28 Kasım 2013 Perşembe

İştar 16 Aylık!

İştar'ın konuşma becerileri gün geçtikçe artıyor,bazen öyle yerde öyle bir laf söylüyor ki hepimiz şaşırıyoruz.
Geçen gün akşam yemeğini yedirmek istedim. Mutfaktayız ana kız." Anneciğim çorba içmek ister misin?" diye sordum.
Tezgahta duran muzu göstererek, aynen şöyle dedi başını sallayıp: " Hayır muz yiyor"
Yeni duyduğu her kelimeyi anında papağan gibi tekrarlıyor: "hayatım,canikom,aşkım,bebeğim, yer elması (?), brokoli vs"
Bu kelimeleri öğretme niyetiyle, eğer yeterince cümle içinde kullanırsak, bir süre sonra zihninde aktifleşmeye başlıyor ve  o da artık kullanılabilir hale geliyor.
Motor becerileri de giderek gelişiyor. Dün spor ayakkabısının her iki tekini de hatasız bir şekilde giydi kendi kendine. Ha cırt cırt bantları tam olması gerektiği gibi bağlayamıyor henüz ama o günler de yakındır kanımca.
Bir yanda  tüm bunları yapabilirken, beri yanda parkta  yerde bulduğu her şeyi ağzına atması  hatta abartıp avuç avuç toprak yemesi ve ağzını temizlemek için yanına gittiğimde çığlık ata ata kaçmasına ne demeli?Geçen hafta sonu resmen canımdan bezdirdi. Arka arkaya 3 avuç toprak yiyip dişlerini  gıcırdata gıcırdata  ağzındaki minik çakılları çiğneyip durdu! Parktaki tek sorunumuzun üstünün başının kirlenmesi olduğu günler ne zaman gelecek acaba!
Kaka ve çiş İştar için aynı kavramlar. Hemen hemen her defasında -eğer o an zihni başka bir şeye kaymadıysa-  çiş yada kaka geldiğinde "kaka kaka" yada "kaka yap kaka yap" diye haber veriyor, işini hallediyor ve bazı bazı da pastanın üzerindeki çilek geliyor: "kaka bittiiii"
Sanırım kaka-çiş tutmaya yarayan kaslar artık çalışmaya başladı.
Önümüzdeki ay İştar'a kenarında tuvalet kağıdı takma yeri olan şu  yanda gördüğünüz aletten almayı planlıyorum. Hiç acelem yok, daha çok küçük tuvalet eğitimi için. Planım sadece arada sırada aletin üzerine oturtmak yada bebeklerinden birini oturtup çişşşş yapmasını seyretmek beraber.
 Ama biz özellikle üstüne düşmediğimiz halde şimdiden böyle haber vermeye başladıysa, bezsiz günlerimiz de yakındır kanımca.
Şu sıralar İştar'a renkleri öğretmeye çalışıyorum ama henüz bir sonuç alamadım. Konuya ilgisiz, kelimeleri tekrar dahi etmiyor. Sanırım kavram karmaşası yaşıyor. 1 yaşını doldurur doldurmaz aldığım Faber'in pastel boyaları anında mideye indirildiği için rafa kalkmıştı. Bu defa Mothercare'den şunları aldık. Bir tanesini seçip eline vermemle hemen ısırmaya başlaması bir oldu.Üstelik yeni aldığımız boyama kitabı da önümüzdeydi, hatta bir kaç sayfayı ben sarıya boyamıştım örnek olsun diye.
Yeni kalemlerimiz de şu an dolap köşesinde bir yerlerde duruyor. Bakalım, ara ara yeniden deneyeceğim.
Bu arada hastalıktı,adaptasyondu,yarına toplantım var uykumu iyi almam lazımdı, şuydu buydu derken uyku eğitimimiz yalan oldu. Yine de her akşam uyutmaya çalışıyorum, uyursa ne ala.Yok eğer uyumazsa-ki genelde öyle oluyor- anne,baba,çocuk üçlüsü birlikte yatıyoruz.Maksat İştar'ın kendini güvende hissetmesini sağlayıp uyuyakalması.Bir kere babamız İştar' dan çok daha önce uyuyakalıyor ( bi nevi ava giderken avlanıyor), ben de uyumamak için direniyorum ve uyuyormuş numarası yapıyorum. İştar yatakta sağa sola yuvarlanıyor,ayağa kalkıyor,bir annesine bir babasına yaslanıyor derken baktı ki biz uyuyoruz, en fazla 15-20 dakika içinde o da seriliyor. İştar'ın uyuduğunu anlayınca usulca onu yatağına alıyorum. Ancak duruma göre gece 1-2-3, Allah ne verdiyse İştar hanım uyanıp "annee, babaaa" diye bağırmaya başlıyor tabi.
Karı koca mücadele gücümüz az,uykumuz tatlı. Eh aramızda diyagonal yatan bir bebeğe de alıştık.Eşim bile rahatsız olmamaya başladı son zamanlarda. İştar'ın gece uyanmasına o an kim tatlı uykusundan ayılırsa kalkıyor,mücadele verip İştar'ı uyutmaya çalışmak yerine hemen bizim yatağa servis ediyor. Zaten bizim araya geldikten 3 dakika sonra horul horul uyumaya devam ediyor ve net sabah 8:30 a kadar uyuyor.
Sen sağ, ben selamet durumu.
Bu konformist yaklaşımımız şu an İştar'ın bizimle yatma arzusunu daha da körüklüyor, farkındayız.
Ama insanın uykusunu alarak güne başlamasının da zevki hiçbir yerde yok.
Örneğin dün akşam:  yorgundum. İştar'ı pış pış yapa yapa uyutmaya mecalim yoktu.Kolayı seçtim,İştarla beraber yattık. Kısa süreli debelenmeler vs sonunda İştar hanım fosur fosur uyumaya başladı.Kalktım yatağına koydum.  Ben akşamıma devam ettim, uykum gelince gidip yattım.Gece 2 gibi uyandı, hemen yanıma aldım. Valla ana kız sabah 9' kadar tatlı tatlı öyle güzel uyumuşuz ki.
Sonuçta:
1. İştar 21:30'da yattı, ertesi sabah 9'da kalktı.
2. Onu uyutmak için hiçbir safa sarf etmedim
3.Kendi uykum da sadece bir defa bölündü ama hemen geri yattığım için gecenin bir yarısı baykuşa dönmedim
4.Oh be dünya varmış
Amerikalılar bu işe bir de resmi bir isim bulmuşlar: "cosleeping." Doğal ebeveynliğin bir parçası olarak lanse ediliyor.Valla dürüst olmak lazım: bu iş doğal ebeveynlik filan değil, basbayağı işin kolayına kaçmak!Çünkü öbürü zor,meşakkatli, uykusuz geceli.Uyku eğitiminde günlerce bıkmadan usanmadan ve asla geri dönmeden sabırla bebeğin kendi kendine uyumasını öğretmeye çalışıyorsun.
Tam her şey yoluna girdi derken hooop  bir gece bebek ateşleniyor ve sen annesi olarak onu bir başına o şekilde yatağında bırakamayacağın için  kocanla araya sıkıştırıveriyorsun.O uyurken sen de 2-3 saatte bir çaktırmadan ateşini kontrol ediyorsun. Ertesi gece de  daha düşük seyirle de olsa ateş devam ediyor.Araya devam.
Eh 3. gece de tedbir amaçlı arada tutmakta fayda var.
Ve hooop döndük mü en başa! Bebek huzurlu ,bebek güvende, anne baba yanında, eh istediği de o.Ve başlar yine gece uyanmaları, anne baba istemeler.
Şimdilerde  yarım kalmış şu uyku eğitimine devam edip etmeme konusunda çok kararsızım.  Tekrar başa dönmekten korkuyorum. Üstelik her gün her gün uykusuz işe gitme fikri de hiç cazip gelmiyor doğrusu.
İmza, tembel anne,salla gitsin anne :)



