31 Ekim 2014 Cuma

Çiş Kokusuyla Yaşayabilme Sanatı: Tuvalet Eğitimi

Temmuz sonlarından beri tuvalet eğitimi işini bilfiil uyguluyoruz ama  sağda solda bi kazaya uğramayalım,  milletin koltuğunu halısını silmeyelim dediğimiz için sosyalleşeceğimiz zaman bez bağladık, evde külot giydirdik, gece yatırırken de bez bağladık.Okula da hep bezli gitti.
En son bayramda tatilde ise full bezliydik. Yani bi öyle, bi böyle yaptık aylarca.
E böyle yarım yamalak iş yapınca, İştar'ın bu süreçte öğrendikleri de yarım yamalak oldu; kaka  iyi kötü öğrenildi, çiş  ise her an her şekilde salındı.
Okulda öğretmeniyle konuşup akıl istedim, "kararınızı verin, komple bırakın bezi" dediler.
Doğrusu da bu galiba..
Aklıma yattı, ya Allah dedim ve  16 Ekim itibariyle bez bağlamayı ve Desitin'i hayatımızdan komple çıkarttık, yerine "çişin var mı" cümlesini soktuk.
İlk 2 hafta mevcut tabloda bir değişiklik olmadı: kaka her defasında söylendi,çişe yol verildi...Okulda sadece 2 saat durduğu için pek bi kaza olmadı. Bi cesaret, alıştırma kilotunu giydirip kuzeninin doğum gününe gittik, daha kapıdan içeri girdikten 10 dakika sonra salıverdi nevaleyi..Ben tam bu işten  vazgeçip, beze dönmeye hazırlanıyordum ki..
Geçen hafta  mutfaktayken, mama sandalyesinin bulunduğu lokasyonu işgal eden lazımlığa doğru yöneldi İştar."Anne çişim geldi, buraya yapıcam" dedi.
"He gülüm he yavrum" dedim içimden, hiç oralı olmayıp patates doğramaya devam ettim.
Ve o kırılım anı işte o anda yaşandı: İştar kendisi pijamasını indirdi,çişini lazımlığa yaptı, kalktı ve pijamasını kaldırdı.
Keşke o çişin fotoğrafını çekseydim.. Temmuz ayından beri ha gayret uğraştığımız her şey, emeklerimiz,hayal kırıklıklarımız, tatlı sevinçlerimiz işte o çişte saklıydı..(nasıl abarttım ya..)
O günden sonra İştar'ın çiş salmaları daha bi bilinçlendi..  Evimizde minik bir arazözle yaşadığımız için, biz de bilinçlendik ve "çiş var mı" sorusu yerine " kim önce tuvalete gidip çişini yapacak" cümlesini getirdik.
Kaka işi artık %100 OK, işin gerçeği sırf şu kakadan kelli bu işe bu kadar gönül vermiştim. Ama çişte hala tam güvenilir değiliz, " yoklamayı unutursan,yanarsın" noktasındayız.
Yaklaşık saat başı tuvalete götürmeye devam ettiğimiz sürece başımıza bir kaza gelmiyor ama  bu yeterli değil elbette. Çişi gelince, " anne çişim geldi" demeli ve tuvalete gitmeliyiz.. An itibariyle  o pozisyonda değiliz, bizimki biraz düzenli mesane boşaltma işlemi.
Geçenlerde telefonda konuşmaya dalınca, günlerdir kazasız giden çiş işi,şarampole yuvarlandı ve pijama-çorap ne var ne yok değiştirmek zorunda kaldım.
İşin gece kısmı ise maalesef daha kötü..Yatak-çarşaf-battaniye her yerimiz çiş,. Hatta ben çiş kokusu olmadan uyuyamıyorum, o derece.. (evet beraber uyuyoruz bi süredir)
Alta hiç kaçırmadan uyandığımız gün sayısı en fazla 1-2 dir. Bazı geceler -eltimden aldığım bir tavsiye- pijamanın üstünden bezi bağlıyorum ki hiç olmazsa yatağı kurtaralım. Ama bu yöntemin de başarı derecesi maalesef çişin geliş açısına göre değişiyor.
