27 Şubat 2014 Perşembe

0-24 Ay İçin En Faydalı ve İşe Yaramaz Oyuncaklar

Canım ne kadar sıkkın olsa da, daralıp bunalıp kaçma isteğiyle yanıp tutuşsam da  hayat elbette devam ediyor.Geçen gün İştar'ın oyuncaklarını toparlamaya (!) çalışırken farkettim ki, aldığımız yada hediye gelen çoğu şey aslında o kadar gereksiz ki. İştar'ın şu an 4-5 orta boy sepet dolusu oyuncağı var ve resmen yarısı çöp. Zaten hepsini bir araya koyunca birinin parçası bir başka sepette, diğerinin ki bilmem hangi odada olduğu için varlıkları da anlamsız. Birileri hamile ve küçük bebekleri olanlara bu oyuncak işini de anlatmalı.Çünkü oyuncakçıya gidildiğinde ıncık cıncık her şeyden satın almak istiyor insan ama inanın para ve yer kaybından başka bir şey değil çoğu şey.
19 aylık annelik tecrübemle,  aldığım onca ıvır zıvırın içinde bana 0-24 ay  için en faydalı oyuncaklar nelerdir diye sorsanız, listem aynen şu şekilde olurdu:
0-6 ay
Kesinlikle almalı: Pusete yada yattığı yere takılabilen ses çıkaran renkli zımbırtılar ve baby gym denen alet benim favorilerim. İlk aylarda bebeğin el-göz koordinasyonunu ve kas gelişimini kesinlikle bu ekipmanlar güçlendiriyor, üstelik saatlerce tepelerinden sarkan oyuncaklara uzanmaya çalışarak gayet de güzel eğleniyor pıtırcıklar!
Bence değmez: Yataktan sallandırılan ışıklı-müzikli dönenceler kesinlikle para kaybı! Hatta uzun süre o aletlere sabit şekilde bakmak zararlı bile olabilir bence.


6-12 Aylar

Kesinlikle Almalı: Diş çıkarma dönemi için ısır ısır ,yala yala bitmeyecek güvenli plastik oyuncaklar, emeklemeye/yürümeye hazırlanan bebeğinizle karşılıklı atıp yakalamanız için yumuşak bir top,  artık oturarak oynayabildiği için plastik yada tahta oyun blokları,iç içe geçebilen tipte plastik şekiller
Bence Değmez: Her türlü ses çıkaran,plastik,türkçe/ingilizce modu olan,elektronik oyuncak. Bunların bir de pazarlarda satılan kötü kalite plastikten yapılmış versiyonları var ki, almayın aldırmayın derim kesinlikle!

12-18 Aylar

Kesinlikle Almalı: Kalın kartondan, kolay yırtılmayacak bol resimli az laflı kitaplar, yavaş yavaş şekil ve sayı dünyasına girmesini sağlayacak tahtadan oyuncaklar (yandaki resimde gördüğünüz mesela), plastik kova-kürek takımları (park ve deniz kıyısı için), mıknatıs kalemli,silinebilen yazı tahtası (bunu hala kullanıyoruz)
Bence değmez: Konuşan,hasta olan,çiş yapan oyuncak bebekler, canlı gibi davranan kedi-köpekler. Barbie bebek tarzı süslü püslü oyuncaklar, plastik lap top çakması,her düğmeye basışta kötü kalite bir kayıtla ayrı bir şey söyleyen kakafoni aletleri.

