21 Ağustos 2014 Perşembe

Şimdi Okullu Olduk Sınıfları Doldurduk!

Başlamadan küçük not:Bloğum nihayet İştarın hayatıyla senkronize oldu artık çok mutluyum! Her tür ıncık cıncık  iç bayıcı detayı yazabilirim bundan böyle ;) 
2 yaş sendromları, güneşten kayışa dönen ciltlerimiz, çiş-kaka işleri derken Ağustos ayını yarıladık ve ne zamandır beklediğimiz oldu;  bu hafta 25 aylık kızım İştar'ın okulu açıldı. Açılır açılmaz da ana kız hemen kapısına dikildik!
Normalde eğitim dönemi Eylül'de başlıyormuş ama hazır etraf sessiz sakinken bir alıştırma döneminden geçelim istedik çünkü her  ne kadar İştar  benim spor salonundaki ve gidip geldiğimiz oteldeki mini kulüplerde gayet mutlu mesut oynadıysa da iş disipline filan gelince nasıl bir tavır alacağını açıkçası bilemiyorum.
Bu sebepten mütevellit:
1.Evimize en yakın anaokulunu seçtim.Yürüyerek 5 dakika filan.
2.Her gün ama günde 2 saat olan oyun grubuna yazdırdım
3.En az 1 hafta ben de onunla okula gidip gelicem
20 Ağustos 2014 İştar okula başladı
İlk günümüz gayet güzel geçti, zaten İştar'ın okulda hepi topu 4 çocuk var şu anda.Parmak boyası hariç "ders" olarak nitelenebilecek pek bir şey de yapmadılar.
 İştar odalardaki tüm yeni oyuncaklara saldırdı, hepsini tek tek keşfetti.
Benim bulunduğum "veli" odasına ise en fazla 3-4 kere gelmiştir. İlk gün için mükemmel adaptasyon.
İkinci gün (yani bugün) ise biraz  daha sıkıntılıydı. Dün gece 23 gibi yatıp sabah da zombi gibi 6'da uyanınca İştar'ın okul günü süper uykusuz geçti.İlk 40 dakika idare etti etmesine ama sonrasında benim yanıma sık sık gidip gelmeler, ağlamalar, huzursuzluklar patlak verdi. Saat 11 gibi İştar'ı eve götürmeye karar verdim, ama o ben kalmak istiyorum  deyince vazgeçtim.
11:30 'da süper bir ağlama krizi başlayınca okulu erken terk etmek zorunda kaldık.O kadar uykusu vardı ki, arabaya bindikten 2 dakika sonra uyuyakaldı bile. Mızmızlıkların tamamı uykudan yani.
Bu aralar anne baba olarak üzerine daha çok eğilmemiz gereken konulardan biri de İştar'ın uyku saatleri ve uykuya geçiş rutinleri. Artık "okullu" da olduk ya, 22:30 olmamalı uyku saatimiz. En  geç 21:30 da İştar uyumuş olmalı. Ve de en önemlisi uyanıp uyanıp bizim aramıza gelme olayını bir şekilde bitirmeliyiz.
Tabi bunun için en az 2 hafta süren bir çile çekme dönemimiz olacak.O da bu aralar zor:
1.Çeşmeye gidip gelme olayı hala devam ediyor, hayatımız düzenli değil
2.Anneanneye düşkünlük, onun uyutmaları filan devam ediyor tabi
3.İstikrarlı ve kararlı olacak durumumuz yok, günlerce uykusuz kalmayı gözümüz yemiyor daha.
Bu işler için Eylül'ü beklemek en doğrusu galiba..

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bir Tık İlerisi: Tuvalet Eğitimi

Temsili fotoğraf:)
İştar'ın  zihinsel gelişimi, şu ana kadar yaşıtlarından hep önde oldu. Zihinsel gelişimden kastım, konuşma, kavram geliştirme, verdiği tepkiler, mevzuları analiz edebilme yeteneği vs..
10 aylıkken yürümeye başladı ama fiziksel gelişim ve motor gelişim anlamında yaşıtlarından diğer alanlarda olduğu kadar ileri değil, diğerleri nasılsa İştar da o kadar.
İştar'ın yaramaz bir çocuk olmasının dışında en önemli özelliği ise konuşma yeteneği.
Şu an tam 24 aylık İştar, kendini neredeyse kusursuz ifade ediyor, 7-8 kelimelik cümleleri kuruyor; dağarcığında bir sürü şarkı ve oyun var. 6 aylıktan beri zaten konuşuyordu ama özellikle 18-24 ay arası konuşma işi resmen tavan yaptı.  Ama bu showu sadece bildiği tanıdığı insanların yanında yapıyor. Tanımadığı biri ona " senin adın ne", " kaç yaşındasın bakim sen" gibi çok temel bir kaç soru sorunca genelde cevap vermiyor, öylece bakıyor. O yüzden sağa sola henüz havamızı atmıyoruz:)
Zeynep-Ela-İştar
Olur da her zamanki performansında konuşursa zaten insanlar inanılmaz şaşırıyorlar, gerçekten ben de İştar kadarını hiç görmedim bu anlamda.
Hal böyle olunca  belki bez işinden de kurtuluruz diye doğum gününden hemen sonra tuvalet eğitimi denemeye karar verdim. Yaklaşık 6 aydır, - her zaman değilse de - anne ben kaka yaptım,çiş yaptım vs diye haber veriyordu zaten.
Önce gidip bir lazımlık aldım ve bu şeker bayramının ilk sabahı bezini çıkarıp olaya başladım. Öncesinde lazımlık oyun odasında duruyordu ve oraya çiş-kaka yapıldığını, üzerine oturulduğunu vs tarzı ön hazırlıkları hep yapmıştık. İkide bir ben çiş yapacağım deyip üzerine altında beziyle oturuyordu yada bebeklerini oturtuyordu zaten. Önümüzdeki günlerde mekan değiştirmeyeceğimiz gerçeği ve aylardan yaz, mekanlardan Çeşme olunca her şey daha da kolaylaşır diye düşündüm.
2. gün itibariyle artık çişimiz, kakamız her bi şeyimiz tuvalette olur diye düşündüm. Gece yatma saati ve bir yere gittiğimiz yada havuza girdiğimiz durumlar hariç asla bezini bağlamadım.
De..
İşte pek öyle olmadı.
İştar ilk defa tişört giydi,ters de olsa
15 dakikada bir İştar'ı lazımlığa oturttum, hatta oyalansın diye eline ipad filan verdim ama..
Tam 6 gün boyunca lazımlığa bir kez bile yapmadı.
Lazımlıktan kalktı ve hoop 3 dakika sonra yere yaptı, İştar'ı duşa soktum; yeri sildim.
O yaptı, ben sildim.
O yaptı ben sildim.
Her defasında altına yaptı. Hatta kahkahalar atarak.
Denizde kaka yaptı, bir adet mayo ve alt açma bezini çöpe atmak zorunda kaldım.
Altta bir şey olmayınca insan tedirgin de oluyor, resmen saatli bomba gibi.
Yetmezmiş gibi  bir kaç gün kabız da oldu İştar.
6. günün sonunda artık sinirlerim gerildi, neredeyse dokunsan ağlayacak haldeydim.
Ve vazgeçtim, bezi tekrar bağladım.
Şu anda günlük rutinimiz artık bakıcısının evimize geldiği sabah saatleri itibariyle bezin çıkarılmasıyla başlıyor, gece yatma saatinde bezin takılmasıyla bitiyor. Arasındaki saatlerde ise İştar  kah altına, kah lazımlığa "koyveriyor".
Elbette bu işi çözmeye daha çok zamanımız var ama şu da bir gerçek ki, İştar'ın mesane kasları henüz gelişmemiş de olabilir. Çünkü şimdiye kadar  gözlemlediğim şey şu: İştar çişin geldiğini fark ediyor ama "uleyyn noluyo" demeye kalmadan şıır yapıveriyor yere. Zaten son zamanlarda yaparken yada yaptıktan sonra artık istenmeyen yada yapmaması gereken bir şeyi yaptığının gayet farkında.
Eh   1 aylık emeğin sonunda en azından geldiğimiz nokta da bu oldu.
Acelemiz yok, yavaş yavaş , baskı yapmadan bu iş 1-2 aya hallolur gibime geliyor.