Ha bu arada dün gece, tam 6 defa " anne benim çişim geldi, tuvalete gidelim mi" denildi, of puf yapa yapa kalkıldı vs vs..
Yani hiç çişini söylemiyor değil fakat her seferinde olmuyor işte bu.
Ha bu arada velev ki söyledi, ağızdan lafın çıkmasıyla İştar'ın klozetle buluşması arasındaki süre en fazla 1 dakika olmalıMesane ve bağırsaklarımızın stand by süresi anca bu.Nereden mi biliyorum?
Geçen 28 Ekim'de İştar'ı okuldan alırken,İştar parka da bi uğramak istedi.Okuldan arkadaşları da oradaymış meğer. Derken kaçınılmaz durum; çiş geldi kapıyı çaldı; hadi eve gidelim cümlesini tamamlayamadan da kaka. Tabi anında İştar'ı sırtlayıp eve götürebilsem bile aradan en az 6 dakika geçeceği için,benim akıllı kızım tercihini malzemelerini orta yere salmakta kullandı.
Sonuç: içeriğiyle başa çıkılamayıp çöpe giden bir alıştırma kilotu, çiş-kaka her şeyini koyduğu halde rengi kahverengiye dönmüş mus çorabı ve kısa eteğiyle hala  kaydırıkta takılan bir çocuğu diğer ebeveynlerin yanından kaçırıp,eve götürene kadarki stres...
Ne zor işmiş bu arkadaş ya..



Roma: Fuori Servizio ( Servis Dışı)

Yoğun iş programı, evde İştar'ın peşinde koşturmaca derken uzun zamandır blogumu ihmale ettiğimi fark ettim.Aslında bundaki etkenlerden biri, İştar'ın gelişiminde ilk aşamaların,ilk sözcüklerin,ilk kendi kendine giyebildiği ayakkabının artık hayatımızın olağan bir parçası haline gelmesi. Eskiden 2 kelimelik bir cümle, yeni bir kelime yada masaya kendi kendine çıkabilmesi bizim için hayret verici bir şeyken, şu anda çok ekstra bir şey söylemediği sürece, bıcır bıcır konuşan,hamurdan ağaç yaptığını iddia eden, sağa sola emir yağdıran bir İştar bizim evde artık normal bir durum (çok şükür)
Seyahate doymayıp bu bayram da rotayı 4 günlüğüne Roma'ya çevirelim dedim.Esasen Roma, çocukla seyahat için  Paris'ten de beter bi destinasyon. En azından Paris'te sağa sola serpiştirilmiş irili ufaklı bahçeler, parklar filan vardı.
bknz babaya kaskallanmış bir adet çocuk
Ben de işin esası "çocukla" gezmekten ziyade,"çocuğu babaya kaskallayıp" kendi başıma müze gezme planı yapmıştım. Pratikte pek de öyle olmadı gerçi ama, neyse :)
Rahat sayılabilecek bir seyahatten sonra ( İstanbul-Roma uçağında İştar kesintisiz uyuyup, ön ve arka koltukta oturan teyzelerden aferin bile aldı!) olay yerine intikal ettik. Bu defaki seyahatin bonus hediyeleri bir adet pony ve Haribo party mix paketiydi."....................san sana bir ayıcıklı şeker veririm"cümlesi neredeyse tüm haftaya damgasını vurdu. (boşlukları pusetine şimdi oturursan, elimi tutarsan vs gibi talimatlarla doldurabilirsin dostum)
Kendi gezdiğim yerleri filan anlatmayacağım elbette, bu İştar'ın bloğu. Roma'da 26 aylık bebekle neler yapılabilir, buyrun bakalım ( bu arada buradaki bilgiler sanırım ilk olacak)
1.Borghese Garden (Villa Borghese)
Standart çocuk parklarından, karusele, 4 kişilik kiralık bisikletlerden, Casina di Rafaella'ya  ve Biopark adındaki hayvanat bahçesine kadar her şey bu yeşil kurtarılmış bölgenin içinde.
