş? 2 saat. Ok daya o zaman 90 cc! Kakamız hardal rengi ve kokusuz.Ve meğer benim sütüm çocuğu kabız yapmıyormuş, yetmediği için çocuk doymuyormuş!
2013 Kasım >> Kilo- boy orantımız son derece normal, artık şişko falan değiliz.Bakla hariç her şeyi yiyip içiyoruz.Şimdiye kadar averajda giden boy ilk defa endekste yukarı çıkmış.Doğru dürüst yemek pişmeyen bir evde artık İştar hanımın damak zevkine göre sağlıklı ve taze yemekler pişiyor.Her gün ne pişireceğim derdimiz var, o da beni biraz geriyor , orası ayrı!Eh "you are what you eat"  demiş bir büyüğümüz. Kakamızın kokusu  da artık Bodrum yolu üzerindeki pirina fabrikalarından hallice, çoğu zaman da ıslak mendil yetmiyor, bi duş aldırmak şart oluyor temizlerken!
3.Günlük Aktivite
2012 Kasım >> İş çıkışı pusete oturtup site etrafında şöyle bir dolandırmak yeterli İştar'ı. Zaten dönen bir tekerlek İştar için uykuyla eşdeğer.Onun dışında İştar'ın bir günü bol bol uyumak,yerde oyun halısında yatıp tepeden sarkan oyuncakları bik biklemek,kaka-çiş yapmakla geçiyor.Akşamları iş çıkışı ben mutfakta yemek yaparken, o salonda yerde oyun halısında takılıyor.Yegane dert, bu bebek ne zaman yüzükoyun dönecek.
2013 Kasım >> Artık bağlasan durmayacak pozisyondayız.Mutfakta sandalyesinin üzerine çıkıp oradan masaya atlayıp, masanın diğer ucuna koşarak geçebiliyor.Zaten mama sandalyesine de elveda diyeceğiz galiba yakında. Annemlerdeki çoktan depoya kaldırıldı, bizdekinin de kalkması an meselesi zira İştar hanım sıkıldığı anda pat diye sandalyeden ayağa kalkıp aşağı inmeye çalışıyor. İnemezse de " ineyim mi" diye bana soruyor.
Ev içinde sürekli bir koşturmaca  halindeyiz.Parka gittiğimizde ise zemberiğinden boşalmışçasına bir sağa bir sola koşturuyor, eline geçen her şeyi ağzına atıyor, yerdeki su birikintilerinin önünde çömelip eliyle pat pat suya vuruyor, başka çocukların elindeki oyuncak kraker ne varsa alıyor.Kısacası zarar, ziyan tehlike,action aklınıza gelen ne varsa İştar hanım'da mevcut.
Her gün en az bir defa bakıcısıyla parka gidiyor. Ben de işten erken çıktığım günlerde ekstra bir tur daha yaptırıyorum. Eşimle son yaptığımız durum analizine göre İştar'la baş edebilmek için gün boyu parkta koşup oynaması gereken sürenin en az 4 saat olması gerektiğine karar verdik. Aşağısı bize gece uyanmaları ve masa-sandalye tırmanıcılığı olarak geri dönüyor çünkü. Ha bu arada yapacak başka bir yaramazlık bulamadığında kendi kendine pusetine tırmanıp oturuyor ve kemerini bağlamaya çalışıyor.Bu da yeni icadımız.
4.İletişim ve Zihinsel Beceriler
2012 Kasım >>Aman çocuğum erken konuşsun derdine onunla bol bol muhabbet ettiğim günler.Sohbet içeriğimiz hayli değişken ve zengin. "İştarcım bak şimdi bu patatesi soymadan önce güzelce bir yıkıyorum ki...."" Aaa bak İştar, şu tezgahta duran şey muz, bak sarı muz gördün mü?"
Şimdilik İştar anlattıklarımı dinliyormuş gibi yapıyor, gösterdiğim nesneleri gözüyle takip ediyor.Arada gülüyor,işine gelmeyen bir şey olduğunda mızıldıyor.Ama biraz geveze olacağız galiba çünkü gün boyu ağzında bir şeyler geveleyip duruyor. Hatta arada baba ya benzeyen bir şeyler mi duyuyorum ne?
2013 Kasım >> Hiç durmadan bir şeyler konuşuyor, gösteriyor,anlatıyor; bildiklerini gösterme çabası içinde, sürekli bir show-off durumu! Evde en çok konuşan kişi İştar desem yeridir.An itibariyle aşağıdaki kelime ve cümleleri aktif ve bilinçli olarak kullanabiliyor:
anne-baba-dede-anneanne-babaanne-teyze-abla-abi-çocuk-aç-kapat kapağı-attım-kapattım-gitti-bye bye-muz-elma-patates-domates-mama-ekmek-kek-zeytin-peynir-hadi-hav hav-köpek-kedi-aslan-at-tıss yılan-ördek vak vak-papağan-böcek-arı-cik cik kuş-araba-lamba-kitap-masal-kayu-çiz-kalem-üçgen-kare-daire-güneş-ay-çiçek-ağaç-masa-park-kova-taş-su-süt-meme-atta-bebek-bebek ağlıyor-bebek mama yiyor-saat-bir-iki-üç-altı-on (aradaki sayılar yok)- el-parmak-göz-burun-kulak-saç- ineyim mi?- hoppa-ayakkabı-terlik-bıcı bıcı-bez-kaka-çiş. Arada mutlaka hatırlayamadıklarım  da  vardır ama genel anlamda kelime haznemiz bir hayli geniş.
5.İştarla Günlük Hayat
2012 Kasım >> Bebekle de hayat devam ediyormuş yahu.Her yere onu da götürüyorum, hatta ilk uçak seyahatini birlikte bu ay yaptık!Hahayt bebekten sonra eve kapananlara selam olsun! Kasım ayına bir başka rekorumuz ise Bağdat caddesinde tam 6 saat pusetin içinde arıza çıkarmadan uyuması ve benim bilumum mağazaları dolaşıp,kafelerde soluklanmamdı.Acıktı mı? Daya 90 cc!Uykusu mu geldi? Puset ne güne duruyor? Tek eksik kaldığımız şey gece gezmeleri, eh o da pek yoktu zaten!
2013 Kasım >> Artık İştar eşliğinde bir yere gitmek,sosyal hayata karışmak kesinlikle namümkün!Restoran benim için yiyip içip sohbet etmek değil, İştarın peşinde koşturmak ve etrafa yada kendine zarar vermesini engellemek demek artık.Seyahat planlamıyoruz bile, nasıl olsa bir şey anlamayacağız.(bkz Paris maceramız) Ev gezmesi? OK, o olabilir ama yine de mutlaka 2 kişi gidilecek çünkü nöbetleşe idare edilebiliyor.Bir kişi oturup sohbet edecek, diğeri İştar'ın peşinden koşacak.Artık hiç kimseyle hiç bir şey planlayamıyorum,çünkü bir yere gitmek zul, hatta işkence!Dön dolaş en rahat ettiğim yer, evim evim güzel evim, her şeyin kontrol altında olduğu güvenli evim. Peki coğrafi olarak anneanne ve babaanneyle aynı sitede oturma durumu? O da pek bizi rahatlatmıyor çünkü zaten haftanın bir günü İştar  tüm gün anneannesinde, salı ve perşembeleri de benim tenis kursum sebebiyle yine 2-3 saat aynı mekanda takılıyor.Daha fazlası için açıkçası yüzüm yok.Babaanne ise en azından şimdilik İştar'la başetmek için gerekli donanıma ve fiziksel güce sahip değil,belki seneye! Öyle bir kapana kısılmış vaziyetteyim ki, sevgili eşim elinde biletlerle gelse ve dese ki hayatım yurt dışında bilmem nerede harika bir seyahat planladım biletleri aldım rezervasyonu yaptırdım, ailecek gideceğiz..Donuk bir yüz ifadesiyle cevabım şu olur:" Bileti açığa al,belki seneye gideriz.Zaten çok yorgunum, uykum da var." 15 aylık bebeğiyle sosyal hayattan kopmadan yaşayabilenleri,her şeyi birlikte yapabilenleri tebrik eder, başarılarının devamını dilerim. Ha bir de talep edilmediği halde " siz keyfinize bakın çocuklar, bebek bizimle kalsın bu akşam, dönüşte alırsınız" diyen büyükanne-babaların da ellerinden öper, sabır ve destekleri için bebek ebeveynleri adına teşekkür ederim. Valla ne yalan söyliyeyim,34 yıllık yaşamımın en ot günlerini geçirmekte ve başkalarına ait sosyal aktivite icraatlarını facebook ve instagramdan takip ederek like etmekle meşgulum!Lokasyonum aynı, bizde oturmaya bekleriz efendim! (yalnız lütfen cam bardaklarınızı,tabaklarınızı ve kaşık çatalınızı ortada bırakmayın)
Ve bir sır:Sadece işte dinleniyorum..Nasıl ama :)