18-24 Ay

Kesinlikle Almalı: Minik boy -mümkünse ahşap- masa -sandalye, yese bile bebeğinize zarar vermeyecek boya kalemleri, ucuz boyama kitapları, sayılar ve şekilleri daha da iyi kavraması için arkası mıknatıslı plastik magnetler, her yeer taşıyabileceğiniz el yada parmak kuklaları.
Örneğin  boya kalemlerini gıda maddesi sanan bizim minik cüce yavaş yavaş durumun farkına vardı galiba. Tabi bunda bizim de geliştirdiğimiz stratejilerin etkisi büyük. İştar'a geçenlerde İkea'dan aldığımız masa -sandalyeyi evin orta yerine koyup, bir de  masasında her daim boyama kitabı ve boş defter bulundurunca, İştar boya kaleminin yenecek bir şey olmadığını ve aslında boya yapmanın gayet keyifli bir aktivite olduğunu nihayet idrak etti. Şu an vaktinin çoğunu çalışma odasında (!) sürekli bişiler çizip boyayarak geçiriyor. Bana göre en faydalı aktivite bu.
Bence Değmez: Her türlü tablet bilgisayar ve oraya indirilmiş bin çeşit oyun. Durun daha o çok küçük bu işleri tam kavramak için, onun da sırası gelecek elbet. Kadın erkek ayrımcılığını şimdiden beynine yerleştirecek  kız bebekler için çakma küçük ev aletleri (süpürge,çamaşır makinası vs),erkek bebekler için asker-tank-tüfek vs oyuncakları, bana göre iç karartıcı yılan-sürüngen-sırtlan maketleri.

Ve bir de her daim lazım olacak bazı oyuncakları elbette es geçmeyelim: çocuğunuzun bağ kurabileceği, sürekli yanında gezdireceği yumuşacık bir tavşan,fil,köpek vs..Salladıkça çın çın ses çıkaran her türlü basit oyuncak ve balon,balon,balon. Bir sürü balon...
Şu aralar ev yapımı oyun-eğlence işlerine de kafayı takmış durumdayım. Evde çöpe atacağınız pek çok malzemeyle (tuvalet kağıdı rulosu, delinmiş çoraplar,yumurta kutusu vs) süper eğlenceli ve bebeğinizin zeka gelişimine katkıda bulunacak oyuncak yapmak mümkün. Bunları da deneyimledikçe buradan paylaşacağım. Unuttuğum bir şey olursa bana hatırlatın,ekleme yapayım olur mu?