19 Kasım 2013 Salı

Ohooo 6. Hastalık Olmuş Meğer Bizimki!

Biliyorsunuz İştar geçen hafta Çarşamba ve Perşembe gecelerini, özellikle Perşembeyi 39 üzeri bir ateşle geçirdi. Cuma günü ise ateşten eser dahi yoktu.Fakat bizimkinde bir halsizlik,bir mıymıntılık,sürekli kafayı kimi bulduysa onun koynuna sokma hali,iştahsızlık, durduk yere mızıldama vs.
"Ah kıyamam..  3 gündür evde oturdu, ondan sıkılmıştır canı" dedim önce (??)  Yeniden ateşlenir endişesiyle o gece de anne baba yatağında uyudu İştar hanım.
Cumartesi sabah İştar'ı babasına emanet edip, nicedir ihmal ettiğim spor salonuna gideyim dedim.Biraz da oralarda sohbet vs derken 4 saat sonra eve döndüğümde İştar babasının kucağına konuşlanmış,yine hiç bir şey yememiş,kuş gibi duruyordu. Bir şeyler yedirmeye çalıştım ama pek de başarılı olamadım. Sanki benim kızım İştarım gitmiş, yerine bambaşka bir 16 aylık bebek gelmiş gibi.Dakika başı cırtlak bir sesle" anneee annee" deyip eteklerime yapışıyor,iki dakika oyuncaklarıyla oynadıktan sonra yere yatıp gözlerini kapatıyor vs. Bir süre sonra da  babasıyla koyun koyuna uyudu zaten. Uyandığında çok daha iyiydi, bizim de arkadaşlarımıza sözümüz vardı, hadi bakalım deyip hazırlanıp çıktık.
Gittiğimiz evde 3 yaşında bir abimiz var. İştar gelir gelmez onun odasına daldı hemen çeşit çeşit oyuncaklara yapıştı.Fakat yine de arada mızıldayıp duruyor.Ev jeotermalle ısındığı için tüm radyatörler kapalı olmasına rağmen içerideki ısı cidden Çemberlitaş Hamamı kıvamında bu arada.Nitekim bir yarım saat sonra İştar'da ilk bunalma belirtileri başladı.Yine aynı mızmızlığa verip hiç üzerinde durmadım. 1 saat sonra çocuk cinnet geçirip üstünü başını paralamaya zırıl zırıl ağlamaya başlayınca, soyayım da rahatlasın dedim.
Ve şok: İştar'ın tüm sırtı, göğüs ve karın çevresi artı kulak arkası pençe pençe kızarmış! Minik minik sivilce gibi noktalar oluşmuş."Yuh amma da sıcakmış bu ev "derken İştar  üzerinde sadece bir bezle çok daha rahatlamış gibiydi. Evdeki diğer bayanlarla İştar'ı komple bir incelemeden geçirdik. Bizde benzer bir vaka yok ama herkes İştar'ın sütle bağlantılı bir alerji geçirdiğinde hemfikir oldu.
 Yahu bu çocuk o kadar çok süt içiyor ki doğduğundan beri, şimdi mi alerjisi çıktı yani filan derken aklıma bir önceki gün teyzesinin eline verdiği iki avuç büyüklüğünde kaşar peyniri geldi. İştar da hepsini yemişti."Çüş yani o kadar kaşarı ben de yesem bana da bi haller olabilir" diye geçirdim aklımdan. Bu arada İştar'ın mızıltıları tekrar başlayıp, kızarıklıklar aniden suratına da geçince doktorunu aradım. İsilik ihtimalini söyledim.(ateşlenme vakasından hiç bahsetmeden) Doktoru da alerji olabilir deyip ağlarsa vermek için bir alerji şurubu yazdırdı. 
Şurubu aldık, eve dönüp yine aman bu defa da  gece yarısı kızarıklık uyanması olur belki diye yine hep beraber uyuduk. Sabah vücudundaki kızarıklıklar aynen duruyordu artı yüzündeki kızarıklıklar daha da yayılmış gibiydi. Benim kafamda bir sürü tilki: acaba deterjan mı,acaba aşuredeki nişasta mı,dün 3 tane mini Oreo yedirmiştim, ondan mı vs..
Eh yanımızda da alerji şurubumuz var ya, Bostanlı'dan tekneye atlayıp, fır fır rüzgarı yiye yiye karşıya Levent Marinaya geçtik ,Pazar sabahı kahvaltı edelim diye. Tabi dışarıdaki her sosyal aktivitede olduğu gibi İştar'ı orada da idare etmek zor oldu, 10'ar dakikalık vardiyalarla iki lokmayı ağzına atan İştar'ı eyledi. Bol bol mızıldadı,yerli yersiz ağladı, kendini yere atıp 5 dakika öylece durup kalktı vs. Arada hemen alerji damlasını verdim. Niyetim akşamüstüne kadar beklemek.
Dönüş yolunda yine rüzgarı yiye yiye ama fosur fosur uyuyarak Bostanlı'ya geçtik. Oradan sahile yakın bir cafede oturan arkadaşlarımızın yanına gittik.Bu süreçte İştar'ın kızarıklıkları tüm yüzüne göz altlarına kadar yayılmış durumda.Orada da yine her türlü arızayı yaptı, hava iyice soğuyup da İştar' ın mantosunu arabada unuttuğumuzu fark edince eve geri dönmeye karar verdik.
Tekrar sağını solunu inceleyince İştar'ın kızarıklıklarına alerji ilacının hiç etki etmediği yetmezmiş gibi daha da çoğalmıştı.Yine mızıl mızıl, kucakta geçen keyifsiz bir akşamda, İştar hanım erkenden uyudu babasıyla koyun koyuna. Ben bu arada doktorunu aradım ve ertesi gün için sözleştik.
Pazartesi sabahı  İştar'ın kızarıklıkları bir hayli azalmıştı .Doktora gittiğimizde ne alerjisi diyecek acaba diye düşünürken konulan teşhisle şoke olduk: benim minik meleğim 6. hastalık geçirmiş de haberimiz yokmuş meğer.
6. hastalık tıpkı kızamık yada su çiçeği gibi virüsle bulaşan bir çocuk hastalığı. 1-3 yaş grubunda sıklıkla rastlanıyor.Maalesef aşısı olmadığı gibi, tedavisi de yok. Önce aniden yükselen ateşle başlıyor (bknz perşembe gecesi) ateş düşer düşmez de vücutta kırmızı döküntüler beliriyor.Bu döküntüler 2-3 gün içinde geçiyor. Sadece bol sıvı, dinlenme öneriliyor.Ateşin yükseldiği döneme dikkat edilmesi gerekiyor zira bu hastalık havale geçirtecek kadar aniden yükselen ateş yapabiliyormuş. 
Bulaşıcı mı? Evet ama kuluçka ve ateş döneminde.Döküntü aşamasına geldiğinde bulaşıcı olmaktan çıkıyor.
Doktorumuz "yeniden ateşi çıkarsa hemen antibiyotik başlatırız" dedi. Çok şükür ateş mateş yok geçen haftadan beri.
Bu aralar süper mızmızız, her şey İştar için ağlamaya bir sebep. Benim tahminim  hastalıkla beraber oluşan kas ve eklem ağrıları arada İştar' ın canını acıtıyor ve bu yüzden olur olmaz her şeye ağlıyor.Yeni şeyler öğrenmeye istekli değil,sürekli eteğine yapışacağı birini arıyor.
Bu süreçte güzel olan bir tek şey var: İştar her gece neredeyse 12 saat uyuyor ( gerçi bizim yatakta, ama olsun)
Her hastalıkla çocuğun huyu değişirmiş derler ya ,gerçekten doğru..