4 Ekim 2013 Cuma

Ve İlk Ateşlenme Hikayemiz

Pazar günü Çeşme'de tekne sefası, 10 dakika kumsalda oynama ve yaklaşık 5 dakika denizde cup cuplama sonrası hemen sarıp sarmalamıştım İştar'ı. Pazartesi anneannesindeydi, akşam iş çıkışı onu aldım, parka götürdüm.  Tabi yine olur olmaz her şeyi ağzına attı, parkın zeminindeki bütün kumları kafasından aşağıya boca etti. Eve döndüğümüzde üstü başı berbat vaziyetteydi.Ilık bir banyo sonrası niyeyse İştar'ın acayip uykusu geldi, saat 19:00 gibi uyuyakaldı.
12 gibi  ağlayarak uyandı, sütünü içirdim,yeniden yatırdım.
Saat 2 gibi tekrar ağlayarak uyandı, yanına gidip kucakladığımda farkettim ki bizim kız ateşler içinde yanıyor! İlk defa başıma geliyordu, ne yapacağımı bilemedim açıkçası.Koltuk altı termometresiyle ölçmeye çalıştım ama bizimki kıpır kıpır olduğu için tam de ölçemedim. Fakat çıkan değer 37,1 dereceydi.(kulaktan ölçümde bu sanırım 38,5  filan tekabül ediyor) Ama sanki daha çoktu ateşi, baya sıcaktı kafası, elleri vs
Bir kaşık Calpol verdim, hemen sonrasında da uyudu tabi.
Sabah uyandığında ateşi yine aynıydı.Hemen hasta pozisyonu alındı, çorbalar, bugün parka gitmek yoklar vs. Sabah da bir kaşık Calpol içirdim.Ihlamur kaynattım. Bu arada gözleri  de buğulanmıştı sanki, resmen hasta gibi görünüyordu, kedi yavrusu gibi sürekli sarılmak istiyordu. Gün içinde annemden "yok yok düşmüş ateşi "haberi geldi,rahatladım.İşten eve gelince maalesef durumun pek de öyle olmadığını gördüm.
Akşam kulaktan ateş ölçümü yapan termometreyi denedik ve çat: 38,5 derece!
Önceki hafta arada ishalli kakalar, ara ara baş gösteren iştahsızlık, genel olarak özellikle geceleri uykusuzluk vs hep dişe yormuştuk ama yaptığım araştırmalara göre dişten dolayı ateş asla bu kadar yükselmiyor.Ha belki diş de çıkıyor olabilir ama beraberinde viral bir enfeksiyonun eşlik ettiği kesin.
Akşam yine Calpol, tülbente kolonya dökmeler, sadece tulumla yatırmalar vs yaptık, gece 1 gibi yeniden kontrol ettiğimde 37 ,5 gibiydi ateşimiz. ( gerçekten birinci çoğul şahıs çünkü İştar ateşlendiği için ben de sanki ateşlenmişim gibi geliyor)
Perşembe sabah neşe içinde kalktı İştar Hanım, ne ateş ne hastalık. Ben de gönül rahatlığıyla işe gittim, akşam yeni başladığım tenis kursuna da gittim. Bu arada İzmir'de dün hava 14 dereceye  kadar düştü.Akşam babası İştar'ı anneannesinden alıp eve getirdiğinde elleri ayakları buz gibiydi. Ama annemlerde keyfi gayet yerindeymiş, hatta bir oturuşta neredeyse 800 gramlık balığı tek başına götürmüş.
İştar eve gelip biraz babasıyla yoğurt yemece oynadıktan sonra" eh hastalık da geçti artık" deyip Pazartesi'den beri ilk defa banyo yaptırdım, uzun kollu tulum -pijama giydirdim, akşam sütünü içirdim ve yine sallanan koltuğumuzda ileri geri sallanırken uyuyakaldı, yatırdım.Bu arada burnunun biraz tıkalı olduğunu farkettim, zaten banyodan sonra da bol miktarda sümük çıkmıştı.
Ve sonra olanlar:
- 2 saat sonra ağlayarak uyanma, sakinleştirip geri yatırma
-15 dakika sonra ağlayarak uyanma, uzun süre sakinleştirememe,uyuyakalınca geri yatırma
-yarım saat sonra ağlayarak uyanma, sakinleşmeme, mecburen İştar'ı bizim yatağımıza alma
- neredeyse 5 dakikada bir sanki etinden et kopartıyorlarmış gibi ağlama,bir türlü rahat uyku pozisyonu alamama
-ağlamalar iyice şiddetlenip katıla katıla ağlamaya dönüşünce diş ağrısından duramıyor çocuk deyip bir kaşık Calpol dayama
- yarım saat içinde biraz daha sakinleme ama bu defa da bir türlü gevşeyip uyuyamama, sürekli yatağın ayak ucuna gidip gidip oradan sarkma teşebbüsleri yada garip şekillerde kıvrılma vs ( bu arada biz yorganla yatıyoruz,İştar'ın üstünü örtmeye çalışıyorum ama anında atıyor)
- Bu şekilde sabahı etmece
İştar sabah berbat bir öksürük,gözlerinin altı kapkara,huzursuz,iştahsız şekilde kalktı, kahvaltıda neredeyse hiçbir şey yemedi.İçim parçalanarak onu bırakıp işe geldim ama aklım onda kaldı.
Ateşimiz geçti,eyvallah da daha dün dedesiyle şen şakrak balıkları hüpleten kızıma dün gece ne oldu, bu sabah nedir bu durum? Banyo yaptı diye mi hasta oldu anlamadım ki? Bu nasıl diş çıkarma böyle?