25 Şubat 2014 Salı

X Faktörüne İnanın

Bugün size İştar' dan bahsetmeyeceğim. Çünkü konumuz İştar'ın kardeşi.  Ve biraz uzun bir yazı olacak galiba.
Ocak ayının ilk haftası yine hamile olduğumu öğrendim.Hemen randevumuzu alıp doktora gittik. İlk kontrolde yine geçen seferki gibi bir gelişim geriliği gözlemlendiği ve daha önce düşük yaptığım için doktorumuz hemen progesteron ve aspirin takviyesine başladı. Artık ne gördü bilinmez ama doktorumuz" bu sadece bir gebelik kesesi,sen buna bağlanma şimdiden, haftaya gel tekrar" dedi. Bence bir gebeliğin nasıl ilerleyeceğini doktorlar daha ilk ultrasonda az buçuk tahmin ediyorlar.
 1 hafta sonra gittiğimizde ise büyük bir sürprizle karşılaştık. Ben geçen defa ki gibi cansız bir embriyoyla karşılaşacağımızı düşünürken, bebeğimiz gümbür gümbür kalp atışıyla ekrandaydı.Yine  ölçüleri geriden geliyordu ama artık kabul edilebilir sınırlar içindeydi. Geçen defa ki gibi kanama alanı vs yoktu, zaten benim deli gibi midem bulanıyordu, koltukta orada burada  uyuyakalıyordum ve evet ben baya baya hamileydim.
"Tamam bu sefer her şey yolunda"  dedik artık, madem kalp atışını da duyduk, bu iş tamamdır. Yine de temkinli davranıp sadece ailelerimize duyurduk güzel haberi.
Keşke insanları ümitlendirmeseydik, biraz daha tutsaydık kendimizi.
Geçen Cumartesi gittiğimiz 10.hafta  rutin kontrolünde doktorumuz,eşim,İştar ve ben monitörün başında kalakaldık öylece. İştar'ı da yanımıza almıştık kardeşine el sallasın diye ama monitörde sessiz ,kapkara ve hareketsiz bir yuvarlak vardı bebeğimizin yerine. Kalbi durmuştu miniğimin.
Önceki tecrübeden mütevellit,bu felaket senaryosu kafamın içinde hep dönüyordu aslında ta en başından beri. Gergindim sürekli. Bu yüzden de çok çok büyük bir şaşkınlık yaşamadım pek, hatta içten içe bu işin böyle sonuçlanacağını biliyor gibiydim.Geçen yazki hamileliğimde de  böyle hissetmiştim. Oysa tüp bebek gebeliğinin onca riskine rağmen İştar' a hamile olduğumu ilk öğrendiğim andan beri içimde zerre kadar kuşku şüphe yoktu, bir şekilde biliyordum onu sağlıkla kucağıma alacağımı. Çok garip, mantıklı bir açıklaması yok biliyorum  ama yine hamile olduğumu öğrendiğim o Pazar günü , aklımdan geçen ilk şey bu bebeği de kaybedeceğimiz olmuştu nedense.Kalp atışlarını duymuş olmamız bile içimi rahatlatmamıştı, utanmasam her gün ultrason muayenesine giderdim bir sonraki randevuya kadar.
Hani bir işe girişirsiniz ama o işin hayırlı sonuçlanmayacağını hissedersiniz, içinizde bir sıkıntı vardır ya, hah işte benimki de o hesaptı.
Doktorumuz yine bir "missed abortus" vakası ile karşı karşıya olduğumuzu söylediğinde en büyük şoku eşim yaşadı.En başından beri ben bebekle ilgili endişelendikçe" Aynı şey ikinci defa olmaz , sen onu bunu bırak da Eylül'de iki çocukla ne yapıcaz onu düşün" deyip duruyordu haftalardır. Kalp atışını duyduktan sonra Pıt pıt koymuştuk adını.Pıt pıt aşağı, pıt pıt yukarı. Kim ne derse desin, bağlanıyor işte insan bir şekilde, yokmuş farz edemiyorsun ki.
Oysaki Pıt Pıt, biz onun kalp atışını duyduktan sonra ancak  1 hafta daha yaşamıştı. Ultrason ölçümüne göre 8 haftalık kadar gelişmişti. Bir sonraki rutin kontrole kadar, yani neredeyse 2 hafta boyunca, her gün yarım litre süt içip, folik asit ve diğer ilaçları kullanıp, hamileyim diye ortalıkta dolanmıştım karnımda ölü bir bebekle .Bir hayli azalmış mide bulantılarım dışında düşük yaptığıma dair hiçbir belirti de yoktu ortada, ne bir ağrı ne bir kanama.Hatta karnım o kadar şişti ki, resmen 4-5 aylık bir hamile gibi görünüyordum." Oh oh tosuncuk bu maşallah" filan diyorduk eşimle saf saf. Meğer karnımın o kadar şiş olmasının sebebi takviye olsun diye kullandığım progesteron içerikli jeldenmiş.
Acilen gerekli müdahale yapıldı ve vedalaştık pıt pıtımla geçen Pazartesi sabahı.
