8 Aralık 2014 Pazartesi

İştar'dan Havadisler

Okula gidiyor olmasıyla mı ilgili bir şey  mi yoksa artık 2,5 yaşına geldiği için doğal bir gelişim süreci mi bilemiyorum ama İştar artık konuşmuyor, resmen tirat atıyor!İştar'ın cümleleri arasında her şeyi bulabilirsiniz: şaşkınlık, bilgelik,kurnazlık,saflık,manipülasyon,tümden gelim, tüme varım vs..
Her an her şekilde emir buyuruyor sağa sola:" Anne, sen buraya gel, elimi tut, beraber mutfağa gidicez!"
" Orada ne yapıcaz İştar?"
"Ben bişiye bakıcam"
  Bişi, burada genellikle dolaptaki çikolata yada bilumum muzır gıdaya işaret ediyor tabi!
Kendini ifade etme süreci o kadar hızlı gelişiyor ki, her gün bir öncekinden daha fazla "büyük insan" gibi konuşuyor. Ve çok fazla konuşuyor, insanın başını şişirecek kadar!
Sorarak öğreniyor her şeyi; örneğin sonsuz bir "anne neden" döngümüz var artık.
"Anne neden bugün parka gitmiyoruz?" " Çünkü artık akşam oldu annecim"
"Neden akşam oldu?" "Çünkü güneş batınca akşam olur"
"Neden güneş batar?" "Aydede çıkınca güneş batar"
"Neden aydede çıkıyor" " Çünkü uyku zamanı geldiği için"
"Neden uyku zamanı geldi"..."Öfffffff
Ve bazı cümle kalıplarımız var:
"Of anne of" "Ya anne ama yaaa"
Çiş kaka işleri artık tamamen bitti. Ben İştar'a sürekli "çişin var mı" sorusunu sormayalı uzun zaman oldu.Alt ıslatma sorunu yaşadığımız  konulardan biri gece uykuları..Yaklaşık 2 gecede bir uyurken altını ıslatıyor, gece yarıları alt üst ne var ne yok değiştirmesi de bana kalıyor tabi!Tüm gece boyunca kesintisiz uyuduğu zaten görülmüş şey değil, ya çiş için yada yapılmış çişi temizlemek için illa ki kalkıyoruz.
Ve çok enteresan bir şekilde, İştar anneannesinin evinde olduğu zamanlar altına işemekte hiçbir sakınca görmüyor! Bir değil, iki değil, anneannesinde olduğu neredeyse her seferinde İştar koyuverip gidiyor! Orada kendini daha rahat ve özgür hissettiğinden midir yoksa oradaki tuvalete yapmasını gerekli görmediği için midir nedir,bu konuda gayet rahatız!
Fakat şurası bir gerçek, tuvalet eğitimi almış bir çocukla hayat kesinlikle çok daha kolay! İştar şu an 30 aylık ve hala bezleri sağa sola taşımadığımız için çok mutluyum!Öbür türlüsü zaten çok garip aslında. Düşünsenize,İştar şu an her şeyini anlatabiliyor, 1'den 10 a kadar sayıları biliyor, bazı harfleri biliyor, hafiften bir kaç kelime İngilizce öğrendi ama gel gör ki hala çişi kakayı altına yapıyor!Garip bir durum yani!
Benim gözümde çiş kaka kontrolünü sağlayamamak ancak bebeklere özgü bir durum ve altı bezli olan çocuk gelişimsel olarak aslında hala bir bebek!
Ama çocuğunun hazır olmadığını ileri sürüp tuvalet eğitimini geciktiren anneleri de anlıyorum. Bu iş gerçekten zor bişi ve bir süre sosyal hayattan elinizi eteğinizi çekmeniz şart.Oysa  son güne kadar bezi bağla ,gez toz,çocuk dana gibi olunca zaten  kendi mecburen öğrenecek mantığı da bu anlamda tutarlı.Her çocuk aslında 18 ayı geçtikten sonra belli dönemlerde bu işe hazır oluyor, bizler sadece işaretleri anlamıyoruz yada görmezden gelip işin kolayına kaçıyoruz, hepsi bu.
Bu aralar en büyük dertlerimizden biri de İştar'ın bitmeyin iştahı!
İştar Kasım ayından beri anaokuluna yarım gün gidiyor.Kahvaltısı ve öğle yemeğini orada yiyor.Eskiden zorla yedirdiğimiz tüm zerzavatı yalayıp yuttuğu gibi,erken kalktığı sabahlar çift dikiş kahvaltı yapıyor, hem evde hem okulda.
Şu an İştar kızım tam bir ay parçası.Yanaklar tombul tombul,bacaklar bıngıl bıngıl..İştar'ın tatlıya düşkünlüğünü bilmeyen yok, işte mevcut beslenme düzenine bir de dedenin aldığı kalpli kurabiye yada bakıcısının eline tıkıştırdığı süt dilimleri eklenince ay parçamın yüz ölçümü büyüdükçe büyüyor tabi.
Hemen bir eylem planı oluşturdum, şu an sıkı şekilde uygulamadayım.
Evde yemek dışında tatlı vermiyorum,ortalıktaki tüm muzır gıdaları kaldırdım.Yakın akrabalardan herkes tembihli ama benim olmadığım ortamlarda kesin tutuşturuyorlar eline Haribo'yu!


14 Kasım 2014 Cuma

İştar'ın Okuldaki Aduketleri: Acaba Tasdikname Yakın mı?

İştar'ın şiddet eğilimi  neredeyse 1 yıldır devam ediyor. Koca yaz çektiklerimi bilen bilir. Oyun arkadaşının elinde o anda oynamak istediği oyuncak varsa paaat sağ yanağa beş kardeş, hele hele İştar'ın elindeki bir şeye göz dikene hem ittirme hem beş kardeş..
Çocuğunu anaokuluna veren her anne babanın genel kaygıları çocuğun yeterince uyumlu olup olmayacağı,oranın yemeklerine ne derece alışacağı vs gibi donanımsal konularda gezinirken, bense hep "Allah vere de bi maraza çıkmasa bari" diye her gün dudaklarımı ısıra ısıra gönderdim İştar'ı okula.
Birinci ayın sonunda ilk vukuat haberi geldi: İştar arkadaşlarını ittiriyordu, evde de böyle miydi?
Kısa süre sonra okulun psikoloğuyla görüştüm ama hiç de tatmin edici bir şey öğrenemedim: bu yaşta normalmiş, falanmış filanmış.. O görüşmenin tek çıktısı İştar'ı yarım gün okula verme kararım oldu; onu da toplantı esnasında ben kendim söyledim zaten.
 Be kardeşim yarın bi gün bu çocuk elalemin süt bebesine kafa göz dalarsa, anası da tutup beni mahkemeye verirse ben napıcam o zaman? İyisi mi daha fazla sosyal ortamlarda vakit geçirsin ki,burnu sürtülsün; yol yordam öğrensin. Okulun amacı bu değil mi?
Bi kaç hafta sonra İştar'ın  okulundan bir arkadaşının annesiyle karşılaştım. "Bizimki usluymuş ama İştar gelince cozutup ortalığı birbirine katıyorlarmış, İştar gidince her şey normale dönüyormuş!!!" dedi.
Bak seeeen!!!
Ondan 1-2 hafta sonra ise yine aynı anneyle karşılaştık. İki arkadaş birbirlerini ne kadar da seviyorlar falan fıstık diye en sevimli halimle konuşurken, İştar'ın arkadaşının annesi şöyle dedi:" Evet bizimkide hep İştar'dan bahsediyor akşamları, sürekli dilinde.."
Ayy ne güzel dedim gülümseyerek, naif naif..
"İştar bana bööyle bööyle vurdu annee, hep ittiriyo beni" diye anlatıyo  her akşam bizimki dedi kadın..
Haaaa...
OK
Ve son kertede bugün İştar'ın öğretmeni benimle görüşmek istedi.
"İştar nedensiz yere arkadaşlarına vuruyor ve sürekli ittiriyor, üstelik çok da inatçı." dedi.
Hmmm..
Tasdiknamemiz yakında gelir mi acaba dedim kendi kendime..
Ne yapacağımı bilmiyorum şimdi, ne yapmalı, ne etmeli :(