12 Ağustos 2014 Salı

İştar'ın Vukutları Bini Aştı

sürekli bir takla hali
Şu an beni görseniz, ten rengi olarak Eda Taşpınar'la yarışırım ama maalesef bu rengi saatlerce yağlanıp şezlongda yatarak değil, plajda İştar'ın peşinde koşarak edindim. Sanırım ortada  bir hiper aktivite sorunumuz var.
Yoksa  durum o kadar "klinik" değil belki de kızım sadece "hareketli" bir çocuk mu? Hangisi?
Evet bu soruyu ciddi ciddi sormaya başladım artık kendime. İnternette araştırıyorum, semptomlara bakıyorum; tutan var, tutmayan var. Size İştar'ı içinde mini klübü, plajı ve çocuk havuzu olan bir otele götürdüğümde yaşadıklarımı adım  adım anlatayım da siz karar verin:
İştar, sahile iner inmez, kendi oyuncakları kenarda dururken herkesin ama herkesin oyuncaklarını alıp plajın öbür ucuna kaçıyor,  katiyen aldıklarını geri vermiyor, isteyene "o beniim" çekiyor, karşı taraf ısrarcı davranırsa da çakıyor bir tane!Evet aynen öyle. Ya ittiriyor yada paat geçiriyor suratına.
 Sahilden canı sıkılırsa da büyük bir hızla ( ben orta sürat koşarak ancak yetişebiliyorum, o derece) otelin diğer tarafına yani mini klübün önündeki havuza KOŞARAK gidiyor VE KENDİNİ 40 CMLİK HAVUZA ATIYOR. Evet 2 yaşında ama bunu yapabiliyor. O an  şezlongtakilerin halini görmenizi isterim. Herkesin "ay ay ay" sesleri eşliğinde yüreğinin yağları eriyor,  bir yandan da bana " ulan anneye bak çocuğunu disipline edememiş,cık cık" mesajı veren gözlerle bakıyorlar.

mini klübün havuzu
Ben gün boyunca sürekli İştar'ın peşinden koşuyorum, sürekli cebren  ve hile ile alınan eşyaları sahiplerine özür dileyerek geri veriyorum, İştar'ın sataştıklarını İştar'dan ayırıyorum; İştar kendini havuza atmadan İştar'dan önce  havuzun önünde olmaya çalışıyorum vs vs..
İştar yaşıtı başka çocuklar kalın bir güneş kremi tabakasına bürünmüş halde, sakin sakin annelerinin yattığı şezlongun TAM ÖNÜNDE, EVET TAM ÖNÜNDE kürekle aldıkları kumu kovalarına SAATLERCE boşaltıp gayet güzel eğlenirken, benim kızım o esnada oteli birbirine katıyor.  Ben çoğu zaman İştar'a güneş kremi bile süremiyorum, sürmeye kalktığımda  "hayııır" deyip kendini yere atıyor ve resmen müdahale etmemi imkansızlaştırıyor. O yüzden İştar'ın cildi şu an meşine dönmüş vaziyette.
İştar'ın rüzgarının estiği her yer karışıyor ve feryat figan ağlayan çocuk sesleri yükseliyor bıraktığı yerde.
Bir bakıyorum İştar başka bir çocuk için doldurulmuş şişme havuzun içine atlamış, oyuncakları ısırıyor, havuzun suyunu içiyor; bir bakıyorum mini klüpte kendinden büyük bir çocuğu ağlatmış. Çoğu zaman o kadar hızlı hareket ediyor ki, ben daha müdahale edemeden iş bitmiş oluyor.
Bu aralar da yüzme dersi alan kuzenine özendi, " ben kendim yüzebilirim" diyor. Ve denemelere de başladı. Geçen gün  boğazına kadar denize girmiş, son anda çekip aldım onu.
Tanımadığımız çocuklar bir derece ama özellikle kuzenine yaptığı saldırılar beni inanılmaz rahatsız ediyor. İştar Zeynep'e bayılıyor, Zeynep İştar'sız yapamıyor tamam da , bir araya geldikleri her an saç çekmeler, İştar'ın ittirmeleri, Zeynep'in ağlamaları artık kabak tadı verdi. Plajdalarsa İştar avuç avuç kumu alıp Zeynep'in gözüne atıveriyor,hem de durup dururken.
Elbette bunu karşısındakine zarar vermek için yapmıyor ama ben bu mevzularla nasıl mücadele etmem gerektiğini, beni kesinlikle kaale almayan bir çocuğu sosyal ortamlarda başkalarına zarar vermeden,onların eşyalarına bulaşmadan nasıl eyleyebileceğimi bilmiyorum. Şimdiye kadar yaptıklarım bunlar ve hiç biri işe yaramadı:


1. İştar'ı olay yerinden uzaklaştırıp, köşeye çekip konuşma yapmak >> çoğu zaman lafımın yarısında kaçıp uzaklaşıyor , ben de peşinden tabi.
2.İştar'a " sana bugün Caillou seyretmek yok, dondurma yok vs" tehdit etmek >> kikir gülüyor
3.Pılı pırtı toplayıp eve gitmek ve giderken " şu an seni oyundan aldım ve eve gidiyoruz, çünkü sen kardeşin oyuncaklarını izinsiz aldın ve onu ittirdin" demek >> kendini yere atıp geri dönmek istiyor, istediği yapılmayınca bu kez bana tokat atmaya başlıyor
4.Eğer evdeysek onu 4 tarafı kapalı yatağına koyup "şu an cezalısın çünkü yapma dediğim halde damacana pompasına basıp etrafa su sıçratıp o suları yerden içmeye devam etttin" demek >> 1 dakika sonra sessiz sessiz  güya çıkamayacağı yataktan kendi kendine inmiş, yanıma, salona girip " ben geldiiim" dedi. aklımı oynatıyorum sandım!
5".Hayır koltukta yada benim yatağımda zıplamanı istemiyorum, bu senin için güvenli değil ama istersen park yatağında zıplayabilirsin" demek >> park yataktan iki hamlede çıkıp , "hayıııır ben burada zıplıycam" deyip, yatakta hoplaması 1 dakikayı bile bulmadı.
6." İştar lütfen evimizde takla atma, ama okulda istediğin kadar takla atabilirsin anlaştık mı" demek>> Okuldan kastım elbette gittiğim spor klübünün çocuk bakım merkezi. Evet İştar orada da takla atıyor, evde de.
7.İştar lütfen yukarı kata tek başına çıkma, iner misin merdivenlerden? Tamam o zaman, Zeynep abla seninle bir daha oynamayacakmış >> Ben yukarı çıkıyorum bay bay!
Mevzuyu 2 yaş kontrolü sırasında doktoruyla da görüştüm ve bir pedagogtan destek alıp alamayacağımızı sordum.Doktorumuz şu an laftan anlamayacağı için buna gerek olmadığını  yapılacak işin sadece kabahat işlenince onu o an için hoşuna giden bir aktiviteden mahrum etmek olacağını söyledi. Eh bunu her defasında yapıyorum ama şimdiye kadar bu asla işe yaramadı. Yine bildiğini okuyor.
Biraz da mizaç meselesi, bunu kabullenmek lazım.Etraftaki çocuklara bakıyorum; çoğu diğer insanlara ve yeni her türlü duruma karşı ürkek ve temkinli. E hal böyleyken aynı çocuğun plajda kumla oynarken annesinin yanından ayrılmak istememesinden daha doğal ne olabilir ki?Oysa İştar fena halde korkusuz, bir o kadar meraklı ve erken yürümesinden mütevellit denge-kas koordinasyonu son derece gelişkin.Tüm bunlar birleşince ortaya haylaz bir profil çıkıyor işte.
Kendi evimizde, sınırlarını kendimin çizeceği her türlü ortamda bu bir sorun yaratmıyor ama dışarı çıktığımızda İştar'a mukayet olmam o kadar zorlaşıyor ki. Geçen gün yanımda kumla oynarken gayet sakin gitti, her iki avucuna doldurduğu kumları hemen yanımızda şezlonga uzanıp sohbet eden bayanların gözüne fırlattı.Kadıncağızlar resmen neye uğradıklarını şaşırdılar, ben yerin dibine geçtim, ne diyeceğimi bilemedim. O an bana kadın bağırıp çağırsa, hatta beni şikayet etse hakkı vardı.
Yine geçenlerde İştar plajda oynarken yanımıza 5 yaşlarında bir kız ve annesi geldi. İştar bu, durur mu hemen koşup kızın pembe kovasını aldı. Çocuk olaydan rahatsız olmadı ama annesi hemen müdahele etti, "hayır canım sen bunu alamazsın bu bizim"dedi iğneleyici bir sesle. Bu 2-3 kere tekrarlandı. Kovayı  her seferinde İştarın elinden alıp kıza verdim ve şunu dedim: " al hayatım kusura bakma, bu senin kovan. ama sen bizim oyuncaklarımızla her zaman oynayabilirsin, olur mu?"
Laf sokmamı anlayan anne hemen cevabı yatıştırdı" beraber oynasalar OK ama böyle alıp kaçmak olmuyo, bizimki ağlar hemen". Tüm bunlar yaşanırken malzemelerin sahibi kızımız tepki vermeden  oyun oynamaya devam ediyordu. Anne kızına derin bir çukur kazdı  ve hoop bizimki kendini çukura atıverdi!Vay sen misin o çukura düşen. Anne hemen kaleci gibi yere çalım atıp bizimkini durdurmaya çalıştı ama tabi çok geçti. " Biz gidelim o zaman canım buradan" dedi anne bu defa da." İyi olur" dedim içimden. Neyse ki tansiyon fazla yükselmeden biz oradan ayrıldık. Biraz daha kalsaydık kadınla birbirimize girerdik herhalde.Çocuk ağlayarak tepki gösterse, yada huzursuz davransa kadının bu yoğun tepkisi son derece anlaşılır olurdu ama kadının bu kraldan çok kralcı tavrını doğrusu hiç anlayamadım.
mini klupte vukuatlar
Bir başka gün ise mini kulüpte İştar kimin resmi faaliyet tablosuna asılacak davasına kendinden 2-3 yaş büyük bir erkek çocuğunu ittirdi, çocuk yere düştü ve ağlamaya başladı. Ama bu ağlama neredeyse yarım saat sürdü! Annesi onu teselli etmeye çalıştı filan ama yok, çocuk daha da volüm yükselterek ağlıyor.Biz İştarla müdahil olduk, İştar onu öpmeye kalktı, sarıldı marıldı , hamurdan güneş yapıp ona verdik filan ama yok yok! Bu arada annesi de  olayı gayet güzel yönetti, " çocuk canım bunlar olur öyle arada" filan dedi. Kadını tam çok takdir ediyordum ki, o meşum soru geldi:" sahi ya ne oldu ikisinin arasında, gördünüz mü?"
Ben de sakince cevapladım" Bizimki çok sevgi pıtırcığı, sarılayım diye hamle etti, abimiz de korktu biraz durumdan "
Sessizce çıktık klüpten tabi..





2014 Yazı Nasıl Geçiyor: Çeşme

Temmuz ortasına kadar süren sağda solda gezme tozmalarımız bitti ve kürkçü dükkanına; bu defa İzmir-Çeşme arası mekik dokuma moduna geçtik.
İştar'ın doğum günü sonrası neredeyse bir 15 gün kadar Çeşme'de kaldık, o sırada biz Karadağ'dayken başlayan doğrama değiştirme işleri bitti; ardından boya başladı; o da bitince günler süren bir temizlik oldu.
Tadilat işlerinden hep böyle bi şekilde sıyırırım kendimi. Karadağ'a gitmeden önce hazırladığım ekstra kıyafet bavulu Çeşme'ye gittiği için Karadağ tatili dahil tam  22 gün evimize uğramadan yaşayabildik  İştar'la.
 Her şey bitip de evimize döndüğümüzde doğramalar değişmiş,yeni elektrikli panjurlarımız takılmış, bütün ev tertemiz boya yapılmış, hatta bazı kablolar sıva altına gizlenmişti, ev de günler süren temizlik sonrası bal dök yala durumundaydı.
Neyse ben size Çeşme'de, annemlerin evinde günler nasıl geçiyor biraz anlatayım:
bu duşa İştar bayılıyor!
Annemler daha çok İştar'ı düşünerek evlerine yürüme mesafesindeki Ilıca Otel'e abone olmuşlar, yani önceden ödenen belli bir ücret karşılığı otelin plajından, mini klübünden, havuzundan ücretsiz faydalanabiliyorsun; o ödediğin para da otelin deniz kenarındaki restoranında yiyip içtiğinden düşülüyor.
İştar olmasa Çeşme gibi bir yerde  abonelik işi son derece mantıksız bi seçim olurdu;bi kere o parayı verip kendini sürekli aynı yere gitmeye mecbur bırakıyorsun, üstelik restoranı pek de ucuz değil.
Ama meğer hareketli bir  çocukla olunca ve yürüme mesafesinde bir yerde ücretsiz gidebileceğin bir plaj yoksa  gayet yerinde bir tercih. Artık Çeşme'deki günlerimiz aynen şu rutine bağlanmış vaziyette:
- sabah 9 gibi kalkış ( ana kız yine aynı odadayız bu sene)
- dede ve anneanne eşliğinde sevgi dolu ve İştar'a dünyanın şeyini yedirtebilen bir kahvaltı
- bahçede oyun oynamaca, bu sırada maillerimi kontrol etmem ( Note 3 alıp,internet kotamı 5 GB'ye yükselttiğimden  beri çok rahatım)
- otele gidiş,İştar'ı plajın gölge bölümüne konuşlandırma ( çünkü gidiş saatimiz öğleni buluyor)
- İştar'a öğle yemeği yedirme, İştar'ı uyutma
- ohh  beee uyudu deyip bu defa laptopla çalışmaya devam etme ( şirkete uzak masaüstü bağlantısından bağlanıp sistem girişleri yapmam gerekiyor)
- İştar uyanınca onu otelin mini klübüne ve önündeki havuza götürme
- oradan gitmek istemeyen İştar'ı her seferinde bir şekilde kandırıp eve götürme
- beraber duş,giyinme vs.
- çizgi film seyretmece, bahçede oyun oynamaca
- akşam yemeği
- İştarı 23 :00 gibi zar zor uyutmaca, eş zamanlı benim de sızıp kalmam
ibret-i alem olsun diye koydum bu fotoyu
Bütün bu yukarıda saydıklarımla  tam zamanlı olarak ben ilgileniyorum ve ne kendime ayıracak bir zamanım ne de enerjim kalıyor.  Arada annemin yardımları, babamın 20 dakika bile olsa İştar'la oyun oynamaları filan olmasa herhalde çıldırırdım.
iştarı kucağımda 2 saat uyuttum





8 Ağustos 2014 Cuma

İştar Kızım 2 Yaşında!