Hadi ilki kötü bir tesadüftü, zaten İştar daha 1 yaşında bile değildi, herkesin başına geliyordu vs derken, bir şekilde atlatmıştım travmayı kısa sürede. Üstelik ilkinde kalp atışı dahi duymamıştık. Canlılık durumu bile şüpheliydi."Olur böyle vakalar" deyip konuyu kapatmıştım kısa süre sonra beynimde.
Ama 6 ay gibi çok kısa bir arayla ikinci defa  doğal şekilde hamile kalıp, gümbür gümbür bebeğin kalbinin atışını duyup da tekrar aynı hayal kırıklığını yaşamak bu defa resmen çökertti bizi. 
 5 çocuklu anneannem ( sonuncuyu 43 yaşında doğurmuş), 6 çocuklu babaannem, 37 yaşında evlenip arka arkaya 2 sağlıklı çocuğu olan halam ( üstelik eşi kemoterapi tedavisi görürken hamile kalıp hem de) geliyor aklıma.Mantığın mevzunun senin elinden gelen bir şeyle alakalı olmadığını biliyor ama kalbin bağırıyor bas bas: "Beceriksizsin işte,bunu da beceremedin!"
 Aklıma yine Yeni Delhi'de gördüğüm, viyadük altında  ailecek son derece kötü koşullarda yaşamak zorunda olduğu halde bir şekilde  her sene hamile kalıp  kalıp fırt fırt  doğuran, baldırı çıplak çocuklarını sokaklara salan o kadınlar geliyor. Yada dağın başındaki köylerde, sırtında bir bez parçasına sardığı bebesiyle tarlaya çapa yapmaya giderken ,bir sonrakine hamile olduğunun farkında bile olmayan, zaten olsa bile doktora bir kere dahi gitmeyip, evinde ebeyle doğum yapan köylü kadınları düşünüyorum. Folik asit, ikili test, ultrason,progesteron vs.hiçbirinden haberleri bile yok ama 9 ay boyunca gündelik hayatlarına aynen devam ettikleri halde  bir şekilde bir düzine çocukları oluyor işte.
 Bizim nazenin kentli kadınlarımız "ay ben sancıdan korkuyorum,vücudum da bozulmasın  istiyorum " deyip planlı sezaryen yaptırırken onlar  çatır çatır  normal doğuruyorlar bir de.
Bebek sahibi olma mevzusunda  "x faktörü" diye bir şeyin varlığına inanıyorum.Tıbben açıklanamayan, istatistik dışı bir şey bu. Ve dinlerde yada belki mitolojilerde başka başka ismi olan bir şey,  belki bir enerji.Kim nasıl adlandırırsa.
2 yıl önce,tüp bebek merkezinde ultrason sıramı beklerken ( valla baya perdenin arkasında öyle bekliyorsun) benden önceki kadın ağlayarak çıkmıştı odadan. 1 haftadır aldığı yumurta geliştirici iğnelerle ancak ve ancak (!) 4 yumurtası gelişmişti. " Allahım ne yapacağım şimdi ben" diye  o yeri göğü inletirken, hemşireler üzülmemesini, 4 yumurtanın o kadar da kötü olmadığını telkin ediyorlardı. O kadından sonra içeri ben girdim. Yumurta geliştirici iğnelerin sonuçlarına bakmak için sıra bendeydi. 10 saniye sonra endişeyle yüzüme baktı doktorum: "Canım,maalesef tek bir yumurtan gelişmiş. Bak istersen bir daha ki sefere mikro tüp bebek diye bir yöntem var, onu deneriz, olur mu. Seni fazla yormayalım bu kadar ilaçla"
32 yaşında olmasına rağmen yumurta geliştirici iğnelere bile cevap vermeyen,doktorlarca ümitsiz bir vakanın ilk  tüp bebek denemesinde elde edilen  o tek yumurtayla hamile kalıp, 41. haftada normal doğumla bebek sahibi olmasını sağlayan da işte bu  x faktörü. 
Aynı insanın, yaşam koşullarını ve ikinci bir çocuğa hazır olup olmadığını düşünmeden, belki de hırs yapıp, ısrarla doğal bir şekilde de hamile kalmayı istemesi üzerine bunu da 2 kere mümkün kılan ve ona " bak gördün mü  doğal olarak da hamile kalabiliyorsun" u  2 kere üst üste ispatlayan da aynı x faktörü.
Ama ikinci bir çocuk için henüz doğru zamanın gelmediğini de bilen ve uygun zaman gelene kadar oluşmuş bu yeni duruma müdahale eden de aynı güç galiba. Onun için ben  bu yazıyı okuyan herkese derim ki,hiç endişe etmeyin arkadaşlar.Siz gerçekten hazır olduğunuzda bebeğiniz kısmetiyle birlikte gelecek. Hem çok beklenen, sevgiyle istenen bebeklerin bir o kadar da özel ve akıllı bebekler olduğunu biliyor muydunuz? O asla sıradan olmayacak,o yüzden biraz daha sabır bayanlar! Eninde sonunda hepimiz sağlıkla kucaklarımıza alacağız bebeklerimizi.