31 Ekim 2014 Cuma

Çiş Kokusuyla Yaşayabilme Sanatı: Tuvalet Eğitimi

Temmuz sonlarından beri tuvalet eğitimi işini bilfiil uyguluyoruz ama  sağda solda bi kazaya uğramayalım,  milletin koltuğunu halısını silmeyelim dediğimiz için sosyalleşeceğimiz zaman bez bağladık, evde külot giydirdik, gece yatırırken de bez bağladık.Okula da hep bezli gitti.
En son bayramda tatilde ise full bezliydik. Yani bi öyle, bi böyle yaptık aylarca.
E böyle yarım yamalak iş yapınca, İştar'ın bu süreçte öğrendikleri de yarım yamalak oldu; kaka  iyi kötü öğrenildi, çiş  ise her an her şekilde salındı.
Okulda öğretmeniyle konuşup akıl istedim, "kararınızı verin, komple bırakın bezi" dediler.
Doğrusu da bu galiba..
Aklıma yattı, ya Allah dedim ve  16 Ekim itibariyle bez bağlamayı ve Desitin'i hayatımızdan komple çıkarttık, yerine "çişin var mı" cümlesini soktuk.
İlk 2 hafta mevcut tabloda bir değişiklik olmadı: kaka her defasında söylendi,çişe yol verildi...Okulda sadece 2 saat durduğu için pek bi kaza olmadı. Bi cesaret, alıştırma kilotunu giydirip kuzeninin doğum gününe gittik, daha kapıdan içeri girdikten 10 dakika sonra salıverdi nevaleyi..Ben tam bu işten  vazgeçip, beze dönmeye hazırlanıyordum ki..
Geçen hafta  mutfaktayken, mama sandalyesinin bulunduğu lokasyonu işgal eden lazımlığa doğru yöneldi İştar."Anne çişim geldi, buraya yapıcam" dedi.
"He gülüm he yavrum" dedim içimden, hiç oralı olmayıp patates doğramaya devam ettim.
Ve o kırılım anı işte o anda yaşandı: İştar kendisi pijamasını indirdi,çişini lazımlığa yaptı, kalktı ve pijamasını kaldırdı.
Keşke o çişin fotoğrafını çekseydim.. Temmuz ayından beri ha gayret uğraştığımız her şey, emeklerimiz,hayal kırıklıklarımız, tatlı sevinçlerimiz işte o çişte saklıydı..(nasıl abarttım ya..)
O günden sonra İştar'ın çiş salmaları daha bi bilinçlendi..  Evimizde minik bir arazözle yaşadığımız için, biz de bilinçlendik ve "çiş var mı" sorusu yerine " kim önce tuvalete gidip çişini yapacak" cümlesini getirdik.
Kaka işi artık %100 OK, işin gerçeği sırf şu kakadan kelli bu işe bu kadar gönül vermiştim. Ama çişte hala tam güvenilir değiliz, " yoklamayı unutursan,yanarsın" noktasındayız.
Yaklaşık saat başı tuvalete götürmeye devam ettiğimiz sürece başımıza bir kaza gelmiyor ama  bu yeterli değil elbette. Çişi gelince, " anne çişim geldi" demeli ve tuvalete gitmeliyiz.. An itibariyle  o pozisyonda değiliz, bizimki biraz düzenli mesane boşaltma işlemi.
Geçenlerde telefonda konuşmaya dalınca, günlerdir kazasız giden çiş işi,şarampole yuvarlandı ve pijama-çorap ne var ne yok değiştirmek zorunda kaldım.
İşin gece kısmı ise maalesef daha kötü..Yatak-çarşaf-battaniye her yerimiz çiş,. Hatta ben çiş kokusu olmadan uyuyamıyorum, o derece.. (evet beraber uyuyoruz bi süredir)
Alta hiç kaçırmadan uyandığımız gün sayısı en fazla 1-2 dir. Bazı geceler -eltimden aldığım bir tavsiye- pijamanın üstünden bezi bağlıyorum ki hiç olmazsa yatağı kurtaralım. Ama bu yöntemin de başarı derecesi maalesef çişin geliş açısına göre değişiyor.
Ha bu arada dün gece, tam 6 defa " anne benim çişim geldi, tuvalete gidelim mi" denildi, of puf yapa yapa kalkıldı vs vs..
Yani hiç çişini söylemiyor değil fakat her seferinde olmuyor işte bu.
Ha bu arada velev ki söyledi, ağızdan lafın çıkmasıyla İştar'ın klozetle buluşması arasındaki süre en fazla 1 dakika olmalıMesane ve bağırsaklarımızın stand by süresi anca bu.Nereden mi biliyorum?
Geçen 28 Ekim'de İştar'ı okuldan alırken,İştar parka da bi uğramak istedi.Okuldan arkadaşları da oradaymış meğer. Derken kaçınılmaz durum; çiş geldi kapıyı çaldı; hadi eve gidelim cümlesini tamamlayamadan da kaka. Tabi anında İştar'ı sırtlayıp eve götürebilsem bile aradan en az 6 dakika geçeceği için,benim akıllı kızım tercihini malzemelerini orta yere salmakta kullandı.
Sonuç: içeriğiyle başa çıkılamayıp çöpe giden bir alıştırma kilotu, çiş-kaka her şeyini koyduğu halde rengi kahverengiye dönmüş mus çorabı ve kısa eteğiyle hala  kaydırıkta takılan bir çocuğu diğer ebeveynlerin yanından kaçırıp,eve götürene kadarki stres...
Ne zor işmiş bu arkadaş ya..



Roma: Fuori Servizio ( Servis Dışı)

