6 Temmuz 2015 Pazartesi

Çalışan Anne Dileması: Yaz Okulları

Mayıs 2015 *
Çeşme'de satın almak yada kiralamak üzere baktığımız evler fiyat/fayda endeksinde hesabı tutturamayınca İştar'ın benim işte olduğum saatleri için alternatif yaz çözümü olarak geriye iki opsiyon kalıyor: Bakıcı+ salon+ klima yada yaz okulu..
İştar neredeyse 1 yıldır okula gidiyor, bu saatten sonra bütün gün bir başına bakıcıyla vakit geçirmek onu çok da mutlu etmez.Yaşıtlarıyla sosyalleşebilmesi,yemek-uyku saatlerinin düzenli olması,ilave aktiviteler gibi artılarından dolayı yazın da okula gitmesi bakıcıyla evde kalmasından çok daha iyi.Evet sürekli okula gitme hali belki de çocuğu bıktıracak ama elimizde daha iyi bir opsiyon olsa keşke.OK, yaz okuluna karar verdik tamam da hangi okul?
İştar'ın şu an devam ettiği okul apartman dairesinden dönüştürülmüş site içi bir anaokulu.Yazın açık olacağını hiç sanmıyorum, kaldı ki seneye daha büyük bir anaokuluna vermeyi düşünüyorum.Nitekim bir süre sonra yazın "talep yetersizliğinden dolayı" açık olmayacağını ilan ediyor okul.Seneye vermeyi düşündüğüm  kurumsal,büyük okulla ilgili de kafam karışık, zira bir arkadaşım oranın bir başka şubesinde öğretmenlik yapıyor  ve "sakın verme, berbat burası" dedi bana defalarca.Listemi yapıyorum ve başlıyorum tek tek okulları aramaya..Ve şok: aradığım okullardan bir tanesi hariç hepsi yazın kapalı! Seneye vermeyi düşündüğüm okul da aslında yazın kapalı,  bağlı olduğu kolejin ilköğretim binasında 15 günlük periyotlarla yaz okulu düzenliyorlar ama İştar'ın yaş grubu müsait değil,almıyorlar.
Daha önce ziyaret ettiğim bir anaokulunu tekrar ziyaret ediyorum, içime nedense sinmemişti bir şeyler.Daha sonra bir Cumartesi eşim ve İştar'la yeniden gidip bakıyorum;İştar'la gayet güzel ilgilenmelerine rağmen yine içim rahat etmiyor. Bu arada opsiyonlar tükeniyor, geriye esasen sadece burası ve eve bir hayli uzak ve Karşıyaka sahilde oldukları için park sorunu olan iki anaokulu kalıyor.İşime 5 dakika uzaklıkta olduğu  ve İştar'ı  6 gibi alsam sorun etmeyecekleri için 4. defa aynı okula gidiyorum görüşmeye..Yok yine içime sinmiyor ( nedenleri bir başka yazı konusu)
Çaresiz kalıyorum, ne yapacağımı bilmiyorum ve derken aslında çözümün burnumun dibinde olduğunu fark ediyorum:ben kendi bölgemdeki diğer iki anaokulunu hiç aramamıştım ki daha!
Hemen ilk aklıma geleni arıyorum: yazın orası da kapalı! Ve bingo: diğer okul tüm yaz açıkmış, geçen yıl da açık olduklarını biliyorum zira bir arkadaşımın kızı 1 aylığına gitmişti.Koşarak görüşmeye gidiyorum: yüzme dersleri de olduğunu öğreniyorum, çocuklar da çalışan annelerin çocukları ve bir kaç fireyle herkes devam edecek gibi duruyormuş. Orrayyt deyip müdire hanımla el sıkışıyoruz ve İştar'ın yaz okulunu öylece ayarlamış oluyorum.
Yaz okulu, kendi okuluyla aynı konseptte, apartmandan bozma, az sayıda çocuk ve öğretmenle işi götüren site içi bir anaokulu.Bina olarak İştar'ın burayı yadırgamayacağı kesin ama ne olursa olsun bu bir değişim ve İştar'ın nasıl tepki vereceğini şimdiden kestirmek çok güç..Bu okul da nasıl bir okul; onu da bize zaman gösterecek..

Summer is Coming:Yazın İştar Ne Olacak?