Bebeğiniz en iyi şekilde yukarıda bir yerlerde sizin için hazırlanırken, şu anda size ihtiyacı olan başka bebeklere yardım etmeye ne dersiniz?  http://leyladansonra.com/  adresinden ulaşabileceğiniz harika bir proje var. Bir grup tıbbıyeli, onkoloji servisine yaptıkları ziyaretlerden birinde 2 yaşındaki Leyla ile tanışırlar. Miniğe,6 aylıkken lösemi teşhisi konmuş ve tedavi gördüğü sırada tek istediği bir bisiklet. Annesine sürekli camdan gösterirmiş yattığı yerden. Onlar da bu durumu bir projeye dönüştürüp Leyla ve onun gibi çocuklara yardımcı olmak isterler ama ha bugün ha yarın, konsept  ne olacak vs derken aylar geçer ve maalesef ekip Leyla'nın bisikletini toparlayamadan onu kaybettiklerini öğrenir. İşte başka Leyla'lar olmasın diye bu site kurulur. Amaç bağış toplamak filan değil, onkolojide yatan tüm çocukların isteklerini insanlara iletebilecek bir platform yaratmak. Ne mi istiyor minikler? Kimisi bir fotoğraf makinesi, kimisi ise sadece bir top. Hepsi basit,günlük şeyler. İlginizi çekti mi? Daha detaylı bilgi için lütfen siteye bir göz atın.
Tekrarlayan bir düşük durumu (habitüel abortus) olduğu için sadece basit bir patoloji değil, bu defa genetik analiz de yapılacak. Sonucu bir kaç hafta sonra öğreneceğiz. Ama raporlarda hiçbir şey çıkmasa ve doktorumuzun yorumu " bu sadece üst üste denk gelmiş iki kötü tesadüf, siz denemeye devam edin" olsa dahi,biz eşimle kararımızı çoktan verdik.
Bir sonraki denemeyi mutlaka bir tüp bebek merkezinde yapacağız, işi şansa bırakmayıp, x faktörüne sarılacağız, ki ben ona çok güveniyorum ve inanıyorum. Tabi önce benim kendimi ruhen ve bedenen toparlamam gerekiyor.
Şu sıralar çok üzgünüm elbette o yüzden -biraz abartmakla beraber- sürekli dışarıda bir yerlerde takılıp kafayı dağıtmaya çalışıyorum. Günlerdir  orada burada yemek yiyoruz. Hafta sonlarımı da buralarda durmamak üzerine planladım. İştar'la gidilebilecek durumum olsa yarın atlayıp kafa dağıtmaya Tayland' a filan bir yerlere gidebilirim, mekan değiştirmem lazım çünkü acilen.
Zamanla elbette acımız azalacak, ve  başımıza geleni kabulleneceğiz. Hayat bu, bir şekilde geçiyor acısıyla tatlısıyla.
Hoşça kalın meleklerim, ikinizi de asla unutmayacağım.
*****************************************************
Bu yazıya haftalar sonra  ilavedir:
Laboratuardan genetik tahlil sonucumuz geldi. Trizomi 22 varmış pıtpıtta, yani embriyonun gelişimi esnasında ortaya çıkan bir çeşit genetik bozukluk. Trizomi 22 vakalarının yaşama şansı yok, çünkü yaşama uygun bir embriyo çıkmıyor ortaya. Doktorumuz " bir yılda 2 defa yaşanmış şanssızlıklar zinciri bu,hiç üzerinde durmayın,  tüp bebeğe bile gerek yok, denemeye devam" dedi. Evet tüp bebeğin de pek yapacağı bir şey yok çünkü tedavi sonucunda oluşan embriyolara   transferden önce genetik tanı yapılabilmesi için en az 10 tane sağlıklı embriyo elde edilmesi gerekiyor, benim durumumda ise sadece 1 yumurtadan bahsediyoruz. Bir yılda iki kere hamile kalabilmem gösteriyor ki, döllenme, bölünmeye başlayan yumurta hücresinin implantasyonu ve rahim içi gelişimi açısından hiç bir fiziksel engelim yok.41. haftaya kadar hiç bir sorun yaşamadan ilerleyen ilk hamileliğimi düşünürsek , bir gebeliği sürdürebilmek açısından anatomik olarak da gayet sağlıklıyım. Sorun sağlıklı yumurtayla sağlıklı bir spermi buluşturabilmek. Sperm sağlıksızsa zaten genellikle yumurtaya kadar ulaşıp döllemeyi gerçekleştiremez. Yani olay bir şekilde sağlıklı bir yumurta üretebilmek ve maalesef benim zamanım giderek daralıyor. Tüp bebek ancak sağlıksız ,dengesiz bir hücre bölünmesi durumu varsa etkili, embriyologlar transfer öncesi o konuda uyarıyorlar. Fakat günümüz teknolojisinde 