Eveet o çok özel an yine geldi..
masalarımız
İştar kızımın 2. yaşını sevdiklerimizle beraber, bu defa anneannesinin Çeşme'deki evinde kalabalık bir ekiple kutladık.İlk doğum günü partimizi   Çeşme gibi bir yerde  Cumartesi akşam saatinde yaptığımız için, toplamda gelen giden yaklaşık 50 kişi de olsa, aynı anda bahçede 30 kişiden fazla olamadık. Bebekliler erken gelip erken gittiler, akşama başka (ve elbette daha eğlenceli) programı olanlar da öyle keza öyle. Bir kısım çok geç saatte geldi, gece yarısına kadar kaldı vs vs.
İştar'ın babası ne kadar heyecanlı (!)
Çocuk doğum günü, etrafta bolca çocuk varsa güzel, öbür türlüsü  ev partisi gibi oluyor.
Bu defa  doğum günü partisini Pazar akşamüstü organize ettik, eh doğru gün, doğru saat, doğru lokasyon olunca katılımcı  ve çocu
k sayısında patlama yaşadık, ne bardak yetişti, ne çatal -bıçak.
Bu seneki konseptimiz rüzgar gülüydü. Her yeri ama her yeri rüzgar gülleriyle donattık. Çeşme'nin de rüzgarı malum, hava esmeye başlayınca bizim rüzgar gülleri de dönmeye başladı fıldır fıldır...
partinin yıldızı  battal boy trambolin
Hem arkadaşlarımızın çocukları hem de annemlerin sitesindeki komşu çocukları vs derken etraf orta halli bir kreşe döndü. Partinin gözdesi eşimin Sakız adasındaki Tassos'ta görüp almayı aklına koyduğu trambolin oldu. İçeri gireni dışarı çıkaramadık.Herkes saatlerce içeride zıpladı durdu.
Çocuklar inanılmaz eğlendi, büyükler de elbette kendi aralarında. Ne yalan söyliyeyim, şu ana kadar gittiğim en güzel, en şık ve en eğlenceli çocuk doğum günü partisiydi İştar'ınki.
parti güzelleri İştar ve Zeynep
Hava kararırken son misafirlerimizi de uğurladık ve çekirdek ekip ( biz, İştarın dedeleri, anneanne,babaanne,Memo amcası, yengesi, yengesinin ailesi ve benim amcamlar,kuzenler) kalan yiyeceklerle sofra kurup, gece yarısına kadar takıldık bahçede.
İyi ki doğmuş benim güzel kızım, nice nice mutlu yaşlara..




tatlı büfesi
tatlı büfesi
 Bu seneki menü daha çok ayak üstü atıştırmalık şeklindeydi ama anneme zahmet ettirmek istemediğim için yine catering tuttum. İyi ki de tutmuşum çünkü geçen sene 50 kişi zor geldi , bu sene 30 anca oluruz derken neredeyse 80  kişiye dayandık. Firmanın gönderdiği 3 kız yetmeyince teyzemle biz koştuk defa imdada.

içinde sosis,top köfte,patates filan var
geçen yılın fotoğraf çekme çerçevesini rötüşledik !
ve pastanın üflendiği o an
iyi ki doğdun bi tanem !
 rüzgar güllü pastamız yine ipeksi tatlardan

soğuk büfesi ve mutlu bir komşumuz







18-24 Aylık Bebekle Seyahat-7 : Karadağ

Temmuzda Karadağ macerası
Arkadaşlarımızın İştar'dan 2 ay küçük bir kızları var, Ayşem. Ailecek nerede tatil yapalım derken hadi demişler bu defa rotamız Karadağ olsun. Sema'ya söylemişler, Sema bize derken karar verdik İştar, teyzesi ve bendeniz Karadağ'a gideceğiz.Oteller ayarlandı, arabalar kiralandı ve önce  bir gece Semoş'ta kalmaya İstanbul'a ,  ertesi sabah da Karadağ'a uçtuk. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Caddebostan sahil ben görmeyeli ne güzel bir yer olmuş kuzum öyle? İştarı gördüğümüz ilk parka salıp, biz de katlamalı şezlonglarımızı açıp sohbete koyulduk kadim arkadaşımla. Maalesef sohbet pek koyulaşamadı çünkü gözüm sürekli İştar'ın üzerinde. Arada onu sallayayım filan derken İştar o esnada parka gelen her çocukla arkadaş olmak istedi, beraber oynayalım mı kardeş diye sarıldı filan.Beklenmedik bu ataklar karşısında çocukların çoğu ağlayarak annelerinin arkasına saklandılar elbette! Bu arada İştar'ın öksürükleri ve huysuzlukları daha da sıklaştı o kadar ki , 4-5 kilometrelik yolu arabadaki öksürük şurubunu almak için geri dönmek zorunda kaldım, koşarak!

Karadağ tatili ekibi büyükler: Semoş,Almıla  ve Ercü, İştar'ın teyzesi ve bendeniz..