15 Kasım 2013 Cuma

Acil Eylem Planı İkinci & Üçüncü Gün

Serdar Ortaç'ın felsefe derslerine konu olacak derinlikteki şarkı sözlerinden en anlamsızı dün başımıza geldi: "bu zamanda tabiata güvenip işe başlanmaz!"
Akşam işten çıkıp gelecek misafirlere yemek hazırlığı içinde koştur koştur eve gelip de İştar'ı ilk kucağıma aldığımda bana biraz sıcaklamış gibi geldi. Üzerindeki hırkayı çıkardım. Oyalansın diye hemen çocuk kanallarından birini açıp, yemek hazırlığına giriştim ( bu durum ayrı bir yazı konusu). Bu sırada İştar gelip gelip eteğime sürtünmeye,mızıl mızıl mızıldamaya başladı,arada bir de esniyordu.Bakıcısından aldığım son bilgiye göre öğlen uykusunu da güzel uyumuş,herhalde beni özlediği için mırıl mırıl bu akşam diye düşünüp,bir elim işte diğer elim İştar' da hazırlıklara devam ettim.
Arkadaşlarımız geldi  (bu aralar sevdiklerimizle,hele ki bebekli değillerse, kendi evimizin ortamında görüşüyoruz bildiğiniz gibi) yemeğe oturduk. Hayret,İştar hiçbir şey yemedi, daha çok elinden düşürmediği Pepe'ye yedirmeye çalıştı. Etrafta dolandı,her zaman ki gibi salonu tarumar etti vs. Ve saat 21' e doğru aslında İştar'ın sıcaklamadığını, basbayağı ateşi olduğunu fark ettim! Maalesef geçen seferki ateşlenme deneyimimizden ders almamış olacağız ki hala gidip kulaktan ateş ölçen aletlerden almadık. Koltuk altı termometresi ise İştar'ı inanılmaz rahatsız ediyor.Bağırış çığırış yaptığım ölçümlerden sonra ateşinin 37 derece olduğunu gördüm. Bu da kulaktan ölçümde 38'e tekabül ediyor.Yani durum geçen seferki gibi.
Zaten yine ateşten rahatsız olup ağlamaya başlayınca hemen 1 kaşık Calpol verdim, hem çabuk uyusun hem de ateşi daha da yükselmesin diye.
Tabi bütün bu hengame arasında İştar'ın uyku disiplini planı çoktan suya düşmüştü bile.Ateşi başına vurmuş kızım Çarşamba gecesini anne baba yatağında fosur fosur uyuyarak geçirdi. Sabah uyandığında yine hafiften ateşi vardı ama koltuk altı ölçümünü reddettiği için tam olarak kaç olduğunu bilemedim.Zaten keyfi de yerindeydi.Bakıcısı geldiğinde durumu anlattım,bol ıhlamur, uyurken çaktırmadan bir daha ölçelim vs deyip işe gittim. Gün içinde bakıcısı uyurken ateşini çaktırmadan ölçmüş,37 çıkmış Yani kulak ölçümüne göre 38'e yakın.
Akşam eve geldiğimde durumu sabah bıraktığım gibiydi.Çok hafif bir alın sıcaklığı, keyif yerinde ama hafif bir mız mızlık var, iştah yok. Akşam yemeğinden bir kaç parça yedi.Öncesinde verdiğim aşureden bir kaç kaşık yemişti, o tıkadı herhalde diye düşündüm.
Saat 20:00 civarlarında esnemeye başlayınca,sütünü hazırlayıp odasında yatma hazırlıklarına giriştim.Zaten durumu iyi olduğu için niyetim bu geceyi odasında geçirtmek.Süt-emzik-sallanan koltuk derken kollarımda uyuyakaldı, yatağına yatırdım ama nafile. 10 dakika sonra hemen yatakta dikilip ağlamaya başladı.Yatağından çıkarmadan pışpışlayarak yeniden uyutmaya çalıştım, bir hayli uzun süren denemelerden sonra uyur gibi oldu ama yoook yine hacı yatmaza bağladık olayı. Ve sonra farkettim ki sanki ilk yatırdığımdan biraz daha sıcak gibiydi alnı. Aman dedim ne olur ne olmaz ben İştar'ı yanıma alayım,zaten uyumuyor da.
Birlikte yattık bizim yatakta.Niyetim İştar'ı uyutup, biraz internette takılıp kendim de uykuya dalmaktı.
İştar'ın tam anlamıyla uykuya dalması neredeyse 22:00 yi buldu. Galiba uyku saatimiz buralarda fikslendi artık.
Ve saat 00:45 civarı İştar bağıra çağıra uyandı ağlayarak.Elimi hemen alnına götürdüm: resmen cayır cayır yanıyordu.Hiç bu kadar yüksek bir ısı hissetmemiştim alnında.Şu bizim koltuk altı termometresiyle hemen ölçüm yapayım dedim, tabi her zamanki gibi çok rahatsız oldu, daha da ağlamaya başladı.Daha termometreyi koyar koymaz alet öttü, ekranına baktım ve şoke oldum: 39,8 derece gösteriyordu. Yani kulaktan ölçüme göre en az 40,5 derece ateşi vardı İştar'ın! Tam o sırada İştar kusmaya başladı.Bütün aşureler mideden çıktı.İştar'ı kaptığım gibi soyup balkona koştum.Islak bez vs de sevmiyor, ağlıyor.Babasının kucağına oturttum (İştar'da sadece kısa kollu bir tulum, baba hırkayla) Uykudan uyanmanın verdiği sersemlikle İştar'ın suratı allak bullak. Hemen nöbetçi eczane araştırdık ve kulaktan ölçüm yapan cihaz bulunduran bir tanesini bulduk.Koşa koşa gittim,bir de Calpol benzeri ateş düşürücü bir başka ilaç alıp geldim. Ben gidip gelene kadar geçen 15-20 dakikada balkon soğuğu İştar'a daha iyi gelmiş gibiydi.Babasıyla Pepe izliyorlardı.Aleti hemen kendi üzerimizde bir denedik, eşimi de beni de 35,7 ölçtü (ne alakaysa). İştar'ı ölçtük (tabi bundan da huylandı ama en azından bu bir saniye sürüyor) 38,5 çıktı. Mandalin istedi, verdim.İçeri geçtik,üstünü başını değiştirdim,kustuğu için midesinden çıkmıştır belki diye tekrar bir kaşık daha Calpol verdim.Bir süre sonra uyudu.Üzerinde kısa kollu bir tulumla üzeri açık yatırdık aramıza.Sabaha kadar ara ara uyandı tabi ama saat 08:30 gibi güne başladı. Çaktırmadan yaptığımız sabah ölçümünde ateşini 37,5 gördük. Yani kriz durumundan uzaklaşmıştık. Bu arada kontrol için kendimi de ölçtüm,36,8 çıktı.Yani bizim ateş ölçer kendi kendini kalibre etmiş gözüküyor.