Yoğun iş programı, evde İştar'ın peşinde koşturmaca derken uzun zamandır blogumu ihmale ettiğimi fark ettim.Aslında bundaki etkenlerden biri, İştar'ın gelişiminde ilk aşamaların,ilk sözcüklerin,ilk kendi kendine giyebildiği ayakkabının artık hayatımızın olağan bir parçası haline gelmesi. Eskiden 2 kelimelik bir cümle, yeni bir kelime yada masaya kendi kendine çıkabilmesi bizim için hayret verici bir şeyken, şu anda çok ekstra bir şey söylemediği sürece, bıcır bıcır konuşan,hamurdan ağaç yaptığını iddia eden, sağa sola emir yağdıran bir İştar bizim evde artık normal bir durum (çok şükür)
Seyahate doymayıp bu bayram da rotayı 4 günlüğüne Roma'ya çevirelim dedim.Esasen Roma, çocukla seyahat için  Paris'ten de beter bi destinasyon. En azından Paris'te sağa sola serpiştirilmiş irili ufaklı bahçeler, parklar filan vardı.
bknz babaya kaskallanmış bir adet çocuk
Ben de işin esası "çocukla" gezmekten ziyade,"çocuğu babaya kaskallayıp" kendi başıma müze gezme planı yapmıştım. Pratikte pek de öyle olmadı gerçi ama, neyse :)
Rahat sayılabilecek bir seyahatten sonra ( İstanbul-Roma uçağında İştar kesintisiz uyuyup, ön ve arka koltukta oturan teyzelerden aferin bile aldı!) olay yerine intikal ettik. Bu defaki seyahatin bonus hediyeleri bir adet pony ve Haribo party mix paketiydi."....................san sana bir ayıcıklı şeker veririm"cümlesi neredeyse tüm haftaya damgasını vurdu. (boşlukları pusetine şimdi oturursan, elimi tutarsan vs gibi talimatlarla doldurabilirsin dostum)
Kendi gezdiğim yerleri filan anlatmayacağım elbette, bu İştar'ın bloğu. Roma'da 26 aylık bebekle neler yapılabilir, buyrun bakalım ( bu arada buradaki bilgiler sanırım ilk olacak)
1.Borghese Garden (Villa Borghese)
Standart çocuk parklarından, karusele, 4 kişilik kiralık bisikletlerden, Casina di Rafaella'ya  ve Biopark adındaki hayvanat bahçesine kadar her şey bu yeşil kurtarılmış bölgenin içinde.
Otelimiz bilinçli bir tercih olarak bu parkın dibinde olduğu için, İştar ve babası neredeyse her gün buradaydılar. Açıkçası burayı biz tamamen gaz alma mekanı olarak kullandık, burası da olmasa cidden çocukla Roma'ya gitmemek lazım.
0-12 yaş grubuna yönelik harika bir eğlenme-öğrenme mekanı. İştar suyun akışının plastik borularla  nasıl yönlendirilebileceğinden, duvara monte çeşitli müzik aletlerini tıngırdatmaya kadar pek  çok gördü, deneyimledi. Elbette mekandaki bir çok şey onun algılamasının bir hayli üstündeydi ama yine de daha anne karnındayken biz müzik dinletiyorsak, eminim İştar'a da buradan bir şeyler kalmıştır
3.Piazza Novado
Trafiğe kapalı bu meydanda İştar deli gibi koşturdu durdu, sokak müzisyenlerine takıldı, kuşların peşinde kovalamaca oynadı, çeşmeden akan sularla oynadı vs vs..
4.Campo Dei Fiori
Tezgahlarda gördüğü her şeyi ıncık cıncık ellemesini bir kenara bırakırsak, her taraftan fışkıran rengarenk meyveler,sebzeler, bağrışan satıcılar İştar için gerçek anlamda bir beyin masajı.
İştar ve Filipinli bakıcımız(!)
Görüleceği üzere, bebek eyleme merkezleri göreceli olarak bir hayli zayıf Roma'da. Elbette etrafta puset ittiren bir sürü aile vardı ama  4 yaş altı çocuğunuzla Roma seyahati planlıyorsanız şunları bilerek gidin:
1.  Ulaşım:Toplu taşımada tek başınıza pusetle hayatınızı idame ettirmeniz gerçekten zor. Sadece 1 kere bindiğim metroda Termini istasyonunda İştar'la tek parça halinde inebilmek için kaç kişiyi ittirmem gerektiğini hatırlamıyorum bile. Metroyu zorunlu haller dışında kullanmayın, otobüse de çok kalabalıksa binmeyin , sonrakini bekleyin.Taksi de öyle ıslık çalınca gelen cinsten değil, haberiniz ola! Ha ama benim veleti pusete koy, eline oyuncak ver, saatlerce takılır orda derseniz, bu durumda yürümeyi tercih edin derim.Zira,bir kaç nokta hariç,pusetle gayet rahat gidiliyor yollarda, siz internette yazılanlara  aldırmayın.
2. Yeme -İçme: Makarna ve dondurma sevmeyen bir çocukla ben henüz karşılaşmadım.İştar da bu guruhun önde gelenlerinden.Aç filan kalmadı ama 4 gün boyunca da midesine bu ikiliden başka bir şey girmedi!
3.Hijyen ihtiyaçları : Biz bu seyahatte 24 saat bez bağlama işine geri döndüğümüz için esasen ihtiyacımız olan şey olası bebek bakım odalarıydı.Elbette öyle bir şey beklemeyin,bebeğinizin altını değiştirmek için parklardaki bankları yada direkt yere sereceğiniz örtüyü kullanacaksınız. Eğer tuvaleti kullanacaksanız da yanınıza bol bol temizleme mendili alıp klozeti şöyle bir silmek isteyebilirsiniz.Zira son senelerde gördüğüm üzere İtalya'da artık taş üstüne taş konulmuyor, her şey  tıpkı antik Roma eserleri gibi kırık dökük,eski,kirli, bozuk, "Fuori Servizio".
Ama  Roma seyahatimizin en eğlenceli(!)  kısmı dönüşümüzdü. THY sağolsun beni yine yanıltmadı ve uçuşumuz " teknik arıza" sebebiyle  tam  6 saat rötar yaptı. Bu arada İştar'ın da ishal olacağı tutunca yanımızdaki tüm bezleri tükettik, benim üstüm başım kaka oldu,mecburen dünya para verip hava alanındaki dükkanların birinden üzerinde Italia yazan iğrenç bi tişört almak zorunda kaldım, saatlerce alanda çocuk eylemek de cabası..Ha bu arada 6 saatlik rötarın ancak 4.saatinde insanlar gate'deki tek restorandan ücretsiz yemek alabildiler biliyor musunuz? Ben rötar anonsundan 1 saat kadar sonra, kucağımda acıktığı için huysuzlanan İştarla self service restorana gittim ve garson kadın bedava isteyeceğimizi sandığı için bize yemek vermedi biliyor musunuz?  Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim.Normal şartlarda rötar açıklanır,hemen voucher'ları dağıtırsın, bırak millet ne yaparsa yapsın. Voucher'ı bırak, uçağa binebilmek için yeni boarding pass sırasına filan girdik ya! Hem de 5 saat alanda kös kös bekledikten sonra!
Asıl şoku ise THY maalesef İstanbul varışında yaşattı. Rötar 6 saat olunca,ileri saate ( o da binbir zahmetle, desk'e defalarca gidip gelerek) attığımız aktarmamızı da kaçırmıştık ve maalesef o uçak İzmir'e giden son uçaktı.  Geriye yapacak tek şey vardı: THY'nin bizi  bir gece misafir edeceği otele yerleşmek ve ertesi sabahki uçakla nihayet evimize varmak.
Gecenin bi yarısı iç hatlara gelince bi de ne görelim: terminalde in cin top atıyor!  Benim kucağımda uyuyan İştar, elimizde çanta, ıvır zıvır kalakaldık aktarmasını kaçırmış 5-6 çift..Ortalıkta  otelimizi ayarlayacak yada transferimizi yapacak kimsecikler yoktu..Şaşkın şaşkın bakınırken tamamen tesadüf eseri karşılaştığımız ve asıl işi kesinlikle bu olmayan bir yöneticinin ekran başına oturmasıyla herkesin işlemleri yapıldı, gecenin bi yarısı otele gittik, ertesi gün öğlene doğru ancak evimizdeydik..
Tabi valizimiz de gelmedi ama buna şahsen ben hiç şaşırmadım!
Son zamanlarda uçuşlarda çıkan iki kap yemekten başka hiç bir artısı olmayan ama aynı destinasyona  en az %30 daha pahalıya uçan THY ( hmm köfte farkı 200 € yani), milyon €luk sponsorluk anlaşmalarına aktaracağı bütçeyi kafası çalışan ,kalifiye yer ve kabin hizmeti görevlilerine, teknik personele  ve genel olarak operasyonunu iyileştirmeye ayırsa çok daha iyi yapacak galiba. Zira benim o gece terminalde gördüğüm manzara, firmanın geleceği için çok ürkütücüydü: işini bilen, kalifiye eskilerden olduğu her halinden belli bir yönetici kadıncağız,  sırf şahsen eşimi tanıdığı için, hatır için,basic bir işin başına geçip, mesaisi çoktan bittiği halde  bize yardımcı olmaya çalışırken, belki de sadece imam hatip mezunu olduğu için o kadroda işe alınmış, dini bütün, ehli namus ama kapasitesi az yer hizmetleri ekibinden iki kızcağız boş gözlerle bakıp durdular bize. " Ama bizim mesaimiz bitiyor 01:30'da" diyorlardı hala diğer bayan transfer işlemlerimizi ışık hızıyla yaparken..
THY nin nerdeyse tüm uçakları rötarlı, sistem hataları  sık yaşanıyor, yurt dışındaki rötar yada uçuş iptallerinde yolcular inanılmaz mağdur ediliyor, kullandığım tüm kısa mesafe uçuşlarındaki (paris,roma,potgorica,abu dhabi vs) uçaklar köhne..
THY iyice gözümü korkuttu benim..Yarın bi gün kalifiye personel kalmadığı için bakımı ihmal edilmiş uçakta uçarken başıma geleceklerden ne DO&CO'dan tedarik edilmiş türk usülü imambayıldı, ne de CIP lounge'daki içine portakal kabuğu sokuşturulmuş zeytin kurtabilir beni..
O yüzden karar verdim: artık  ortada çok bariz bir avantaj yoksa yada mecbur değilsem, bir daha asla THY ile uçmayacağım.Net!