Karadağ plajlarından birinde İştar ve ben




Anne kız keyfi
Ertesi gün vardığımız Karadağ'da ilk krizi bebek koltuğu konusunda yaşadık. Arabayı kiraladığım yer elbette  "Model xxx or similar" şeklinde yazdığı gibi, fotoğrafını ve özelliklerini büyük büyük yazdıkları arabayı değil, "haa o ne marka öyle" diye aval aval bi 5 saniye düşündürten bir arabayı bizim için ayırtmıştı, buraya kadar sorun yok. Daha önceden bebek koltuğu isteğimi de belirtmiştim, onlar da  getirmişler iyi hoş da, koltuğu takılı şekilde teslim etmedikleri gibi nasıl takılacağını da göstermediler.Önce sakince isofixli bile olmayan koltuğu mantıken yerleştirmeye çalıştım ama avucumla arkadan ittirmek suretiyle yaptığım  güvenlik  testlerini geçemedi koltuk! Yaklaşık yarım saat 34 derece sıcağın altında  mevzuyla uğraştıktan sonra ehhh deyip rent a car ofisine geri döndüm ve slav aksanı ve ifadesiz yüzüyle bana " My manager told me not to fasten baby seats" diyen  elemanla  vay sen misin deyip elimi belime koydum ve 3 dilden küfrederek olayı halledeceğimi sandım, yanılmışım. Ehh işine gelirse dedi eleman ben de öyle kaldım tabi ortada. Bir koşu diğer tüm rent a car firmalarında ufak bir fiyat araştırması yaptıktan sonra zaten en makulünün bizim elemanlar olduğunu öğrenince çaresiz arabayı da, takılı teslim edilmeyen bebek koltuğunu da kabullendim.
Plaj dönüşü halimiz
Karadağ güzel mi? Doğası, denizi, havası gerçekten güzel ama gitmeye değer mi noktasında bir ayağı Çeşme'de olan bir İzmirli için gereksiz olduğunu söyleyebilirim. Ama İstanbul'da yaşıyorum, yıllık izin kullanacağım derseniz, Antalya- Bodrum vs yerine  cüzzi uçak ve otel parasına üstelik de vizesiz buraya gidilebilir, en azından bir hava değişikliği yaşanmış olur.
Maalesef tatil süresince İştar ve Ayşem'in iletişimleri beklediğim gibi olmadı. Bizimki fazla yırtık, fazla dominant ve de fazla hareketli olunca ,Ayşem'in gözü iyice korktu ve ikinci gün itibariyle alarm sistemini devreye soktu. İştar Ayşem'e 5 metre yaklaşırsa ağlamaya başlıyordu! İştar'ın daha önce de şahit olduğum ama seyrek yaşandığı için görmezden geldiğim ittirme huyu bu tatille birlikte şaha kalktı. Ayşem'i sayısız kere ittirdi yada vurdu ve maalesef çoğu vakada ben yetişemedim bile. Aslında her defasında sebep aynıydı: Ayşem'in elindeki oyuncağı istiyor,Ayşem vermiyor ,İştar da vay sen misin istediğimi vermeyen deyip Ayşem'i ittiriyor,Ayşem ağlarken de elinden oyuncağı alıyor.
Tüm tatilimiz İştarla Ayşem'i ayrı tutmakla geçti diyebilirim. 4 gün boyunca gündüzleri plajda denize girdik, akşam da yemek için  şehir merkezine gittik.Akşam kızlar uyuduktan sonra bir yerlerde oturup bir şeyler içtik oradan doğru otele. Haa çoluk çombalak gelmeseydik ekstra ne yapardık derseniz, eh işte Bodrum barlar sokağı kişiliksizliğindeki mekanlarda dum tıs müzik eşliğinde salınıp 3-4 saat sonra otele dönerdik, o kadar.
Böyle durduklarına bakıp aldanmayın!
Hala piyanist şantörlü bir takım adamların yemek müziği yaptığı bu güzide sahil kasabasında çocuklar için çok iç açıcı yemek altenratifleri yok açıkçası. İştar 4 gün boyunca makarna,patates ve o yöreye özgü bir köfteden yedi, Ayşem ise annesinin bavula sıkıştırdığı kavanoz mamalardan.
Yağmurlu bir sabahta , kasaba otobüs terminaline benzeyen hava alanında vedalaştık Budva ile ve  İzmir'imize geri döndük.
Günlerdir benimle dip dibe yaşamaya alışmış İştar o akşam babasıyla uyumak istemedi, babası onu alıp babaannesine götürürken o kadar çok ağlamış ki, neredeyse geri getirecekmiş. Gece de 2' ye doğru ancak uyutabilmişler.
( evimizde ciddi bir tadilat var, tüm doğramaları İştar'ın güvenliği için üstten açmalı yapıyoruz, o yüzden karı koca kendi ailelerimizin yanında kalıyoruz)
Bir sonraki yurt dışı macerasına kadar, şimdilik hoş çakalın!



18-24 Aylık Bebekle Seyahat-6 : Almanya-Fransa-İsviçre

En basta niyetimiz eşimin Stuttgard'daki toplantısından sonra Berlin'e gitmekti ama oradan 2 saat uçuş uzaklığındaki   Berlin'de hafta sonu dahil 4 günlük ne yapılır diye düşünürken, haritaya bir bakayım dedim. Veee tataam: uzun zamandır Strazbourg'da yaşayan taze gelin kuzenimin yaşadığı şehirle Stuttgard arası hızlı trenle sadece 1 saat 15 dakika!Hemen kuzenle irtibat, İştar'ı alıp geliyoruz haberi ve tamam Stuttgard'dan sonra Strazburg'a gidiyoruz.Amma velakin Strazburg minicik bir öğrenci şehri, bir yere daha gitmek lazım oradan. Hemen haritaya göz atıyorum ve yine 1saat 45 dakikalık bir tren yolculuğuyla oradan Zurih'e geçebileceğimizi görüyorum. Dolayısıyla her bir şehirde 1-2 gece kalmalı minik aile kaçamağımızın planları yapıldı.
1.Stuttgard
Sadece iki gece kalacağımız ve tüm gün eşim toplantıdayken İştar' la baş başa olacağımızdan iki yere gittik, o da bize yetti: oldukça büyük bir hayvanat bahçesi olan Wilhelma ve oraya 4-5 durak uzaklıkta Königstrasse. İşin gerçeği Stuttgard öyle pek koşa koşa gidilecek turistik bir şehir değil ancak çocuğunuzla birlikte yolunuz  bir şekilde düştüyse ve vakit geçirme derdindeyseniz buyrun buradan okuyunuz:


Wilhelma Zoo: Her tarafını gezip görmeye kalkarsanız bir gününüzü rahat alır burası. Alman titizliğiyle düzenlenmiş mekanda her yer tertemiz ve en önemlisi inanılmaz güvenli. İştar gibi hareketli bir çocuğu çok rahat pusetinden indirip salabildim. Wilhelma'da sadece hayvanlar yok, kocaman planetoryumlar, bahçeler,çocuk parkları da var. Arada pusette, arada İştar'ın peşinde koşarak tüm alanı dolaştık.İştar 'ın en çok özel bir bölümde yaşatılan kelebekler ilgisini çekti. Daha düne kadar kitaplarda yada oradan oraya uçarken göz ucuyla gördüğü /göremediği tatlı şeyler orada o kadar çok ve o kadar korkusuzlar ki..Gözümüzün önünde 2-3 tanesi sürekli uçup durdu, onlar yaklaştıkça İştar çıldırdı. Yemek yemeğe hayvanat bahçesinin İkea tarzı organize edilmiş restoranına gittik. Ben yalnız olduğum için artık Allah'a emanet İştar'ı tahta oyuncakların oraya bıraktım, koşarak self servis yemek almaya gittim. Her 30 saniyede bir geri dönüp vaziyeti kontrol ediyorum derken daha arkamı dönmeden, İştar hanım ailecek  hem hayvanat bahçesini gezelim, hem de doğum günü kutlayalım diye 2 ve 4 yaşlarındaki kızlarıyla orada bulunan ailenin doğum günü donutlarından birine yumulmuş bile.
Ben Almanya'da isem, lafıma sözüme, üstüme başıma toplama kampındaki iki kere dikkat ederim. Bu kadar kuralcı, onu bunu azarlayan  ulusalcı  teyze kıvamında insan topluluğu başka hiç bir yerde yoktur herhalde. İştar'ın oyun alanlarında başka çocukların eşyalarını alma huyuna mümkün mertebe müdahale ederim; kimseyle tatsızlık çıksın istemem ama Almanya sınırlarında bulunduğum süre içinde adeta bir şahin kesildim, İştar'ı hiç bir sarı kafanın yanına yaklaştırmadım bile. Yine de oyuncak satan abiden  İştar gözüne bir kaç oyuncağı kestirip yere fırlatınca  nasibimizi ( ve de tanesi 4,5 €'ya  kakaladıkları plastik saplı tekerden) aldık tabi.
Wilhelma'nın en güzel kısmı ise çıkışa/ girişe  konumlandırdıkları yer trambolinleri.Etrafı mantar tipi ahşap bir tampon malzemeyle kaplı olduğu için tamamen güvenli,üstelik İştar gibi saatlerce zıplayabilecek kapasitedeki bebeler için süper eğlenceli. Elbette söylemeye gerek yok, Wilhelma'daki günümüz İştar'ı trambolinin oradan ağlaya zırlaya ayırarak bitti.
Königstrasse ise sağı solu dükkanla dolu bir alışveriş cenneti.
Benimse sezon sonu indirimlerine doyduğum mekan oldu.
 Teşekkürler H&M,fiyat etiketlerini 3-5-7 € yaptığın için
Ve en büyük teşekkür İştar'a..Alışveriş delisine dönen annesinin aldıkları pusetin tepesine kadar doldurduğu halde fosur fosur uyumaya devam ettiğin için...
2.Strazbourg
Burada ailecek biraz hanımköylü takıldık, ee ne de olsa bizim insanlarımızın mekanı. Taze evli kuzenim ve eşi, sağolsunlar iki gün bizi çok güzel ağırladılar. Strazburg da doğrusu gerçekten görmeye ve hatta demir atıp yaşamaya değer bir şehirmi, onlara hak verdim.Bu yarı Alman yarı Fransız şehirde her şey kalemle çizilmiş gibi, yeşil, çiçekli,temiz, mis. Sağda solda genci yaşlısı  bisikletliler, hava limonata gibi, yemekler leziz, biralar mis. İnsanlar sakin,mutlu, huzurlu. Burada da elbette yine İştar'a uygun gezinti planları yapıldı ama gel gör ki ilk geldiğimizde bira köpüğünü fazla kaçırınca İştar cozuttu ve doğduğundan beri belki de hiç yapmadığı ağlama krizlerine girdi, kendini yerlerden yerlere attı.Ne nehir turunda rahatladı, ne de pusette hızlı adımlarla onu gezdirirken. İlk gün bizi ciddi zorladı. Ertesi gün arabaya atlayıp önce şehrin en güzel yerlerinden biri Orangeri bahçesine gittik. Nefis bir yapay göl, harika parklar ve arasına sıkıştırılmış minik ama gayet yeterli bir hayvanat bahçesi ( İştar Mavişehir'deki  Taypark'ta olan hayvanlara bile hala şaşırarak bakıyor ne de olsa) Oradan da ver elini Alsace'ın çiçeklerle dolu , beni bırakın buralarda gidin dedirten köylerine..İştar elbette  uslu uslu oturmadı pusette ve en sonunda onu çıkartmak zorunda kaldık.Dikkat araba geliyor desek de sokaklarda koşturdu durdu, biz de yüreğimiz ağzımda onun peşinden.. Neyse ki dönüş yolunda  bulduğumuz parkta biraz kurtlarını attı da Zurih tren yolculuğu boyunca uslu uslu oturdu.
3.Zurih
Serin ve hafif yağmurlu Zurih'e varır varmaz bizi ilk şaşırtan şey hiç bir taksinin bizi almak istememesi oldu,çünkü bebek koltukları yoktu! Evet İsviçre'ye hoşgeldiniz, burası böyle bir yer işte.Muhtemelen diğer şehirlerde de bu kural vardı ama Stuttgard'da bebek arabasıyla araç kiraladığımız, Strasbourg'ta da kuzenim bir arkadaşından edindiği bebek arabasını önceden hazır ettiğinden olayın vehametini (!) kavrayamadık tabi. Neyse ki tren garının önünde kendilerine ayrılmış alanda ip gibi sıraya dizilmiş duran taksilerden arkalardan bir Paki amca "gel gel" yaptı da sevinçle koştuk yanına. Canım az gelişmiş ülke zihniyetim derken yanıldığımızı anladık.Amca bagajından özenle portatif bir bebek koltuğu çıkardı,olması gereken yere taktı ve biz İştar' ı oraya mum gibi oturtana kadar bekledi.Her şeyin kurallara uygun yapıldığından emin olduktan sonra navigasyon cihazını (aynı zamanda taksimetre) açıp , otelimizin açık adresini girdi ve yola koyuldu.
Zurih'de dönüş günümüz hariç,sadece bir günümüz vardı aslında. Eşimin bir arkadaşı uzun zamandır orada yaşıyordu ve yeni bebeği olmuştu; sabah onlarla buluştuk. Şehrin Viadukt bölgesinin orada sığ bir havuzun etrafına ufak bir park yapmışlar.Güneşe, denize hasret İsviçreli bebeler çırıl çıplak havuzun içinde oynarken olaya İştar hanım da dahil oldu tabi. Yanımızda ne bir havlu ne de havuz bezi, tamamen hazırlıksız yakalandık. Bir türlü havuzdan çıkmak bilmeyen İştar Hanım kaşla göz arasında 30 cmlik suya düştü ve su yutmaya başladı.
Valla seneler önce kolumu sokup oradan da kafama tırmanan akrebi çıplak eliyle alıp yere fırlatan annemi şimdi daha iyi anlıyorum.O an hiç düşünmedim ve ayağımda ayakkabımla attım kendimi havuza,İştar için.Çıkardık ve hemen ilk bulduğumuz uyduruk örtüyle sarıp sarmaladım onu. Bu arada yağmur da başladı, iyi mi! İştar'ı babasına emanet edip hayatımın en pahalı pantolonunu ve daha uygun fiyatlı bir alternatifi olmadığı için  en dandik bez ayakkabısını almak üzere yollandım.
İştar'ın Avrupalı bebe özentisi bize haftalarca geçmeyecek ve en sonunda antibiyotik tedavisiyle sonuçlanacak bol öksürüklü günlere mal oldu.
Ama Zurih pek güzelmiş be sevgili okur. Eyvallah 2 günden fazlası bozar ama benim gibi medeniyeti, adamlar yapmış abi demeyi seviyorsanız bi uğrayın derim. Ama valize simit, poğaça,sarma ,börek ne var doldurun zira bu şirin şehirde (hatta genel olarak ülkede) en pahalı şey yemek galiba. Hiç bir özelliği olmayan bir İtalyan restoranında domates soslu makarnaya 18 € verdik desem yeterli olur sanırım.
İştar'ın uyumasını fırsat bilip 1 saatlik Zurih gölü tekne turu aldık.Bizde betonla,AVM ile zenginleştirilen şehirlerimizde adamlar buldukları her müsait yeri parkla, bahçeyle kalanını da müstakil yada maksimum 4 katlı ama asla dip dibe olmayan evlerle doldurduklarından mütevellit, inanılmaz bir seyir keyfiydi. Avrupa'nın göbeğinde, bankacılıkla ve saat yapımıyla özdeşleştirilmiş bir şehrin merkezinde, tertemiz göl suyunda babalar çocuklarıyla yelken yapıyor, onlara kıyıdaki minik plajda kum kürek oynarken el sallıyor bir anneyle kızı. Her yerde mutlu, sağlıklı çocuklar..
Çağrı  her şeyi bırakıp buraya mı yerleşsek diyorum, kendime bile şaşarak..Sıkıcı, boğucu bir iş şehri beklerken, çocuk büyütmek için muhteşem bir mekanla karşılaşıyorum çünkü. Derken minik meleğimiz uyanıyor, onunla izliyoruz etrafı biraz da.Ve sonra ilk gözümüze kestirdiğimiz durakta inip şimdiye kadar gördüğüm en güzel çocuk parkına  götürüyorum İştar'ı. Neredeyse her  şey ipten ve tahtadan yapılmış.Yerler tertemiz üstelik güneşli yaz günleri düşünülerek altında 10 kişilik bir masayla minik bir kameriye bile yapmışlar.  O masada bir bebeğin doğum günü kutlandı o gün. Davetlilerin çocukları parkta ve çim sahada oynarken, davetlilerin bir kısmı masadaki yiyeceklerin tadına baktı, diğerleri de soyunup dökünüp çimlerde  güneşlendiler yada denize girdiler  orada.
Ertesi gün dönüş günümüzdü ama uçağımız 14:45 olunca sabah yine oranın da hayvanat bahçesine gidelim dedik.Geldiğimizden günden beri hava yağmurluydu, griydi, o yüzden sıkıca giydirdim İştar'ı. Fakat biz hayvanat bahçesine giden tramvaydan iner inmez sağnak bir yağmur başladı. Üstümüz başımız, hiç bir yerimiz müsait değilken hangi deli cesaretiyse artık, o yağmurda valizimizi mekanın locker'ına koyup, gift shop'dan da 2 şemsiye, 2 de çöp torbasından bozma yağmurlukla olaya daldık.Bizim üst baş yine idare ederdi etmesine de bu arada olan İştar'ın pusete oldu ve inanılmaz ıslandı. Bu arada sıçrayan sularla da İştar'ın üstündeki tayt ve her şey ıslanmıştı. Velhasıl hava alanına vardığımızda ailecek sefil fare görünümündeydik.
 Ben doğru dürüst yemek yemeyen ve öksürükleri giderek sıklaşan İştar hanım'ın üstünü başını değiştireyim,  biraz çorba içireyim, oradan da kalan franklarla duty free'den bir şey alayım derken neredeyse uçağı kaçırıyorduk.Zurih havaalanında terminalleri harf harf ayırmışlar ve  meğer oralara insansız trenlerle gidiliyormuş. Çıkış kapısına gitme serüveni ancak trenden indikten sonra başlıyormuş. Tabi biz bunu bilmediğimiz için, kan ter içinde trene bindik, cama bakıp da beton duvar görmeyelim diye adamlar duvara Alp dağları inekleri projekte etmişler böyle möö diyen ama hiç gülmek içimizden gelmedi valla:)