Sabah kahvaltısının yarısını yedi, bakıcısına 4 saatte bir değişimli ateş düşürücü ilaç , bol su bol ıhlamur vs klişe hatırlatmaları yaptıktan sonra işe geldim. Aklım tabi ki İştar'da. Dikkat ediyorum da her defasında geceleri yükseliyor bu ateş denen meret.Bugün ateşli 3. günümüz olacak ve maalesef gündüz kontrol altında gibi duran şey geceleri azıtıyor.Bu gece de aynı durum tekrarlanırsa Cumartesi kapıp İştar' ı doktora götüreceğim artık.
Şimdilik İştar hanımın uyku düzeni oturtma çalışmaları rafa kalktı, herhalde Pazartesi start veririz,tabiata ne kadar güvenirsek artık !

13 Kasım 2013 Çarşamba

Acil Eylem Planı Birinci Gün Notları

Evet 12 Kasım itibariyle İştar'ın uyku düzenini rehabilite etme amaçlı yürürlüğe koyduğumuz acil eylem planıyla ilgili son durum raporumdur:
 08:00-10:00  >> Kalkış,anne baba cilveleşme,kahvaltı,bakıcının gelişi vs (buradan sonrası için bakıcısının yalancısıyım)
10:00 -12:00 >> Parka gidiş,haşat çıkana kadar hoplama zıplama. Başka çocuklardan süt içen görüldüğü için süt ikramı, biberon elde puset içinde site turu atılması ve uykuya dalma
12:15 - 14:30 >> Öğle uykusu
14:30- 17:30 >> Öğle yemeği, evde oyun ( bana göre bir posta daha park yapılmalıydı),ara öğün
17:30 -19:30 >> Anneanneye gidiş, oralarda kudurma,ağza bir şeyler tıkıştırılmış tabi
19:30- 21:45 >> Baba eşliğinde anneanneden alınıp babaanneye gidildi. Akşam yemeği, oyun,kudurma ve kaçınılmaz son kaka, kaka üstü banyo,mayışma
21:45 >> pusetin içinde yarı uykulu eve geliş.Uyku rutin saati kaçtığı iç
in hemen süt hazırlama,odaya ve meşhur sallanan koltuğumuza çekilme
22:30 >> Uzuuun uğraşlardan ve ilk yatırışta annee diye kalkmadan sonra nihayet yatağında uykuya dalma
01:00 >> Anneeee diye böğürerek uyanma.Bir 5 dakika kadar belki uyur düşüncesiyle benim olaya kayıtsız kalmam, bağırtıya devam ettiği için la havle çekerek yanına gitmem
01:00-02:00 >> Sallanan koltukta uyku denemeleri, kucakta uyutma taktikleri,pış pışlama, elden geleni arda koymama, nihayet İştar'ın  kucakta  uykuya dalması. Daha yatırır yatırırmaz annnee diye tekrar kalkması.Küfrederek aynı işleme baştan başlamam. Bu durumun 2 kere daha tekrarlanması.
02:45 - 03:20 >> Yine annneee diye uyanma. Bu defa bir 10 dakika kadar stand by'da beklemece.Anneden umudu kesince İştar'ın rotayı "babaaa" ya çevirmesi. Oradan da bir şey çıkmayacağını anlayınca hepten koyverip etinden etinden koparıyorlamış gibi ağlama krizine giriş. Yok artık bişi mi oldu diye odasına koşuşum.Bu defa yatağından kaldırmadan tekrar yatağına yatırmam,İştar'ın hacı yatmaz gibi ağlarayak kalkışı, benim onu yeniden yatırmam, İştar'ın yine kalkışı vs. Bu durumun yaklaşık 7-8 defa tekrarlanması.Son yatırışımda sırtını pışpışlamam ve İştar'ın artık kalkıp dikilmekten vazgeçmesi ve uykuya dalar gibi olması .Hah bu defa oldu galiba deyip odadan çıkmam ve hooop tekrar en baş geri dönüş. Derin bir nefes alıp sabırla İştar'ı yatağından kaldırmadan sırtını pışpışlayarak yaklaşık 10 dakika karyolasının parmaklıklarının üzerinden sarkmam. ( bu arada belim tutuldu) Ve nihayet İŞTAR UYUDU
07:15 >> Kendi odasında geçirdiği her gecenin sabahında olduğu gibi sabahın kör bir vaktinde uyanış ve güne başlama
Tabi aslında uykusunu hiç de almadığı için İştar ben işe gidene kadar sürekli esneyip durdu.
Bugün için de hedefimiz 12 gibi öğle uykusuna yatırmak ve en az 2,5 saat uyutup, akşam da daha düzgün bir saatte ( en geç 21:00 gibi) uyumasını sağlamak. Hoş gerçi akşama misafirim olacak ama ne olursa olsun ben bu işe baş koydum.
İştar Hanım, your co-sleeping days are over!