30 Eylül 2013 Pazartesi

14 Aylık Bebek Tam Zamanlı Anaokuluna Gider mi?

Valla olur mu olmaz mı bilmiyorum. İnternette araştırıyorum herkes farklı bir şeyler söylüyor, ki bu yaş grubunda çok da görülen bir şey değil galiba bu iş.Konuyla ilgili fikir beyan eden de pek yok.Bu dönemde insanların sorunları daha çok diş çıkardı, yemiyor,uyumuyor vs  üzerine galiba.
Esasen  anaokulu derken derdim şu benim: istiyorum ki İştar gündüzleri ben işteyken saati saatine ne yaptığının belli olduğu,olayın pedagojik boyutunun da dikkate alındığı bir plan program çerçevesinde vakit geçirsin ve keyif alacağı yeni şeyler öğrensin,uygulasın.
Örneğin her gün belli saatlerde sadece renkleri öğrensin.Bunu iyice pekiştirince  yine her gün lego oynama saatleri olsun ve diğer oyuncak yığınları kaldırılarak sırf lego oynasın yada inceden inceye İngilizce kelimeler de öğrensin.Misal, artık "süt" demeyi öğrendi ya, "milk" de çıkıversin aradan.
Bir uzman eşliğinde resim yapmaya başlasın.Zaten o kendinden mürekkepli silinebilen tahta sürekli elinde.İşte o olayı renkliye çevirsin ve o uzman kişi renkli boyanın yenecek  bir şey olmadığını öğretsin ona.
Evde muhafaza edemeyeceğimiz büyüklükte yada alengirlikte oyuncaklarla da oynayabilsin.Kendine kendine çıkıp kafa göz yarar mı endişesi olmadan yine kendi kendine kayabileceği bir kaydırak olsun mesela.Sıkılana kadar in-çık-kay yapsın.Sitenin parkında da var elbet kaydırak ama bilmem kaç metre yüksekten bir şey olur mu korkusuyla ya ben de onunla birlikte kayıyorum yada hooop diyip 11 kiloluk İştar'ı kaydırağın başından sonuna biz kaydırıyoruz.
Yaşıtları da olsun beraberinde. Elbette birlikte oynamayacaklar çünkü bunun için daha çok küçükler ama en azından kendi yaşıtlarının yanında birbirlerinden pozitif şeyler kapsınlar. Yürüyemeyen yürüsün,konuşamayan konuşsun,İştar gibi her şeyi ağzına atan o işten vazgeçsin vs..
Uyku saati bakıcının ,anneannenin insiyatifinde olmaktan çıksın, atıyorum en geç 12:30 -13:00 civarı İştar hanım uyuyacağını bilsin, hatta esnemeye başlasın saati yaklaşınca inceden inceye.
Maalesef Türkiye'de ( en azından yaşadığım şehirde) tam zamanlı ana okullarının çoğu bir kere bezi bırakmalısın diyor, bezli kabul eden pek az okul var.E bez denilen olay da en erken 2,5-3 yaşında bırakıldığı için otomatikman çocuğun ana okuluna başlama yaşı 3 e yükseliyor.
İştar yaş grubu için "oyun grubu" diye bir şey var ama onda da benim hayal ettiğim düzenek yok.5-6 tane benzer yaş grubunda bebe,  haftanın 2-3 günü, günde 2 saat bir odada bir araya getirilip, yanlarında bakıcı yada aileden birisinin gözetiminde yan yana oyun oynuyorlar.Anladığım kadarıyla oyuncaklar da herkesin evinde olan şeylerden. Henüz başka bir alternatifim olmadığı için bu opsiyonu  bakıcısının İştar'ı  yürüyerek götürebileceği, evimiz yakınlarında bir yer bulursam deneyeceğim ama fikren açıkçası lüzumsuzmuş gibi geliyor, göreceğiz.
Diğer ülkelerde durum nasıl bilmiyorum ama Fransa'da çalışan anne için düzgün,güvenilir ve fiyatı makul  bir bakıcı bulmak zaten imkansıza yakın bir şey olduğu için doğum iznini tamamlayan anne,  devlet tarafından her mahalleye ücretsiz tahsis edilen bir kreşe ( özelleri de varmış) el kadar bebesini sabah bırakıp akşam alıyor.Bebekler tüm gün bu işin eğitimini almış uzmanlarla birlikte oluyor, gelişimleri yakından takip ediliyor.Bana söylenen her 5 bebeğe bir uzman düştüğü şeklinde.Daha çok küçükken kreşe alışan sabinin yemesi, içmesi, kakası,uykusu her şeyi düzenli hale geliyor, bi nevi reboot ediliveriyor.
Belli bir yaştan sonra da çocuk ana okuluna başlıyor, eh orada bütün gün eğlence,şamata gırla; çocuk mutlu, anne baba işteyken çocuğum tüm gün ne yapıyor diye düşünmüyor; mutlu,sen sağ ben selamet!Bebeler 3 yaşına geldiğinde de mutlaka bir spora yada başka bir hobiye (bale, müzik vs) başlatılıyor ve bir bakmışsın çocuğun o kadar aktif ki, neredeyse sana randevu verecek de öyle görüşeceksiniz.
İşte böyle böyle büyüyen çocukların ileride depresif,mutsuz,dedikoducu,asosyal,bilgisayar bağımlısı,kötü alışkanlıkları olan gençlere dönüşeceğini hiç ama hiç sanmıyorum.Eminim ki 3 yaşında tenisle tanışan bir çocuk  7-8 yaşına geldiğinde hafta sonlarını evde bilgisayar başında oyunla geçirmek yerine açık havada tenis oynamayı tercih edecektir.Çünkü eğlence orada, hareket orada!
Hah şimdi tüm bunlar 4 aylıktan itibaren kreşe vermeyle mi oluyor derseniz, elbette değil. Erken yaşta anaokuluna başlatma fikrine son derece sıcak baksam da Türkiye'deki ana okulu standartlarını sorguluyorum. İştar'ın  3 yaşındaki kuzeni ay başında bezli de olsa ana okuluna başladı.Her hafta ama her hafta ateşlendi, olacak şey mi! Geçen yıl da oyun grubuna gidiyordu, yine sık sık hastalanıyordu.Evdeyken hastalanmayan çocuğun okula gider gitmez 3 günde ateşlenmesini ben okulun hijyen standartına, görevlillerin çocukları iyi gözlemlememesine bağlıyorum! Mecburiyetten, rahatlıktan ya da farkında olmadan hasta hasta okula gönderilen çocukları iyi teşhis edip, gerisin geri eve yollamaları şart.Çocuk dondurma yemekten hasta olmaz çünkü,mutlaka birisinden kapmıştır o mikrobu!
Velhasılı kelam, istediğim şartları sağladığını düşündüğüm bir kurum bulursam İştar'ı ciddi ciddi yollamayı düşünüyorum. Olaya şöyle bakıyorum: elalemin Fransız bebesinin bağışıklık sistemi erken mi gelişiyor da kazık kadar 3 yaşına gelmiş çocuk hala evde anasının dizinin dibinde?
Ama etraftan o kadar çok hastalık haberi alıyorum ki..Daha bu yaşına kadar 1 kaşık Calpol dışında ilaç kullanmamış İştar ilk haftasında hastalanırsa onun vicdani yükünü nasıl kaldırırım onu da bilemiyorum.Bak işte erkenden kreşe yollarsan olacağı bu demez mi insan?
Erken yaşta ( İştar kadarken) kreşe başlamış tanıdığım bir tek çocuk var (annesi Ukraynalı olduğu için o da galiba) Valla bana pek de mutlu ve uyumlu gelmedi.Bilakis,bebenin halini gördüğümde, çalışmadığı halde çocuğunu tam zamanlı ana okuluna veren anne modeline gıcık bile olmuştum.
Tabi bir de bez konusu var.İştar'ın kakasının beziyle kavuşmasıyla, altının silinip, paklanıp, kremlenip yeni bez geçirilmesi arasındaki süre maksimum 15 dakikadır - her ne kadar anneanne evinde bu sürenin daha uzun olduğunu düşünüyorsam da- Aynı özeni,aynı hijyeni kreştekiler gösterebilecekler mi bakalım? Bu sorunun cevabı da  galiba her uzmana kaç bebek düştüğü sorusuyla yakından ilgili.
Beri yandan da tüm gün evde çok kısa süreyle parkta ve içeriği bakıcısı tarafından doldurulan günler İştar'ın gelişimi için ne  derece yeterli? Yada belki de yeterlidir, daha fazlasına ihtiyacı yoktur, bilemiyorum,kararsızım.
 Her ne olursa olsun,İştar mutlu bir bebek ve en azından bunu ona sağlayabildiğim için ben de çok mutluyum.