Otelimiz bilinçli bir tercih olarak bu parkın dibinde olduğu için, İştar ve babası neredeyse her gün buradaydılar. Açıkçası burayı biz tamamen gaz alma mekanı olarak kullandık, burası da olmasa cidden çocukla Roma'ya gitmemek lazım.
0-12 yaş grubuna yönelik harika bir eğlenme-öğrenme mekanı. İştar suyun akışının plastik borularla  nasıl yönlendirilebileceğinden, duvara monte çeşitli müzik aletlerini tıngırdatmaya kadar pek  çok gördü, deneyimledi. Elbette mekandaki bir çok şey onun algılamasının bir hayli üstündeydi ama yine de daha anne karnındayken biz müzik dinletiyorsak, eminim İştar'a da buradan bir şeyler kalmıştır
3.Piazza Novado
Trafiğe kapalı bu meydanda İştar deli gibi koşturdu durdu, sokak müzisyenlerine takıldı, kuşların peşinde kovalamaca oynadı, çeşmeden akan sularla oynadı vs vs..
4.Campo Dei Fiori
Tezgahlarda gördüğü her şeyi ıncık cıncık ellemesini bir kenara bırakırsak, her taraftan fışkıran rengarenk meyveler,sebzeler, bağrışan satıcılar İştar için gerçek anlamda bir beyin masajı.
İştar ve Filipinli bakıcımız(!)
Görüleceği üzere, bebek eyleme merkezleri göreceli olarak bir hayli zayıf Roma'da. Elbette etrafta puset ittiren bir sürü aile vardı ama  4 yaş altı çocuğunuzla Roma seyahati planlıyorsanız şunları bilerek gidin:
1.  Ulaşım:Toplu taşımada tek başınıza pusetle hayatınızı idame ettirmeniz gerçekten zor. Sadece 1 kere bindiğim metroda Termini istasyonunda İştar'la tek parça halinde inebilmek için kaç kişiyi ittirmem gerektiğini hatırlamıyorum bile. Metroyu zorunlu haller dışında kullanmayın, otobüse de çok kalabalıksa binmeyin , sonrakini bekleyin.Taksi de öyle ıslık çalınca gelen cinsten değil, haberiniz ola! Ha ama benim veleti pusete koy, eline oyuncak ver, saatlerce takılır orda derseniz, bu durumda yürümeyi tercih edin derim.Zira,bir kaç nokta hariç,pusetle gayet rahat gidiliyor yollarda, siz internette yazılanlara  aldırmayın.
2. Yeme -İçme: Makarna ve dondurma sevmeyen bir çocukla ben henüz karşılaşmadım.İştar da bu guruhun önde gelenlerinden.Aç filan kalmadı ama 4 gün boyunca da midesine bu ikiliden başka bir şey girmedi!
3.Hijyen ihtiyaçları : Biz bu seyahatte 24 saat bez bağlama işine geri döndüğümüz için esasen ihtiyacımız olan şey olası bebek bakım odalarıydı.Elbette öyle bir şey beklemeyin,bebeğinizin altını değiştirmek için parklardaki bankları yada direkt yere sereceğiniz örtüyü kullanacaksınız. Eğer tuvaleti kullanacaksanız da yanınıza bol bol temizleme mendili alıp klozeti şöyle bir silmek isteyebilirsiniz.Zira son senelerde gördüğüm üzere İtalya'da artık taş üstüne taş konulmuyor, her şey  tıpkı antik Roma eserleri gibi kırık dökük,eski,kirli, bozuk, "Fuori Servizio".