12 Kasım 2013 Salı

Bayan Rottenmeier İşbaşında

Bu iş ne zaman başladı, ilk kurşunu kim attı bilmiyorum. Geçen ay ateşlendiğinde mi oldu yoksa yaz günlerinin çoğunu aynı odada geçirdiğimiz için sinsice bilinçaltına mı yerleşti?
Uyku düzenimiz daha düne kadar şöyleydi:
Akşam yemeği sonrası banyo keyfi - ki o keyif  küvetinde oyuncağıyla, cilveleşmesiyle en az 30 dakika sürüyor- ve akabinde oyunlarla şarkılarla altını bağlama,pijamalarını giydirme,saat 21:00 'i geçtiyse süt ılıtıp biberona doldurup İştar hanımı kucaklayıp odasına çekilme rutininden sonra neredeyse 1 yılı aşkın bir zamandır beklenilen durum İştar'ın en geç 10 dakika içinde benim kucağımda sallanan sandalyede uyuyakalması ve benim onu usulca yatağına yatırmamdı. Ha , bundan sonraki etaplarda sorunlarımız elbette vardı. Eskiden derdimiz İştar'ın gecede iki kere uyanmasıydı ( ama iki pışpışla hemen uyuyuveriyordu), sonraları kesintisiz uykuyu becerdik ama bu defa da  hanımefendi sabahın köründe  uyanmaya başladı, babasının değil ama benim bütün biyolojik ritmim alt üst oldu. Yaz döneminde erken güne başlamalar azaldı ama gece uyanmaları devam etti.Yanımda yatırınca 5 dakikaya uyuyakalıyordu, ben de yatağına geri yatırıyordum (aha!), ilerleyen aylarda gece uyandığında sadece bizimle yada benimle  uykuya devam ettiği sürece uyku modunda kalmaya başladı, yani pış pış yapıp uyutup yatağına geri yatırmak mümkün olmamaya başladı.
Ve 11 Kasım 2013 tarihi itibariyle İştar'la  geldiğimiz nokta şu:
Yemek-banyo-süt rutinini akşamları evde olduğumuz her gün yapıyoruz ancak deli gibi uykusu olmasına rağmen İştar artık geceleri u-yu-mu-yor! Dün saat 21:15 gibi elimde süt biberonu yine sallanan koltuğumuza çekildik. Saat 23:30 civarı odadaki durum şuydu: sinirleri bozulup  sallanan koltuğun bir köşesine büzüşmüş anne, bir elinde ipad öbür elinde emziği yatağının korkuluklarından bacağını sarkıtarak, neredeyse 1 saattir youtube'dan çalan ninniden sıkılıp acilen Caillou'nun açılmasını talep eden bir bebek ve şaşkın bakışlarla olay mahalline varan baba. Ben yenilgiyi kabul edip odadan çıktım,İştar'ı babasıyla baş başa bıraktım.Babası hop diye zıplayarak İştar'ın karyolasına geçti,biraz oyun,kahkaha ,güreş,künde derken 24 civarı İştar uyuyakalmış.
Gece 02 gibi yeniden uyanmış (bu defa baba baaa diye seslenerek) babası pış pış yapıp uyutmuş,yatağına yatırmış, anında yeniden uyanmış ve bu durum 3 kere tekrarlanınca babası onu alıp salondaki koltuğa götürmüş.Sabah 6 gibi bu defa ben uyandım, eşimi yanımda görmeyince merak edip kalktım ve baba kızı salondaki koltukta koyun koyuna yatarken gördüm.Babasıyla yattığını anlayınca anında uyumuş zaten. İştar'ı kucakladığım gibi tekrar odasına yatırdım. Sabah 8:30 gibi uyandı. Yani bu hesaba göre bir kere İştar 8 saat filan uyudu, ayrıca gece boyunca 4 kere uykusundan uyandı. Kesinlikle sağlıksız ve acilen düzeltilmesi gereken bir durum.
Bu sabah itibariyle evde  hemen acil eylem planı yürürlüğe girdi. Bakıcısını da dahil ederek aldığımız kararlar şöyle:
1. İştar'ın bundan böyle +/- 1 saat toleransla hangi saatte ne yaptığı ilk etapta mevcut durum gözlenerek fikslenecek. Kaçta kahvaltı,kaçta park,kaçta öğle yemeği,öğle uykusu,ara öğünü,evde oyun,akşam yemeği,banyo ve yatış  vs. Gelişine vurmak,kendi dağınık yaşamımıza çocuğu uydurmak yok artık.
2. Emzik, uyku öncesi hariç kesinlikle verilmeyecek.
3. Dışarıda parkta geçireceği zaman maksimize edilecek.Mümkün mertebe enerjisini atıp yorulacağı aktiviteler yaptırılacak.
4.Akşam yemeği daha erken saatte yedirilecek ve gece uykusu rutini daha erken bir saate çekilecek.
5.Gerekirse karı koca uykusuz kalacağız ancak bu hafta bu işi halledeceğiz.Ödün vermek, çok uykum var şimdi boşver, hadi  hep beraber uyuyalım demek yok.
Gazamız mübarek olsun.


11 Kasım 2013 Pazartesi

Bizim Kızın Kusuruna Bakmayın Artık!

Evet bu aralar en sık kurduğum cümle bu. Hep diyorum ya İştar eşliğinde sosyalleşmek ancak ev ziyaretleri çerçevesinde oluyor diye..O ev ziyaretlerinde de kapıdan çıkarken "görüşürüz,hoşçakalın"dan önce bu cümleyi etmek zorunda kalıyorum.
Yer :Güzelbahçe-İzmir
Tarih: 10/11/2013
Olay: Çocuksuz  ama köpekli bir çiftin evine kahvaltı ziyareti
Davetliler: Yanlarında arpası fazla kaçmış 15 aylık kızlarıyla Gürbüz ailesi,19 aylık oğullarıyla Kara ailesi
Bir kere Güzelbahçe'deki bu şirin ev, bana göre İzmir'deki arkadaşlarımızın evleri arasında en güzel ve ferah evlerden bir tanesi.Orta tezgahlı ada davlumbazlı açık bir mutfak,Mudo Conceptten derlenmiş az sayıda  eşya,yere inen bol miktarda cam-pencere,koyu gri duvarlar ve bol miktarda boş alan..Bir bebek için ideal.
Salonda neredeyse hiç süs eşyası yok, olanlar da eve girer girmez yaptığım "tehlike taraması" sonucu ortadan kaldırıldı. Fakat çocuklu evle  çocuksuz ev bir olmuyor elbette.Yine de köşe oturma grubunun oradaki antika telefon,antika fotoğraf makinası ve porselen fili unuttuk.
Ama İştar unutmuyor tabi ki.
Büyükler kahvaltı ederken, İştar hanım öncelikle tüm oyuncaklarını geniş salonun her köşesine yayarak başladı işe.Sonra ev sahibinin pilates topunun üzerine çıkma,onunla birlikte yuvarlanma denemeleri yaptı,topun üzerine çıkıp oradan da masadaki çay bardağına uzanmanın pratikte mümkün olmadığını  fark edince vazgeçip, bu defa rengarenk pilates bantlarını sapan gibi çeke çeke, zavallı 19 aylık Demir'in suratına yapıştırmaya başladı.Ondan da sıkılınca mutfağa yöneldi ve orada müthiş zevkli bir oyunun olduğunu gördü: mama kabı içinde duran köpek mamalarını tek tek bir başka kabın içinde duran suyun içine atıp, sonra o suyu içmek..
Can hıraş olay yerine koşan annesinin uzaklaştırmasıyla kendini tekrar salonda bulan İştar, bu defa da deri oturma grubunun pufunun üzerine çıkıp,bize  bebekçe bir Hyde Park konuşması çekti-tabi arada zıplayarak-
Ondan da bunalmış olacak ki, salonun diğer köşesindeki oturma grubunun ortasındaki dev sehpaya dadandı bu defa.
 Nasıl bir psikoloji acaba bebek olmak?
"Hmm, şu saf oğlanın  ayıcıklı hikaye kitabını elinden alıp parçalasam, sonra da  üzerine çıktığım sehpadan babamın kafasına doğru atsam,acaba annem bana kızar mı? Bi deniyeyim bakalım ne olacak"
Bu arada  ev sahibemizdeki gerginlik had safhaya tırmanmış,plastik çay tepsilerini bile hışımla ortadan kadırmaya başlamıştı bile :) Herkes elindeki çay bardağına sıkı sıkı sarılmış, İştar'ı izliyordu.Sanki biri İştar'ın olduğu kareleri x18 fast forward yapmış,bizim olduğumuz kareleri de dondurmuştu.İştar ya mutfakta çöpü karıştırırken ortaya çıkıyor yada evin köpeğinin arkasından koşarak " gel  hav haaav geel" diye kuyruğunu çekmeye çalışıyor.
Sonunda ilk isyan eden de zaten evin köpeği Julyet oldu.18 yıllık hayatında çok nadir sesi duyulan hayvan önce acı acı havladı sonra da hırlamaya başladı. İştar'ın patiye doğru son hamlesiyle de bize göre  80 yaşında olan teyze öne doğru hamle yapıp İştar'ı ısıracakmış gibi yaptı.
İlk defa İştar korktu, hemen koşarak yanıma geldi."Anneeee hav hav haaaav" diye sokuldu koluma.
Bu arada evdeki diğer bebek sakin sakin babasıyla oynuyor yada  kendince konuşmaya çalışarak salonun etrafında dolanıp duruyordu..Gözlerimi yaşartarak elbette..
Annesi sürekli iştahsızlığından filan bahsetti ama hangisi daha iyi o an bilemedim.Boyu masadaki zeytin tabağına yetmediği için kaşla göz arası sandalyeye çıkıp elini bulduğu tüm kahvaltılık malzemelere sokup yiyen İştar mı yoksa orada durdukları 4-5 saat boyunca ağzına bir lokma sürmeyip babasıyla sehpanın oralarda oyalanan Demir mi?
Ha buradan çıkarımım şu da olabilir: bizimkinin her sabah yediği cevizi,pekmezi,peyniri,yumurtası düz duvara mı tırmandırıyor acaba?
Hazır o tarafa gitmişken bir başka arkadaşımızı daha ziyaret edelim dedik. Evin hanımının eski bir anaokulu işletmecisi olmasından mütevellit içim daha rahattı ama oradan da verilen kuru boyaları yediği için dili renkten renge girmiş,eline verdiği mandalinaların suyunu sıkıp sağa sola saçmış, etrafta bulduğu durumu müsait her objeyi parçalara ayırmış şekilde çıktık boynumuz bükük.
Yine kapıdaki cümlem aynıydı: Bizim kızın kusuruna bakmayın artık!
Ve sonraki cümlem: Bir dahakine bize bekleriz..
Son durağımız Urladaki bir restorana geldiğimizde İştar'ın pili tamamen bitmişti.Malum yanımıza puset denen aleti de hiç alamadığımız için, koltuklu bir yere geçip oturduk,üstüne restoranın polar şalını serdik.Onca gürültüye rağmen bana mısın demedi,akşam 8' de eve varana kadar fosur fosur uyudu.
En son yediği şey mandalina olduğu için kalkar kalkmaz yemeğini hazırladım. Karnabaharı reddedip, tabaktaki köfteleri gösterip "köfteee köftee" dediği için mecburen sadece köfte ve çorba yedirebildim.
Eh bir önceki gün gece 1 e doğru yattığı için ve Pazar günü akşamüstünden saat 8e kadar uyuduğu için maalesef gece 11 e kadar sabırla uyutma çalışmalarım başarısız oldu.Daha doğrusu kollarımda uyuyor ama yatağına yatırınca hemen uyanıp anne anne diye bağırmaya başlıyor.23:30 gibi pes edip İştar'ı kucaklayarak kendi yatağımıza getirdim.Ve ne yaptı dersiniz? Poposunu döndü, anında horul horul uyumaya başladı.
Şu an bebek disiplin yöntemleri üzerine bulabildiğim tüm kaynakları okuyorum.
Bu akşam itibariyle evde sıkı yönetim başlıyor.
Birinci hedef, 3 gün içinde İştar'ın tüm geceyi kendi yatağında geçirmesini sağlamak,uyku saatlerini düzenlemek.
İkinci hedef de evde yapması serbest ve yasak olan şeyleri ona öğretmek
Bu iş bu hafta bitecek,kararlıyım!

6 Kasım 2013 Çarşamba

Domates Yiyeyim mi?

Evet İştar hanımın son bombası.
Babamız yine iş seyahatinde, anneannedeyiz.Bu sabah kahvaltıda gerçekleşti olay
Sandalyesine kurulmuş ( evet artık mama sandalyesinde değil normal sandalyede yemek yiyoruz) peynir ekmeğini yerken,masadaki domatesleri gösterdi ve şu lafı yumurtladı: "domates yiyeyim mi?"
Annesinin göz bebeği, minişi..Artık düzgün cümle de kurarmış..
Bu arada yaklaşık bir aydır  hemen hemen her öğününde İştarın önünde plastik bir tabak içinde yiyeceği menünün minik bir numunesini de koyuyorum.Eline verdiğim kaşıkla  gayet güzel yemeğini kendi kendine yiyor. Ancak sulu çorba yada kaşıkla alması zor yiyeceklerde biraz zorlanıyor elbette.İkea'dan aldığım giydirilen tipte önlükler http://www.ikea.com.tr/urundetay/70179754/kladd_mama_onlugu.aspx bu noktada çok işime yaradı doğrusu.En azından üstü çok kirlenmiyor.
Ha bu arada sanmayın ki İştar büyük insan gibi dökmeden saçmadan yiyor. Abartmıyorum her yemek sonrası oturduğu yerin altı (keyfine göre mama sandalyesi yada bizim sandalye) tam bir savaş alanı! Yemek sonraları mutfağı derleyip toparlamam 1 saate yakın sürüyor. Ama maalesef bireysel hareket etmenin de tadını aldığı için ona küçük bebek (!) muamelesi yapıp  yemekleri ağzına tıkma şansım da kalmadı artık. İllaki istiyor, "kendiiiiim" diye yırtınıyor yemek olayına başladığımızda.
Geçenlerde de annem benim eski bir vesikalık fotoğrafımı göstermiş İştar'a. Minik meleğim hemen fotoğrafa atlayıp "anneeem anneem" diye göğsüne koymuş fotoğrafı. Bana pek bi düşkün.Zaten bu aralar sıklıkla yaşadığımız şey, bakıcısının eve gelmesiyle İştar'ın hemen kendini yere atması.Çünkü bakıcının gelmesi demek annenin gitmesi demek.Biliyor,algılıyor artık pek çok şeyi ve de hafızaya kaydediyor.
Geçen gün dedesiyle  bir evin önünde duran kedilere yemek verdi. Aynı evin önünden geçerken "kedi mama yiyy" dedi.Daha sonra başka yerde başka bir kedi gördüğümüzde ise "kedi mamaa" diye bağrışmaya başladı.
Sıradaki bombaları merakla bekliyorum...

4 Kasım 2013 Pazartesi

Kasım 2012 versus Kasım 2013..Ne Umdum Ne Buldum!

İştar Hanım 15 ayını bitirdi bile!Geçen sene bu zamanlar İştar daha 4 aylıkken  ne çok gözümde büyütürdüm 1 yaşını geçmiş bir bebeği: "Vayy sizinki  tam 15 aylık ha? Ne güzel koşuyo maşallah"  Sanırdım ki 1 yaşını geçince tüm bebeklere sihirli bir değnek değiyor ve  artık  hafta sonu aktivitesi olarak el ele tutuşulup çocuk tiyatrosuna gidiliyor,yelkene mi versem, surfe mi başlatsam geyiği yapılıyor, kerrat cetvelinde 9 kerelere geliniyor.
Yalanmış hem de kocaman bir yalan!
İşte size tam tekmil 1 yıl sonrasına ne umdum, ne buldum listesi (2012 Kasım versus 2013 Kasım)
1. Uyku Düzeni
2012 Kasım >>  İştar son derece dakik bir şekilde gecede en az 2 defa uyanıyor. Genel olarak uyanma saatleri 04:15 ve 06:30 .Çoğu zaman da en son uyanışından sonra onu uyutamayıp ben de zombi gibi sabahın kör vaktinde oturmak zorunda kalıyorum. O günlere dair hatırladığım en net şeylerden biri her gün ama her gün uykusuz şekilde işe gidip, hurda şeklinde eve dönmelerim.Geceleri bir kere uyandıktan sonra hemen uykuya dalamayıp, üstüne 1 saat da internette takıldığım için yatağımın başucunda duran telefonum yada ipadim en iyi  uyku arkadaşım.
2013 Kasım >> Ha düzelttik, ha kesintisiz uykuya geçtik, ha bu sefer sihirli formülü buldum derken 1 senede geldiğimiz vaziyet geçen senekinden daha beter: Gecenin belli bir saatinde -ki bu genelde 02 suları oluyor niyeyse- İştar uyanır, anneeeeee diye bağırmaya başlar ve odasına giden şanslı ebeveynin yaklaşık 1 saat süren uyutma çabaları nihayet kapanan göz kapaklarıyla son bulduğunda tekrar yatırılır. Odadan usulca çıkan ebeveynin ilk adımı atmasıyla beraber İştar hanım etine iğne batırmışçasına uyanır, hemen yatağın korkuluklarına tutunup anneeee anneee diye 1 saat önceki statüsüne geri döner. İçinden küfrederek prosesi yeniden başlatan ebeveyn, eğer  günlerden hafta sonu ise biraz daha direnir ve bu işi ne olursa olsun İştarın yatağında bitirmek üzere inat eder. Eğer hafta içi bir gün ise "amaan be" diye işgüzarlık yapılır ve İştar kucaklanarak anne baba yatağına yatırılır.Hedeflenen lokasyonda olduğunu farkeden İştar Hanım derhal uykuya dalar ve mümkün olan en geç saatte uyanır.Uykusuz kalmadan sabah işe gidecek anne baba tarafından pes edilip arada yatırılan İştar hanım giderek buna daha da alışır ve artık arada yatmadan duramaz hale gelir.Tavuk yumurta meselesi yani.
2. Beslenme ve Kilo
2012 Kasım >>Anahtar kelime 90 cc.. Obezliğin doruklarında gezindiğimiz dönemler.Her doktor muayenesi çıkışında ne kadar fazla kilomuz olduğu panik içinde eşe dosta duyurulur ve - "boşver yürüyünce bak nasıl gidecek o kilolar"- telkiniyle bünye rahatlar.Zaten yetmeyen anne sütü üretimi mamayla takviye edilir.Artık emzirme olayını beceremediğim mevzusu kabullenilmiştir, daha fazla mücadele edilmez. Evde yada dışarıda ihtiyacım olan gereçler şunlar: toz mama,ılık su,biberon. E-bebekten aldığımız yeşil termos en çok kullandığımız alet.İştar ağlıyor mu? Hmm son beslenmenin üzerinden ne kadar geçmiş? 2 saat. Ok daya o zaman 90 cc! Kakamız hardal rengi ve kokusuz.Ve meğer benim sütüm çocuğu kabız yapmıyormuş, yetmediği için çocuk doymuyormuş!
2013 Kasım >> Kilo- boy orantımız son derece normal, artık şişko falan değiliz.Bakla hariç her şeyi yiyip içiyoruz.Şimdiye kadar averajda giden boy ilk defa endekste yukarı çıkmış.Doğru dürüst yemek pişmeyen bir evde artık İştar hanımın damak zevkine göre sağlıklı ve taze yemekler pişiyor.Her gün ne pişireceğim derdimiz var, o da beni biraz geriyor , orası ayrı!Eh "you are what you eat"  demiş bir büyüğümüz. Kakamızın kokusu  da artık Bodrum yolu üzerindeki pirina fabrikalarından hallice, çoğu zaman da ıslak mendil yetmiyor, bi duş aldırmak şart oluyor temizlerken!
3.Günlük Aktivite
2012 Kasım >> İş çıkışı pusete oturtup site etrafında şöyle bir dolandırmak yeterli İştar'ı. Zaten dönen bir tekerlek İştar için uykuyla eşdeğer.Onun dışında İştar'ın bir günü bol bol uyumak,yerde oyun halısında yatıp tepeden sarkan oyuncakları bik biklemek,kaka-çiş yapmakla geçiyor.Akşamları iş çıkışı ben mutfakta yemek yaparken, o salonda yerde oyun halısında takılıyor.Yegane dert, bu bebek ne zaman yüzükoyun dönecek.
2013 Kasım >> Artık bağlasan durmayacak pozisyondayız.Mutfakta sandalyesinin üzerine çıkıp oradan masaya atlayıp, masanın diğer ucuna koşarak geçebiliyor.Zaten mama sandalyesine de elveda diyeceğiz galiba yakında. Annemlerdeki çoktan depoya kaldırıldı, bizdekinin de kalkması an meselesi zira İştar hanım sıkıldığı anda pat diye sandalyeden ayağa kalkıp aşağı inmeye çalışıyor. İnemezse de " ineyim mi" diye bana soruyor.
Ev içinde sürekli bir koşturmaca  halindeyiz.Parka gittiğimizde ise zemberiğinden boşalmışçasına bir sağa bir sola koşturuyor, eline geçen her şeyi ağzına atıyor, yerdeki su birikintilerinin önünde çömelip eliyle pat pat suya vuruyor, başka çocukların elindeki oyuncak kraker ne varsa alıyor.Kısacası zarar, ziyan tehlike,action aklınıza gelen ne varsa İştar hanım'da mevcut.