Mayıs 2015*
hayalimdeki yazlık ev
Benim annem İngilizce öğretmeniydi ve çocukluğumda hiç bir yazımı evde bir başıma yada bakıcıyla geçirdiğimi hatırlamam.Ben 11 yaşındayken o zamanın orta-alt gelir grubu ailelerinin yazlıklarının olduğu Gümüldür'den bir ev almıştık.Yazları oraya giderdik.Tüm yaz sabahtan akşama denize girerdim,bisiklete  binip dururdum.Maalesef İştar benim kadar şanslı değil. Annesinin yılın her ayı gitmesi gereken bir işi var, hatta daha da trajik olan durum biz karı koca resmi tatillerin başını sonunu sündürmenin dışında pek fazla izin de kullanmıyoruz.Teoride şu anda benim de eşimin de 3 er haftalık izinlerimiz var ama toplasan 5-6 gününü ancak kullanıyoruzdur.
İştar'ın tam gün okula başlamasıyla beraber bakıcımız yardımcıya dönüştü, çok şükür Şubat ayından bu zamana kadar da ilave bir desteğe ihtiyaç  duymadık.Zaten genelde destek almam gereken durumlar mesai saatinin uzaması,iş sonrası akşam bir yere gitmem gerekliliği vb şeylerdi; bizim bakıcı taş çatlasın  17:30 gibi gitmekten yana olduğu için, bu anlamda yine bir faydası olmayacaktı. O noktada annem devreye girdi hep, öyle böyle idare ettik.
Amma velakin önümüz yaz, annemler hava 32 dereceyi geçtiği an Çeşme'ye basıp gidecekler.Okul Haziran'da kapanacak.E peki İştar ne yapacak? Bu arada anneanne yaz boyu,babaanne part time olarak Çeşme'deler. Hiç kimsenin İştar'ı yaz boyu Çeşme'de misafir etmesi gibi bir şeyi teklif dahi etmediğini hemen belirteyim.Çözümü bir şekilde kendimiz bulmalıyız!
İşte ben bu durumu Ekim ayından beri düşünüyorum. Geçen yıl İştar 2 yaşındayken şöyle yapmıştık:İştar Salı-Çarşamba-Perşembe bakıcısıyla beraberdi,Perşembe akşamı yada Cuma sabahtan Çeşme'ye gidip, Pazartesi akşam dönerdik.Cuma yada Pazartesi bakıcımız evde temizlik yapıyordu.Temmuz ortasından İştar'ın okulunun açıldığı Ağustos 20'ye kadar böyle devam ettik, yani aslında 1,5 ay kadar. Bu süreçte İştar haftanın 4 günü denize girdi, Mini Klüp'te eğlendi, anneanne -dede keyfi yaşadı.Mutluydu.Şehirde geçirdiği kalan 3 gün ise maalesef berbattı.
İzmir Temmuz 15'ten Eylüle kadar o kadar sıcak oluyor ki, sabah 9 da 35 dereceden başlıyoruz güne; parka gidebilmek için ise akşam saat 7 yi beklememiz gerekiyor.Dolayısıyla benim işte olduğum saatlerde İştar'la bakıcısı kliması açık salonda takıldılar, ben 5 gibi işten gelince ortamın insani değerlere gelmesini bekleyip İştar'ı dışarı çıkarırdım yada babasıyla  sitenin havuzuna giderlerdi.
Çeşme'de olduğumuz 4 gün ise benim için tam bir kabustu: annemlerin aslında pek de müsait olmayan evlerinde, tek kişilik genç kızlık yatağımda İştar gece uyanıp yanıma yattığı için daracık yerden  düşmesin diye gözümü kırpmadan sabaha kadar  koyun koyuna beklemeler, güneş alerjim ve gül hastalığım olmasına rağmen hiç denize girmeden meşine dönmüş cildim,İştar'ın annemlerin sitede alıp başını  başkalarının evine yada bahçesine girdiği için yaşadığım panik ve mahcubiyet..Bu arada sitedeki çocuklar da fos çıktı, içlerinden birinin yaşı İştar'ınkine yakın olmasına ve sık sık onlara uğramamıza rağmen ürkek bir tip olduğu için İştar'la bir türlü arkadaş olamadılar,diğer çocuklar da ilkokul çağındaydı. Cidden hafta içi İştar'ı klimayla dört duvar arasında bıraktığım için, diğer günler de annemlerin evinde çok zorluk çektim, üstelik İştar'la uğraşmaktan Çeşme'de işimi gücümü de yarım yamalak yapabildim.Ve kendi kendime and içtim: seneye ne olursa olsun annemlerde kalmayacağız!
Çocukken yazlarımız böyle geçerdi
Ekimden itibaren harekete geçtim: Çeşme'den kendimiz ev alacaktık/sezonluk kiralayacaktık ve ben işleri yazlıktan takip edecektim, acil bir şey olursa İştar'ı annemlere bırakıp İzmir'e gidecektim!Ama o ev sadece tanıdık bildik bölgelerden, yani Ilıca ve Alaçatı'da, yüzme havuzlu güvenlikli bir siteden olabilirdi ve bol miktarda küçük çocuklu aile olması şarttı!Zaten yola çıkış noktamız İştar'ın sıcaktan etkilenmeden, yüzerek, yaşıtlarıyla oynayarak iyi bir yaz geçirmesi değil miydi?
Yazın çalışanların dengesi hep bozuluyor.Bir tanıdığımız tüm yaz iş-ev gidip geldikleri yetmiyormuş gibi çocuğun bakıcısını da İzmir'den getirtiyorlar, akşam kadın dolmuşla evine dönüyor.Aylık benzin,bakıcının yol parası gibi ilave masrafları 2000 tlnin üzerinde.Bizde bakıcı niyetine ben varım o ayrı ama esas yazlığın en büyük derdi, eve bağlanma  ve başka yere gidememe durumun.
 Fakat şu Çeşme'nin yükselen yıldızı ev fiyatlarını öyle bir arttırmış ki, dönüp de yüzüne bakmayacağınız,bütün gün güneş alan,site olarak  düzgün olmayan eski püskü evler 600.000 tl den başlıyor! Son gezdiğimiz evin sahibinin şu cümlesiyle ben yazlık alma fikrinden tamamen vazgeçtim:" Yaw ben bu siteden 9 ay önce tanesi 318.000 TL'den  3 ev aldım, bu sene 550.000 TL ye satmaktan vazgeçtim, yan sitenin inşaatı bitince nasıl olsa buranın değeri 700 ü geçecek.Bu sene kiraya vereceğim bu evleri!" Maalesef bahsettiği evlerin karşısındaki bir ev 550'e satılınca sitedeki ev fiyatları için limit belirlenmiş olmuştu ama görünüşe göre ev sahiplerini bu da tatmin etmiyordu.Bu arada gezdiğimiz hiç bir evi de - rakamından bağımsız- zaten beğenmemiştim.
Kiralık evlerde ise rakamlar daha abuk: 1 aylığı 20.000 tl ve site içinde bile değil..Deniz? O da yok, beach club'a gitmen gerekiyor.
E peki şimdi ne olacak? Geriye tek bir alternatif kalıyor: İştar'ı yazın da açık olan bir anaokuluna yazdırmak ve ben işteyken orada en azından sosyalleşmesini sağlamak..Yüzme dersi vs de olursa hele çok çok iyi..Hedefimiz şu 8 haftayı optimum şekilde geçirmek..Ama hangi okul? İştar'ın uyum durumu ne olacak?İşte bu başlı başına ayrı bir dert..Evimizin 15 km yarıçapındaki tüm ana okullarını şöyle bir gözden geçirdim ve başladım araştırmalara..Devamı sonraki postta..
*.: Yazarımız işten güçten bloguna yeni kayıtlar  ilave etmeyi bir türlü beceremediği için günceli yakalayana kadar  toplu olarak geriye dönük yazılar yazmaktadır.Ne olduğu anlaşılsın diye de her postun başına böyle ilgili dönemin tarihini atmaktadır..