Ama  Roma seyahatimizin en eğlenceli(!)  kısmı dönüşümüzdü. THY sağolsun beni yine yanıltmadı ve uçuşumuz " teknik arıza" sebebiyle  tam  6 saat rötar yaptı. Bu arada İştar'ın da ishal olacağı tutunca yanımızdaki tüm bezleri tükettik, benim üstüm başım kaka oldu,mecburen dünya para verip hava alanındaki dükkanların birinden üzerinde Italia yazan iğrenç bi tişört almak zorunda kaldım, saatlerce alanda çocuk eylemek de cabası..Ha bu arada 6 saatlik rötarın ancak 4.saatinde insanlar gate'deki tek restorandan ücretsiz yemek alabildiler biliyor musunuz? Ben rötar anonsundan 1 saat kadar sonra, kucağımda acıktığı için huysuzlanan İştarla self service restorana gittim ve garson kadın bedava isteyeceğimizi sandığı için bize yemek vermedi biliyor musunuz?  Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim.Normal şartlarda rötar açıklanır,hemen voucher'ları dağıtırsın, bırak millet ne yaparsa yapsın. Voucher'ı bırak, uçağa binebilmek için yeni boarding pass sırasına filan girdik ya! Hem de 5 saat alanda kös kös bekledikten sonra!
Asıl şoku ise THY maalesef İstanbul varışında yaşattı. Rötar 6 saat olunca,ileri saate ( o da binbir zahmetle, desk'e defalarca gidip gelerek) attığımız aktarmamızı da kaçırmıştık ve maalesef o uçak İzmir'e giden son uçaktı.  Geriye yapacak tek şey vardı: THY'nin bizi  bir gece misafir edeceği otele yerleşmek ve ertesi sabahki uçakla nihayet evimize varmak.
Gecenin bi yarısı iç hatlara gelince bi de ne görelim: terminalde in cin top atıyor!  Benim kucağımda uyuyan İştar, elimizde çanta, ıvır zıvır kalakaldık aktarmasını kaçırmış 5-6 çift..Ortalıkta  otelimizi ayarlayacak yada transferimizi yapacak kimsecikler yoktu..Şaşkın şaşkın bakınırken tamamen tesadüf eseri karşılaştığımız ve asıl işi kesinlikle bu olmayan bir yöneticinin ekran başına oturmasıyla herkesin işlemleri yapıldı, gecenin bi yarısı otele gittik, ertesi gün öğlene doğru ancak evimizdeydik..
Tabi valizimiz de gelmedi ama buna şahsen ben hiç şaşırmadım!
Son zamanlarda uçuşlarda çıkan iki kap yemekten başka hiç bir artısı olmayan ama aynı destinasyona  en az %30 daha pahalıya uçan THY ( hmm köfte farkı 200 € yani), milyon €luk sponsorluk anlaşmalarına aktaracağı bütçeyi kafası çalışan ,kalifiye yer ve kabin hizmeti görevlilerine, teknik personele  ve genel olarak operasyonunu iyileştirmeye ayırsa çok daha iyi yapacak galiba. Zira benim o gece terminalde gördüğüm manzara, firmanın geleceği için çok ürkütücüydü: işini bilen, kalifiye eskilerden olduğu her halinden belli bir yönetici kadıncağız,  sırf şahsen eşimi tanıdığı için, hatır için,basic bir işin başına geçip, mesaisi çoktan bittiği halde  bize yardımcı olmaya çalışırken, belki de sadece imam hatip mezunu olduğu için o kadroda işe alınmış, dini bütün, ehli namus ama kapasitesi az yer hizmetleri ekibinden iki kızcağız boş gözlerle bakıp durdular bize. " Ama bizim mesaimiz bitiyor 01:30'da" diyorlardı hala diğer bayan transfer işlemlerimizi ışık hızıyla yaparken..
THY nin nerdeyse tüm uçakları rötarlı, sistem hataları  sık yaşanıyor, yurt dışındaki rötar yada uçuş iptallerinde yolcular inanılmaz mağdur ediliyor, kullandığım tüm kısa mesafe uçuşlarındaki (paris,roma,potgorica,abu dhabi vs) uçaklar köhne..
THY iyice gözümü korkuttu benim..Yarın bi gün kalifiye personel kalmadığı için bakımı ihmal edilmiş uçakta uçarken başıma geleceklerden ne DO&CO'dan tedarik edilmiş türk usülü imambayıldı, ne de CIP lounge'daki içine portakal kabuğu sokuşturulmuş zeytin kurtabilir beni..
O yüzden karar verdim: artık  ortada çok bariz bir avantaj yoksa yada mecbur değilsem, bir daha asla THY ile uçmayacağım.Net!