27 Eylül 2013 Cuma

Kapat Kapağı!!?!

Evet bu İştar'ın yeni cümlesi..
Kapat kapağı aşağı, kapat kapağı yukarı gezip duruyoruz   bu sıralar. Bu cümleyi nereden  öğrenmiş olabilir noktasında annemin tahmini sürekli buzdolabının alttaki deep freezini açan İştar'a" kapat kapağı" cümlesini oldukça fazla kereler tekrar etmesiymiş.
İştar'ın kelime haznesi her geçen gün yeni bir şeyle zenginleşiyor. Artık susadığında tuuuu tuuuuu deyip bardağı gösteriyor yada canı süt çekerse süüüt süüt diyebiliyor.
Ali babanın çiftliği artık out, şu günlerde varsa yoksa Caillou.Şu theme song en favori ipad seyirliğimiz: .http://www.youtube.com/watch?v=QLbCedNKuxY
Söylenen hemen hemen her şey anlıyor anlamasına ama bazen anladığı şeyler beni bile şaşırtıyor.
"İştar şurada duran yastığı kap gel bakalım"
Yastık alınıyor.
"Şimdi onu annenin ayağının üzerine koy"
Yastık belirtilen yere konuluyor.
"Şimdi gel yat buraya, anne seni sallayacak, ee-ee yapacağız"
Kuzu kuzu gelip yatılıyor ..ama 2 dakika tabi..Hemen kalkılıyor gerisin geri.
Artık yaz sezonunu tamamen kapatmış durumdayız. Kızımla  geçirilecek Cumartesi-Pazarlar bizi bekliyor, çok heyecanlıyım! Havaların da eskisi kadar aşırı sıcak olmamasından mütevellit, bir kaç haftadır işe giderken evin anahtarını İştar' ın bakıcısına bırakıyorum.Kahvaltıdan sonra her gün 1 saat kadar parka çıkıyorlar.
Anlattığına göre İştar hanım orada da kendine arkadaşlar edinmiş, hatta diğer çocuklar arasında lakabı "afacan" mış. Bizimkinin diğerleri arasında en küçüğü olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Tabi bu durum,milletin elinden çubuk kraker kapmasına yada başka çocukların kovasıyla küreğiyle oynamasına engel değil elbette.Neyse ki, "o daha küçük henüz bilmiyor" cümlesi malına cebren ve hile ile el konulmuş çocukların anne ve bakıcıları tarafından en çok kullanılan arguman da, biz de rahat rahat istediğimizi yapabiliyoruz değil mi minişim?
Bu aralar ishal olmuşuz bakıcısının dediğine göre.Açıkçası bana öyle bir parti hiç denk gelmedi.Benim tahminim toz mamadan inek sütüne geçiş esnasında bağırsak florasal bir durumla karşı karşıya olduğumuz yönünde.Maşallah günlük süt tüketimimiz yarım litreyi geçecek.
Uyku düzenini hala rayına oturtamadık.Gece uyusa gündüz uykusunu geç uyuyor, yada vice versa. Hiç kalkmadan geceleri uyuduğunda hep beraber şampanya patlatacağız o derece hasretiz. Sanırım İştar'da kural şu: kesintisiz tüm gece uyursam o zaman erken kalkarım!
Gece uyandığında ve bir şekilde ya kendi yatağında yada bizim yatağımızda uykuya devam ettiğinde 08:30 dan önce uyanmayan çocuk, eğer hiç uyanmadan akşamdan sabaha uyumuşsa mutlaka 7 civarlarında kalkıyor.Açıkçası her aksam , ertesi sabaha belki geç kalkar ümidiyle eğer saat 22 lere kadar uyku belirtisi göstermemişse uyutmakta ısrarcı olmuyorum.Ancak İştar' ın  da bir şekilde gece en az 10 saat uyuması lazım.7 de kalktığında yeterli uykuyu almış olmuyor. Bu durumda artık düzgün bir uyku düzeni oluşturmaya karar verdim. En geç saat 22:00 de uyku için süt içimi başlamış olmalı ve hedef 22:15 civarı uyumuş olmak.Evde olduğumuz rutin her akşam için geçerli bu plan. Öbür türlü saatinde uyumasa bile, dönüş yolunda arabada uyuyacağı garanti.
Bakalım nasıl düzene sokacağız bu işi..