20 Şubat 2014 Perşembe

Hafızası da Varmış Benim Minik Kızımın

Hikaye bana enteresan geldi, hemen sıcağı sıcağına paylaşmak istedim.
Yaklaşık 2 ay kadar önce anneannesi İştar'ı evlerinin oradaki büfeye götürüp kraker alıyor. İştar büfenin  yan tarafında duran  sahipsiz topu görüyor ve orada bir süre topla oynuyor. Hatta meğer o top büfenin sahibinin oğluna aitmiş, oğlan sonra gelip "verin topumu" deyip topu almış götürmüş vs..
Bu hafta başı anneannesi İştar'ı yine aynı büfeye götürüyor ve kraker alıyorlar.İştar etrafta top falan olmadığı halde,geçen defa topu bulduğu yeri işaret edip aynen şöyle diyor: " anneanne top oynayayım mı?"
Senin hafızanı yiyeyim annem ... minik kuşum benim.
Bu arada yine yeni yeniden hasta İştar hanım.
Gece öksürüklerimiz hortladı 3 gündür.Gecenin bir yarısı öksürerek uyanıyor, geçmeyince kavga dövüş serum fizyolojik damlatıyorum, burnu açılınca biraz rahatlıyor ve uykuya dalıyor. Ama bu sırada rahat 1 saat filan uğraşıyoruz. Gece öksürükleri de muhtemelen burnunun aşırı tıkanmasından oluyor.
Gündüz öksürük tek tük, sümük ise geçen Cumartesi'den beri çeşme misali. Park dışında evden hiç çıkmayan bir çocukta bu kadar sümüğün işi ne, 1 hafta antibiyotik kullandık, hala öksürük neden?
Kafamda deli sorular oluyor: acaba  babasıyla geçen Cumartesi parktan döndüklerinde her yeri sırılsıklamdı, o ara mı üşüttü, annemlerin evi bizimkine göre daha soğuk acaba orada mı oldu vs vs vs...
Bir de gündüzleri her şey basit bir nezle görünümünde olduğu için , ha bugün ha yarın iyileşir gözüyle baktım hep ama maşallah durum tam gaz devam ediyor.
 Doktoru yurt dışında olduğu için tahlil tetkik işleri Pazartesiye kaldı ama umarım o zamana kadar her şey yoluna girmiş olur.


12 Şubat 2014 Çarşamba

İştar Hanım 19 Aylık Oldu!