17 Eylül 2014 Çarşamba

Hayatı IKEA Kataloğu Tadında Yaşayan Şehir :Stockholm

Çocukla yurt dışında en rahat nerede gezersiniz sorusunun cevabı şimdilik kesinlikle Stockholm!
Tekne turundan hemen önce
Bu güzel Baltık şehrinin neredeyse tüm cazibe yerlerinde çocuklar için de bir şeyler var. Bir kaç saatinizi çocuğunuz için, bir kaç saatinizi kentin dört bir yanına serpiştirilmiş müzelerde kendiniz için geçirip, sonrasında vaktinizi ailecek yenilecek güzel yemeklere ayırırsanız bana göre harika bir Stockholm kaçamağı yapabilirsiniz.
Ve bu seyahatle ilgili belki de en güzel şey,İştar'ın  okulla beraber ne kadar olgunlaşmaya başladığını fark etmemizdi. Çok değil daha bir ay önce Çeşme sahillerini bir birine katan İştar "bebek" gitmiş, yerine bizim yanımızda bizimle aynı hızda yürüyen, "dur" dan "kalk" tan anlayan, eline boya kalemi verildiğinde en az yarım saat oyalanabilen bir "çocuk" gelmiş. 3 gün boyunca neredeyse hiç vukuatımız olmadı,meseleleri de sakince çözümledik.
İsveçte tren yolculuğu
Bu arada kendimi de takdir etmeliyim, hem bütçe dostu  hem de dolu dolu geçecek bir seyahati planlama işinde baya bir ustalaştım artık.
1. Gün:
Eğer Stockholm'de 3 gününüz varsa ( ki zaten orası en fazla 3 günlük bir şehir) ve benim gibi müze gezmeyi seviyorsanız havaalanındaki Tourist Info'dan Stockholm Card edinmenizi şiddetle tavsiye ederim. 3 gün için kişi başı ödeyeceğiniz 825 SEK ( TL değeri için kabaca 3'e bölün) kendini gayet güzel amorti ediyor çünkü İsveç her anlamda pahalı bir ülke.En basit bir müze bile neredeyse 50-60 TL. Ben  825 SEK verip,aşağı yukarı 1200 SEK değerinde harcama yaptım.
Skansken hayvanat bahçesinde
İlk gün "eski şehir" bölümü olan Gamla Stan'da dolanıp, kapanmadan Nobel müzesine girdik.Ucuz uçuşların genelde saatleri terstir ya, biz 6'daki uçağımıza yetişebilmek için 3 te kalkmıştık ve inanılmaz uykusuzduk.Üstelik havaalanında yanlış taraftan trene binince kendimizi Stockholm yerine  İsveç'in bir köyünde buluverdik ve şehir merkezine dönmemiz 4 saati buldu! Toplamda neredeyse 5 saat kaybettik. Koştur  koştur gezi teknesiyle Grand Canal turu yapıp,kentin civarındaki adaların etrafında şöyle bir gezdik.
Şehrin alışveriş caddelerinden biri olan Östermalm ve Normalm tarafında takılıp, oralarda bir şeyler yiyip, bir alışveriş merkezinden İştar'a  meşhur Brio trenlerinden bir başlangıç seti aldık  Östermalm'da bir şeyler içtikten sonra  otele döndük. Yani ilk gün tamamen Gamlastan,Normalm ve Östermalm tarafında geçti, pek ekstra bir şey yapmadık.
2.Gün Djurgarden
Evet evet tahta at!
Otobüse atlayıp Djurgarden' gittik. Son durakta inip, Skansen Müzesi'ne şen çocuklar gibi koşarak girdik, geleneksel İsveç köy yaşamı nasıl oluyormuş baktık, ahırdaki ata ot verdik, İsveç'in sembolü  tahta ata binip binip  fotoğraf çektirdik,akvaryumda neler varmış baktık, yılan şeklindeki kaydıraktan İştar'ın bin defa kaymasını izledik... ve hoop İştar aşırı oksijenden,aşırı aktiviteden 3 saatlik tatlı bir uykuya daldi.Biz de o sırada Djurgarden'daki yürüme mesafesindeki müzeleri gezdik ve gittiğimiz her yere Stockholm kartımızla ücretsiz girdik.
Skansken'de 2 gün bile geçirilir
İştar uyanınca babasıyla şehrin lunaparkı Grönalund'a takıldılar, ben de koşarak ABBA müzesine gittim.Olayı abartıp 2,5 saat orada takıldım , daha da takılırdım, gerçek bir ABBA hayranıyım zira! İştar'la babası da lunaparktaki 3-4 oyuncak hariç, neredeyse hepsine binmişler ve hiç sıra beklememişler. Ben de daha sonra oraya gittim ve şunu kesinlikle söyleyebiliri
m: arkadaşım Disneyland'in adı çıkmış. Oraya gidip de 1 dakikalık şey için minimum 40 dakika bekleyenin aklına şaşarım! Gelin Stockholm'e, alası burada var ve neredeyse tüm makinalar aynı.
Stockholm'de çocuk olmak
Hep beraber yine oralarda bir yerde bir şeyler yedik ve otele döndük.
Bu arada Stockholm'de hava hala güzel olsa da, güneş hala geç batsa da, saat 8 den sonra etrafta insan kalmıyor. Sosyal hayat bizim alışık olduğumuz gibi sokaklarda akmıyor.İnsanlar o saatten sonra ya evinde yada bir restoranda.Hani Alaçatı'da filan öyle bir kalabalık insan güruhu gezer ya, etten duvar olur hani, işte öyle amaçsızca gezen insan yok bu şehirde. Bizim de 3 gece boyunca otele dönüşümüz hep en geç 22:30 oldu. Zaten  yanımızda çocukla o saatten sonra yapacak bir şey yok, yada biz bulamadık, bilmiyorum.
3. Gün
Sabahtan yine Djurgarden'a gidip Aquarium'da deniz atlarına baktık,oradan koştur koştur İsveç usulü fantazi evi Junibacken'a gittik. Burası İsveçli çocuk kitabı yazarlarının kitaplarındaki kahramanlarla ve oradaki "settingler"de vakit geçirebilinecek bir cennet. Hangi kitaptaki hangi kahramandan yada nereden bahsedildiğini anlamasak da - ki bence biraz araştırmayı hak ediyorlar-İştar inanılmaz keyifli zaman geçirdi,Daha sonrasında bindiğimiz masal treni de - yine bir şey anlamasak da- keyifliydi.
İştar buralarda iyice bir  gazını aldıktan sonra uyuyakaldı ve biz de görmek istediğimiz müzeleri ve benim özellikle gitmek istediğim Fotografiska isimli fotoğraf müzesini gezdik rahat rahat
Bu arada güzel haber: tüm müzelerde internet erişimi herkese açık ve inanılmaz hızlı Stockholm'de. Fotoğraf müzesinin panoramik deniz manzarasına karşı kahve içerken  bu akşam harbi bir İsveç yemeği yiyelim artık dedik ve yine Djurgarden bahçeleri içinde -yanlış durakta indiğimiz için- koşa yürüye, puseti hiç kullanmadan seçtiğimiz restorana  gittik.
Ertesi gün dönüş uçağımız 4 saat rötarlı olunca,onca zaman İştar hanım boya kalemleri ve biraz ipad desteğiyle gayet güzel oyalandı, resmen kendimi cennette hissettim.
Ama rüya kısa sürdü ve İştar hanım döndüğümüzde eski formuna kavuşmuştu bile !
1900lü yılların başında İsveçli çocuklar bunlarla oynuyormuş desem?