17 Eylül 2013 Salı

İştar Hanım 14 Aylık

1.Cümle Kurabiliyoruz
İştar'ın linguistik becerileri her geçen gün artıyor. Geçen hafta sonu yine her zamanki gibi gecenin bir yarısı uyandığında yatağında oturdu, bana döndü ve şunu dedi: "Anne bak"
Hep birlikte yemek yerken babasını gösterip yine etti kelamını: " Baba mama yiyy"
Anladığı basit  cümlelerin sayısı her geçen gün hızla artıyor. Favori şarkısı olan Ali Babanın Çiftliği'ni günde 50 defa dinlemekten mütevellit, artık ezberledi.Daha" çiftliğinde inekleri var" kısmı gelmeden möölemeye başlıyor.
Soru cevap becerimiz henüz iki cevapla sınırlı ama ben her defasında çok eğleniyorum:
" Kızım senin adın ne?"
"Cağlaaaaa"
"Annecim kaç yaşındasın?"
"Biii"

2.İştar'ı Oyalamaca
Bir şeye konsantre olma süresi hala çok kısa. Herhangi bir oyuncakla oynamaya başlayıp, ondan sıkılıp,yenisine geçmesi yaklaşık 2 dakika sürüyor.Onu oyalamak cidden çok zor.Acaba mevcut oyuncaklar mı doğru değil deyip, İkea'dan tahta bir takım yeni şeyler aldım ama yine durum değişmedi.Güzel olan şey, televizyona olan konsantrasyon süresinin de aynı şekilde kısa olması.
Ona kitap okuyun,masal anlatın filan diyorlar ya her yerde. Evdeki masal kitabımız çok hacimli bir şey olduğu için (Her Güne Bir Masal,Yapı Kredi Yayınları) marketten daha kompakt boyutlu başka bir masal kitabı edindim.Elinde sütü yada elması olduğu sakin bir anında koltukta yanıma oturtup okuyayım dedim.Daha 3.cümlemde sağa sola tırmanmaya ,benim üzerimden koltuğun diğer kenarına atlamaya başladı. E pardon da ben bu çocuğa nasıl kitap okuyacağım ki?
3.Sosyal Durum
İnsanları bir şekilde ayırt ediyor. Yeni tanıştığı insanlarla neredeyse hiç iletişim sorunu yaşamazken, daha seyrek gördüğü babaannesi,dedesi gibi kişileri deyim yerindeyse refüze ediyor.Kucaklarına gitmiyor,gitse de durmak istemiyor.Anneannesinin kucağında da son zamanlarda benzer bir refüze durum geliştirdi.
Giden kim olursa olsun, arkasından ağlıyor.Tabi bu ayrılık anksiyetesini en yoğun yaşadığı kişiler ben,babası ve bakıcısı. Babası ve bakıcısı giderken İştar'ı mutlaka başka bir şeylerle oyalıyorum ki gideni anlamasın.Ama çoğu zaman odadan fırlayıp kapıya doğru gidiyor ve henüz anlayamadığım bir dilde sorgu suale başlıyor kapıyı gösterip.
Her türlü bebek, çocuk ve hayvan sevdiği şeyler arasında.Her ne kadar henüz nasıl sevmesi gerektiğini bilmese de,paytak paytak hedefe doğru yanaşıp,Elmayraya dönüşüyor minik hanım.
4.Beslenme & Uyku
Eskisi kadar çılgın bir iştahı yok ama önüne konanı da reddetmiyor elbette.Bu aralar hamur işi ,tatlı,bisküvi favorilerimiz - e tabi ben verdiğim için favorisi, yoksa çocuk bakkala kendi gidip almıyor bunları- Nihayet toz mama işini bitirdik ve sıvı süte geçtik.Ancak sade inek sütünün yeterli besin değeri yoktur diye endişe edip,Hipp'in Organik sütlerinden başladım likit dünyasına. Tabi İştar Hanıma farketmiyor, biberona ne koysan götürüyor.
Uykularımız maalesef hala delik deşik. Ama şu an için çok dert etmiyorum çünkü tüm yazını haftanın yarısını kendi evinde kendi yatağında, yarısını Çeşme'de başka bir yatakta geçirdi.Üstelik ikimiz aynı odada uyuduk. Çeşme faslı bitip de İzmir'e kesin dönüş yaptığımız ilk 3 gün yine uyanıldı, anne baba arasına yatıldı,edildi ama 4.gün tekrar kesintisiz uyku rutinine geri dönmüştü.Üstelik eskisi gibi sabahın köründe de uyanmıyor, 8:30 genelde uyandığımız saat. Tabi bu iş en çok bana yaradı, İştar'ın ilk 9 ayını neredeyse her gün  en geç saat 7 de uyanarak geçirip, yorgunluğu tavan yapmış bünyeye çok iyi geldi doğrusu!
Şu anda da babamız yurtdışında olduğu için yine anneanne yanındayız, yani yine farklı bir ev, farklı bir oda ve aynı odada uyuyoruz. Dün gece 2 gibi uyandı, su içti, benim yanımda 1 saat kadar uyudu, sonra kendi yatağına transferinden sonra sabah 8:30 a kadar fosur fosur uyudu.
5.Taklitçilik
Valla bu mevzu ayrı bir başlık altında irdelenmeli,çünkü İştar hanım inanılmaz bir taklitçi.Gösterilen her yeni şeyi (oyuncak süpürgeyle yerleri vu vuu diye silmece, terlikle dan diyerek sinek öldürmece,oyuncak çamaşır makinasının düğmesine bip bip sesi çıkarak basmaca,yerden hanımefendiyi  kucağa alırken hopppaa diyerek kaldırmaca,biberonla rakı kadehini şerefe diye tokuşturmaca vs) bir kaç tekrarda öğreniyor ve uygulamaya geçiyor. Özellikle "hoppaaa"mız çok meşhur.
6.İnat
Evet İştar hanımın maalesef tersi de çok fena. İstediği bir şey yapılmadığında (tezgahın üzerinde duran emzik verilmediğinde)  yada keyif aldığı bir aktiviteden alıkonulduğunda (yarım saat süren banyo sefası sonucu elleri ayakları buruş buruş olduğu için küvetten çıkartmaya kalktığımızda) gösterdiği tepkiler, mızıldamaktan kendini yerden yere atıp katıla katıla ağlamaya kadar çeşitli skalalarda. Bir süre sonra sakinleşip mevzuyu unutuyor ama o anki sinir bozukluğu anne babada baki tabi..