Gerçekten 18 ay bir dönüm noktasıymış. Ne yazınki o deli dolu halimizden eser kaldı ne de laf dinlememezlik. İştar resmen "büyüdü", olgunlaştı, baya baya bebeklikten çocukluğa geçti.
Neler mi değişti?
1."Yapma" kelimesi artık gerçekten İştar' a bir şey ifade ediyor ve bazı bazı laf da dinlediği oluyor.
2. Geçmişte bu şekilde etiketlediğim bir şeyi yapmaya teşebbüs ederken " olmaz", "kıırlır" "tehlikeli" diyebiliyor gözümün içine baka baka.
3.İstediği her şeyi son derece net bir şekilde ifade edebiliyor hatta kendi başına becerebileceği bir mevzuysa kalkıp kendi de yapabiliyor. Örneğin dün benden kuru üzüm istedi." Anne tabağa koy" dedi sonra.Üzümleri plastik bir tabağa koydum. "Anne kaşık istiyorum" dedi ama benden bir şey beklemeden çekmeceyi açtı, oradan bir çay kaşığı aldı.Kaşıkla kuru üzümü yemeye başladı."Anne kuru üzüm yer misin" diye bana da kaşığı uzattı.
4.Konsantrasyon süresi kesinlikle daha uzun. Eline oyalansın diye bir ipad verip restoranda mutlu huzurlu yemek yiyeceğimiz günler çok yakın.
5.Uykusuz olduğu anlar dışında çok daha sakin ve yavaş. Hiperaktife bağlamış gibi koşturmaları artık hiç kalmadı gibi bir şey.
6.Çok az döküp saçarak kaşıkla yemek yiyebiliyor.Genellikle sofraya oturduğumuzda İştar'ın önüne plastik tabak içinde yemeklerini koyuyorum. Ben kendiminkini yiyene kadar o da minik elleriyle bir şeyler yemiş oluyor.Anne usulü kaşık tepme ritüeli ise işte bu noktadan sonra başlıyor.
7. El becerileri,yaratıcılığı, olaylara olan tepkisi de demlendi,olgunlaştı. Birden yerde İştar'ın yaptığı simetrik Jenga kulelerini görebiliyorum yada işaret parmaklarına zeytin dilimlerini koyup " anne baaak" diyebiliyor minik cüce.
8.Ve bana göre en güzel gelişme: puset artık en yakın dostumuz! Hiç itiraz etmiyor, paşa paşa biniyor alete İştar Hanım.
Tüm bunlar iyi hoş ama yaş oldu bir buçuk, hala değişmeyen şeyler var elbette hayatımızda
1. Henüz kesintisiz uyku uyuduğumuz bir gün dahi olmadı. Her gece istisnasız uyanıyor,ağlaya ağlaya bizi çağırıyor ve uykuya bizim yatakta devam ediyor. Zaten ben de öyle bir noktaya geldim ki, İştar uyanmasa bile ben mutlaka gecenin bi yarısı uyanıyorum, geri de uyuyamayınca en az 1 saat internette takılıyorum.
2.Hala meraklı,hala yaramaz. Yani özellikle misafirliğe gittiğimiz evlerde potansiyel suçluluk etiketini hala taşıyor.
3. Desitin  hala en sevdiğimiz gıda maddesi.
4. İştar'ı uyutmak artık neredeyse imkansız hale geldi.Uykusu varsa her türlü uyuyor, yoksa da öyle eskisi gibi daya biberonu geç sallanan koltuğa olmuyor. Hal böyleyken İştar'ı benim dışında akşamları uyutabilen hiç kimse de kalmadı artık.Annem kendi usulünce eskiden kızılderi melodileri eşliğinde sallaya sallaya bir şekilde uyuturdu cüceyi ama şimdi yatak saatlerinde ikili kanlı bıçaklı ve 2 saat süren mücadelenin sonu genelde fos çıkıyor.