Junibacken evi



Junibacken'daki karakterlerden biri



O bloklar tahta değil yumuşacık biliyor muydunuz?



10 Eylül 2014 Çarşamba

Uyku Sorunsalı, Yine Yeni Yeniden...

İştar doğduğu günden beri uyku konu başlığı altında çok problematik bir bebek asla olmadı  ama öyle saati gelince ( mesela 21 gibi) kendi yatağında  uyuyup, sabah 8'de  Prima reklamlarındaki gibi gülücükler saçarak uyanan o efsane çocuklardan da değil.
Zaman zaman biz de o şanslı azınlıktan olduk hatta o zaman" vay anasını hayat ne güzelmiş, ailemiz kuzey avrupa ülkelerindeki aileler gibi oldu, bi çocuk daha hemen yapalım " filan demişliğim de vardır ama senede 4-5 defadır o.
İlk 1 yıl gecede sadece 2 defa uyanmayı "mükemmel bir gece" olarak yorumlarken, şu an geldiğimiz noktada vaziyetimiz budur:
25 aylık kızım, uzun bir süredir gece 22:30 dan önce katiyen uyumuyor; gece mutlaka uyanıyor ve benimle/bizimle uyumaya devam etmek istiyor.
Buna ek olarak da son 2 gündür her sabah 6 gibi uyanıyor ve bir daha da uyumuyor.
Ayrıca Çeşme yada ev dışındaki her  hangi bir lokasyonda hele ki ortamda havuz,deniz,plaj vs varsa öğle uykusunu da reddediyor ve tüm günü uyumadan geçiriyor. Günün sonunda en münasebetsiz saatlerde ( örneğin 19-21 arası) uyuyup kalıyor sonra da Allah ne verdiyse gece 1 lere kadar bizle sohbet muhabbet.
Yani bu ne demek oluyor?
Sabahtan akşama kadar  İştar sürekli aktif, akşam yemek yemesi gereken saatte uyuyor; uyuması gereken saatlerde de uykusu olmadığı  için hoplayıp duruyor.
İzmirde kendi evimizdeyse iyi kötü en geç 22 gibi İştar'ı uyutuyorum.Biraz daha kassam 21'e çekerim. Ama burada da sorunumuz gecenin bi vakti uyanıp "annee anneee" seslenmeleri ve  ancak aramızda yatınca uyumaya devam etmesi.
Ekimin ilk haftası bayram. Yine seyahata gideceğiz,düzen bozulacak.
O yüzden ilk etapta hedefim uyku saatini 21'e çekmek ve geceleri uyanmaması için dua etmek !
Haydi bana bol şans!

21 Ağustos 2014 Perşembe

Şimdi Okullu Olduk Sınıfları Doldurduk!

Başlamadan küçük not:Bloğum nihayet İştarın hayatıyla senkronize oldu artık çok mutluyum! Her tür ıncık cıncık  iç bayıcı detayı yazabilirim bundan böyle ;) 
2 yaş sendromları, güneşten kayışa dönen ciltlerimiz, çiş-kaka işleri derken Ağustos ayını yarıladık ve ne zamandır beklediğimiz oldu;  bu hafta 25 aylık kızım İştar'ın okulu açıldı. Açılır açılmaz da ana kız hemen kapısına dikildik!
Normalde eğitim dönemi Eylül'de başlıyormuş ama hazır etraf sessiz sakinken bir alıştırma döneminden geçelim istedik çünkü her  ne kadar İştar  benim spor salonundaki ve gidip geldiğimiz oteldeki mini kulüplerde gayet mutlu mesut oynadıysa da iş disipline filan gelince nasıl bir tavır alacağını açıkçası bilemiyorum.
Bu sebepten mütevellit:
1.Evimize en yakın anaokulunu seçtim.Yürüyerek 5 dakika filan.
2.Her gün ama günde 2 saat olan oyun grubuna yazdırdım
3.En az 1 hafta ben de onunla okula gidip gelicem
20 Ağustos 2014 İştar okula başladı
İlk günümüz gayet güzel geçti, zaten İştar'ın okulda hepi topu 4 çocuk var şu anda.Parmak boyası hariç "ders" olarak nitelenebilecek pek bir şey de yapmadılar.
 İştar odalardaki tüm yeni oyuncaklara saldırdı, hepsini tek tek keşfetti.
Benim bulunduğum "veli" odasına ise en fazla 3-4 kere gelmiştir. İlk gün için mükemmel adaptasyon.
İkinci gün (yani bugün) ise biraz  daha sıkıntılıydı. Dün gece 23 gibi yatıp sabah da zombi gibi 6'da uyanınca İştar'ın okul günü süper uykusuz geçti.İlk 40 dakika idare etti etmesine ama sonrasında benim yanıma sık sık gidip gelmeler, ağlamalar, huzursuzluklar patlak verdi. Saat 11 gibi İştar'ı eve götürmeye karar verdim, ama o ben kalmak istiyorum  deyince vazgeçtim.
11:30 'da süper bir ağlama krizi başlayınca okulu erken terk etmek zorunda kaldık.O kadar uykusu vardı ki, arabaya bindikten 2 dakika sonra uyuyakaldı bile. Mızmızlıkların tamamı uykudan yani.
Bu aralar anne baba olarak üzerine daha çok eğilmemiz gereken konulardan biri de İştar'ın uyku saatleri ve uykuya geçiş rutinleri. Artık "okullu" da olduk ya, 22:30 olmamalı uyku saatimiz. En  geç 21:30 da İştar uyumuş olmalı. Ve de en önemlisi uyanıp uyanıp bizim aramıza gelme olayını bir şekilde bitirmeliyiz.
Tabi bunun için en az 2 hafta süren bir çile çekme dönemimiz olacak.O da bu aralar zor:
1.Çeşmeye gidip gelme olayı hala devam ediyor, hayatımız düzenli değil
2.Anneanneye düşkünlük, onun uyutmaları filan devam ediyor tabi
3.İstikrarlı ve kararlı olacak durumumuz yok, günlerce uykusuz kalmayı gözümüz yemiyor daha.
Bu işler için Eylül'ü beklemek en doğrusu galiba..