3 Temmuz 2015 Cuma

Çocuk Dostu Destinasyon Serisine Devam- Sicilya 20-25 Mayıs

Ayhan Sicimoğlu'nu bilir misiniz? Daha doğrusu seyahat programlarını hiç izlediniz mi? Vay hayat sana güzel dostum be dedirtir adama dimi? Aynı yere gidip aynı şeyleri yapsan da havası Ayhan Sicimoğlu'nun deneyiminin yanına dahi yaklaşamaz, her gittiği yer süperdir, her yediği şey muazzamdır.Bu adamın seyahat tecrübeleri hiç de güvenilir değildir, zira her şeyi overrated aktarır
Bir de ketum ve kötümser tipler vardır, benim eşim gibi.New York nasıldı diye sorarsın, her yerini gezmiş, her bi şeyi yapmıştır ama tek bir cevap alırsın :" iyiydi" der sonra omuz silkeler.Hele hele en ufak bi aksilik falan yaşandıysa, ve o durum özellikle çocukla gidilen seyahatlerde ve İştar yüzünden olduysa, ohoo abarta abarta yedi düvele anlatır.İştar hiç yemedi, İştar iki dakka rahat bırakmadı, herkese rezil  olduk, ne işimiz vardır oralarda vs vs...Dinleyen kişi iyi niyetliyse başımıza gelenlere acır, kötü niyetliyse içinden kıs kıs güler.Seneler önce İştar yokken benim ayarladığım 199 €luk bi Sharm El Sheik seyahatimiz vardır, sonradan  kapatılan bir tur firmasıyla gitmiştik..Hala gelene geçene anlatır şöyle rezil olduk, böyle otobüslerde süründük vs diye. İşte bu tiplerin de seyahat yorumlarından uzak durmak lazım, yoksa evinden dışarı çıkasın gelmez.
Bense seyahat yorumlamada kendimi ortalama bir skalada değerlendiriyorum, lükse düşkün biri değilimdir; gittiğim tüm seyahatleri ekonomik hale getirmeye çalışırım.Eh yabancı dilim ve oraya buraya gide gide edindiğim belli bir seyahat tecrübem de olduğu için eldeki malzemeden gayet kapsamlı ve ekonomik seyahatler organize ettiğimi düşünüyorum.Eşimin ani çıkan - yani şöyle: ha bu arada ben yarın Meksika'ya gidiyorum, 1 hafta yokum gibi- yurt dışı iş seyahatleri olmasa, ikimiz de bir yerlerde maaşlı çalışan insanlar olsak, izin tarihlerimiz 6 ay öncesinden planlanabileceği için mevcut organizasyonları yarı fiyatına bile getirirdim!
Siz de parasının kıymetini bilen,fazla lükste gözü olmayan, cingöz bir seyahat sever anne baba iseniz, benim blogumdaki  çocuklu seyahat tavsiyelerini dikkate alabilirsiniz efendim!
Sicilya seyahati  aslında hiç hesapta yoktu, İştar' la yaşıt kızları olan bir arkadaşlarımızla Amalfi kıyıları yapacaktık aslında 2 aile..Araya benim Çin fuarı girdi, Çin vizesi almam gerektiği için bileti revize ettirdik, çok önemli bir düğün girdi, bir daha revize ettirdik derken günün sonunda 3 kere bilet değişim parası ödenmiş ve bakmak dahi istemeyeceğim kadar pahalı uçak biletlerimizle rotayı  4 günlüğüne Sicilya'ya çevirdik. THY bir süredir Katanya'ya direkt uçuyor ve Mayıs ayından önce giderseniz bilet fiyatları gayet makul, siz bakmayın bizimkinin kol börekliğine, o bizim iş bilmezliğimizden. Bu arada iyi ki Amalfi tarafına gitmemişiz,çocukla gidilecek, çocuğu eyleyecek hiç bir yer olmadığı gibi, dik dik uçurumlardan giderken etrafta araba park edecek yer dahi yokmuş.
İştar'la uçak seyahati artık inanılmaz kolay; hatta İştar'la seyahat genel olarak çok rahat artık.Uçak seyahati esnasında tek ihtiyacımız 1-2 renk oyun hamuru ve içinde stickerlar olan bir boyama kitabı..En aşağı 3-4 saatlik oyalanma garanti. Aylar ilerledikçe seyahat çantalarımız giderek küçülüyor,dinlenmek için kendimize ayırdığımız zaman giderek fazlalaşıyor.
Bizim az günümüz ve eylemek durumunda olduğumuz bir çocuğumuz olduğundan seyahati yalnızca Katanya ve civarıyla sınırladık, daha fazla zamanı olanlar adanın her tarafını gezebilirler. Her halukarda bir araba kiralayacaksınız nasıl olsa.
Katanya ilk bakışta bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı, burası hiç de Avrupa gibi değil.Sokaklar çöp içinde, binalar bakımsız, otopark ve güvenlik sorunu had safhada.Aracı Katanya içinde kullanacağımızı söyleyince araba kiralama şirketi hırsızlığa karşı sigortanın ancak özel otoparka park edilirse geçerli olacağını söyleyerek bizi dumura uğrattı.Zira belli marka arabalar göz göre göre çalınıp, anında parçalanıp kara borsada satılıyormuş. Ofislerinde de Katanya haritası ve o harita üzerinde işaretlenmiş "şuraya şuraya girmeyin, buralar tehlikeli sokaklar" şeklinde uyarı kağıtları vardı! Burayı bir mafya ailesi mi yönetiyor yoksa?
Nereye geldik biz yahu diye ürkek bakışlarla otele geldik ama kısa zamanda alıştık Sicilya'nın havasına..
Katanya bölgesinde  0-3 yaş grubu çocukla neler yapılabilir işte buyrun tam liste:
1. İlk gün İştar pusetinde, nöbetleşe ittire ittire şehir merkezini gezdik.Filli meydan vs..İştar'ın sıkılmaya başladığı anlarda dondurma molası verdik, indirime girmiş mağazalara girip ayakkabı, kıyafet denettirdik, yani ortamlarda takıldık kısacası.Zaten varışımız saat 17'yi bulmuştu.
2. İkinci gün bölgenin en önemli katedraline gidip rehberli tur aldık ve yaklaşık 1,5 saat boyunca 7-8 kişilik bir grupla tüm katedrali yürüyerek gezdik.Ve hayret: İştar da bizimle birlikte gezdi, geçtiğimiz yerlerle ilgili sorular sordu, hiç arıza çıkarmadı.Oradan Katanyanın meşhur balık pazarına uğradık ve bize tavsiye edilen bir balık restoranına gittik.Maalesef dil balığı ve kalamar dahi yemedi İştar. Zaten kaldığımız pansiyondaki kekler,kurabiyelerden de yememişti, iki kaşık corn flakes ve ballı süt dışında neredeyse hiç bir şey yemedi gezi boyunca..İştar uyuyunca hemen bir müze gezisi patlattık, uyanınca parka götürdük; akşamüstü de volkanik taşlardan oluşan ve bizdeki sahil anlayışıyla alakası olmayan bir yere..Oranın hemen ilerisindeki bir restoranda belki yer umuduyla 2-3 çeşit karışık makarna tabağı aldık ama yine bir şey yemedi maalesef..
3. Üçüncü gün Sicilya'nın en önemli çocuk eyleme yeri olan Etnaland'e gittik.Burası tam günlük bir program ve eğlence garantili! Oyuncakların hiçbirinde bekleme sırası olmadığı için İştar yaklaşık 6 saat boyunca o tren senin, bu hoplayan deve benim izin verilen her türlü alete bindi. Buradan çıktığımızda arabada uyuyakalan İştar hanım o kadar yorulmuştu ki, 12 saat sonra uyandı!
4.Son gün Katanya'ya çok yakın bir turistik kasaba olan Taormina'ya gittik.Bizim Kuşadası-Bodrum tadındaki bölgede bol miktarda hediyelik eşya, gezmek için bir amfitiyatro ve bol kumlu plajlar mevcut.Tabi ki İştar'ın seçimi plaj ve kumdan yana oldu, saatlerce oynadıktan sonra bir de kendini denize soktu!Buradan dönüşte Sicilya'nın güzide alışveriş merkezi olan bir outlet centera gittik. Ben pek alışveriş yapmayı seven bir tip değilimdir, hele ki eşim alışveriş merkezlerine adımını atmaz ama fiyatlar bir hayli uygun olduğu için - tabi ki İştar'a - biraz alışveriş yaptık, o sırada alışveriş merkezinin parkında çıldıran İştar'ı ancak akşam karanlığında oradan çıkarabildik.
Türkiye'de örneğini çok az gördüğümüz düzgün ve temiz çocuk parklarına sanırım Avrupa ülkelerinde daha sık rastlanıyor. Neyse, bu konu çok derin,ona başka bir postta girerim..
Sonuç olarak Sicilya'ya çocukla gidilir mi? Evet, gayet rahat gezebilirsiniz.
Sadece çocuklara özel yerler/atraksiyonlar var mı? Bir tek Etnaland var, bir de uygun mevsimde giderseniz bol miktarda plaj..Valla diğer türlü çocuk size uyum sağlayacak, pusete kuvvet dolanacaksınız..
Çocukla koştur koştur gidilmez ama uygun fiyata bilet/otel bulabilirseniz hiç düşünmeyin derim,Sicilya kesinlikle çocuk dostu bir destinasyon


