11 Kasım 2013 Pazartesi

Bizim Kızın Kusuruna Bakmayın Artık!

Evet bu aralar en sık kurduğum cümle bu. Hep diyorum ya İştar eşliğinde sosyalleşmek ancak ev ziyaretleri çerçevesinde oluyor diye..O ev ziyaretlerinde de kapıdan çıkarken "görüşürüz,hoşçakalın"dan önce bu cümleyi etmek zorunda kalıyorum.
Yer :Güzelbahçe-İzmir
Tarih: 10/11/2013
Olay: Çocuksuz  ama köpekli bir çiftin evine kahvaltı ziyareti
Davetliler: Yanlarında arpası fazla kaçmış 15 aylık kızlarıyla Gürbüz ailesi,19 aylık oğullarıyla Kara ailesi
Bir kere Güzelbahçe'deki bu şirin ev, bana göre İzmir'deki arkadaşlarımızın evleri arasında en güzel ve ferah evlerden bir tanesi.Orta tezgahlı ada davlumbazlı açık bir mutfak,Mudo Conceptten derlenmiş az sayıda  eşya,yere inen bol miktarda cam-pencere,koyu gri duvarlar ve bol miktarda boş alan..Bir bebek için ideal.
Salonda neredeyse hiç süs eşyası yok, olanlar da eve girer girmez yaptığım "tehlike taraması" sonucu ortadan kaldırıldı. Fakat çocuklu evle  çocuksuz ev bir olmuyor elbette.Yine de köşe oturma grubunun oradaki antika telefon,antika fotoğraf makinası ve porselen fili unuttuk.
Ama İştar unutmuyor tabi ki.
Büyükler kahvaltı ederken, İştar hanım öncelikle tüm oyuncaklarını geniş salonun her köşesine yayarak başladı işe.Sonra ev sahibinin pilates topunun üzerine çıkma,onunla birlikte yuvarlanma denemeleri yaptı,topun üzerine çıkıp oradan da masadaki çay bardağına uzanmanın pratikte mümkün olmadığını  fark edince vazgeçip, bu defa rengarenk pilates bantlarını sapan gibi çeke çeke, zavallı 19 aylık Demir'in suratına yapıştırmaya başladı.Ondan da sıkılınca mutfağa yöneldi ve orada müthiş zevkli bir oyunun olduğunu gördü: mama kabı içinde duran köpek mamalarını tek tek bir başka kabın içinde duran suyun içine atıp, sonra o suyu içmek..
Can hıraş olay yerine koşan annesinin uzaklaştırmasıyla kendini tekrar salonda bulan İştar, bu defa da deri oturma grubunun pufunun üzerine çıkıp,bize  bebekçe bir Hyde Park konuşması çekti-tabi arada zıplayarak-
Ondan da bunalmış olacak ki, salonun diğer köşesindeki oturma grubunun ortasındaki dev sehpaya dadandı bu defa.
 Nasıl bir psikoloji acaba bebek olmak?
"Hmm, şu saf oğlanın  ayıcıklı hikaye kitabını elinden alıp parçalasam, sonra da  üzerine çıktığım sehpadan babamın kafasına doğru atsam,acaba annem bana kızar mı? Bi deniyeyim bakalım ne olacak"
Bu arada  ev sahibemizdeki gerginlik had safhaya tırmanmış,plastik çay tepsilerini bile hışımla ortadan kadırmaya başlamıştı bile :) Herkes elindeki çay bardağına sıkı sıkı sarılmış, İştar'ı izliyordu.Sanki biri İştar'ın olduğu kareleri x18 fast forward yapmış,bizim olduğumuz kareleri de dondurmuştu.İştar ya mutfakta çöpü karıştırırken ortaya çıkıyor yada evin köpeğinin arkasından koşarak " gel  hav haaav geel" diye kuyruğunu çekmeye çalışıyor.
Sonunda ilk isyan eden de zaten evin köpeği Julyet oldu.18 yıllık hayatında çok nadir sesi duyulan hayvan önce acı acı havladı sonra da hırlamaya başladı. İştar'ın patiye doğru son hamlesiyle de bize göre  80 yaşında olan teyze öne doğru hamle yapıp İştar'ı ısıracakmış gibi yaptı.
İlk defa İştar korktu, hemen koşarak yanıma geldi."Anneeee hav hav haaaav" diye sokuldu koluma.
Bu arada evdeki diğer bebek sakin sakin babasıyla oynuyor yada  kendince konuşmaya çalışarak salonun etrafında dolanıp duruyordu..Gözlerimi yaşartarak elbette..
Annesi sürekli iştahsızlığından filan bahsetti ama hangisi daha iyi o an bilemedim.Boyu masadaki zeytin tabağına yetmediği için kaşla göz arası sandalyeye çıkıp elini bulduğu tüm kahvaltılık malzemelere sokup yiyen İştar mı yoksa orada durdukları 4-5 saat boyunca ağzına bir lokma sürmeyip babasıyla sehpanın oralarda oyalanan Demir mi?
Ha buradan çıkarımım şu da olabilir: bizimkinin her sabah yediği cevizi,pekmezi,peyniri,yumurtası düz duvara mı tırmandırıyor acaba?
Hazır o tarafa gitmişken bir başka arkadaşımızı daha ziyaret edelim dedik. Evin hanımının eski bir anaokulu işletmecisi olmasından mütevellit içim daha rahattı ama oradan da verilen kuru boyaları yediği için dili renkten renge girmiş,eline verdiği mandalinaların suyunu sıkıp sağa sola saçmış, etrafta bulduğu durumu müsait her objeyi parçalara ayırmış şekilde çıktık boynumuz bükük.
Yine kapıdaki cümlem aynıydı: Bizim kızın kusuruna bakmayın artık!
Ve sonraki cümlem: Bir dahakine bize bekleriz..
Son durağımız Urladaki bir restorana geldiğimizde İştar'ın pili tamamen bitmişti.Malum yanımıza puset denen aleti de hiç alamadığımız için, koltuklu bir yere geçip oturduk,üstüne restoranın polar şalını serdik.Onca gürültüye rağmen bana mısın demedi,akşam 8' de eve varana kadar fosur fosur uyudu.
En son yediği şey mandalina olduğu için kalkar kalkmaz yemeğini hazırladım. Karnabaharı reddedip, tabaktaki köfteleri gösterip "köfteee köftee" dediği için mecburen sadece köfte ve çorba yedirebildim.
Eh bir önceki gün gece 1 e doğru yattığı için ve Pazar günü akşamüstünden saat 8e kadar uyuduğu için maalesef gece 11 e kadar sabırla uyutma çalışmalarım başarısız oldu.Daha doğrusu kollarımda uyuyor ama yatağına yatırınca hemen uyanıp anne anne diye bağırmaya başlıyor.23:30 gibi pes edip İştar'ı kucaklayarak kendi yatağımıza getirdim.Ve ne yaptı dersiniz? Poposunu döndü, anında horul horul uyumaya başladı.
Şu an bebek disiplin yöntemleri üzerine bulabildiğim tüm kaynakları okuyorum.
Bu akşam itibariyle evde sıkı yönetim başlıyor.
Birinci hedef, 3 gün içinde İştar'ın tüm geceyi kendi yatağında geçirmesini sağlamak,uyku saatlerini düzenlemek.
İkinci hedef de evde yapması serbest ve yasak olan şeyleri ona öğretmek
Bu iş bu hafta bitecek,kararlıyım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder