30 Ağustos 2013 Cuma

İştar Hanımın Tatlıları

İştar'a sık sık yaptığım 2 tatlı var, sanırım 6-7 aylıktan itibaren güvenle yedirebilirsiniz.
Besleyici ama  internette bulduğum bebek muhallebisi tariflerindeki gibi boş kalorili değil.

1. Kuru İncir Muhallebisi (Yaklaşık 4 minik kase çıkıyor)
Malzemeler:
4 adet kuru incir
Yarım litre günlük süt
1 çay kaşığı pirinç unu

Yapılışı:
Kuru incirlerin üzerine kaynamış su döküp 10-15 dakika kadar iyice yumuşaması için bekletiyoruz. Yumuşayan incirlerin saplarını koparıp tavla zarı büyüklüğünde doğruyoruz.Bu arada pirinç ununu yarım litreden bir çorba kaşığı ayırdığımız sütle çırpıp içinde erimesini sağlıyoruz.Kalan sütü ocağa koyup kaynatıyoruz.Kaynamaya başladığında süt pirinç unu karışımını ve doğranmış incirleri tencereye atıp yaklaşık 10-15 dakika sık sık karıştırarak pişiyoruz.Boza kıvamı olmadıysa endişelenmeyin,doğru yoldasınız.Çok fazla koyu olmaması gerekiyor zaten.Pişen muhallebinin içindeki incir parçalarının iyice püre halini aldığından emin olana kadar rondodan geçirin ve kaselere bölüştürün. Muhallebi soğuduğunda kıvamı tam istediğiniz gibi olacak.

2. Pekmezli Sütlaç
2 çorba kaşığı pekmez ( damak zevkinize göre artıp azalabilir)
Yarım litre süt
1 tatlı kaşığı pirinç unu
yarım çay bardağı pirinç

Yapılışı:
Pirinçleri yıkayıp bol suda yumuşayıncaya kadar haşlıyoruz.Bu arada pirinç ununu yarım litreden bir çorba kaşığı ayırdığımız sütle çırpıp içinde erimesini sağlıyoruz.Sütü ocağa koyup kaynamaya başladıktan sonra haşlanmış pirinçleri ,,pekmezi ve süt pirinç unu karışımını da ekleyip; muhallebi kıvamı alana kadar sürekli karıştırıp kaynatıyoruz.Kaselere boşaltıyoruz.


Küçük Miço ve Bayan Hiperaktif

Geçen hafta Cumartesi evleri annemlerinkine yürüme mesafesi olan İştar'ın kuzeni Zeynep'in anneannesi ve dedesini ziyaret edelim dedik.
Ev bizim için tehlikeli ve riskli fiziksel donanım olarak. Bir kere bahçede derin gibi görünen bir yüzme  havuzu var, üstelik etraftaki tüm sehpaların üzerinde kırılacak bir şeyler duruyor; masa örtüsü uçmasın diye astıkları ağırlıklar bile kristal top şeklinde, yani tam İştar'ın ilgisini çekecek şeyler..
Önce havuzun önüne sehpalardan bariyerler kurduk.Allahtan o tarafa çok az yeltendi. Fakat asıl tehlikenin nereden geleceği hiç belli olmuyor tabi. Her şeyi kurcalayıp dökmeye çalışan benim hiperaktif kızım ayrıca Zeynep'le de boğuşmaya başlayınca ikili birden yere yığıldılar ve maalesef yığıldıkları yerde seramikten bir ördek vardı.Ördeğin kanatlarındaki çıkıntılar İştar'ın yanağında 3-4 çizik açtı , biraz da kanadı elbette. Daha sonra arka bahçeye geçen muhteşem ikili kelebek kovalamaktan, ellerindeki oyuncakları çekiştirmeye, sokaktan geçen köpeklere bahçe kapısının arkasından el uzatmaya kadar bin bir faaliyet içine girdikten sonra gün kızların annelerinin kucaklarından aşağıya inmek için tepinmeye devam etmeleriyle son buldu.
Ama olsun bizim kızlar çok tatlı ya! İşallah ileride büyüyüp de aralarındaki yaş farkının bir öneminin kalmadığı dönemde daha aklı başında oyunlar oynarlar!
Ha bu arada kız demişken,Zeynep'in kız çetesinin bir elemanı daha var; dayısının kızı Ela. 6 aylık minik Ela da o gün bizimleydi.Maksimum yapabildiği  aktivite ağlamak olan fıstığa bakıp bakıp iç geçirdik, ya ne rahattı 6 aylıkken diye. Yere bir örtü serip,önüne 2 oyuncak koyduk mu olay bitiyordu. Bizim kızlar bahçeyi ve içindeki her şeyi birbirine katarken Ela hanım mama sandalyesinden izliyordu olan biteni sakin sakin.
Geçen Pazar İştar'ı annemlere bırakacak durumumuz olmadığı için yanımıza tekneye götürdük.Evli bir çift de davetlimizdi.Ben açıkçası tekneye korkarak bindim, nasıl zapt edecektim İştar'ı daracık yerde?
Neyse ki en azından ilk 2 saat uyuyarak geçti, onu ana kamaradaki yatağa yatırdım. Daha sonrasında ise elbette İştar'ı oyalama görevi çoğu bendeydi, güvertedekiler ise denizin tadını çıkardılar daha çok. Biz aşağıda koltuğa oturup oyun oynadık, kitap okuduk,dolandık.
Ve beklenen iyi haber geldi: su harikaydı, sıcaktı. Hemen marketten aldığımız şişme aleti hazır edip İştar'ı suya saldık.Denizi gerçekten çok seviyor Allahtan! Minik bacaklar denizin altında pıtır pıtır...
Tekne ortamı 13 aylık bir bebek için elbette ideal değil hele ki tekne salon salomanje değilse, ama o günü güzel idare ettik değil mi annecim?

Sakinledik...


Evet sakinledik gibi sanki. Belki bunda İştar'ın yeniden bakıcısıyla bir araya gelmesi de sebep olmuş olabilir. Kendi evi,kendi yatağı, kendi düzeni üçlemesi içinde hele hele dört duvar apartman dairesinde geçen günler İştar'ın hiperaktivitesini biraz yonttu gibi sanki.
Gece uyanmalarımız genellikle devam ediyor.Kandırabilirsem, gecenin devamını kendi yatağında geçirmesini sağlıyorum ama bu hafta genelde maaile sabahladık.Saat 8-8:30 gibi uyanıyor; öğlen 12-13 gibi tek ve uzun bir uyku uyuyor. Akşam ise en erken yatışımız 22-23.
Artık sürekli baktığımız kitaplardaki resimlerle ilgili basit sorular sorduğumda hemen cevabını alıyorum.
-"Bu bebek napıyor İştar?"
-"Aaaağlıyooo"
-"Peki bu napıyor anneciğim?"
-"Mama mı?"
Peki buradaki?
- "Eeee" (uyuyan bebek resmini ee yapıyor diye öğretmiştim)
Verdiği cevapların hepsi doğru. Sadece özne ve yüklemden oluşan tam bir cümle değil, henüz kuramıyor.
Mayo giymiş bebek resmini gösterip, bıcı bıcı mı diyor.
Yemek yedirirken kaşığı alıp kendi kendine yemek yemeye çalışıyor.Şu an başarı oranımız -bir yetişkine göre- %60 seviyelerinde. Ama azimliyiz galiba.
Anneyi öp dediğimizde hemen öpücük göndermeye başlıyor.
Dedeye de üzüm ver dediğimizde  dedenin yanına gidip elindeki salkım üzümü dedesine uzatıyor.
Annecim şu yerdeki şortunu al da kirli sepetine at dediğimde hemen gidip yapıyor.
Ve günde belki bin defa anne anneeee diyor. Hatırlıyorum da aylar önce mama ve babadan başka birey demediği günlerde aman zaten mama da rusça anne demek deyip kendimi avutuyordum.
Nereden nereye..

20 Ağustos 2013 Salı

Bakıcı Konusu: Gürcü vs Yerli Teyzelerimiz

Paris seyahatinden beri ciddi ciddi yatılı bir yardımcı işe alma konusunu düşünür olduk. Hele ki bu hafta İştar'ın durumu tavan yapınca ben hepten ikna olmaya başladım bu işe.
İştar'ın şu anki düzeni şöyle: Haftanın 3 günü benim işte olduğum saatler bakıcısıyla birlikte evde takılıyor, 2 günü aynı sitede oturduğumuz annemlerde. Annemlerde olduğu bir günde bakıcısı bizim evin temizliğini hallediyor.Diğer gün ise aynı bayan karşı bloğumuzda oturan kayınvalideme temizliğe gidiyor.Yani kadının günlerini ailecek doldurmuş durumdayız. Bakıcısı iyi, sakin, temiz bir bayan.Üstelik güzel yemek de yapıyor.Zaman zaman ondan yemek yapmasını istiyorum. En önemlisi de İştar'ı resmini cüzdanında taşıyacak kadar çok seviyor.
Şu ana kadar bu düzende hiçbir aksaklık çıkmadı.Herkes aynı yerde oturduğu için, gün değişikliklerini bile tolere eder düzeydeyiz. Ama şimdiye kadar İştar bu derece hareketli değildi ve saatlerce oyuncaklarıyla oynuyordu.Şimdiye kadarki en büyük derdimiz İştarın sabah 7 de kalkmasıydı desem yalan olmaz.
Yatılı bayan deyince akla tek seçenek bir Gürcü almak geliyor.Etrafımda uygulama çok yaygın, herkes de çok memnun.Hatta geçenlerde konuştuğumuz bir çift, Gürcü yardımcıları memlekete gidince günleri saymaya başladıklarını anlattılar."Kendi evinde beş yıldızlı otel konforu" diyor bir başka arkadaşım.
Ancak Gürcülerle nahoş deneyimleri de olan çıktı.Bir arkadaşım kadın geceleri saatlerce telefonda şüpheli kişilerle konuştuğunu ve evden bir şeylerin eksildiğini görüyor ve son olarak da depo sayımından sabaha karşı eve gelmiş eşinin önünde o saatte banyoya girip havluya sarılmış şekilde evde dolaşan kadını yaka paça kapının önüne koydu. Bir diğer arkadaşımızın yardımcısı ise yeni başlayan bayanın tam SGK işlemlerini yapacakları sırada kadının sadece nüfus cüzdanıyla geldiğini farkedip,kendine bir pasaport edinmesi için apar topar memlekete gönderdiler.Gidiş o gidiş.Kadın oradan Ukrayna'ya geçip başka bir işe girmiş, dımdızlak ortada kaldılar.
Kafamda olayın bir SWOT analizini yapıyorum:
Neden yatılı bir Gürcü almalıyız:
1.Çünkü daha ucuza geliyor. Haftada 3 gün 09:00-17:00 saatleri arası bebek bakımı ve tatmin edici düzeyde olmaktan uzak  haftada bir temizlik için 900 TL ödüyorum.Gürcü  bir yardımcının ortalama maliyeti SGK dahil 1200-1300 TL ye geliyor, üstelik haftanın 6 günü ve 7/24 bizimle. Olayın SGK boyutu da rahatlatıcı çünkü allah korusun bir sağlık sorunu olduğunda hemen gerekli müdaheleyi evimizin yakınlarındaki bir yerde ücretisiz yada küçük bedellerle yaptırabiliriz.
2.Sürekli evde olduğu için işten istediğim saatte çıkabilirim, akşamları kendime daha fazla zaman ayırabilirim.
3.Yanında bakıcısıyla olduğu sürece İştar'ı kayınvalideme de emanet edebilirim, böylece annemin üzerindeki yük azalmış olur.
4.Temizlik konusu çok daha düzenli ve sürekli olur.
5.Alt değiştirme, yemek yeme,parkta mukayet olma gibi katma değersiz işleri yatılı yardımcıyla halledip, çocuğumla daha kaliteli zaman geçirebilirim.
6.İştar anaokuluna başlayınca bakıcısına eyvellah deriz diyorum ama bunun hastalığı var, okula 1 hafta gidememe durumu var.O zaman ne olacak? Evde her daim birisi olsa bu konuyu da düşünmezdik.
Bir de olayın diğer boyutu var.
Neden Gürcü olmamalı:
1.Çoğu  Gürcüce dışında dil bilmiyorlar.Rusça bileni denk gelirse iyi, en azından ben kadınla iletişim kurabilirim.Ama çocuğumla iletişim kuramayan bir bakıcının ben işte olduğum saatlerde çocuğumun dil gelişimine olumsuz etkisi olacağı kesin.
2.Bu durumda İştarı başında annem yada kayınvalidemle bırakırım.E hani yük alacaktık üzerlerinden?
3.Tek seferde iyi bir yardımcıya denk gelmek de zor.Allah korusun arkadaşlarımın başına gelenler yada çok daha farklı bir durum da söz konusu olabilir.Çocuğumu ve evimi emanet edeceğim insan böyle bir yamuk yaparsa halimiz nice olur?
4.Pek de büyük olmayan bir apartman dairesinde yabancı bir insanla yaşamaya alışabilecek miyiz? Eskiden haftada bir gelen temizlikçi kapıdan girerken ben bacadan çıkıp yok olurdum, şimdi de İştar'ın bakıcısıyla minimum düzeyde kontak kuruyorum.Sevmiyorum evdeki çalışanlarla içli dışlı olmayı. Eh ama evde sürekli birisi olunca mecbursun içli dışlı olmaya.
5.Yazları ne olacak? Annemlerin yazlığında ilave bir kişiyi yatıracak bir yer yok, yeri müsait olan kişi kayınvalidem. Ama orada da ben rahat edemiyorum hem o böyle bir misafir isteyecek mi bakalım? Kadıncağız belki İzmire gitmek isteyecek ama İştarın bakıcı var diye Çeşmeye kilitlenecek.
Etraftaki Gürcüleri gözlemliyorum.Çoğu baktıkları çocuklara karşı ilgisiz, hatta merhametsiz.Salıncağı bile görev icabı sallıyorlar.Eh hak da veriyorum.Bir çoğunun memleketlerinde kendi çocukları var, aylarca göremiyorlar.Yaban ellerde ekmek parası için milletin ağız kokusunu çekiyorlar.Her ailenin dinamiği,yaşam tarzı farklı ve öyle yada böyle buna ayak uydurmak, sineye çekmek durumundalar.Dilini anlamadıkları bir yerde bütün gün aynı evin içinde kah yer siliyor, kah çocuğa bakıyorlar.Haftada bir izinleri var ama onları mutlu eden bir durum mu ondan da emin değilim. Derinlerde bir yerde mutsuzluğu, çaresizliği yaşayan bu insanların çocuğuma faydası olur mu? Bilemiyorum...
Benim işe gitme durumum olmasa, o zaman durum çok daha farklı olurdu.Her daim İştar benim gözetimimde olacağı için çocuğumla ilgili kaygılarımı bir kenara koyardım elbette.
Bütün bu artıları eksileri düşündükçe aman boşver, benim düzenim iyi; hem kızım da bakıcısını seviyor diyorum ama ileride İştar'ın bir kardeşi olursa bu durumda yatılı bir bayan kaçınılmaz olacak.Şimdiden deneyip iyi birisini aramıza alsak daha mı iyi yaparız diye düşünüyorum.
Zor bir durum,zor bir karar..



Yoksa Hiper aktif mi?

İştar yürümeden önce de çok hareketli bir çocuktu ama yürümeye başlamasıyla birlikte içindeki hiper aktivite tohumları resmen etrafa saçılmış durumda. Sabah uyanmasıyla başlayan maratonumuz öğle uykusuna kadar neredeyse non stop devam ediyor. Kahvaltısını yaptıktan hemen sonraki durumumuz şöyle:
1. Annemlerin salonunda bir baştan bir başa koşturuyor, oradan merdivenlere yöneliyor.Hayır diyerek onu oradan alıp salona bıraktığımda ise tekrar koşarak- ve kahkaha atarak- merdivenleri hızla tırmanmaya başlıyor.
2.Şarkı söyleyen ayının düğmelerine basmak dışında hiçbir oyuncağıyla katiyen oynamıyor.Ben hadi gel küpleri üst üste koyalım yada yıldızı delikten geçir demesem, açıkçası onlara yan gözle bile bakacağı yok.
3.Sürekli parmak üzerinde yükselip mutfak tezgahı yada masanın üzerindeki almaya çalışıyor.O da kesmezse bu defa koltukların yada sehpanın altına sürünerek girip, oradan bir şeyler almaya çalışıp tekrar komando gibi sürünerek çıkıyor.
4.Tüm bunlardan sıkılırsa kapılardaki tel örgülere yaslanıyor.Genellikle tam o esnada elinde ayakkabısı oluyor.Yani kısaca beni dışarı çıkartın demek istiyor.
5.Eh hadi bakalım gel çıkalım diyoruz.Bahçeli evdeyiz ya, koy çocuğu bahçeye, koy önüne bir kaç oyuncak, oynasın değil mi? Hayııır.İştarı dışarı çıkartır çıkartmaz koşarak yan komşumuzun köpeğinin yanına gidiyor, hasta hayvanı taciz ediyor,su kabından su içmeye kalkıyor, mama kabına elini daldırıp onları ağzına atıyor.
6.Hayıııır deyip olay yerinden kucağa almak suretiyle İştar'ı kaldırdığımda ise bağırıp kendini aşağıya atmaya çalışıyor, o esnada  "aaa kediye bak" yada "aa ağaçtaki mamaya bak" deyince hemen o tarafı kesmeye başlıyor.
7.Bir süre sonra 10 kiloluk ağırlık fazla gelince, İştarı sitede güvenli olduğunu düşündüğüm bir yerde yere bırakıyorum.Anında koşarak bu defa ya Minaların yada Ceylinlerin evine gidiyor.Her iki evde de bir dolu oyuncak var.Orada eline geçirdiği her şeyi ağzına atıyor ,yere çarpıyor, deli gibi bir o yana bir bu yana koşturuyor.Sonuç : anne kucağında eve kös kös geri dönüş..
Ne oldu? İştar hanım dışarı çıktı...
8. Akşamüstü şansımı kumsalda denemeye karar veriyorum.Mayolarımızı giyip,güneş kremi sürme konusundaki yoğun kaçma kovalamaca girişimlerinden sonra kendimizi  Boyalık Merkez tura atıyoruz.Kumsaldaki bir dolu bebek sakin sakin ellerindeki küreğe doldurdukları kumları kovaya boşaltırken bizimki yerdeki taşları ayıklayıp ağzına atıyor,diğer bebeklerin ellerindeki oyuncakları alıyor, denize doğru koşuyor; yetmezse yukarıda şezlongta yatan insanlara doğru koşuyor.Geçen gün orada uzanıp muhabbet eden iki bayanın aradaki sehpanın üzerine koydukları bir tabak dolusu taze cevizi kaşla göz arası devirip yerdeki cevizleri ağzına atıverdi! Denize girdiğimizdeyse sürekli anne anne diye bağırıp kendini ya aşağıya yada yukarı çekmeye çalışıyor. Ehhh deyip kafe tarafına yönlenince de yine bağırarak kendini aşağıya atmaya çalışıyor.Tek derdi koşarak bodoslama bir yerlere dalmak, kırıp dökmek, kurcalamak.
9.Evde banyo keyfi ve biraz uykudan sonra parka gidiyoruz.Oradaki çocukları görünce sevinç çığlıkları atıyor ve derhal ellerindeki oyuncakları kapmaya çalışıyor.Salıncağa bindirmemle bariyeri kaldırıp kendini aşağıya atması bir oluyor.Koşarak kaydırağa tersten tırmanmaya çalışıyor.Sonra kumların arasındaki sigara izmaritlerini ve bira kapaklarını ayıklamaya başlıyor." Pis onlar at ağzından" dedikçe kahkaha atarak benden kaçıyor. Yerdeki minik taşları avuç avuç alıp kendi kafasına boca ediyor.
10.Tekrar banyo yaptırıyorum.Taşlar kafadan ayıklanıyor.
11.Pusete elveda dedik.Katiyen binmiyor.Hemen karşı manevrayla kendini aşağıya atıyor.Korkunç bir direnç gösteriyor.
12.Akşam bir arkadaşıma gittik.2,5 yaşında kızı var.Kızcağız bütün oyuncaklarını İştar'a sunarken o sehbanın üzerindeki şarap kadehlerini nasıl ele geçiririm hesabını yapıyor.Biz onları alınca bu defa arkadaşımın kızının su bardağına yada emziğine saldırıyor. Uyku da gözünden akıyor bu arada, saat olmuş 22:30. Pusete bindiremediğim için çareyi sitede turlamakta buluyorum.Yaklaşık yarım saat bir mücadeleden sonra uyuyor.Puseti yatırıp onu da neredeyse 180 derece yatmış düz zemine yatırıyorum ama saniyesinde sağa sola dönmeye başlıyor ve en sonunda pusetin içinde bacakları dışarı taşmış bir şekilde yüzükoyun uyuyor.Uyurken de sürekli bir sağa bir sola dönüyor.
13.Eve dönüyoruz, uyur vaziyette yatağına yatırıyoruz, ben de yatıyorum. Saat 5 gibi anne anne memeee diye uyanıyor, memesini veriyorum ama anne anne deyip memeyi yere atıyor.Kucağıma alıp yanıma yatırıyorum, hemen uyumaya devam ediyor.Yataktan düşer diye uyumadan başında bekliyorum, 15 dakika sonra usulca kaldırmaya çalışıyorum ama nafile..Anında uyanıyor, yatağına yollanacağını anlarmış gibi ağlıyor.Tekrar yanıma yatırıyorum, aman düşer müşer diye tavşan uykusunda sabahı ediyorum.Bir ara kalkıp onu tekrar yatağına yatırıyorum.Kendim de yorgunluktan uyuyakalıyorum. Ve sabah 8 gibi pür neşe uyanıyor.Anne annee mamaa diye. Uykusuz,yorgun argın uyanıp bezini değiştirip aşağıya iniyoruz.Kahvaltısını hazırlıyorum ve hooop kaset başa dönüyor..
14.Bugün Akıllı Bebeklerin Oynadığı 365 Oyun kitabında okuduğum bir oyunu denemeye karar veriyorum. 12 ay ve sonrası diyor bu oyun için.Büyük bir kaseye  su doldurup içine bazısı suda yüzen bazısı suda batan objeler koyuyorum.Neymiş, bebeğimle baak bu yüzüyor, bak bu batıyor oynayacakmışız.Hevesle İştarı bahçeye çıkarıp önüne kaseyi koyuyorum.Bak anneciğim bu kaşık batmış dememe kalmadan İştar büyük bir hızla kaşığı sudan çıkarıp içindeki suyu içiyor, mamaaa diye bağırıyor.Sonra kasedeki diğer tüm maddeleri kaşık niyetine kullanıp su içmeye çalışıyor.En sonunda kaseyi tak diye devirip tüm suyu yere boşaltıyor tek bir hamlede.Sonra da bıcı bıcııı bıcı bıcııı diye suyun içine oturup kendini sırılsıklam ediyor.
15. Yaa sabır deyip bu defa banyo küvetini bahçeye getiriyorum.İçine hortumla su dolduruyorum.Bu arada dolan suyun içinde bir sürü çer çöp ot parçası var. İştar' ı suyun içine oturtuyorum.Deminki oyuncaklar da peşinden. Mama mamaaa deyip suları şakır şakır içmeye başlıyor, bir yandan elleriyle suları sıçratıyor.Bezi suyla doluyor.10 dakika kadar bekliyorum başında. Ondan da sıkılıyor ve tak diye küvetten çıkıyor, koşarak kaçmaya başlıyor ama tabi yerler ve kendisi ıslak olduğu için yere kayıp yere düşüyor. Ehhh deyip üstünü çıkarmaya çalışıyorum, kaçıyor.Kündeye getirip çırılçıplak soyuyorum; bu defa o halde kendini yere atıyor. Oradan kaldırıp içeriye alıyorum, havluyla kurulamaya çalışıyorum,kaçıyor. Bezini bağlama çalışıyorum , kaçıyor.
16.Sabah 8 de kalkmıştı, ancak demin (14:00 civarı) uyuyabildi.Hepimiz bitik vaziyetteyiz..
Sizce benim kızım hiper aktif mi? Bu davranışlar normal mi?
Ne yapmalıyım da bu çocuk enerjisini atmalı?


14 Ağustos 2013 Çarşamba

Allahım Çok Mutluyum...13 Aylık Gelişim Durumu

Bugün itibariyle İştar tam 13 aylık.
Bayram tatili sırasında niyeyse derhal yerel saate göre kendini modifiye eden İştar Hanım, saat 22:00 den önce uyumadı ama yine 07:00 civarı uyandı, sabah uykusu ve öğlen uykularını muntazam devam ettirdi.
Döner dönmez uyku işleri önce bir şaştı, 23:00 lere kadar uyumadı, sabah 6:30 da uyanıp, 1 saat mızıldayıp sonra 10 lara uyudu vs ama 2 gündür ana kız cennette gibiyiz.
İştar akşamları 21:30 gibi uyuyor, gündüz 3 saatlik tek bir uyku uyuyor ve ertesi gün kesintisiz 9:30'a kadar uyuyor. Valla rüya gibi..
İnanmaz gözlerle saate bakıyorum; tabi hazır asker gibi 7 civarı kendi kendime uyandığım için.
Kızım mışıl mışıl uyuyor. Resmen seyahat dönüşü sapıtma süreci sanki rebootmuş da artık yeni bir uyku düzenine geçiş sancısıymış gibi.
Allaam hep böyle devam etsin.
İştar şu an her türlü basit komutu anlıyor ve istenen şeyleri yapıyor.İsmini bildiği tüm objeleri söylenen kişiye getiriyor, ayakkabını giy dediğimizde giymeye çalışıyor,bildiği şarkıların sözlerini anladığı şekilde mırıldanıyor.
Ali babanın çiftliği http://www.youtube.com/watch?v=i5Ygc51lVOo bu aralar favori videomuz.Üstelik şarkıyı kendimiz söylediğimizde "çiftliğinde inekleri var" kısmı geldiğinde "moooo" diye cevap veriyor.
Şu an aktif şekilde kullandığı kelimeler:bebekbaba-dede-dedem-anne (hatta bu aralar sürekli)-bak-attım-bıcı bıcı-maymun-mama-bay bay-kayu (evet o çizgi film)-bir-altı-say baaak- goool-top-hop-ham-at-kaka-bebek ağlıyooo. Anlayarak söylediğini tahmin ettiklerim ise bold ile yazılı olanlar.Diğerleri düzgünce tekrar ettiği kelimeler sadece.
Küpler, üçlü dörtlü şekilde üst üste diziliyor; kare, yıldız ,üçgen şekilleri biliniyor ve uygun boşluklu oyuncaklardan geçirilebiliyor ( ama henüz eline üçgen şeklindeki bloğu aldığında onu üçgenden geçirmesi gerektiğini bilmiyor, özellikle üçgen şeklindeki boşluğu gösterip buraya koy dediğinde doğru şekilde yerleştirip atabiliyor sadece).Şu an oynadığımız oyuncak yandaki.
Akıl yürütebiliyor.Örneğin banyoda küvetin yanına geldiğinde küveti gösterip "bıcı bıcı mı?" diye soruyor.Hatta su birikintisi gördüğü her yerde aynı soruyu soruyor. Zaten bir kaç haftadır favori gramer egzersizimiz henüz anlayamadığımız bir kelimenin sonuna -mi? diye soru eki koyup, tonlamasını da soru tonlaması olarak yapması. "Gittin mi, yedin mi,atta mı" vs demeye çalışıyor, daha doğrusu bizden duyduğunu taklit ediyor. Ancak dediğim gibi -mi den önceki kısımlar henüz anlaşılır değil.
Masanın ve tezgahın üzerindeki her şeye parmak üzerinde yükselip erişiyor.İstediği her şeyi adını söyleyemese bile gösterip istiyor,yoğurt mu bulgur pilavı mı sorusuna yoğurdu işaret ederek cevap verebiliyor. Canı dışarı çıkmak istiyorsa-evet kızım artık bir sokak süpürgesi oldu- ayakkabılarını giymeye çalışıyor yada elinde ayakkabıyla yanımıza gelip bizi çekiştiriyor.
Ve sürekli benim yada annemin peşinde "anneee anneee" diye dolanıyor.
Elbette babası varken bizleri unutup olayı direkt "babaaaa"ya döndürüyor.
Öpücük kelimesini duyar duymaz muck muck öpücük vermeye başlıyor.
Komik bulduğu bir şey varsa kahkahalarla gülüyor. Ağlayan bir bebek duyduğunda yada resimli kitapta resmini gördüğünde " bebek ağlıyooo" diyor (bunu ne ara öğrendi inanın bir fikrim yok)
Kızım büyüyor, hızla büyüyor hem de..



Ayşe Arman Olsaydı Bu Seyahati Nasıl Yazardı?

Her şeyi pozitif yanından görüp,aksaklıkları sıkıntıları etrafa yansıtmadan yaşamayı becerebilen insanlara hep özenmişimdir.Ben onlara Ayşe Armanlaşmış kitle diyorum. Hani hep sevgilimle şöyle iyiyiz, şunu yedik bunu içtik, çok eğlendik, çok şanslıyız ki... diye başlayan cümleleri vardı ya onun. Sanki hiç kötü bir şey gelmiyormuş gibi başına.
Aha işte bu yazı da Ayşe Arman İştar'la Paris'e gitseydi ne olurdu, onun özeti:
13 aylık, aşırı hareketli ve henüz 2 aydır yürüyen bir bebekle yurt dışına gitmek bazılarına ürkütücü gelebilir ama doğru zamanlama ve iyi bir planlama ile hem karı koca bu romantik şehri karış karış gezebildik hem de İştar'ı her türlü aktiviteye dahil edip, onun da mutluluğuna mutluluk kattık.
Hemen her gün şehrin içindeki çeşitli park alanlarında İştar ne İzmir'de ne de Çeşme'de geçirmediği kadar vakit geçirip deli gibi eğlendi. Açıkçası buradaki parklar ve hatta sokaklar Türkiye'ye göre çok daha temiz ve güvenli. Parklar sağlam bir tartan zeminle kaplanmış olduğu için ne dizi kanıyor ne de düşse bile bir yanı acıyor.Aletlerin hepsi gıcır gıcır ve aşırı bir kalabalık da yok. Şehirdeki tüm noktalar birbirine metro ile bağlandığı için yalnızca hat değiştirerek her yere ulaşmak mümkün.
Pek gece hayatına düşkün olmayan bir çift olarak, açıkçası bir başımıza da yapabileceğimiz her şeyi İştar'ın uyuduğu saatlere denk getirerek yada bir şekilde onu pusetinde oyalayarak yapmayı becerdik. Üstelik kızımızla beraber geçirdiğimiz tüm keyifli anları fotoğraflayıp videoya kaydederek ileride bakıp gülümseyeceğimiz bir dolu hatıramız oldu.Bir kere 36 dereceden 25 dereceye mükemmel bir bahar havasına denk geldiğimiz için Çarşamba hariç-ki o gün de müze dolaştık- sürekli dışarıdaydık.
Gezilebilecek tüm sokakları gezdik, gidilebilecek tüm müzelere gittik, hatta tam da o sırada yapıldığı için İştar Hanım Paris plajında binbir ülke vatandaşı bebelerle kumda bile oynadı.Paris plajı da ne derseniz, amcalar aman yazın herkes tatile çıkarken şehirde kalan vatandaşım da kuma,güneşlenmeye doysun diye Sein nehri kıyı hattının bir kısmını kapatıp ince kumla doldurmuş.Bebesini, bikinisini,kitabını,ipodunu kapan Parizienler de ortama doluşmuş. E haliyle biz de.
Doğruya doğru, fiziksel olarak yorucu bir iş.Ama şu mevzular OK ise, bebekle her türlü yere gidilir:
1. Hijyen kaygınız yüksekse,çocuğunuzun biraz daha büyümesini bekleyin derim.Yürüyen bir bebeği bütün gün pusete mahkum etmek çok daha kötü, o yüzden o eller artık nerelere giriyor çıkıyor aldırış etmeyeceksiniz (sivri cisimler hariç elbette)
2.En az 2 kişi olmalısınız.Bebek kucak istediğinde mutlaka nöbetleşe şekilde durumu idare etmelisiniz.Daha fazla insan,kişi başına düşen konfor anlarında artış tabi..
3.Yerli yersiz ağlayan, mız mız bir bebeğiniz varsa,bence az daha sabredin, bir yere gitmeyin yoksa burnunuzdan gelir.
4.Dışarı çıkarken yanınızda en az 3 biberon, 4-5 emzik ve su termosu bulundurun.Malum, objeleri alıp alıp yere fırlatma eğilimi bu dönemde çok fazla
5.Disneyland 13 aylık bir bebek için uygun mu sorusunun cevabı biraz muallak. Açıkçası oradaki tüm durumu tam olarak algılayıp keyif alması için çocuğun en az 7-8 yaşında olması lazım zaten.Çoğu oyuncakta minimum boy sınırlaması da var.Dolayısıyla ha şimdi gitmiş ha 3 yaşında gitmiş, aradaki fark çok fazla değil bence.Biz 5 oyuncağa bindik, hiçbirinde de fast pass yoktu yani gidip sırada beklemek zorunda kaldık.Fast pass olanlar ise zaten en az 1,3 metre sınırının olduğu roller coaster tipi aksiyonlu oyuncaklar.Yine de binemeyecektik kısacası.
6.Paris maalesef bebek dostu bir şehir değil.Sandalyeleri sokağa dönük dizilmiş kafelerin çok azında bebek sandalyesi var, gurme restoranlarda ise tek kaş havada servis yapıyor garsonlar.Metro merdivenlerinde ise (özellikle hat geçişlerinde) rampa filan hak getire.O yüzden puset indirip kaldırmak, pusette bir şeyleri halletmek olağan bir durum ve buna hazırlıklı olun.
7.Öte yandan kadayıf gibi yatan,sakin ve henüz yürümeyen bir bebeğiniz varsa sizin açınızdan daha az yorucu geçecek günleriniz demektir.Ama çocuğunuz da Paris'in meşhur parklarında bahçelerinde oynayamadıktan biraz muzurluk yapamadıktan sonra gitmenin ne anlamı var bilemedim.
8.Baba başına geleceklere hazırlıklı olmalı.Bizde genelde çocuğun ceremesini anneler, sefasını babalar sürer ya; işte çocukla geçirilen zaman dilimi 24 saate uzadığında  ve cefa yüzüyle karşılaşıldığında babalar afallayıp fena halde bunalıyorlar.Evet sen işteyken de o çocuk koşturup oynuyor,kaka yapıyor ve sürekli birilerinin ilgilenmesi gerekiyor cicim!
9.İmkan ve para durumuna göre,bakıcı eşliğinde çıkılacak bir seyahat sanırım büyük küçük herkesi tatmin edecektir, evet kesinlikle!

Ebeveynin Ateşle İmtihanı: 13 Aylık Bebekle Paris

Aşağıdaki seyahat anektodları bir haftada yaşadığımız en rezil durumlarımızı kapsamakta olup, bu yaşlarda bir bebekle 3 günden uzun süre yurt dışına seyahate gidecek ebeveynler için uyarı niteliğindedir!
Paris tatilinin pembe yanları ise sonraki yazıda..
4 Ağustos Pazar:
Saat 03 e kadar mışıl mışıl uyuyan İştar Hanım, pasaport kontrolünden hemen sonra şak diye uyandı ve uçak kalkana kadar da uyumadı, bütün havaalanını da tavaf etti. Uçağa binmeden hemen önce gatein önünde beklerken ön sırada oturan fransız bir aileye daha doğrusu çocuklarına ve yedikleri cipse tebelleş oldu, oradan koşturarak kitap okuyan başka bir adamı elleriyle taciz etmeye kalktı. ben koşarak onu kucağıma almaya çalışınca ağlayarak kendini yere atmaya çalıştı vs..Paris'e vardığımızda İştarın uyuduğu saatlerde audio guide eşliğinde Louvre müzesini gezebildiğimiz kadar gezip oradan Jardin de Tuileries'e yollandık.Bahçedeki çimlere yayılıp biraz rahat ederiz diye düşünürken bizimki sağda solda huzur içinde oturan adamlara tebelleş oldu, yerdeki sigara izmariti başta olmak üzere her türlü atık nesneyi ve daha da tehlikelisi taşları ağzına attı, durduğu yerde durmadı sürekli koştu, yuvarlandı, düştü , kalktı, beni resmen çıldırttı.
5 Ağustos Pazartesi
Cite Des Enfants'a gittik ancak kapalı olduğunu görünce yakınındaki çimlere attık kendimizi piknik için. Fakat İştar Hanım bu durur mu? Hemen az ilerideki öğrenci grubuna elinde oyuncaklarıyla gidip şirinlikler yapmaya başladı, zavallıların ellerindeki yiyecekleri tek tek mıncıkladı, saçlarını çekti. Utanarak yanlarına yanaştığım gruptan İştar'ı kucağıma almaya kalktığımda da sanki etinden et koparıyorlarmış gibi ağlamaya başlamaz mı? Çimlere bırakınca da ışık hızıyla fırlayıp kaçıyor velet, tutabilene aşk olsun..
6 Ağustos Salı
Disneyland günü!Ve yeni bir alışkanlık: İştar artık tak diye pusete oturmuyor, oturmamak için resmen direniyor,ağlıyor.Sürekli babasının kucağında durmak istiyor,e haliyle o kadar zaman babası kucakta taşıyınca yoruluyor bunalıyor adamcağız..Disneyland' da her yer kuyruk, fastpass bizim istediğimiz oyuncaklarda yok. Her şey inanılmaz pahalı, dandik fast food yemekler bile dünya para tutuyor.Saat 4 e kadar dünya bebekleri ( It's a Small World) hariç başka bir oyuncağa binemiyoruz çünkü gittiğimiz her yerde minimum 60 dakika bekleme süresi veriyor. Fakat bu durum en çok İştar'a yaradı çünkü Adventureland bölümünün içinde bulduğumuz parkta deli gibi koşturdu, diğer bebelerle oynadı, eğlendi tabi sürekli peşinde nöbetleşe ya ben ya babası.. Belli bir saatten sonra azalan kuyrukta bekleme süreleriyle birlikte arka arkaya Karayip Korsanları,Pinokyo,Uçan Fil Dumbo ve Dönen Fincanlara bindik ama maalesef Dumbo bizi uçururken korteji kaçırdık! Bu konuda gerçekten çok üzgünüm..
7 Ağustos Çarşamba
 Cite Des Enfants'a tekrar gittik fakat gişedeki görevliye yutturduğumuz bizim velet 2 yaşında yalanını, asıl müze girişindeki kadın yutmadı ve ailecek oradan deporte olduk, paramızı iade ettiler!Özellikle İştar'ın babasındaki hayal kırıklığı inanılmaz seviyedeydi.Senin cüceliğin yüzünden bak bizi almadılar diye söylene söylene olay mahalini terk ettik.
8 Ağustos Perşembe
 Meksika'da tanıştığım ancak aslen Pariste ikamet eden Alma ve 4 aylık kızı Alexa ile buluştuk.Pusette oturmayı reddeden ve sürekli bağ bahçe koşturmak isteyen İştar'ı babası alıp bir yerlere gitti ama 1 saat sonra döndüğünde bitik vaziyetteydi. Oradan saat 5 teki Orsay müzesi özel turumuzun yarısına kadar uyuyan İştar Hanım, maalesef pişik olduğu için çığlıklar ata ata (ki böyle ağlaması ancak aşı zamanında olur) uyandı.Desitini bezi zor yetiştirdim.
9 Ağustos Cuma
Büyük hayallerle çıktığımız bisikletle Versay bahçesi turu tam bir fiyasko oldu. En başta babasının arkasındaki bebe aparatında keyifli keyifli giden İştar hanım mızıldamaya sonra da ağlamaya başladı, tura katılan amerikalılara rezil rüsva olduk. Piknik molasında herkesin sandviçine el attı, rehbere biberon ikram etti.Yolculuk sırasında uyayakaldığı için ben hiçbir yeri göremedim. En sonunda asıl saraya ulaştığımızda ise ehh yetti gayri deyip gruptan ayrıldık (bu sırada bisikletleri bırakmıştık) ve İştarı sarayın bahçesine saldık. Elbette yine yerde bulduğu her şeyi ağzına attı, taşları oradan oraya savurdu.
10 Ağustos Cumartesi
Luxemburg bahçesine piknik için gittik, içerisi İştar için her türlü park koşturmaca vs fasilitileri ile dolu bir yer.Efendi efendi piknik yapan insanların arasına çimdiğimizde İştar hanım her türlü balon,oyuncak vs ekipmanına rağmen ışık hızıyla diğer grupların arasına karıştı, herkesin yiyeceğine el attı, başka çocukların balonuna saldırıp ağlattı. Alelacele yemeğimi yiyip koştura koştura en yakın parka gittik. Kumlu alanda saatlerce oynadı, ona buna sataştı, başka çocukların oyuncaklarını kovalarına el koydu. Özellikle zavallı Rus bebesinin İştar'dan çektiği anlatılmaz,yaşanır.Uçağımız 23:30 da idi ancak İştar'ın sakinleşip uykuya dalması neredeyse gece yarısını buldu. Tam İzmir'e vardık, eve girdik ki hoop İştar yine ayakta yine mızıltılı..
Sonuç:
Bende sıkıntıdan stresten kocaman bir uçuk çıktı, eşim bunalımların eşiğinden döndü.Bizi Çeşme'de bırakıp arkasına bile bakmadan İzmir'e kaçtı.Bakıcısı 22 Ağustosa kadar izin kullandığı için şu an annemlerin yanında Çeşme'deyim ve Pazar gününden beri yorgunluktan dışarı adım atacak halim yok.Sadece işimi gücümü yürütecek gücüm kaldı..




12 Ağustos 2013 Pazartesi

İştar'la İkinci Deneme: Bayramda Paristeyiz...

Hatırlarsanız Midilli'ye ilk yurt dışı seyahatimiz henüz yürümeyen İştar Hanımla pek de parlak geçmemişti. Esasen oradaki sorun İştar'ın emeklemesinden çok, organize bir tura dahil olduğumuzdan otobüsle oradan oraya giderken İştar'ın sıkılıp sürekli ayaklanmak istemesindeydi. Mütemadiyen kıpır kıpır bir minikle saatlerce daracık bir otobüste gittiğinizi düşünün..
Dersimi aldım mı peki?
Elbette hayır.

Hamile kalmadan önceki dönemde bayram demek yurt dışında bir yerlere gitmek demek olduğu için bu bayram da aynı geleneği yaşatayım istedim ve tatile 10 gün kala eşimin de rızasını  alıp-sonradan buna çok pişman olacaktı elbette- araştırmalara giriştim. Gideceğimiz şehirle ilgili kriterlerim şunlardı: 1- serin olmalı 2-  bir yaşında bir bebekle yapılabilecek aktivitelerden yana zengin olmalı 3- yakın olmalı 4- uçak+ otel makul fiyatlı olmalı
Bu kriterlerin tamamına uyan bir tek Paris vardı.Tabi bayrama da sayılı günler kaldığı için Pegasusun bile fiyatları uçuk vaziyetteydi, üstelik eskiden sıcak su + temiz yatak yeter şeklindeki otel kriterimiz İştarın aramıza katılmasıyla birlikte "en az 4 yıldızlı olmal"ı'ya evrilmişti, dolayısıyla ödeyeceğimiz meblağ da bütçeyi sarsan cinste olacağa benzerdi.
Derken aklıma tur firmaları geldi.Belki daha makul rakamlara işi çıkartabilirdik.Hemen hızlı bir tarama sonucu direk İzmirden Paris'e THY ile giden üstelik La Defense bölgesinde 4 yıldızlı bir otelde kaldıran daha da güzeli uçak saatlerini tamamen İştar'ın  uyku saatlerine göre ayarlamış bir tur buldum. Aynı tarihlerdeki otel ve uçak fiyatlarına hemen bakıp kıyaslamamı yaptım, oha neredeyse yarı fiyatıydı, kredi kartına 4 ay erteleme üstüne 6 taksit de cabası! Web sitelerinden  bebek alıyor musunuz, bebek yatağı var mı vs klişe sorularımı sordum,10 dakika sonra firmadan birisi arayıp gerekli bilgileri verdi.Turun kendi programı klasik Paris turuydu, bir gün Montmarte tepesi, Eiffel kulesi  vs, diğer gün Disneyland, sonraki gün Lido Show,ondan sonraki gün Brüksel vs..Ben kendim en az 3-4 defa Paris'e gittiğim, eşim senede en az 7-8 defa gittiği ve hatta bir süre de orada yaşadığı için bizim turla pek işimiz olmayacak; yalnızca Disneyland'a gidileceği gün otobüs direk otelin önünden kalkıp akşam otele bırakacağı için gruba dahil olacağız.
Heveslenen eşim kendince bir takım ön çalışmalar yapmış ve bana mailde gönderdi ertesi gün: çikolata ve peynircileri dolaşan gurme tur, Orsay müzesi için özel rehber eşliğinde paris muse tur, walking turlar,Paris'in Çocuk Bilim müzesi vs..Ben de internetten Versay sarayının bahçesi içinde bisikletle tur yapan bir firma buldum hatta kendimiz için Louvre müzesindeki trail turlarına bile göz gezdirdim.
Teoride herşeyimiz planlı programlıydı, İştar olduğu için elbette istediğimizi istediğimiz anda yapamayacaktık ama kızımızla muhteşem anılarla dolu bir bayram bizi bekliyor..du.
Devasa valizimizin yarısı İştar'ın kalan yarısı eşimle benim..
Ayrıca içi video kamera, eos 5d fotoğraf makinası ve diğer elektronik aletlerle dolu sırt çantamız  ve İştar'ın vazgeçilmez iki aksesuarı çantası ve puseti ile saat 02:30 da havaalanına doğru yola çıktık maaile..




İştar Hanımın Siteden Arkadaşları

Annemlerin Çeşme'deki sitede  3-6 yaş grubu ve tamamı kızlardan oluşan bir çocuk çetesi var.Her çocuğun evinin bahçesinde ayrı bir eğlence,farklı farklı aletler, değişik rengarenk oyuncaklar olunca İştar hanım çılgın bir şekilde bir o eve bir bu eve girip çıkıyor tabi. Siteye rezil olmuş annesi de peşinden... Sitenin en renkli evi, köşedeki Ceylin-Derin kardeşlerinki..Bahçelerinde çilek şeklinde bir kulübe,kulübenin içinde minyatür ev aletleri,kafeste tavşan, bir kürenin içinde hamster,kovanın içinde 2 yavru ördek ( bu hayvanların hepsi canlı bu arada),30 cm çağında hasır çanaklara kategorik olarak yerleştirilmiş yüzlerce oyuncak ( örneğin küçük boy Barbieler bir çanakta, böcek şeklinde plastik oyuncaklar başka çanakta vs).,ama gerçek boyutlu barkod okuyuculu yazar kasa, oyuncak çamaşır makinası, ada davlumbazlı mutfak,çocuk masası sandalyesi, boy boy toplar, hula hoplar ve bir sürü başka ıvır zıvır..
Çete üyelerinin buluşma noktası da sanırım burası çünkü bu evde bitmeyen bir süt, dondurma vs ikramı; üstelik evin hanımı dışarıda fır fır dolandığı için Gürcü asıllı bakıcı ve Türk ahçıya kalmış bir parti mekanı gibi görünüyor.
Çetenin en küçük üyesi İştar hanım , aynı zamanda en sevilen ve en aranan üye olma özelliğini taşıyor. Belirli saatlerde kızlar bizim eve gelip İştarı soruyorlar, ve onunla birlikte uzun süre oyun oynuyorlar.İştar uyuyor cevabını alınca hepsi üzülerek gidiyor. Kızların da yaşı küçük olduğu için zaman zaman İştarı haşince seviyorlar ama bizimki zaten kendini koruma ustası oldu artık.
Minik meleğim ablalarla oynarken öyle güzel görünüyor ki.. Hep böyle ol e mi  kızım..


Summer Mode: ON

Evimizin aslında o kadar da serin olmadığını çocuk sahibi olunca anladık.Eskiden sabah çıkılıp akşam en erken 7 gibi gelinen bir yer olduğundan mütevellit,ev dediğin şey duş alıp uyuduğun, üstünü başını değiştirdiğin, üşenmezsen yemek yapıp yediğin bir yerdi yaz ayları.
2012 yazı daha önce de defalarca yazdığım gibi cehennemin kapısında dikilmekten beterdi gerçekten. Sanki şehrin üstünde dev sıcak hava fanları vardı ve zebaniler aşağıya doğru üfürüp duruyorlardı.Allaam yanıyorum nidalarıyla geçen bir lohusalık döneminden sonra bu yaz yoğurdu üfleyerek yemeye karar verdim: en geç Haziran sonunda yaz konumuna geçecektik İştar'la.
Yaz konumu da şu: Cuma sabah İştarın sabah uykusu saatinde Çeşme'ye annemlerin yanına geçilecek, velet onlara emanet edilip mesaiye tam gaz devam edilecek; Pazartesi akşama doğru da İzmir'e evimize dönülecek.
Çeşme merkezden aldığım bir Vınn, cep telefonum ve şirketin ERP sistemine uzak masaüstü bağlantım şimdilik yeterli olacak gibi görünüyor.
Neredeyse 7-8 dereceye varan ısı farkı İştarın Çeşmeye gelir gelmez rahatlamasına sebep oluyor, üstelik her yer çim, bağ bahçe olduğu için alabildiğine özgür ve...yaramaz, evet.
Açıkçası İştar Salı-Çarşamba-Perşembe günleri bakıcısıyla İzmir'de ve işten eve her dönüşümde onu alabildiğine sıkılmış buluyorum. İzmirde maalesef hava o kadar sıcak ki, akşam 18:30 dan önce İştarı aşağıya parka indirmem de pek mümkün olmuyor.
Yaz dönemindeki en büyük eğlencemiz bir bebek mağazasından aldığım swimtrainer simitleri. Bebeğe yüzme öğretmek için dizayn edilmiş bu simitle  İştar dengeli olarak havuzda durabiliyor ve babasıyla süper zaman geçiriyor. En başta bu aletten biraz korktu gibi ama şimdi "cup cup yapalım mı" sorusuna hemen simidini kapıp getirerek cevap veriyor fındık faresi.
Ha bu arada anneanne- dede ilgisi, anneanne yemekleri,yazlık ortamı, bağ bahçe vs derken azalan sorumlulukla birlikte aşırı hareketli bir çocuğun annesi olarak şunu söyleyebilirim: summer mode rocks!



Vee İştar Kızım Bir Yaşında!!



İştar kızım doğalı tam 1 yıl olmuş. Elbette doğum günü partimiz Çeşme'de oldu, bu seferki babaannemizin bahçesinde.Benim 1 yaş doğumgünüm kutlanmadığı için  olsa gerek İştar'ın doğum gününün özel ve ileride fotoğraflarına, videolarına bakıp, mutlu olacağı bir parti olmasını istedim.Organizasyon denen şeyden nefret eden eşimin bile buna itirazı olmadı.
Herkese 14 Temmuz akşam 17:30 gibi  şu adrese gelin diyeceğim, akşama kadar açık büfe allah ne verdiyse yiyip içip, eş dostla güzel vakit geçireceğiz, bol bol fotoğraf çekeceğiz dedim.

   Elimizdekiler: orta boy ama içinde salıncak ve kaydırak olan bir bahçe,bizim evde bulunan müzik seti,bir süre uğraşıp hazırladığım (mp3plate.com diye bir site var, müthiş)  oldies goldieslerden oluşan bir playlist, güzel et temin edebileceğimiz tanıdık bir kasap,internetten ve İzmir'de Beyaz Lale'den  iki tıkla aldığım parti süsü malzemeleri, gelenlere giderken verebileceğimiz birer minik hediye, muhteşem pastalarıyla mutlaka güzel bir şey yapacağından emin olduğum İpek abla.
İhtiyacımız olan ve dışarıdan temin etmemiz gereken şeyler belli: masa,beyaz ahşap sandalyeler,mezeler,büyük boy mangal,mangalı yelleyecek bir garson, içecek servisi yapacak bir başka garson,tabak-çanak-kadeh-bardak.
Ancak yemek çeşitleri özel ve lezzetli olsun,bana klasik antep ezmesi,rus salatası,sigara böreği dayatılmasın istiyorum.
Tabaklar,kadehler,çatallar düzgün olsun istiyorum.Açık büfede büyük boy servis tabakları düzgün görünümlü olsun istiyorum.
Gelen görevliler efendi,çalışkan,temiz giyimli olsun istiyorum.
Ve elbette en önemlisi de o bahçe o saatlerde serin olsun istiyorum!
Bir arkadaşımızın dört yıldızlı oteli var, onunla görüştüm; bana menü seçeneklerini gönderdi, sağolsun otelin banket müdürü de bir akşamüstü yere bakmak için geldi.
13 Temmuz sabahı Ankaradan gelen arkadaşım Sema'yı karşılamamla esasen koşturmaca start vermiş oldu. Maalesef parti Çeşme'de yapılacağı için uçan balon vs gibi ekstra donanımlar bir hayli tuzluya mal olacağından süslemeleri kendimiz yaptık.Akşamüstüne doğru masa sandalyeler geldi.
14 Temmuz günü ise süslemelere hız verdik ve kan ter içinde kalmış da olsak saat 2 gibi bizim üstümüze düşen hemen her şeyi tamamlamıştık bile.
Catering ekibi gerçekten tam bir profesyoneldi ve kusursuz çalıştılar. İştar Hanımın menüsünde peynir tabağından çeşit çeşit mezeye, zeytinyağlıya, salataya ve mangala kadar her şey vardı. Sema teyzesiyle özene bezene yaptığımız tatlı masasında ise cup cakeler, lolipoplar, özel dispenserında M&M şekerler, şekerci kavanozunda pembe beyaz marshmallow tipi şekerler vardı.
Gelenlere (unuttuklarım şimdiden affetsinler) mantar tıpalı minik şişelerde kolonya hediye ettik.



Ama bence gecenin yıldızları internetten sipariş ettiğim fotoğraf çekme çerçevesi ve rastgele bir mağazadan alıp içine top doldurduğum oyun havuzuydu.Çocuklar parti boyunca sürekli o bölgedeydi zaten.
İştar da Fransa'dan hediye gelen tüllü dantelli elbisesiyle gelin gibi güzeldi; oradan oraya koştu; kucaktan kucağa dolandı durdu.Neredeyse saat 11 e kadar ayaktaydı. Ve bana sorarsanız minik kızım o gece onun için bir şeyler yapıldığının da gayet farkındaydı.
İyi doğdun annesinin bir tanesi, seninle hayat çok güzel..















2 Ağustos 2013 Cuma

Missed Abortus


Hamileliğimin 6. haftasında İştar'ın doğum doktoruna muayeneye gittim. "Vaay bu ne hız, ben size dememiş miydim ilk yıl hamilelik olur" lafları , gülüşmeler, espriler havada uçuşurken hepimiz keyifliydik. Ultrason muayenesi  başlar başlamaz doktorumun yüzü birdenbire ciddileşti.
"Kesenin etrafında kanama var ve benim ölçümlerime göre bir hafta geriden geliyor.Bu ekranda gördüğün kanama alanı büyürse plazenta ayrılır, bebeği kaybederiz. Onun için ilaç kullanacağız" dedi önce. Sonra hemen durumu toparlama adına devam etti" Ama ben açıkçası kötü bir şey olacağına ihtimal vermiyorum çünkü burada yolk sacı vs vs görüyorum . Hadi bakalım hayırlısı olsun; bir yaz bir kış bebeği demek.. 17 Şubatta ikinci bebeğinizi buraya yazdım" dedi her zamanki pozitifliğiyle.
Biraz ukala filan ama yine de şu optimizmini seviyorum bu adamın.Bir hamilenin en çok da buna ihtiyacı var çünkü.
Muayene bitimindeki konuşmada kanama alanının vücudun oluşan embriyoyu yabancı bir cisim gibi görmesi durumunda rahimin kasılarak maddeyi dışarı atma çabasından dolayı oluştuğunu, biraz progesteron takviyesiyle durumun düzeleceğini söyledi doktorum. "Ancak istersen betahcg yine ölçtürelim, son ölçümden beri düşüş eğilimindeyse o zaman yarın yeniden muayeneye gelirsin; başka şeyler konuşuruz" dedi
.
Apar topar kanı verip çıktık, bir kaç saat sonra doktorum aradığında kan değerimin gayet iyi çıktığını, hatta ertesi gün muayeneye gelirsem kalp atışlarını bile duyabileceğimizi söyledi. Yüreğimiz hafiflemişti. Akşam eşimin ailesine de  hamileliğimi haber verdik.
Bir kaç gün sonra ise diğer gittiğim doktorumda (evet ilk 3 ay iki doktor kuralını bu hamileliğimde de uyguladım) durum bambaşkaydı. Kese etrafındaki kanlanma alanı artmış, kese içinde kanlanma başlamış, 7. hafta olmasına rağmen embriyoda bir canlılık gözlenmiyordu.
"Missed abortus" dedi doktorum. Yani kalp atışı durmuştu miniğimin.
Daha da kötüsü kürtaj olmam gerekiyordu.
Benimse o anda filmlerdeki sahneler geçiyordu gözümün önünden.Hani öldü sanılan adam, son bir kalp masajıyla tüm ümitler kesilmişken öksürerek canlanıverir ya.
"1 hafta daha beklesek?" diyorum
"Olmaz Sibel, bu iş bitmiş, kalp atışı yok.Kürtaj olmalısın ,hastanede , genel anesteziyle."
"Hani 1 hafta geriden gidiyormuş ya , ondan dedim"
"Sana bir gün daha müddet.Oturun eşinle düşünün, kararınızı verin.Ama onun içeride kalması sana zarar verir"
Bir kaç gündür devam eden sancılarım o akşam biraz daha şiddetlendi. Ve eşimle beklememeye bu işi hemen halletmeye karar verdik.
Ertesi gün doğum doktorumu aradım.Şans bu ya, şehir dışındaymış.
Diğer  doktorumu aradım ( ki kendisi benim kötü haber meleğimdir,2 yıldır kendimle ilgili tüm kritik kötü haberleri hep ondan duydum ama duyduğum her haber de beni daha iyiye yönlendirmiştir) apar topar yakınlarda bir hastane ayarlandı.
Doğumhane odasında tüp bebek tedavisinden aşina olduğum genel aneztesiyle uyutuldum..
Uyutulmadan önce hala doktoruma" bir baksaydık belki kalbi atmaya başlamıştır" diyordum, hemşire damar yoluma aneztezi sıvısını boşaltırken.
Ve uyandığımda o yoktu, gitmişti..
Onunla birlikte hayatın tatlı sürprizleri,tüp bebekten sonra doğal hamile kalan çokmuş inanışlarım,birdenbire yeşeriveren umutlarım, hayat bundan böyle hep daha iyiye gidecek galiba, bu bile olduysa düşüncelerim de gitti sanki..
Geriye kızım İştar kaldı..
"19 ay olacak aralarında,ikiz gibi büyürler" diyorduk.
"Eve yatılı Gürcü kadın almak lazım, hay Allah iyisini de nasıl bulacağız" diye endişe ediyorduk.
Olmadı, neden olmadı, bilemedim.Hatta bi kere en başta neden oldu bu, onu da anlayamadım.
Kızımla kalakaldım,ona sarıldım sımsıkı..
Bol bol ağladım.


Ve İştar Hanım Yürüyor..

20-24 Haziran arası kızkardeşim,İştar ve ben arkadaşımı görmeye Ankara'ya gittik. Hamile olduğumu bilmeden planladığım bu seyahat inanılmaz yorucu geçti. Mükemmel bahçesi olan bir evde oturan arkadaşımın evindeki malzeme almak maksatlı  merdiven inip çıkmalar yeterince yorucuyken, bahçeye çıkardığımız İştar'ın sürekli çimlerin arasına gömülü taşları bulup bulup ağzına atması da pastanın üzerindeki çilek olmuştu.
Arkadaşımın İştar'dan sadece1 hafta küçük yeğeni Sevimnur'la biraraya geldikleri anlar ise gerçekten görülmeye değerdi. Henüz yürümeyen Sevimnur'a göre hareket alanı biraz daha fazla olan İştar'ın bahçedeki taşlara olan obsesyonu maalesef bu avantajı kullanıma veremeden anne eliyle sahalardan ayrılmak zorunda kalıyordu.
Ama o 21 Haziran  günü İştar'ın da bizim de hayatımızda yeni bir sayfa açıldı: nerdeyse 1,5 aydır süregelen ön hazırlıklar,önce üç, sonra 7 sonra 10 adım derken minik kızım gideceği yere artık hiç düşmeden direkt yürüyerek varmaya başladı.Artık ellerimiz,dizlerimiz eskisi gibi kirlenmeyecek ama erişebildiği yer sayısı da artacaktı.
İştar'ın ayakta durabiliyor olması, ilgi alanlarının her geçen gün çoğalması ve özellikle iletişim becerilerinin gelişmesiyle birlikte uçak yolculukları da biraz zorlayıcı olmaya başladı. 40-45 dakika boyunca sürekli hareket halinde olan bir bebeği oyalamak cidden zor işmiş.
Serin Ankara akşamlarından neredeyse 38 derece İzmir cehennemine dönüş uçağında kadromuz geniş: İştar,teyzesi,annesi ve henüz bir embriyo olan kardeşi..

Uzunca Bir Aradan Sonra ..Neler Oldu Neler..

Nasıl bu kadar ara verdim ben de bilemiyorum; yani aslında biliyorum da nedense kabullenmek işime gelmiyor. Son iki ayda İştar' ın gelişimi büyük bir hızla ilerledi ki artık gündelik olarak bile yazsam yine de yetişemem.
Her gün yeni bir kelime, yeni bir davranış gözlemliyoruz minik kelebeğimde. Fakat şu son iki ayın tam ortasına tekabül eden acı bir olay sanırım beni tahmin ettiğimden de çok etkilemiş olmalı ki şuraya iki satır bir şey yazamadım kızım için.
En son buraya yazdığımda tarih 7 Haziranmış..
Ben  3 haftalık hamileymişim yani..
Evet, hamile..
Kendiliğinden, doğal, katkısız ve tamamen sürpriz..
Önce şaşırdık, sonra sevindik, sonra endişelendik, sonra bir sonraki beta hcg testi sonucu için sabırsızlandık vs..5 haftalık olana kadar 5 kere yaptırdığım test sonuçları umut vericiydi ;kitabına göre 48 saatte bir ikiye katlanıyordu değerler. Fakat nedense içimde bir his bir şeylerin yolunda olmadığı, bu işin sürmeyeceğini söylüyordu. Eşimin "bu da kız olacak" yorumları bile pek fikrimi değiştirmiyordu.
20 Haziran'da Adnan Menderes Havaalanı güvenlik kontrolünden geçerken yine o tanıdık cümleyi bu kadar kısa süre sonra kuracağımı doğrusu hiç beklemiyordum: "bebek bekliyorum, elle kontrol yapsanız olur mu?"