2 Temmuz 2015 Perşembe

Bu Defa ki Ayrılık Uzun:Çin Seyahati, 09-16 Mayıs

Anne -kız ayrılığı mecburi oldu, fuar için düştüm Çin yollarına..E git gel, indi bindi 1 hafta ayrı kaldım kızımdan. Bol bol öpe öpe anneanneye bıraktım İştar' ı çünkü babası da aynı tarihlere bir seyahat ayarlamayı becermişti.
Whats up sağolsun,her gün İştar' dan fotoğraflar ve videolar aldım, sürekli İştar' dan bahsettim, bol bol özledim..Ama gizliden gizliye de akşamları kesintisiz 8 saat uyku hayalleriyle gittiğim bu bol kokulu ülkede bağımsızlığın tadını da çıkartmadım değil.Kesintisiz uyku maalesef hala benim için hayal, jet lagden değil, İştar'ı çişe kaldırma zorunluluğundan gece 3,5 Allah ne verdiyse uyandım ve yine bölük pörçüktü uykularım.Bir yandan da İştar orada bizimkilere eziyet eder mi diye hep aklımdaydı ama gelen haberler gayet iyiydi.
Tabi hepsi babamın ben endişelenmiyeyim diye kıtır atmasıymış meğer, gelince öğrendim.
Maalesef İştar her gün arıza çıkarmış, annem nerde diye ağlamış..Geceleri çişe kaldırmazsak İştar kesinlikle yatağa yapıyor, eh annem de alışık olmadığı için uyuyakalınca her gece çarşaflar değişmiş haliyle. Daha da beteri, her sabah zorla da olsa belli bir saatte uyanan çocuk, anneannede sabah 10larda ancak kalkabildiği için kahvaltısını okul yerine evde yapmış, tabi geç kalkmasının sebebi de bir önceki akşam gece 12 -1 gibi uyumasıymış..
Diyorum ya İştar zor bir çocuk diye..İştar'ı uyutmak adına özel bir çaba sarf etme, koy salona, gece 3 olsun hala dolanır ortada..Eh bizimkiler de olayı doğal akışına bırakınca İştar gece yarılarına kadar anneanne dede keyfi yapmış. Ben 3 yılda İştar'ın akşam vakti uykusunun geldiğini çok nadir gördüm, o da genelde gündüzleri uyumadığı içindi.İşin yegane ferahlatıcı tarafı İştar'ın tüm gün okulda olması ve annemin o süreçte biraz olsun dinlenebilmesi..
Ben dönmeden 2 gün önce eşim kendi seyahatinden döndü.Akşam İştar'ı anneannesinden devralmaya geldiğinde manzara şuymuş: İştar'ın her tarafı çikolataya bulanmış,ağzında cak cak sakız -eşim İştar'ın sakız çiğnemesinden nefret ediyor-,evin altını üstüne getiriyor.
Oradan beraber babaanneye kalmaya geçmişler -evet benim eşim tek başına çocuk bakamıyor- İştar yine gece yarılarına kadar uyumamış, bir de üstüne babaannesinin misafir yatağına işemiş!Koltuklarda bir oradan bir buraya zıplamış, komşular rahatsız olacaklar diye babaannenin yüreğinin yağları erimiş.
Ben  ertesi gün öğlen gibi İzmir'e vardım, hava alanından dönerken eşimi arayıp nerede olduklarını sordum. İştar benimle konuşulduğunu anlamış.Ben de annemle konuşmak istiyorum demiş.Eşim telefonu uzattı,İştar " anne?" dedi, ben " güzel kızım ben geldim" dedim ve İştar başladı ağlamaya.."anneeeee,aneeeeee"...Sanki yıllardır görüşmüyoruz, ben onu kötü insanların ellerine terk etmişim gibi, acıklı acıklı..
Babaannesine vardığımda koşarak sarıldı bana ve ilk sorusu şu oldu: "seni çok özledim annecim ,nerelerdeydin sen?"
Valizimde kısıtlı zamanda aldığım bir dolu hediyesi vardı ama İştar' ın o an istediği sadece annesinin kokusuydu galiba..
İştar seyahat dönüşü yaklaşık 1 hafta kadar beni bir gölge gibi takip etti, anneee diye seslenip yanıt alamazsa ağladı;baya baya post travmatik sendrom yaşadı.
Valla ne diyeyim, büyük konuşmak istemem ama yeterli olgunluğa gelmeden keyfe keder tatiller için çouğumu başkasına emanet edip gideceğimi hiç sanmıyorum..

Çocukla Londra !? - Bölüm 2

Ve gelelim İştar kızımla  Londra rutumuza..
Maalesef bu planların bazılarını ya yapamadık ya da şöyle bi cee deyip kaçmak zorunda kaldık.
Çünkü maalesef seyahatte en istemediğimiz şey başımıza geldi: İştar ateşlendi..Öyle bi ateş ki,termometrenin ekranında 40 derece yazdığını bile gördüm hayatta ilk defa. Ateşi 39 dereceyken tir tir titrediğini de gördüm;baygın yattığını da,ağız dolusu kustuğunu da ..
Esasen bu geziye "hastalık" resmen damgasını vurdu, zira gidişimizden bir gün önce benim boğazlarım öyle bir şişti ki,kendi tükürüğümü dahi yutamıyordum. Nasıl bir işkence ancak yaşayan bilir. İştar zaten geçmeyen öksürüğünden dolayı antibiyotik, 2 çeşit şurup ve hafif astım tedavisi için toz bir ilaç kullanıyordu ama açıkçası eskiye göre bir hayli düzelmişti. En ufak bir sıkıntımız olsaydı asla bu seyahate çıkmazdık, o konuda çok prensipliyimdir.
Tatilimizin ikinci gününden son gününe kadar İştar'ın alnında ateş düşürücü ped, bizim elimizde 5 dakikada bir ölçüm yaptığımız termometre, çantamız ilaçla dolu, mütemadiyen kusuk temizleyerek gezdik durduk. Ha ne anladık derseniz, valla ben İştar için endişe etmekten ve kendime kızmaktan pek de bişi anlamadım, üstelik dönmeden bir gün önce ateşi tavan yapıp da çaresiz kalınca İştar "her majesty's" sağlık sistemiyle tanışmış oldu.Hastanelik olduk!
2 Nisan
Buz gibi bi Londra sabahında önce Buckingham Palace yakınlarında oturan eşimin okuldan bir arkadaşına sabah kahvaltısına gittik.Oradan otobüse atlayıp ilk durağımız British Museum'a yollandık.Londra'da pek çok müze ücretsiz, o yüzden kuyruk olmaz diye düşünmeyin, özellikle hafta sonları inanılmaz sıra oluyor.Blogumu takip edenler müzelere düşkünlüğümü bilir. İşte bunun en iyi tatmin edilebileceği yerlerden birisi de burası.İştar'ın da artık hoşuna giden şeyler oluyor müzelerde, en kötü ihtimalle arkadaş ediniyor.Müzede bana kalsa tüm günümü geçirirdim ama İştar'la bi yere kadar tabi. 2 saat sonra çıkmak zorunda kaldık. Biraz daha büyüyünce kızımla  doya doya gezeceğim müze anlarını iple çekiyorum.
Müzeden sonra yolda giderken gördüğümüz ama her zamanki gibi nokta atışı yaptığımız harika bi çocuk restoranına gittik, şiddetle tavsiye ederim: Rain Forest Cafe. Burada her şey çocukların eğlenmesi, büyüklerin de para harcaması üzerine kurulu..İştar bu restoranla ilgili her şeye ama her şeye bayıldı, en çok da masaları dolaşıp resim çektiren Cha Cha isimli dev kurbağaya! Hatta o kadar ki, Cha Cha için özel bir resim yaptı ve tutturdu bunu Cha Cha'ya gösterelim mi anne diye..Cha Cha kostümündeki arkadaşın da mesaisi bitmiş sanırım,en son onu bi odaya girerken gördüm. Neyse ki umudu kestiğimiz bir anda tekrar ortada dolanmaya başladı da hemen yanına koşturduk.
Restoranın olduğu cadde,Shaftesburry Avenue üzerinde, burada da dünya kadar mağaza vs var. Çıkışta direk cadde üzerinden yürümeye devam ettik , M&M mağazasına daldık, İştar'ı her yere serpiştirilmiş M&M kutularına saldırmaktan zor alıkoydum.
Oradan Covent Garden bölgesine geçtik. Burası da bol miktarda cafe, mağaza olan bir  yer.Ve Londra'dan ilk  kazık alışverişimizi yaptık:80 TL'ye  aha şu plastik balerini aldık.
Amy Winehouse'un orada evi olmasından mütevellit bendeki imajı "keşlerin mekanı" olarak kalan Camden Town'a da bir baktık tabi.Etrafta bir dolu harbi keş kılıklı kızlar oğlanlar gördük,ikinci el kıyafet satan mağazalara falan bakındık ama İştar için ilgi çekici pek bir şey yoktu o yüzden belli bir saatten sonra döndük.