Pusetle hayatımın en hızlı deparını Zurih havaalanı E terminalinde 26 numaralı çıkış kapısına ilerlerken attım. Yarı yolda kadının biri İzmir? İzmir? dedi," ayy yess teyze yesss" dedik," hurry hurry allahın şaşkınları" dedi (içinden) ve o esnada " Gurbuz family nerdesiniz" seklinde anons edilmeye basladik. Son bir deparla çıkış kapısına geldik ve her tarafımızdan boncuk boncuk akan terleri silerek verdik boarding passlerimizi görevlilere.
Bir uçak dolusu gurbetçi yolcuyla  beraber direkt uçuşla  İzmir'imize, köyümüze dönerken "hay gözünü seveyim medeniyetin" dedim bir kez daha..
Zürih'deki sağanak yağmurdan ve 14-15 derece havadan sonra 35 derecelik bir İzmir karşıladı bizi. 

İştar'ın Kulağına Dikiş Atıldı :(

Yuh İştar sana daha şimdiden
Evet benim kızım daha iki yaşına gelmeden kulağına tam 3 dikiş attırmayı becerdi!
İştar  o kadar hareketli bir çocuk ki, görmeden bir kız çocuğunun bu kadar yaramaz olabileceğine inanmak gerçekten çok güç.,
Ben şahsen hiç bir yerde İştar gibisini görmedim, insanların da genelde bir kaç dakika sonra yaptığı yorum: " baya hareketli maşallah,allah size kolaylık versin"
Yaşı henüz küçük olduğu için ne kadar uyarırsam uyarım, hiç bir faydası olmuyor, bildiğini okumaya devam ediyor, hem de kahkahalar atarak.
Sakızdan döndüğümüz akşam anneannemizde kaldık, babamız yelken yapma sevdasına bir arkadaşının teknesiyle güneye inmişti.
Sabaha karşı İştar uyandı, benim çok uykum olduğu için uğraşmak istemedim ve onu yanıma aldım.Beraber uyandık.
Nasıl olduğunu hala bilmiyorum ama bir şekilde İştar  kafasını yatağın yanında duran komodine çarptı, ağlamaya başladı.
Onu teselli etmek için kucaklayım dedim ama bir de ne göreyim: kulağı kanıyor!

Apar topar götürdüğümüz hastanede durumu inceleyen KBB uzmanı doktor kararını verdi:  derhal ameliyathane hazırlana, genel anestezi verile, bu kulak dikile!
Basit bir pansuman için geldiğimiz hastanede olayın bu boyuta gelmesi beni şaşırtsa da , aksi taktirde iz kalacağı söylendiği için durumu kabullendim. Baya baya hastaneye yatışımız yapıldı, İştar'a sakinleştirici şurup içirildi ve hemşire kızımı ameliyathaneye götürdü dikiş için.
Yaklaşık 1,5 saat sonra sedyede getirdiler miniğimi.
Elinde damar yolu, minik ayakları battaniyeden sarkmış.
dikiş sonrası hastane yatağındaki halimiz
Ağlamaya başladı, bebeklerde olurmuş, ağlarlarmış anestezinin etkisi geçince.
Yatağa yatırdık, sağ kulak kepçesi sargılıydı.
Hemşire: anesteziden dolayı durgun,keyifsiz olabilir, normal dedi.
Bir çizgi film açtım ona. Anestezi etkisi geçince bir şeyler yiyip içti.
Ve "durgun olur" dedikleri İştar hanım  hastane koridorlarında bi o tarafa bi bu tarafa koşturmaya başladı.
Anlaşılan bizimkine uyuşturucu filan fark etmiyor.
En az 10 gün kulağımız sargılı kalacak  ve bu süreçte asla su değdirmeyeceğiz. Yani " kafayı yıkamak yassah"!
Yaramazlığın sonu bit olmakmış anlaşılan :)


7 Ağustos 2014 Perşembe

18-24 Aylık Bebekle Seyahat-5 : Sakız Bi Daha!

Biz İzmirliler için parmağımızın ucunda olan Sakız adasına  Haziran ayında düştü yine yolumuz. Bu defa adada sezon açılmıştı tabi.
 İştar'ın kuzeni Zeyno'nun davetlisi olarak gittik adaya. İştar'ın amcası, yengesi,teyzesi ve kuzeni doluştuk bir kiralık arabaya ve ver elini Sakız adasının daracık yolları.
Grupta  başka arkadaşlarımız da vardı. Esasen çoluk çombalak derken bir hayli kalabalıktık.
İştar ve amca selfiesi -Komi beach
 4 aile, 6 çocuk bir arada olmaya çalıştık ama elbette herkesin tatil zevki, standartları çok farklı, zaman zaman da yollarımız ayrı düştü bu yüzden. Önceki gelişimizde keşfettiğimiz şişme oyun alanlı Chateu Cafe'nin dışında Sakız adasına küçük çocuğunuzla gidecekseniz mutlaka bahçesinde trambolini olan Tassos restoranı  ve kum plajları, plaja yakın bir sürü restoranıyla Komi ve Karfas tarafına gitmeden geçmeyin derim. Özellikle Karfas'da plajlara giden  trafiğe kapalı yolda sağlı sollu hem  plastik kova-kürek vs gibi plaj ekipmanları alabileceğiniz yerler mevcut, hem de plajın ucuna çocuk parkı, karusel gibi güzellikler koymuşlar.
İştar'la Zeynep bu seyahatte resmen kudurdular. Her gittikleri yeri oyun alanına çevirdiler. 
Arada İştar'ın saç çekmeleri ve sağ kroşeden girişmeleri olmasa harika oynuyorlar diyeceğim ama maalesef iki kuzen arasındaki 21 aylık yaş farkı bir araya geldiklerinde hala hissediliyor.
Şimdilik Zeynep seyahatlerde harika ( ve uslu) bir yol arkadaşıyken, İştar iyi zamanlarında daha çok " ohh bu sefer sorun çıkarmadı" diye şükrettiren durumda. Çoğu zaman da sorun  gerçekten de çıkıyor.  
teyze-anne-İştar selfie / Karfas
Sorun ya "yapma" dediğim halde yatakta zıplamaya devam etmesi yada pusetine oturmak istemeyip kendini aşağıya sarkıtması yada bambaşka bir şey. Ama ne olursa olsun, geçen yıla göre durumumuz çok çok daha rahat ama halimizi gören herkesin aklından eminim " ya deli mi bunlar bu kadar hareketli bir çocukla seyahate çıkılır mı" diye geçiriyorlardır.