2 Eylül 2013 Pazartesi

Olaylı Haftasonu

Perşembe akşamından atlayıp ana kız Çeşme'ye geldik. Ama artık yaz bittiği için midir nedir, etraf yavaştan ıssızlaşmaya başlamış.Sitedeki kızlar da yok olmuş. 
Tabi bu haftasonu sakin geçse de bizdeki olaylar durulmadı malum.
Varan 1:
Öyle de Krem Böyle de Krem
İştar neredeyse sektirmeden tek uyku moduna geçti ancak uyutması inanılmaz zor olmaya başladı.Her defasında neredeyse 45 dakika kucakta şarkı söyleyip gezdiriyorum,yine de uyumuyor, görevi annem devralınca iyice sersemlemiş olduğu için ona 15-20 dakika ekstra direnç gösterip bir şekilde uyuyakalıyor.Ama gündüz uykuları süper verimli.Kafayı bir vurdu mu, 3 saat ve ötesi garanti.
Tabi 4 saati aşan öğle uykularından şüphelenip bir kontrol etmek gerektiğini ise bu hafta sonu öğrendik. Merak edip usulca odasının kapısını açtığımda aşağıdaki manzarayla karşılaştım:
Yatağın ucundaki malzeme koyma standının dibinde duran Desitin krem itinayla alınmış, orasından burasından sıkılmış ve  yüze sürülen krem kategorisindeki  güneş kremi  sivrisinek koruma kremiyle kavram karmaşası yaratılmış, o da bu krem bu da krem yeaahh nollceek denmiş ve bütün surata boca edilmiş..
Neredeyse yarım saat boyunca kremi yüzünden çıkartmakla uğraştım ama gözlerinin dibine kadar gelen krem o kadar fazlaydı ki, çıkmadı.Bu arada sürekli silinmekten ovalanmaktan sağ gözü kızardı hatta biraz da gözüne krem kaçtı galiba. Akşam saatlerine doğru sağ göz iyice küçülmüştü.
Surata krem yedirmece oyunu çok eğlendirmiş olacak ki, bu defa Desitinin tadına bakmamış küçük hanım.Yoksa malum ara öğünlerde meyve yoğurt yerine alt değiştirirken başka türlü durmadığı için Desitin yiyoruz uzun zamandır.

Varan 2
Oynasın Diye Araba Anahtarını Arabanın İÇİNDEYKEN Bebeğe Veren Şapşal Adam ve Maceraları
Evet biz ona kısaca İştar'ın babası diyoruz. Pazar akşamı annemlerin evinden alacaklarımızı aldık, toplarlandık.İştar'ın Memcoş amcası ve az sonra hayatının şapşallığına imza atacak olan babası eşyaları benim arabama yüklüyorlar.Her ikisi de arabanın dışında.İştar bebek koltuğuna oturtulmuş ancak mızmızlanma belirtileri başlamış.Bu durumda yapılacak şey çocuğunun eline bir oyuncak yada olmadı emzik vermektir değil mi? Yoook, benim kocam naptı dersiniz? Çocuğun eline direkt arabanın anahtarını vermiş.Oynasın oyalansın diye! Peki benim kızım ne yaptı?
Anahtarın üstündeki kilit butonuna basarak kendini arabanın içine kilitledi!!!!
Açık pencere yok,bagaj kapalı, eşim ve kuzeni de aracın dışındalar.
Neredeyse 3 dakika boyunca camı tıklatıp şunu yapmışlar: "İştaaar bas kızım düğmeye baaas, ortadakine baas!"
Evet koskoca 40 yaşında iki adam, 13 aylık  bir bebeğin kilit tuşuna bastıktan sonra kilit açma tuşuna basarak kapıları açacağını ummuşlar yani.
Çok çok büyük şans eseri İştar o anahtarı elinden düşürmemiş üstelik de istedikleri gibi kilit aç düğmesine de basıvermiş.Fakat bastığı düğme sadece arka bagaj kapağının düğmesiymiş.Yani durum yine riskli.Benimse o anda olan biten hiç bir şeyden haberim yoktu.Evin bütün kapılarını kilitledim, çıktım, arabanın yanına geldiğimde gördüğüm manzara şöyleydi: Eşim en yakındaki kapıyı açabilmek için bagajın camından kafayı sokup tüm gövdesini arabanın içine ittirmiş.Bacakları bagaj camından sarkan bir adam yani..
Hepimiz arabaya bindik, yola çıktık.Konu bana anlatıldı, oha dedim.
Ama kalan yolu komplo teorileriyle geçirdik: ya İştar anahtarı elinden düşürseydi? 
O zaman kelebek camı kırardık/ tavanın camı kırardık/yedek anahtar getirtirdik izmirden




30 Ağustos 2013 Cuma

İştar Hanımın Tatlıları

İştar'a sık sık yaptığım 2 tatlı var, sanırım 6-7 aylıktan itibaren güvenle yedirebilirsiniz.
Besleyici ama  internette bulduğum bebek muhallebisi tariflerindeki gibi boş kalorili değil.

1. Kuru İncir Muhallebisi (Yaklaşık 4 minik kase çıkıyor)
Malzemeler:
4 adet kuru incir
Yarım litre günlük süt
1 çay kaşığı pirinç unu

Yapılışı:
Kuru incirlerin üzerine kaynamış su döküp 10-15 dakika kadar iyice yumuşaması için bekletiyoruz. Yumuşayan incirlerin saplarını koparıp tavla zarı büyüklüğünde doğruyoruz.Bu arada pirinç ununu yarım litreden bir çorba kaşığı ayırdığımız sütle çırpıp içinde erimesini sağlıyoruz.Kalan sütü ocağa koyup kaynatıyoruz.Kaynamaya başladığında süt pirinç unu karışımını ve doğranmış incirleri tencereye atıp yaklaşık 10-15 dakika sık sık karıştırarak pişiyoruz.Boza kıvamı olmadıysa endişelenmeyin,doğru yoldasınız.Çok fazla koyu olmaması gerekiyor zaten.Pişen muhallebinin içindeki incir parçalarının iyice püre halini aldığından emin olana kadar rondodan geçirin ve kaselere bölüştürün. Muhallebi soğuduğunda kıvamı tam istediğiniz gibi olacak.