Her gün en az bir defa bakıcısıyla parka gidiyor. Ben de işten erken çıktığım günlerde ekstra bir tur daha yaptırıyorum. Eşimle son yaptığımız durum analizine göre İştar'la baş edebilmek için gün boyu parkta koşup oynaması gereken sürenin en az 4 saat olması gerektiğine karar verdik. Aşağısı bize gece uyanmaları ve masa-sandalye tırmanıcılığı olarak geri dönüyor çünkü. Ha bu arada yapacak başka bir yaramazlık bulamadığında kendi kendine pusetine tırmanıp oturuyor ve kemerini bağlamaya çalışıyor.Bu da yeni icadımız.
4.İletişim ve Zihinsel Beceriler
2012 Kasım >>Aman çocuğum erken konuşsun derdine onunla bol bol muhabbet ettiğim günler.Sohbet içeriğimiz hayli değişken ve zengin. "İştarcım bak şimdi bu patatesi soymadan önce güzelce bir yıkıyorum ki...."" Aaa bak İştar, şu tezgahta duran şey muz, bak sarı muz gördün mü?"
Şimdilik İştar anlattıklarımı dinliyormuş gibi yapıyor, gösterdiğim nesneleri gözüyle takip ediyor.Arada gülüyor,işine gelmeyen bir şey olduğunda mızıldıyor.Ama biraz geveze olacağız galiba çünkü gün boyu ağzında bir şeyler geveleyip duruyor. Hatta arada baba ya benzeyen bir şeyler mi duyuyorum ne?
2013 Kasım >> Hiç durmadan bir şeyler konuşuyor, gösteriyor,anlatıyor; bildiklerini gösterme çabası içinde, sürekli bir show-off durumu! Evde en çok konuşan kişi İştar desem yeridir.An itibariyle aşağıdaki kelime ve cümleleri aktif ve bilinçli olarak kullanabiliyor:
anne-baba-dede-anneanne-babaanne-teyze-abla-abi-çocuk-aç-kapat kapağı-attım-kapattım-gitti-bye bye-muz-elma-patates-domates-mama-ekmek-kek-zeytin-peynir-hadi-hav hav-köpek-kedi-aslan-at-tıss yılan-ördek vak vak-papağan-böcek-arı-cik cik kuş-araba-lamba-kitap-masal-kayu-çiz-kalem-üçgen-kare-daire-güneş-ay-çiçek-ağaç-masa-park-kova-taş-su-süt-meme-atta-bebek-bebek ağlıyor-bebek mama yiyor-saat-bir-iki-üç-altı-on (aradaki sayılar yok)- el-parmak-göz-burun-kulak-saç- ineyim mi?- hoppa-ayakkabı-terlik-bıcı bıcı-bez-kaka-çiş. Arada mutlaka hatırlayamadıklarım  da  vardır ama genel anlamda kelime haznemiz bir hayli geniş.
5.İştarla Günlük Hayat
2012 Kasım >> Bebekle de hayat devam ediyormuş yahu.Her yere onu da götürüyorum, hatta ilk uçak seyahatini birlikte bu ay yaptık!Hahayt bebekten sonra eve kapananlara selam olsun! Kasım ayına bir başka rekorumuz ise Bağdat caddesinde tam 6 saat pusetin içinde arıza çıkarmadan uyuması ve benim bilumum mağazaları dolaşıp,kafelerde soluklanmamdı.Acıktı mı? Daya 90 cc!Uykusu mu geldi? Puset ne güne duruyor? Tek eksik kaldığımız şey gece gezmeleri, eh o da pek yoktu zaten!
2013 Kasım >> Artık İştar eşliğinde bir yere gitmek,sosyal hayata karışmak kesinlikle namümkün!Restoran benim için yiyip içip sohbet etmek değil, İştarın peşinde koşturmak ve etrafa yada kendine zarar vermesini engellemek demek artık.Seyahat planlamıyoruz bile, nasıl olsa bir şey anlamayacağız.(bkz Paris maceramız) Ev gezmesi? OK, o olabilir ama yine de mutlaka 2 kişi gidilecek çünkü nöbetleşe idare edilebiliyor.Bir kişi oturup sohbet edecek, diğeri İştar'ın peşinden koşacak.Artık hiç kimseyle hiç bir şey planlayamıyorum,çünkü bir yere gitmek zul, hatta işkence!Dön dolaş en rahat ettiğim yer, evim evim güzel evim, her şeyin kontrol altında olduğu güvenli evim. Peki coğrafi olarak anneanne ve babaanneyle aynı sitede oturma durumu? O da pek bizi rahatlatmıyor çünkü zaten haftanın bir günü İştar  tüm gün anneannesinde, salı ve perşembeleri de benim tenis kursum sebebiyle yine 2-3 saat aynı mekanda takılıyor.Daha fazlası için açıkçası yüzüm yok.Babaanne ise en azından şimdilik İştar'la başetmek için gerekli donanıma ve fiziksel güce sahip değil,belki seneye! Öyle bir kapana kısılmış vaziyetteyim ki, sevgili eşim elinde biletlerle gelse ve dese ki hayatım yurt dışında bilmem nerede harika bir seyahat planladım biletleri aldım rezervasyonu yaptırdım, ailecek gideceğiz..Donuk bir yüz ifadesiyle cevabım şu olur:" Bileti açığa al,belki seneye gideriz.Zaten çok yorgunum, uykum da var." 15 aylık bebeğiyle sosyal hayattan kopmadan yaşayabilenleri,her şeyi birlikte yapabilenleri tebrik eder, başarılarının devamını dilerim. Ha bir de talep edilmediği halde " siz keyfinize bakın çocuklar, bebek bizimle kalsın bu akşam, dönüşte alırsınız" diyen büyükanne-babaların da ellerinden öper, sabır ve destekleri için bebek ebeveynleri adına teşekkür ederim. Valla ne yalan söyliyeyim,34 yıllık yaşamımın en ot günlerini geçirmekte ve başkalarına ait sosyal aktivite icraatlarını facebook ve instagramdan takip ederek like etmekle meşgulum!Lokasyonum aynı, bizde oturmaya bekleriz efendim! (yalnız lütfen cam bardaklarınızı,tabaklarınızı ve kaşık çatalınızı ortada bırakmayın)
Ve bir sır:Sadece işte dinleniyorum..Nasıl ama :)