3 Nisan
Sabah  benim müze merakımı Tate Modern'da  tatmin ettikten sonra South bank bölgesinde gezinmeye başladık. Burası London Eye, Aquarium vs gibi turist atraksiyonlarının bol olduğu bir bölge. "Oha amma pahalıymış" nidalarıyla her gördüğümüz atraksiyondan  geri döndük tabi.Maalesef İştar'ın yükselen ateşi, yanımızda Londra'da yaşayan bir başka arkadaş vs olunca günümüz şöyle bir bakınıp geçme şeklinde oldu.

4 Nisan
Gece doğru dürüst uyumadan sürekli İştar' ın ateşini kontrol edip durdum, hatta dönüş uçağı da baktık ama maşallah  mil kontenjanı kalmadığı için bilet 3 katına geliyordu.Sabah ateş vs düşünce, hemen Hyde Park bölgesine el atalım, hayvanat bahçesine gidelim,meşhur Natural Science Müzesine bakalım diye eldeki listeden kalan günlerimiz için plan yapmaya başladık hevesle. İlk durağımız Notting Hill semti oldu..Hani şu meşhur filmin geçtiği yer.Oradan biraz ilerleyince Portobello semtine ve meşhur bit pazarına baktık ve  Science Müzesine geçtik (çünkü Natural History müzesinde anormal bir kuyruk vardı).Biraz gezindik, bakındık derken İştar'ın alnının yine ısındığını ve aynı zamanda titrediğini fark ettim.Ne olduğunu anlamadım bile. Anne ben iyiyim diyor ama dudakları da hafif mor gibi.Hadi yemek yiyelim dedik, yolculuğun en başından beri olduğu gibi hiç bir şey yemedi yine.Elimi İştar'ın alnına koydum ve bomba: cayır cayır yanıyor çocuk! Termometreyle ölçtüm ve 40 dereceyi ilk defa ekranda gördüm.Hemen koşarak bi taksiye atladık ve en yakın hastaneye koştuk.
İngiltere Sağlık Sistemine Hoş geldin İştar
Hastanenin çocuk bölümünden acil girişi yaptık.O sırada İştar verdiğim Ibufen'in etkisiyle kucağımda baygın yatıyordu.Girişimiz acil oldu ama herhangi bir hemşireyle muhatap olmak için içeri çağrılmamız neredeyse 1 saat sürdü.Neyse ki bekleme odasını geniş,temiz ve bol oyuncaklı yapmışlar, bizdeki özel hastaneler ayarındaydı her şey.Filipinli hemşire bizi içeri aldı, ateş ölçtü, birazdan Calpol verin dedi.Ateşi 38 çıktı tabi daha yeni ilaç aldığı için.E dedik hemşire teyzem, doktor bizi ne zaman görücek? Bu ateş 2 gündür düşmüyor, ardında başka bir şey olmasın? Bekleyin,sizi çağırırlar dedi. Ve başladık klinik koridorunda beklemeye..
Yaklaşık 1,5 saat kadar sonra ulen bizi unuttu bu İngilizler deyip resepsiyona koştum.Yavrumu doktor ne zaman görecek unuttunuz bizi diye çemkirmeye hazırlanırken, İngilterede hemşirenin ilk müdahelesinden sonra doktora görünme mertebesine erişmek için bekleme süresinin en az 2 saat olduğunu bildirdiler bana.Hemen komputerden vaziyete bakıldı: İştar  doktor için 7.sıradaydı. Hesapladım, 1 saati daha beklememiz gerekiyordu.Tabi çocuğu gurbet ellerde hastalanmış acılı Türk anası hemen ne yapar? Çocuğun Türkiye'deki doktorunu cepten zart zart arar! Doktorumuz Hayim beye durumu özet geçtim, ne yapalım diye sordum.O da hemşirenin söylediklerinin aynısını söyledi; günde 3 kere Ibufen, 4-5 saatte bir Parasetamol. Ne kadardır orada beklediğimizi sordu, " ayyy allah kahretsin bunları" diye söze başlayıp ıncık cıncık her şeyi anlattım." Vaah vaah bi de medeniyetin beşiği derler, o kadar saat beklenir mi,cık cık " yaptı doktorumuz, rahatlamış şekilde telefonu kapattım.
İştar anons edildi,doktorun huzuruna çıktık.Doktorumuz orta yaşlı olmasına rağmen sanki stajını daha yeni tamamlamış gibi görünen bir Paki teyze..İştar'ın muayenesinden ziyade bilgilerini kayıt etmekle daha fazla vakit geçirdi, çocuğun ağzını açıp boğazına bakamadı,tahta spatulayı fazla sokunca çocuğu kusturdu sonra da " hmm bu bir viral enfeksiyon, kendi kendine geçecektir.Zaten antibiyoktik kullanıyormuşsunuz, Parasetamol-Ibufen ikilisine devam" dedi.
Hastaneden çıkmadan gişedeki görevliye " bi borcumuz var mı ağam" diye sorduk, yokmuş, beleşmiş.
 Allah beterinden korusun tabi ama şu anda İştar UK Healthcare System'a resmen kayıtlı.Bizim durumumuz benim paniklemem hariç çok da acil bir şey değildi ama umarım böyle olduğu için bu kadar uzun beklemişizdir..
5 Nisan-Eve Dönüş
İlaç destekleriyle ateşi iyice kontrol altına aldığımız için önceki günlerdeki sıkıntıları yaşamadan, sabah Natural History Museum'a gidip güzelce bir gezdik.Özellikle çocuğunuz 6 yaş ve üzeriyse şiddetle tavsiye ederim, harika bir yer.Oradan valizle beraber hava alanına gittik ve dönüş uçağına bindik. İştar'ın keyfi artmış,ateşi bir hayli azalmıştı. İzmir'de yaşadığımız için İstanbul aktarmalı her uçuşta olduğu gibi 4 saat sürecek iş, yarım gününü alıyor insanın. Gece 1:30 İzmir uçağına binmek için hava alanında beklerken şaka gibi bir şey oldu.Uçak dahil hiç bir yerde hiç bir şey yemeyen İştar hanım, 3 kase düğün çorbası ve sayısız salatalık,havuç vs yedi .4 gündür zar zor kaka yapan çocuğun bağırsakları  memleket topraklarına gelince mesaisine başladı ve İzmir'e vardığımızda İştar'ın hastalığından eser bile yoktu.Ertesi gün pür neşe okuluna gitti, bize de hiç bir şey anlamadığımız böyle bir Londra seyahatı anısı kaldı geriye..
İştar hala Cha Cha diye sayıklıyor,anne İngiltereye gidelim diyor..Ne mutlu böyle güzel anıları biriktirebilmiş olması..