2. Pekmezli Sütlaç
2 çorba kaşığı pekmez ( damak zevkinize göre artıp azalabilir)
Yarım litre süt
1 tatlı kaşığı pirinç unu
yarım çay bardağı pirinç

Yapılışı:
Pirinçleri yıkayıp bol suda yumuşayıncaya kadar haşlıyoruz.Bu arada pirinç ununu yarım litreden bir çorba kaşığı ayırdığımız sütle çırpıp içinde erimesini sağlıyoruz.Sütü ocağa koyup kaynamaya başladıktan sonra haşlanmış pirinçleri ,,pekmezi ve süt pirinç unu karışımını da ekleyip; muhallebi kıvamı alana kadar sürekli karıştırıp kaynatıyoruz.Kaselere boşaltıyoruz.


Küçük Miço ve Bayan Hiperaktif

Geçen hafta Cumartesi evleri annemlerinkine yürüme mesafesi olan İştar'ın kuzeni Zeynep'in anneannesi ve dedesini ziyaret edelim dedik.
Ev bizim için tehlikeli ve riskli fiziksel donanım olarak. Bir kere bahçede derin gibi görünen bir yüzme  havuzu var, üstelik etraftaki tüm sehpaların üzerinde kırılacak bir şeyler duruyor; masa örtüsü uçmasın diye astıkları ağırlıklar bile kristal top şeklinde, yani tam İştar'ın ilgisini çekecek şeyler..
Önce havuzun önüne sehpalardan bariyerler kurduk.Allahtan o tarafa çok az yeltendi. Fakat asıl tehlikenin nereden geleceği hiç belli olmuyor tabi. Her şeyi kurcalayıp dökmeye çalışan benim hiperaktif kızım ayrıca Zeynep'le de boğuşmaya başlayınca ikili birden yere yığıldılar ve maalesef yığıldıkları yerde seramikten bir ördek vardı.Ördeğin kanatlarındaki çıkıntılar İştar'ın yanağında 3-4 çizik açtı , biraz da kanadı elbette. Daha sonra arka bahçeye geçen muhteşem ikili kelebek kovalamaktan, ellerindeki oyuncakları çekiştirmeye, sokaktan geçen köpeklere bahçe kapısının arkasından el uzatmaya kadar bin bir faaliyet içine girdikten sonra gün kızların annelerinin kucaklarından aşağıya inmek için tepinmeye devam etmeleriyle son buldu.
Ama olsun bizim kızlar çok tatlı ya! İşallah ileride büyüyüp de aralarındaki yaş farkının bir öneminin kalmadığı dönemde daha aklı başında oyunlar oynarlar!
Ha bu arada kız demişken,Zeynep'in kız çetesinin bir elemanı daha var; dayısının kızı Ela. 6 aylık minik Ela da o gün bizimleydi.Maksimum yapabildiği  aktivite ağlamak olan fıstığa bakıp bakıp iç geçirdik, ya ne rahattı 6 aylıkken diye. Yere bir örtü serip,önüne 2 oyuncak koyduk mu olay bitiyordu. Bizim kızlar bahçeyi ve içindeki her şeyi birbirine katarken Ela hanım mama sandalyesinden izliyordu olan biteni sakin sakin.
Geçen Pazar İştar'ı annemlere bırakacak durumumuz olmadığı için yanımıza tekneye götürdük.Evli bir çift de davetlimizdi.Ben açıkçası tekneye korkarak bindim, nasıl zapt edecektim İştar'ı daracık yerde?
Neyse ki en azından ilk 2 saat uyuyarak geçti, onu ana kamaradaki yatağa yatırdım. Daha sonrasında ise elbette İştar'ı oyalama görevi çoğu bendeydi, güvertedekiler ise denizin tadını çıkardılar daha çok. Biz aşağıda koltuğa oturup oyun oynadık, kitap okuduk,dolandık.
Ve beklenen iyi haber geldi: su harikaydı, sıcaktı. Hemen marketten aldığımız şişme aleti hazır edip İştar'ı suya saldık.Denizi gerçekten çok seviyor Allahtan! Minik bacaklar denizin altında pıtır pıtır...
Tekne ortamı 13 aylık bir bebek için elbette ideal değil hele ki tekne salon salomanje değilse, ama o günü güzel idare ettik değil mi annecim?

Sakinledik...


Evet sakinledik gibi sanki. Belki bunda İştar'ın yeniden bakıcısıyla bir araya gelmesi de sebep olmuş olabilir. Kendi evi,kendi yatağı, kendi düzeni üçlemesi içinde hele hele dört duvar apartman dairesinde geçen günler İştar'ın hiperaktivitesini biraz yonttu gibi sanki.
Gece uyanmalarımız genellikle devam ediyor.Kandırabilirsem, gecenin devamını kendi yatağında geçirmesini sağlıyorum ama bu hafta genelde maaile sabahladık.Saat 8-8:30 gibi uyanıyor; öğlen 12-13 gibi tek ve uzun bir uyku uyuyor. Akşam ise en erken yatışımız 22-23.
Artık sürekli baktığımız kitaplardaki resimlerle ilgili basit sorular sorduğumda hemen cevabını alıyorum.
-"Bu bebek napıyor İştar?"
-"Aaaağlıyooo"
-"Peki bu napıyor anneciğim?"
-"Mama mı?"
Peki buradaki?
- "Eeee" (uyuyan bebek resmini ee yapıyor diye öğretmiştim)
Verdiği cevapların hepsi doğru. Sadece özne ve yüklemden oluşan tam bir cümle değil, henüz kuramıyor.
Mayo giymiş bebek resmini gösterip, bıcı bıcı mı diyor.
Yemek yedirirken kaşığı alıp kendi kendine yemek yemeye çalışıyor.Şu an başarı oranımız -bir yetişkine göre- %60 seviyelerinde. Ama azimliyiz galiba.
Anneyi öp dediğimizde hemen öpücük göndermeye başlıyor.
Dedeye de üzüm ver dediğimizde  dedenin yanına gidip elindeki salkım üzümü dedesine uzatıyor.
Annecim şu yerdeki şortunu al da kirli sepetine at dediğimde hemen gidip yapıyor.
Ve günde belki bin defa anne anneeee diyor. Hatırlıyorum da aylar önce mama ve babadan başka birey demediği günlerde aman zaten mama da rusça anne demek deyip kendimi avutuyordum.
Nereden nereye..