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bir Tık İlerisi: Tuvalet Eğitimi

Temsili fotoğraf:)
İştar'ın  zihinsel gelişimi, şu ana kadar yaşıtlarından hep önde oldu. Zihinsel gelişimden kastım, konuşma, kavram geliştirme, verdiği tepkiler, mevzuları analiz edebilme yeteneği vs..
10 aylıkken yürümeye başladı ama fiziksel gelişim ve motor gelişim anlamında yaşıtlarından diğer alanlarda olduğu kadar ileri değil, diğerleri nasılsa İştar da o kadar.
İştar'ın yaramaz bir çocuk olmasının dışında en önemli özelliği ise konuşma yeteneği.
Şu an tam 24 aylık İştar, kendini neredeyse kusursuz ifade ediyor, 7-8 kelimelik cümleleri kuruyor; dağarcığında bir sürü şarkı ve oyun var. 6 aylıktan beri zaten konuşuyordu ama özellikle 18-24 ay arası konuşma işi resmen tavan yaptı.  Ama bu showu sadece bildiği tanıdığı insanların yanında yapıyor. Tanımadığı biri ona " senin adın ne", " kaç yaşındasın bakim sen" gibi çok temel bir kaç soru sorunca genelde cevap vermiyor, öylece bakıyor. O yüzden sağa sola henüz havamızı atmıyoruz:)
Zeynep-Ela-İştar
Olur da her zamanki performansında konuşursa zaten insanlar inanılmaz şaşırıyorlar, gerçekten ben de İştar kadarını hiç görmedim bu anlamda.
Hal böyle olunca  belki bez işinden de kurtuluruz diye doğum gününden hemen sonra tuvalet eğitimi denemeye karar verdim. Yaklaşık 6 aydır, - her zaman değilse de - anne ben kaka yaptım,çiş yaptım vs diye haber veriyordu zaten.
Önce gidip bir lazımlık aldım ve bu şeker bayramının ilk sabahı bezini çıkarıp olaya başladım. Öncesinde lazımlık oyun odasında duruyordu ve oraya çiş-kaka yapıldığını, üzerine oturulduğunu vs tarzı ön hazırlıkları hep yapmıştık. İkide bir ben çiş yapacağım deyip üzerine altında beziyle oturuyordu yada bebeklerini oturtuyordu zaten. Önümüzdeki günlerde mekan değiştirmeyeceğimiz gerçeği ve aylardan yaz, mekanlardan Çeşme olunca her şey daha da kolaylaşır diye düşündüm.
2. gün itibariyle artık çişimiz, kakamız her bi şeyimiz tuvalette olur diye düşündüm. Gece yatma saati ve bir yere gittiğimiz yada havuza girdiğimiz durumlar hariç asla bezini bağlamadım.
De..
İşte pek öyle olmadı.
İştar ilk defa tişört giydi,ters de olsa
15 dakikada bir İştar'ı lazımlığa oturttum, hatta oyalansın diye eline ipad filan verdim ama..
Tam 6 gün boyunca lazımlığa bir kez bile yapmadı.
Lazımlıktan kalktı ve hoop 3 dakika sonra yere yaptı, İştar'ı duşa soktum; yeri sildim.
O yaptı, ben sildim.
O yaptı ben sildim.
Her defasında altına yaptı. Hatta kahkahalar atarak.
Denizde kaka yaptı, bir adet mayo ve alt açma bezini çöpe atmak zorunda kaldım.
Altta bir şey olmayınca insan tedirgin de oluyor, resmen saatli bomba gibi.
Yetmezmiş gibi  bir kaç gün kabız da oldu İştar.
6. günün sonunda artık sinirlerim gerildi, neredeyse dokunsan ağlayacak haldeydim.
Ve vazgeçtim, bezi tekrar bağladım.
Şu anda günlük rutinimiz artık bakıcısının evimize geldiği sabah saatleri itibariyle bezin çıkarılmasıyla başlıyor, gece yatma saatinde bezin takılmasıyla bitiyor. Arasındaki saatlerde ise İştar  kah altına, kah lazımlığa "koyveriyor".
Elbette bu işi çözmeye daha çok zamanımız var ama şu da bir gerçek ki, İştar'ın mesane kasları henüz gelişmemiş de olabilir. Çünkü şimdiye kadar  gözlemlediğim şey şu: İştar çişin geldiğini fark ediyor ama "uleyyn noluyo" demeye kalmadan şıır yapıveriyor yere. Zaten son zamanlarda yaparken yada yaptıktan sonra artık istenmeyen yada yapmaması gereken bir şeyi yaptığının gayet farkında.
Eh   1 aylık emeğin sonunda en azından geldiğimiz nokta da bu oldu.
Acelemiz yok, yavaş yavaş , baskı yapmadan bu iş 1-2 aya hallolur gibime geliyor.







12 Ağustos 2014 Salı

İştar'ın Vukutları Bini Aştı

sürekli bir takla hali
Şu an beni görseniz, ten rengi olarak Eda Taşpınar'la yarışırım ama maalesef bu rengi saatlerce yağlanıp şezlongda yatarak değil, plajda İştar'ın peşinde koşarak edindim. Sanırım ortada  bir hiper aktivite sorunumuz var.
Yoksa  durum o kadar "klinik" değil belki de kızım sadece "hareketli" bir çocuk mu? Hangisi?
Evet bu soruyu ciddi ciddi sormaya başladım artık kendime. İnternette araştırıyorum, semptomlara bakıyorum; tutan var, tutmayan var. Size İştar'ı içinde mini klübü, plajı ve çocuk havuzu olan bir otele götürdüğümde yaşadıklarımı adım  adım anlatayım da siz karar verin:
İştar, sahile iner inmez, kendi oyuncakları kenarda dururken herkesin ama herkesin oyuncaklarını alıp plajın öbür ucuna kaçıyor,  katiyen aldıklarını geri vermiyor, isteyene "o beniim" çekiyor, karşı taraf ısrarcı davranırsa da çakıyor bir tane!Evet aynen öyle. Ya ittiriyor yada paat geçiriyor suratına.
 Sahilden canı sıkılırsa da büyük bir hızla ( ben orta sürat koşarak ancak yetişebiliyorum, o derece) otelin diğer tarafına yani mini klübün önündeki havuza KOŞARAK gidiyor VE KENDİNİ 40 CMLİK HAVUZA ATIYOR. Evet 2 yaşında ama bunu yapabiliyor. O an  şezlongtakilerin halini görmenizi isterim. Herkesin "ay ay ay" sesleri eşliğinde yüreğinin yağları eriyor,  bir yandan da bana " ulan anneye bak çocuğunu disipline edememiş,cık cık" mesajı veren gözlerle bakıyorlar.