27 Nisan 2015 Pazartesi

Çocukla Londra !? - 1. Bölüm

Bu post da gezenti anne babaların google araştırmalarına gelsin!
Ecnebiler ne yapmış diye "london with a toddler" filan yazınca bin tane derli toplu bilgi geliyor önüne ama bizim Türk insanı ya ketum, ya tanıdığım pek çok kişi gibi seyahat anlayışı yemek ye-alışveriş yap şeklinde. Şimdiye kadar İştar'la çıktığımız hiç bir seyahatle ilgili yaş grubu tutan, doyurucu, ilham verici hatta seyahat programınıza referans bir bilgiye rastlamadım.
Ha ben kendim de yer yön bulma konusunda tescilli salak olduğum için size şu numaralı metroya binip, ordan şu istikamete otobüse gidin filan diyemem ama biraz olsun fikir verebilirim.
Öncelikle şunları faydalı bilgiler olan geçeyim çocuk rutu bir sonraki postta:
1. İngiltere vizesinin prosedürü Schengen'e göre biraz daha farklı. Daha doğrusu hazırlayacağınız evraklar neredeyse aynı, bir de üstüne  online doldurmanız gereken,ananızın nikahı dahil soruların olduğu başvuru formları var.Ama her iki vize de başvuru sırasında adama neden Türk olarak dünyaya geldiğini  küfür eşliğinde gayet güzel sorgulattırıyor.Güzel olan tarafı ise parayı bastırana 3 yıllık vize bile vermeleri,6 aylık vizenin 140 USD olması ve vize başlangıç tarihinin randevu aldığınız gün olması ise tam bi kabus.Örneğin biz 1 Nisan'da çıkacağımız yolculuk için  ne olur ne olmaz deyip erken başvurmuştuk, adamlar vizeyi 27 Şubat'tan başlatmışlar.Şu an 500 küsur USD vererek 3 kişi için aldığımız 6 aylık vizeler 28 Ağustos'ta bitiyor. N'olaaamaz deyip, Sunexpress'in ucuz ( şu an Haziran ayı için kişi başı 260 TL, şaka gibi) ve direk İzmir çıkışlı seferlerine bile baktık ki, şu vizenin hakkını verelim de yazın bir daha gidelim diye:)Ha bu arada internette yapacağınız araştırmada göreceksiniz ama ben üstüne basa basa söyleyeyim: çocuklar da randevuya geliyor ve gayet göz tarama aletine karşı sabit durmaları gerekiyor, ayrıyeten World Bridge ( şu anki UK vize acentası) ofisleri tam randevu saatinde sizi içeri alıyorlar.Ne bir dakika önce ne bir dakika sonra. Yani işin bu kısmı doğum sancısı gibi, yaşarken kanırtıyor adamı ama sonrası selamet..
2. Siz siz olun asla Heathrow kullanmayın. En yüksek havalimanı vergisi burada.Güya mil kullandık, 3 kişi toplam 1000 TL vergi ödedik! Ama denk getirir de arada cüzzi fark olan kampanya bir uçuş bulursanız da tercih edin, çünkü şehir merkezinden buraya ulaşmak cidden çok kolay , tek vasıta.
3. Pusetle bu şehirde yürümek ve toplu taşıma kullanımı inanılmaz kolay, bir tek metro iniş çıkışlarında sıkıntı var, her  istasyonda yürüyen merdiven yok.
4.Nacizane tavsiyem:  orta sınıf restoranlarda (yani Ramsey Gordon'ınkiler filan demiyorum, senin benim gibi insanların gittiği yerlerden bahsediyorum) yemek pek de ahım şahım değil ama inanılmaz pahalı.Sandviç, street food vs yemekten imtina etmeyin.Yemek organizasyonu sadece çocuğunuz için olsun.Siz  minibara istifleyeceğiniz chedar peyniri- tost ekmeğini sandviç yapıp,öğle-akşam yumulun.5 günde öğle-akşam yemeğini görece ortalama yerlerde yedik ve yaptığımız hesaba göre 3 kişinin hesabı  toplam 2000 tl ye yaklaştı.Uyduruk bi mantar çorbasına  menüde10 pound (yaklaşık 40 TL) yazılınca anlamıştım zati..Hovardalık yapılacak yer değil buralar arkadaşım..Ha bu arada: fish and chips'i en iyi yerde yedik, 1994 yılında buraya ilk geldiğimde de kötü ve yağlı bişiydi; şimdi de öyle..
5.Toplu taşımada kullanmak için hemen havaalanından çıkmadan makineden kredi kartınızla Oyster kartınızı alın.Başka bişi değil, sadece Oyster yeter sana.Depozito ücreti dahil biz 30 poundluk kart aldık.Yuh  5 gün için amma da pahalıymış diyeceksiniz muhtemelen ama bi de şöyle düşünün: kendi rızanızla çoluk çocuk , bin bir vize prosedüründen geçerek ve muhtemelen azımsanmayacak bilet paraları ödeyerek buraya kadar geldiniz, sadece Türk olduğunuz için daha arrival bölümünden çıkmadan bavulunuzu bir daha her majesty'nin polisi açtı, özenle katladığınız donlarınız havada uçuştu.Durun daha bu bir başlangıç,sırada daha neler var neler.. Ayrıyeten Oyster kartıma yüklenen kredi biz merkezden Heathrow'a geçerken bitmek üzereydi. Yani neymiş: 5 gün metro ve otobüse binmek için resmen 120 TL harcamışım.
6. Cem Yılmaz 'ın son gösterisinde şöyle bişiler anlatır ya: girersin kuyruğa ve girişteki  Hintli memur pasaportu alıp Hint aksanıyla sorar ya sana "whats your purpose of visit "diye..Hah işte vallahi billahi durum öyle. Hazır olun,Londra'da İngilizden çok Paki ve Hint kökenli insan yaşıyor.Senden beter İngilizce konuşuyor olabilirler ama, kapı gibi UK pasaportlarıyla istedikleri her ülkeye girebilir, bizdeki orta düzey KOBİ yöneticisi kadar işsizlik maaşı alırlar, sense donları valizin en altına döşeyeydim de polis  kontrolde görmeyeydi dersin içinden..
7. Ve son olarak :Londra  pahalı bir şehir.,Pahalı,çok pahalı..Her şey çok pahalı, ultra pahalı, inanılmaz pahalı.