20 Ağustos 2013 Salı

Bakıcı Konusu: Gürcü vs Yerli Teyzelerimiz

Paris seyahatinden beri ciddi ciddi yatılı bir yardımcı işe alma konusunu düşünür olduk. Hele ki bu hafta İştar'ın durumu tavan yapınca ben hepten ikna olmaya başladım bu işe.
İştar'ın şu anki düzeni şöyle: Haftanın 3 günü benim işte olduğum saatler bakıcısıyla birlikte evde takılıyor, 2 günü aynı sitede oturduğumuz annemlerde. Annemlerde olduğu bir günde bakıcısı bizim evin temizliğini hallediyor.Diğer gün ise aynı bayan karşı bloğumuzda oturan kayınvalideme temizliğe gidiyor.Yani kadının günlerini ailecek doldurmuş durumdayız. Bakıcısı iyi, sakin, temiz bir bayan.Üstelik güzel yemek de yapıyor.Zaman zaman ondan yemek yapmasını istiyorum. En önemlisi de İştar'ı resmini cüzdanında taşıyacak kadar çok seviyor.
Şu ana kadar bu düzende hiçbir aksaklık çıkmadı.Herkes aynı yerde oturduğu için, gün değişikliklerini bile tolere eder düzeydeyiz. Ama şimdiye kadar İştar bu derece hareketli değildi ve saatlerce oyuncaklarıyla oynuyordu.Şimdiye kadarki en büyük derdimiz İştarın sabah 7 de kalkmasıydı desem yalan olmaz.
Yatılı bayan deyince akla tek seçenek bir Gürcü almak geliyor.Etrafımda uygulama çok yaygın, herkes de çok memnun.Hatta geçenlerde konuştuğumuz bir çift, Gürcü yardımcıları memlekete gidince günleri saymaya başladıklarını anlattılar."Kendi evinde beş yıldızlı otel konforu" diyor bir başka arkadaşım.
Ancak Gürcülerle nahoş deneyimleri de olan çıktı.Bir arkadaşım kadın geceleri saatlerce telefonda şüpheli kişilerle konuştuğunu ve evden bir şeylerin eksildiğini görüyor ve son olarak da depo sayımından sabaha karşı eve gelmiş eşinin önünde o saatte banyoya girip havluya sarılmış şekilde evde dolaşan kadını yaka paça kapının önüne koydu. Bir diğer arkadaşımızın yardımcısı ise yeni başlayan bayanın tam SGK işlemlerini yapacakları sırada kadının sadece nüfus cüzdanıyla geldiğini farkedip,kendine bir pasaport edinmesi için apar topar memlekete gönderdiler.Gidiş o gidiş.Kadın oradan Ukrayna'ya geçip başka bir işe girmiş, dımdızlak ortada kaldılar.
Kafamda olayın bir SWOT analizini yapıyorum:
Neden yatılı bir Gürcü almalıyız:
1.Çünkü daha ucuza geliyor. Haftada 3 gün 09:00-17:00 saatleri arası bebek bakımı ve tatmin edici düzeyde olmaktan uzak  haftada bir temizlik için 900 TL ödüyorum.Gürcü  bir yardımcının ortalama maliyeti SGK dahil 1200-1300 TL ye geliyor, üstelik haftanın 6 günü ve 7/24 bizimle. Olayın SGK boyutu da rahatlatıcı çünkü allah korusun bir sağlık sorunu olduğunda hemen gerekli müdaheleyi evimizin yakınlarındaki bir yerde ücretisiz yada küçük bedellerle yaptırabiliriz.
2.Sürekli evde olduğu için işten istediğim saatte çıkabilirim, akşamları kendime daha fazla zaman ayırabilirim.
3.Yanında bakıcısıyla olduğu sürece İştar'ı kayınvalideme de emanet edebilirim, böylece annemin üzerindeki yük azalmış olur.
4.Temizlik konusu çok daha düzenli ve sürekli olur.
5.Alt değiştirme, yemek yeme,parkta mukayet olma gibi katma değersiz işleri yatılı yardımcıyla halledip, çocuğumla daha kaliteli zaman geçirebilirim.
6.İştar anaokuluna başlayınca bakıcısına eyvellah deriz diyorum ama bunun hastalığı var, okula 1 hafta gidememe durumu var.O zaman ne olacak? Evde her daim birisi olsa bu konuyu da düşünmezdik.
Bir de olayın diğer boyutu var.
Neden Gürcü olmamalı:
1.Çoğu  Gürcüce dışında dil bilmiyorlar.Rusça bileni denk gelirse iyi, en azından ben kadınla iletişim kurabilirim.Ama çocuğumla iletişim kuramayan bir bakıcının ben işte olduğum saatlerde çocuğumun dil gelişimine olumsuz etkisi olacağı kesin.
2.Bu durumda İştarı başında annem yada kayınvalidemle bırakırım.E hani yük alacaktık üzerlerinden?
3.Tek seferde iyi bir yardımcıya denk gelmek de zor.Allah korusun arkadaşlarımın başına gelenler yada çok daha farklı bir durum da söz konusu olabilir.Çocuğumu ve evimi emanet edeceğim insan böyle bir yamuk yaparsa halimiz nice olur?
4.Pek de büyük olmayan bir apartman dairesinde yabancı bir insanla yaşamaya alışabilecek miyiz? Eskiden haftada bir gelen temizlikçi kapıdan girerken ben bacadan çıkıp yok olurdum, şimdi de İştar'ın bakıcısıyla minimum düzeyde kontak kuruyorum.Sevmiyorum evdeki çalışanlarla içli dışlı olmayı. Eh ama evde sürekli birisi olunca mecbursun içli dışlı olmaya.
5.Yazları ne olacak? Annemlerin yazlığında ilave bir kişiyi yatıracak bir yer yok, yeri müsait olan kişi kayınvalidem. Ama orada da ben rahat edemiyorum hem o böyle bir misafir isteyecek mi bakalım? Kadıncağız belki İzmire gitmek isteyecek ama İştarın bakıcı var diye Çeşmeye kilitlenecek.
Etraftaki Gürcüleri gözlemliyorum.Çoğu baktıkları çocuklara karşı ilgisiz, hatta merhametsiz.Salıncağı bile görev icabı sallıyorlar.Eh hak da veriyorum.Bir çoğunun memleketlerinde kendi çocukları var, aylarca göremiyorlar.Yaban ellerde ekmek parası için milletin ağız kokusunu çekiyorlar.Her ailenin dinamiği,yaşam tarzı farklı ve öyle yada böyle buna ayak uydurmak, sineye çekmek durumundalar.Dilini anlamadıkları bir yerde bütün gün aynı evin içinde kah yer siliyor, kah çocuğa bakıyorlar.Haftada bir izinleri var ama onları mutlu eden bir durum mu ondan da emin değilim. Derinlerde bir yerde mutsuzluğu, çaresizliği yaşayan bu insanların çocuğuma faydası olur mu? Bilemiyorum...
Benim işe gitme durumum olmasa, o zaman durum çok daha farklı olurdu.Her daim İştar benim gözetimimde olacağı için çocuğumla ilgili kaygılarımı bir kenara koyardım elbette.
Bütün bu artıları eksileri düşündükçe aman boşver, benim düzenim iyi; hem kızım da bakıcısını seviyor diyorum ama ileride İştar'ın bir kardeşi olursa bu durumda yatılı bir bayan kaçınılmaz olacak.Şimdiden deneyip iyi birisini aramıza alsak daha mı iyi yaparız diye düşünüyorum.
Zor bir durum,zor bir karar..