mini klübün havuzu
Ben gün boyunca sürekli İştar'ın peşinden koşuyorum, sürekli cebren  ve hile ile alınan eşyaları sahiplerine özür dileyerek geri veriyorum, İştar'ın sataştıklarını İştar'dan ayırıyorum; İştar kendini havuza atmadan İştar'dan önce  havuzun önünde olmaya çalışıyorum vs vs..
İştar yaşıtı başka çocuklar kalın bir güneş kremi tabakasına bürünmüş halde, sakin sakin annelerinin yattığı şezlongun TAM ÖNÜNDE, EVET TAM ÖNÜNDE kürekle aldıkları kumu kovalarına SAATLERCE boşaltıp gayet güzel eğlenirken, benim kızım o esnada oteli birbirine katıyor.  Ben çoğu zaman İştar'a güneş kremi bile süremiyorum, sürmeye kalktığımda  "hayııır" deyip kendini yere atıyor ve resmen müdahale etmemi imkansızlaştırıyor. O yüzden İştar'ın cildi şu an meşine dönmüş vaziyette.
İştar'ın rüzgarının estiği her yer karışıyor ve feryat figan ağlayan çocuk sesleri yükseliyor bıraktığı yerde.
Bir bakıyorum İştar başka bir çocuk için doldurulmuş şişme havuzun içine atlamış, oyuncakları ısırıyor, havuzun suyunu içiyor; bir bakıyorum mini klüpte kendinden büyük bir çocuğu ağlatmış. Çoğu zaman o kadar hızlı hareket ediyor ki, ben daha müdahale edemeden iş bitmiş oluyor.
Bu aralar da yüzme dersi alan kuzenine özendi, " ben kendim yüzebilirim" diyor. Ve denemelere de başladı. Geçen gün  boğazına kadar denize girmiş, son anda çekip aldım onu.
Tanımadığımız çocuklar bir derece ama özellikle kuzenine yaptığı saldırılar beni inanılmaz rahatsız ediyor. İştar Zeynep'e bayılıyor, Zeynep İştar'sız yapamıyor tamam da , bir araya geldikleri her an saç çekmeler, İştar'ın ittirmeleri, Zeynep'in ağlamaları artık kabak tadı verdi. Plajdalarsa İştar avuç avuç kumu alıp Zeynep'in gözüne atıveriyor,hem de durup dururken.
Elbette bunu karşısındakine zarar vermek için yapmıyor ama ben bu mevzularla nasıl mücadele etmem gerektiğini, beni kesinlikle kaale almayan bir çocuğu sosyal ortamlarda başkalarına zarar vermeden,onların eşyalarına bulaşmadan nasıl eyleyebileceğimi bilmiyorum. Şimdiye kadar yaptıklarım bunlar ve hiç biri işe yaramadı:


1. İştar'ı olay yerinden uzaklaştırıp, köşeye çekip konuşma yapmak >> çoğu zaman lafımın yarısında kaçıp uzaklaşıyor , ben de peşinden tabi.
2.İştar'a " sana bugün Caillou seyretmek yok, dondurma yok vs" tehdit etmek >> kikir gülüyor
3.Pılı pırtı toplayıp eve gitmek ve giderken " şu an seni oyundan aldım ve eve gidiyoruz, çünkü sen kardeşin oyuncaklarını izinsiz aldın ve onu ittirdin" demek >> kendini yere atıp geri dönmek istiyor, istediği yapılmayınca bu kez bana tokat atmaya başlıyor
4.Eğer evdeysek onu 4 tarafı kapalı yatağına koyup "şu an cezalısın çünkü yapma dediğim halde damacana pompasına basıp etrafa su sıçratıp o suları yerden içmeye devam etttin" demek >> 1 dakika sonra sessiz sessiz  güya çıkamayacağı yataktan kendi kendine inmiş, yanıma, salona girip " ben geldiiim" dedi. aklımı oynatıyorum sandım!
5".Hayır koltukta yada benim yatağımda zıplamanı istemiyorum, bu senin için güvenli değil ama istersen park yatağında zıplayabilirsin" demek >> park yataktan iki hamlede çıkıp , "hayıııır ben burada zıplıycam" deyip, yatakta hoplaması 1 dakikayı bile bulmadı.
6." İştar lütfen evimizde takla atma, ama okulda istediğin kadar takla atabilirsin anlaştık mı" demek>> Okuldan kastım elbette gittiğim spor klübünün çocuk bakım merkezi. Evet İştar orada da takla atıyor, evde de.
7.İştar lütfen yukarı kata tek başına çıkma, iner misin merdivenlerden? Tamam o zaman, Zeynep abla seninle bir daha oynamayacakmış >> Ben yukarı çıkıyorum bay bay!
Mevzuyu 2 yaş kontrolü sırasında doktoruyla da görüştüm ve bir pedagogtan destek alıp alamayacağımızı sordum.Doktorumuz şu an laftan anlamayacağı için buna gerek olmadığını  yapılacak işin sadece kabahat işlenince onu o an için hoşuna giden bir aktiviteden mahrum etmek olacağını söyledi. Eh bunu her defasında yapıyorum ama şimdiye kadar bu asla işe yaramadı. Yine bildiğini okuyor.
Biraz da mizaç meselesi, bunu kabullenmek lazım.Etraftaki çocuklara bakıyorum; çoğu diğer insanlara ve yeni her türlü duruma karşı ürkek ve temkinli. E hal böyleyken aynı çocuğun plajda kumla oynarken annesinin yanından ayrılmak istememesinden daha doğal ne olabilir ki?Oysa İştar fena halde korkusuz, bir o kadar meraklı ve erken yürümesinden mütevellit denge-kas koordinasyonu son derece gelişkin.Tüm bunlar birleşince ortaya haylaz bir profil çıkıyor işte.
Kendi evimizde, sınırlarını kendimin çizeceği her türlü ortamda bu bir sorun yaratmıyor ama dışarı çıktığımızda İştar'a mukayet olmam o kadar zorlaşıyor ki. Geçen gün yanımda kumla oynarken gayet sakin gitti, her iki avucuna doldurduğu kumları hemen yanımızda şezlonga uzanıp sohbet eden bayanların gözüne fırlattı.Kadıncağızlar resmen neye uğradıklarını şaşırdılar, ben yerin dibine geçtim, ne diyeceğimi bilemedim. O an bana kadın bağırıp çağırsa, hatta beni şikayet etse hakkı vardı.
Yine geçenlerde İştar plajda oynarken yanımıza 5 yaşlarında bir kız ve annesi geldi. İştar bu, durur mu hemen koşup kızın pembe kovasını aldı. Çocuk olaydan rahatsız olmadı ama annesi hemen müdahele etti, "hayır canım sen bunu alamazsın bu bizim"dedi iğneleyici bir sesle. Bu 2-3 kere tekrarlandı. Kovayı  her seferinde İştarın elinden alıp kıza verdim ve şunu dedim: " al hayatım kusura bakma, bu senin kovan. ama sen bizim oyuncaklarımızla her zaman oynayabilirsin, olur mu?"
Laf sokmamı anlayan anne hemen cevabı yatıştırdı" beraber oynasalar OK ama böyle alıp kaçmak olmuyo, bizimki ağlar hemen". Tüm bunlar yaşanırken malzemelerin sahibi kızımız tepki vermeden  oyun oynamaya devam ediyordu. Anne kızına derin bir çukur kazdı  ve hoop bizimki kendini çukura atıverdi!Vay sen misin o çukura düşen. Anne hemen kaleci gibi yere çalım atıp bizimkini durdurmaya çalıştı ama tabi çok geçti. " Biz gidelim o zaman canım buradan" dedi anne bu defa da." İyi olur" dedim içimden. Neyse ki tansiyon fazla yükselmeden biz oradan ayrıldık. Biraz daha kalsaydık kadınla birbirimize girerdik herhalde.Çocuk ağlayarak tepki gösterse, yada huzursuz davransa kadının bu yoğun tepkisi son derece anlaşılır olurdu ama kadının bu kraldan çok kralcı tavrını doğrusu hiç anlayamadım.
mini klupte vukuatlar
Bir başka gün ise mini kulüpte İştar kimin resmi faaliyet tablosuna asılacak davasına kendinden 2-3 yaş büyük bir erkek çocuğunu ittirdi, çocuk yere düştü ve ağlamaya başladı. Ama bu ağlama neredeyse yarım saat sürdü! Annesi onu teselli etmeye çalıştı filan ama yok, çocuk daha da volüm yükselterek ağlıyor.Biz İştarla müdahil olduk, İştar onu öpmeye kalktı, sarıldı marıldı , hamurdan güneş yapıp ona verdik filan ama yok yok! Bu arada annesi de  olayı gayet güzel yönetti, " çocuk canım bunlar olur öyle arada" filan dedi. Kadını tam çok takdir ediyordum ki, o meşum soru geldi:" sahi ya ne oldu ikisinin arasında, gördünüz mü?"
Ben de sakince cevapladım" Bizimki çok sevgi pıtırcığı, sarılayım diye hamle etti, abimiz de korktu biraz durumdan "
Sessizce çıktık klüpten tabi..