İştar ve teyzesi

6 Ağustos 2014 Çarşamba

18-24 Aylık Bebekle Seyahat- 4: Kıbrıs


Valla çocuklu hayatımda  dünyayı gezmedim ama az bir şey yer gördüysem, bizimki gibi hareketli bir çocukla gidilebilecek en rahat tatil formatının kesinlikle  "her şey dahil tatil köyü" olduğunu söyleyebilirim. Yani bunca zamandır  buralarda veledini salanlar boşa değilmiş. Check in yaparken bileğinize taktıkları o bilekliği insan eve dönünce bile çıkarmak istemiyor, acaba bu konfor evde de olur mu, bak pembe bilekliğim var deyiveriyorsun. Kii, bizim İştar'ın esasen  kaldığımız Salamis Bay Conti'nin çocuk kulubüne girme izni bile yokken. Ama  işte şunları hiiiç düşünmüyorsun her şey dahillerde:
1. çocuğum tüm ara ve ana öğünlerde ne yiyecek ne içecek
2. terlikten yere ve yatağa saçılan kum taneleri ne olacak
3.yanımda yeterince havlu var mı
4.yemek-uyku dışında İştar vaktini nasıl geçirecek
5. plaja hangi oyuncakları götürsem

Bu defa 3 aile, 2,5 çocuktuk ( evet aramızda bir hamile vardı, hayır o  ben değilim). Lila ablasıyla İştar yaş farkından mütevellit ipadde birbirlerine favori aplikasyonlarını göstermenin dışında pek bir paylaşımları olmadı ama kim ne derse desin: rahatım, rahatsın,rahatlar. Tabi plaja saatlerini küreklediği kumları kovaya döküp boşaltmakla geçiren, şezlongun dibinden ayrılmayan, üzerine tek bir kum tanesi bile yapışmayan teflon derili çocuklara bakıp yine moralimiz bozuldu elbette ama  ne gam! Evet İştar yine durmadı, eline verdiğimiz kovayı küreği fırlatıp, başka bir çocuğun malına el koymak üzere plajın öbür tarafına koşturdu, evet yine laf Allah size kolaylık versin boyutlarına geldi  her zamanki gibi.
Ama sonuç olarak, havuz, deniz,plaj, minik bir park vs derken bizim ailecek alışık olmadığımız konforu yaşadık.
Kıbrıs'ta Mayıs sonunda tatile gitmek süper bir şeymiş:
1.  İki yetişkin+ 1 bebek, İzmir-Ercan arası uçak,transferler,  5 gece her şey dahil Salamis Bay Conti konaklama gayet makul bir rakam ödedik, hem de karta 8 taksit filan! 
2. Hava gündüzleri sıcaktı ama dayanılmayacak seviyelerde değil.
3.İzmirden Kıbrıs süper yakınmış, uçuş süresi sadece 1,5 saat
4.Sezon tam açılmadığından ve herkesin tatil dönemi olmadığından etraf sakindi
Fazla beli bükmeyen, sezon öncesi bir kaç günlük bir kaçamak için Kıbrıs ideal galiba. Bu arada otel dışında bulunduğunuz yerin merkezinde (çocukla) yapacak pek de aman aman bir şey yok, en fazla kaleyi gezip, bir yerlerde balık yiyebilirsiniz, ki hesap gayet tuzlu geliyor; üstelik hiç de beğenmedim geleni.

18-24 Aylık Bebekle Seyahat -3 : Ayvalık-Cunda

Eşimin yakın bir arkadaşı, Ayvalık'a yerleşmiş bir başka yakın arkadaşlarıyla bir araya gelmek isteyince, bize de Ayvalık yolları göründü. Sadece bir gece kaldık, dolayısıyla program da klasik oldu: Ayvalıkta gezinti,akşam Cunda'da yemek, ertesi gün öğlen Ayvalık'ta Büyük Klüp'te yemek ve Şeytan sofrasından doğru geri dönüş.
Ayvalık'ta turizm henüz gelişkin olmadığından eski bir rum evinden dönüşmüş, ortak banyo-tuvaletli bir pansiyonda kaldık. Etraf temizdi, üstelik kahvaltımızı da begonvillerin altında yapabileceğimiz bir teras vardı, İştar'a oyalansın diye orada bulduğumuz mandalları verdik, daha ne olsun!


Güzelim Ayvalık'ı belediye mahvetmiş resmen. Merkezde 2-3 mekan dışında adam akıllı gidip oturacak, kaliteli şık hiç bir yer yok. Öğle yemeği için ayvalık tostu dışında  hafif bir şeyler yiyelim dedik, ancak yol kenarında bir kokorecci bulabildik. Orada İştar'a  bir porsiyon köfte yaptırdım.
Sahilde 80lerden kalma tenteli çay bahçeleri hala varlığını sürdürürken, denize sıfır mekanlar otopark, benzinci olmuş; zeytinyağı işiyle uğraşanlar neredeyse kalmamış.Bir İtalyan sahil kasabasından çok daha fazlası olabilecekken, çirkin, beton bir ikinci sınıf tatil yöresine dönüşmüş Ayvalık. 
Oysa hemen karşısındaki Midilli, türlü çeşit  atraksiyonla yılda milyonlarca turist ağırlıyor.  Ayvalık'a giden turistin yapacağı şey Ayvalık tostu yiyip,çay bahçesinde çay içmekten öteye gidemez. Plajları nasıl bilmiyorum, umarım o anlamda iyi işletmeler vardır. Ben 4 sene önce Sarımsaklı'da denize girmiştim, 80'lere geri dönüş gibiydi ortam, o derece sakil, o derece garip.
Mandal sepeti kafasında
İştar'ı götürecek bir tane bile  çocuk parkı yoktu  en basitinden merkezde,ne kadar acı. Cunda'da ise tüm turistlerin yoğunlaştığı sahilde sağından solundan araba geçen bir adaya dandik bir park kondurmuşlar. 22 aylık İştar'ı salıncağa bindirdim, ayakları yere sürtüyordu, evet şaka değil bu. Yanına bir kaydırak yapmışlar; sağ tarafı tamamen boşlukta , oraya itfaiye direği gibi bir şey yapmışlar. Kaydırağın yerden yüksekliği en az 3-4 metre. Ödüm koptu oraya her çıkışında.Zaten sağda solda gezen ve belediye elinin değmediği belli sokak köpeklerini ve de yerdeki kırık içki şişelerini gördüğümde hemen kucaklayıp götürdüm kızımı oradan.Dönüşte belediyenin sitesinden bir mail adresine ulaşıp, haftasonu yaşadığımız hayal kırıklığını anlatmaya çalıştım. Soğuk, kuru bir cevap geldi belediyeden. Bilmiyorum, belki de silkinip kendilerine gelirler. Bu park mevzusu konusunda çok hassasım , bunu ayrıca başka bir blogta yazı konusu yapacağım.
Kısacası, Ayvalık'ta kafalar değişmezse, Ayvalık'ın adam olma şansı zor, çok yazık.

teras güzeli

İştar'ı restoranlarda aynen böyle oyalıyoruz

Yakışmış mı?

Valla en son 5 aylık hamileyken böyle görünüyordum :)