2,5 Yaş Çocuk Gelişimi

Diyetlerde filan da böyledir hani:başta hızlıca verirsin sonra bir düzlüğe çıkma dönemi olur; gene aç gezersin ama gram veremezsin.Bir sonraki kilo verme ivmesini yakalamak için de baya bi kasarsın.
Hah işte çocuk gelişimi de sanırım böyle bişey, zira İştar'ın 2 ay önceki haliyle şimdiki hali arasında pek de bi fark yok. Sanırım düzlüğe geldik!
Bu durum beni biraz endişelendirmeye başladı. Konuşma mevzusu bayrağı bir hayli önde götürdüğümüz bir şeyken artık İştar'ın yaş grubundaki çocukların hemen hemen hepsi bülbül gibi şakıyor hatta İştar'dan daha iyi kendini ifade eden var.İfadeden kastım daha net ve anlaşılır konuşmak, yabancılarla diyaloglarda rahat olmak. Maalesef bizimki bıcır bıcır konuşuyor ama çoğu zaman ben ve bir kaç kişi anlayabiliyoruz ne dediğini, hatta ben dahi anlayamıyorum. Asansörde, orada burada birisi "merhaba" dediğinde bizimki aval aval bakıyor. 2 yaşındayken çok anormal değildi ama şimdi olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Evdeki oyuncaklarıyla sürekli aynı kuleleri yapıyor, okulda bütün gün boyama yaptıkları halde evdeki boyama kitaplarını sadece karalıyor, sıkılırsa da pastel boya yiyor. Bu günlerde en sevdiği aktivite hamur oynamak ama onda da yegane faaliyeti hamuru yılan şekline getirmek yada kalıpla üstüne bastırmak, yaratıcılık filan yok.Harflere olan ilgisini kaybetti, zaten iki harf öğrenmişti 6 ay önce; hala X ve O'da kaldık.
Babasına bakılırsa bizim çoktan "Işıl ılık süt iç" fişini tersten yazmaya başlamış olmamız gerekiyordu ama ben işin o kısmında değilim.Ve fakat merak etmekteyim:en azından son 3 aydır çocuğun bilişsel gelişiminde hiç bir değişiklik olmaması acaba normal mi? Yoksa İştar hala bebek mi yoksa çocuk mu olacağına karar veremediği için mi durum böyle?Hala yere düşen şeyleri ağzına atması, boya çiğnemesi resmen 18 aylık çocuk davranışı.Tuvalet eğitimini tamamlamışken altına kaçırması da regresyon hali
Bazen " anne ben bebeğim,bana emzik ver" filan diyor.
Hatta bunu çok  sık söylediği dönemde altına yapmaya başlamıştı.İki vakayı birbirine bağlayıp, tehlikeyi hemen sezdim tabi. Ne zaman "ben bebek oldum" lafı ağzından çıksa hemen " sen büyüdün annecim, 2,5 yaşına geldin abla oldun" diyorum anti tez olarak. Belki de büyüdüğünü kabullenmek istemiyor. .Hangimiz  isteriz ki?
Bir de şu var: tüm gününü birlikte geçiren çocuklar ister istemez birbirinden etkileniyorlar.Genelde de kopyalanan şeyler kötü özellikler oluyor. İştar sınıfındaki çocuklara vurmayı ve ittirmeyi hemencecik öğretti, diğer çocuklardan aldığı şeylerin de gelişimine pek katkısı olmadı.
Acaba 3 yaş grubuna mı gitseydi? 2012 nin ilk aylarında doğan çocukların hepsi 3 yaş grubuna gidiyor.Bizimki Temmuz doğumlu ama pek çok gelişimsel konuda yaşına göre ileriydi, şimdi ise aynı şeyden bahsetmek kesinlikle mümkün değil, gayet ortalamada hatta bazı kategorilerde resmen bebeğiz!
Bakın mesela benim eşimin özendiği çocuk modeli:
https://www.youtube.com/watch?v=tSqUcrFJ498
Bu da zeki insanlar klubü MENSA'ya kabuk edilen 2 yaşındaki çocuk:
https://www.youtube.com/watch?v=4nErDZBdt_w
Bi de böyle fake geniuslar var, cup cake ile besliyorlar:
https://www.youtube.com/watch?v=bbhld1uAxA8

Eskinin sivri zekalısı, şimdinin şapşal annesi olarak ben çocuğumun sadece sosyal ve  mutlu,kendiyle barışık bir çocuk olmasını isterdim.Zira  algılama kapasitesi, mutluluğu ve doyumu beraberinde nadiren getiriyor.
3 yaşında okuyup yazamasın ama tıpkı geçen günlerde olduğu gibi aynı akşam iki arkadaşı sesini duymak için arasın onu. Evet ya, bi de bunu gördük. Babaannesine gittiğimiz bir akşam bir arkadaşım aradı,kızı İştar'la yaşıt ve bir kaç kere bir araya geldiler, yazın da birlikte Karadağ'a tatile gitmiştik. İştar'ı özlemiş ve konuşmak istemiş.İki kızın telefondaki muhabbetleri inanılmaz komikti. 1 saat sonra yine telefonum çaldı,bu defa kankisi İştar'ın uyuyup uyumadığını merak etmiş,annesine hadi arayalım diye tutturmuş. Uzun uzun konuştular telefonda, yarıldık gülmekten.