2014 Yazı Nasıl Geçiyor: Çeşme

Temmuz ortasına kadar süren sağda solda gezme tozmalarımız bitti ve kürkçü dükkanına; bu defa İzmir-Çeşme arası mekik dokuma moduna geçtik.
İştar'ın doğum günü sonrası neredeyse bir 15 gün kadar Çeşme'de kaldık, o sırada biz Karadağ'dayken başlayan doğrama değiştirme işleri bitti; ardından boya başladı; o da bitince günler süren bir temizlik oldu.
Tadilat işlerinden hep böyle bi şekilde sıyırırım kendimi. Karadağ'a gitmeden önce hazırladığım ekstra kıyafet bavulu Çeşme'ye gittiği için Karadağ tatili dahil tam  22 gün evimize uğramadan yaşayabildik  İştar'la.
 Her şey bitip de evimize döndüğümüzde doğramalar değişmiş,yeni elektrikli panjurlarımız takılmış, bütün ev tertemiz boya yapılmış, hatta bazı kablolar sıva altına gizlenmişti, ev de günler süren temizlik sonrası bal dök yala durumundaydı.
Neyse ben size Çeşme'de, annemlerin evinde günler nasıl geçiyor biraz anlatayım:
bu duşa İştar bayılıyor!
Annemler daha çok İştar'ı düşünerek evlerine yürüme mesafesindeki Ilıca Otel'e abone olmuşlar, yani önceden ödenen belli bir ücret karşılığı otelin plajından, mini klübünden, havuzundan ücretsiz faydalanabiliyorsun; o ödediğin para da otelin deniz kenarındaki restoranında yiyip içtiğinden düşülüyor.
İştar olmasa Çeşme gibi bir yerde  abonelik işi son derece mantıksız bi seçim olurdu;bi kere o parayı verip kendini sürekli aynı yere gitmeye mecbur bırakıyorsun, üstelik restoranı pek de ucuz değil.
Ama meğer hareketli bir  çocukla olunca ve yürüme mesafesinde bir yerde ücretsiz gidebileceğin bir plaj yoksa  gayet yerinde bir tercih. Artık Çeşme'deki günlerimiz aynen şu rutine bağlanmış vaziyette:
- sabah 9 gibi kalkış ( ana kız yine aynı odadayız bu sene)
- dede ve anneanne eşliğinde sevgi dolu ve İştar'a dünyanın şeyini yedirtebilen bir kahvaltı
- bahçede oyun oynamaca, bu sırada maillerimi kontrol etmem ( Note 3 alıp,internet kotamı 5 GB'ye yükselttiğimden  beri çok rahatım)
- otele gidiş,İştar'ı plajın gölge bölümüne konuşlandırma ( çünkü gidiş saatimiz öğleni buluyor)
- İştar'a öğle yemeği yedirme, İştar'ı uyutma
- ohh  beee uyudu deyip bu defa laptopla çalışmaya devam etme ( şirkete uzak masaüstü bağlantısından bağlanıp sistem girişleri yapmam gerekiyor)
- İştar uyanınca onu otelin mini klübüne ve önündeki havuza götürme
- oradan gitmek istemeyen İştar'ı her seferinde bir şekilde kandırıp eve götürme
- beraber duş,giyinme vs.
- çizgi film seyretmece, bahçede oyun oynamaca
- akşam yemeği
- İştarı 23 :00 gibi zar zor uyutmaca, eş zamanlı benim de sızıp kalmam
ibret-i alem olsun diye koydum bu fotoyu
Bütün bu yukarıda saydıklarımla  tam zamanlı olarak ben ilgileniyorum ve ne kendime ayıracak bir zamanım ne de enerjim kalıyor.  Arada annemin yardımları, babamın 20 dakika bile olsa İştar'la oyun oynamaları filan olmasa herhalde çıldırırdım.
iştarı kucağımda 2 saat uyuttum





8 Ağustos 2014 Cuma

İştar Kızım 2 Yaşında!

Eveet o çok özel an yine geldi..
masalarımız
İştar kızımın 2. yaşını sevdiklerimizle beraber, bu defa anneannesinin Çeşme'deki evinde kalabalık bir ekiple kutladık.İlk doğum günü partimizi   Çeşme gibi bir yerde  Cumartesi akşam saatinde yaptığımız için, toplamda gelen giden yaklaşık 50 kişi de olsa, aynı anda bahçede 30 kişiden fazla olamadık. Bebekliler erken gelip erken gittiler, akşama başka (ve elbette daha eğlenceli) programı olanlar da öyle keza öyle. Bir kısım çok geç saatte geldi, gece yarısına kadar kaldı vs vs.
İştar'ın babası ne kadar heyecanlı (!)
Çocuk doğum günü, etrafta bolca çocuk varsa güzel, öbür türlüsü  ev partisi gibi oluyor.
Bu defa  doğum günü partisini Pazar akşamüstü organize ettik, eh doğru gün, doğru saat, doğru lokasyon olunca katılımcı  ve çocu
k sayısında patlama yaşadık, ne bardak yetişti, ne çatal -bıçak.
Bu seneki konseptimiz rüzgar gülüydü. Her yeri ama her yeri rüzgar gülleriyle donattık. Çeşme'nin de rüzgarı malum, hava esmeye başlayınca bizim rüzgar gülleri de dönmeye başladı fıldır fıldır...
partinin yıldızı  battal boy trambolin
Hem arkadaşlarımızın çocukları hem de annemlerin sitesindeki komşu çocukları vs derken etraf orta halli bir kreşe döndü. Partinin gözdesi eşimin Sakız adasındaki Tassos'ta görüp almayı aklına koyduğu trambolin oldu. İçeri gireni dışarı çıkaramadık.Herkes saatlerce içeride zıpladı durdu.
Çocuklar inanılmaz eğlendi, büyükler de elbette kendi aralarında. Ne yalan söyliyeyim, şu ana kadar gittiğim en güzel, en şık ve en eğlenceli çocuk doğum günü partisiydi İştar'ınki.
parti güzelleri İştar ve Zeynep
Hava kararırken son misafirlerimizi de uğurladık ve çekirdek ekip ( biz, İştarın dedeleri, anneanne,babaanne,Memo amcası, yengesi, yengesinin ailesi ve benim amcamlar,kuzenler) kalan yiyeceklerle sofra kurup, gece yarısına kadar takıldık bahçede.
İyi ki doğmuş benim güzel kızım, nice nice mutlu yaşlara..




tatlı büfesi
tatlı büfesi
 Bu seneki menü daha çok ayak üstü atıştırmalık şeklindeydi ama anneme zahmet ettirmek istemediğim için yine catering tuttum. İyi ki de tutmuşum çünkü geçen sene 50 kişi zor geldi , bu sene 30 anca oluruz derken neredeyse 80  kişiye dayandık. Firmanın gönderdiği 3 kız yetmeyince teyzemle biz koştuk defa imdada.

içinde sosis,top köfte,patates filan var
geçen yılın fotoğraf çekme çerçevesini rötüşledik !
ve pastanın üflendiği o an
iyi ki doğdun bi tanem !
 rüzgar güllü pastamız yine ipeksi tatlardan

soğuk büfesi ve mutlu bir komşumuz