Tam Gün Okul ve Günlük Hayat

İştar'ın sabah 9,akşam 5 arası okula gidiyor olması ve bakıcımızın artık haftada 2 gün temizlik ve ütüye gelmeye başlaması elbette hayatımızda bir takım değişiklikleri de beraberinde getirdi:
1. Sabah telaşesi: Her sabah kahvaltı hazırlama derdi bitti, yerine "kahvaltı saatine İştar'ı yetiştirme" derdi geldi.Zira İştar hanım 22:30 gibi uyuyor ve 08:30 gibi uyanıyor. Kahvaltı 9-9:30 arası. Yolumuz 5 dakika ama, daha gözünü yeni açmış bir çocuğu giydirmek ve evden fırlamak için  teoride  25 dakikamız var.! Eh ben de ancak o saatlerde uyandığım için, bu kadar sürede  hızla yataktan fırlayıp,sadece diş fırçalama ve -belki-saç tarama hem İştar'ı, hem kendimi hazırlayıp, bir şeyler atıştırıp,yola koyulmak için en geç  08:45'e kadar vaktimiz yani, 15 dakikamız var!Çünkü evden çıkmamız ve İştar'ı " prenses koltuğuna" -bebek koltuğuna- oturtmam neredeyse 10 dakikayı buluyor.2,5 yaşında bir çocuk için bu süre gerçekten kısa.Okulun önünde hanımefendiyi arabadan indirip, kapıya varışımız da bi 5 dakika en az.Çünkü yoldaki salyangozları incelememiz ve  o günün önemli kişisine vermek üzere çiçek toplamamız da gerekiyor.
2.Beslenme: Yemek yapmayı sevmeyen/beceremeyen bir anne olarak artık sadece akşama ne yapsam konusunu düşünmek gerçekten harika! Okulda maliyet durumlarından dolayı sebze-karbonhidrat ağırlıklı bir menü var. Eğer gerçekten menüdekinin aynısı çıkıyorsa çok iyi, gayet isabetli seçimler yapılıyor.Örneğin bugünkü menüde öğlen yemeği olarak "bahar türlüsü-bulgur pilavı-cacık" yazılmış. Akşama da protein ağırlıklı (yani hazır köfte, tavuk, et, balık vs) gibi yapması-pişirmesi kolay şeyler seçince, esasen beslenme konusu da gayet dengeli gidiyor.
3.Evde hamur işine elveda:Tam gün konseptinde ikindi kahvaltısı da dahil.Çocuklar öğle uykusundan kalkınca, karbonhidrat ağırlıklı bir menü söz konusu. Bizim evde "yapılınca dibine kadar yenen şey" kategorisinde olan kek,börek,poğaça vs gibi muzır gıdalar saat 15-15:30 gibi okulda veriliyor.Örneğin bugünkü menülerinde ikindi kahvaltısında "kumpir" yazıyor.Yarın da un kurabiyesi, bitki çayı varmış.Ohh ne ala,İştar hanım bi dilim havuçlu kek yiyecek diye kalan baton kalıbın tamamını yememize gerek kalmadı artık.Bu süreçte bir tek "meyve" ye yer kalmıyor, onu da erken akşam yemeği sonrasında , uyku öncesine elma-muz gibi "çiş getirmeyen" seçeneklerle dengelemeye "çalışıyoruz".
4. Öğle Uykusu: Normal şartlarda benimleyse arabada gidiş saatlerimizi İştar'ın uyku saatlerine denk getirmek, bakıcısı ileyse uyusun diye bin bir numaralar çekme derdine son! İştar arkadaşlarıyla koyun koyuna öğle yemeğinden hemen sonra gayet mum gibi uyuyor. Hatta şöyle de bir anektod var:Öğretmeni tam günün ilk haftasında bana "İştar kucakta uyumaya alışmış sanırım,illa yanında birini istiyor" dedi. Ben de hınzır hınzır gülümsedim,derken öğretmeni devam etti:" Neyse bu hafta öğle uykusu masalını anlatırken yanında oturdum, haftaya direkt kendisi uyumaya başlar artık"
Nassı yani? Benim kızım yanında oturup masal dinlerken uyuyabiliyor muydu yani?
Ayol genelde şöyle olmaz mı İştar'ın uyku süreci: sen yanına yatarsın, beraber Youtube'dan sevdiği bir kaç video izlenir, en az 2 kitap okunur, bir de ezberden bir masal uydurulur, kıvama gelen İştar bir sağa bir sola dönmeye ve seni tekmelemeye başlar, sen o sırada gardımı alayım falan derken yorgun düşersin ve dünya kararır.Uyandığında saat 13'te başladığın öğle uykusu macerasında saatin 15:00'e geldiğini fark edersin.İştar çaprazlama tepende yatmaktadır, boynun komple tutulmuş, soğuktan büzüşmüşsündür..Küfrederek kalkarsın ve saat 16:30  gibi  İştar'ı uyandırmaya çalışırsın ama nafile..Fosur fosur uyumaya devam eder, ancak 17:15 gibi kalkar. Böylece gece uykusu da tee 23:00 lere sarkar vs vs..
5. Sosyalleşme: İştar'ın grubunda şu an 5-6 çocuk var.Özellikle bir tanesiyle resmen kankiler.Sürekli birlikte oynuyorlar.Ben çalışan bir anneyim ve bir şekilde kızımla benim işte olduğum saatlerde başka birinin ilgilenmesi gerekiyor.İzmir gibi büyük bir şehirde yaşıyoruz ve çok acı bir durum ama 90 daireli bir blokta tam 5,5 yıldır oturmamıza rağmen ne kimseyi tanıyoruz, ne de yaşadığımız sitenin iki parkında doğru dürüst oynayan çocuk var.Benim kızıma sunabileceğim hiç bir sosyalleşme ortamı yok kısacası.Eğer tam gün okul kararını almasaydım,  bakıcısının keyfine göre organize edilmiş parka çıkma saatleri dışında evde kalacaktı.Oysa İştar -her çocuk gibi- yaşıtlarıyla birlikte olmaktan mutlu olan bir çocuk.Birlikte yada paralel oyun çok önemli.Ama keşke her şey eskisi gibi olabilse.Anneler çocuklarını da yanlarına alıp o altın günü senin, bu komşu benim günde 3-4 saat sosyalleşse ve bu annelerin çocukları da kendi aralarında oynasa.Bu süreçte yok Montessori, Waldorf yöntemleri, yok İngilizce öğrenmek vs hiç önemli değil.Yeter ki çocuklar keyfine varsın oyun oynamanın, mutlu olsunlar.Bu durumu ben de hiç yaşamadım zira benim annem de çalışan bir kadındı.Kısaca çocuğunuz sosyalleşsin istiyorsanız, 2 yaşından sonra anaokuluna gönderin.Başka türlü bu iş tam olmuyor.
6.Yorul İştar Horul İştar: Benim makus kaderim yine değişmedi.Bu sefer de İştar'ı okuldan almak için en geç 17 de işyerinden çıkmak durumundayım.Zamanında acemilikten bakıcımızla da saatleri iyi organize edemediğim için 17:30 da çıkardım.İlk gün şansımı deneyip 17:30 da çıktım, yolda öğretmeni aradı;"Bi tek İştar kaldı, ne zaman geleceksiniz?" Yahu tek çalışan anne ben miyim anlamadım ki?
Ama güzel olan tarafı İştar'ı okuldan alınca eğer hava güzelse okulun hemen arkasındaki süper bi çocuk parkına gidiyoruz, en az 1 saat orada koşturup iyice enerjisini atıyor.Üstelik park okulun happy hour partisi gibi.Okuldan çıkan çocuklar orada toplaşıyor, dolayısıyla herkes birbirini tanıyor.Ben de ev hanımı anneler ve over time service veren bakıcılarla tanış oldum bu aralar. Havanın kötü olduğu günlerde hemen ilerideki alışveriş merkezinin oyun merkezine gidiyoruz,çoğu zaman kankisi de bizle geliyor.Kısacası eve girdiğimiz 18:30 saatlerinde yorgunluktan cılkımız  çıkmış oluyor. Vee bingo: en geç 22:30 da garanti uyuyoruz ve hiiç ama hiiç uyanmıyoruz gece boyu.Harika değil mi?
7. Kişisel gelişim: Hmm bu konuda biraz kararsızım açıkçası ve söyleyecek çok sözüm var. Bir sonraki postta..

25 Nisan 2015 Cumartesi

Ben Yapmadım Miki Yaptı

Gündüz çiş yapma konusu, bir kaç operasyonel hata ve sızıntı hariç artık gündemimizden çıktı. "Çişim geldi" diyor, tuvalete gidiyoruz, işlem tamamdır.
O Tom ve Jerry külodu ama sağlık olsun 
Fakat gece çiş yapma  mevzusu Mart ayı boyunca devam etti.Gece altına yapmayan çocuklara sahip anne babalar gerçekten çok şanslı. Bizimki maşallah evdeki 4 alezin ve sayısız çarşaf ve pijamanın hakkını  aylarca ( Ekim-Nisan arası) verdi.
Gece alta kaçırmaların -maalesef- tek ama tek çaresi, 3-4 saatte bir kalkıp, çocuğu kucaklayarak çişe tutmak. İlk başta uyuyup kaldık yada uyansak bile çok geç kaldığımızı fark ettik , bol bol çarşaf ve pijama değiştirdik vs vs. Sonra uzmanlaştık,İştar yatmadan hemen önce, biz yatmadan hemen önce ve gece 4 gibi  çişe tutma bir rutin belirlendi.
Nisan ayı itibariyle gece çiş vakası taş çatlasa 4-5 defadır.
Hatta daha da konuya hakim olunca, şöyle bir şey yapmaya başladım: İştarı kaldırıp çişe götürüyorum, klozete oturtuyorum ve usulca kulağına "çişşşşşş" diye fısıldıyorum. Komutu alan İştar hanım, hemen işleme geçiyor, herkes mutlu mesut ; yatağımıza geri dönüyoruz.Tavsiye ederim bu yöntemi.
Tabi bu arada becerebilirseniz akşam 8 den sonra sıvı alımını da kesebilirsiniz. Ha ben bunu başaramadım,
zira akşam 9 gibi İştar süt krizine giriyor, ben de okulda az içmiş olabileceğini düşünerek,itiraz etmiyorum. Büyüme çağında yeterince süt içmesi , benim çarşaf değiştirmemden  daha önemli.
Zamanla şunu fark ettim, İştar hakikaten Pavlov'un köpeğine bağlamış olayı. Çişinin geldiğini fark ediyor, kalkıp yatakta oturuyor ama asla altına yapmıyor.
Umuyorum bir sonraki adım ya gece boyu kupkuru kalması yada anne çişim geldi diye seslenmesi olur.
Ben şahsen birinciyi tercih ederim ;)

Yine Bana Çişli Günler Düştü ,Eyvah!

Ufak ufak annemlerde başlamıştı hadise.Pazartesileri İştar annemde kalırdı ve ben onu almaya geldiğimde bir torba dolusu ıslak kıyafetle dönerdim eve.
Yine altına kaçırmış annemlerde derdik..Üstünde durmazdık,zira bizim evde taş çatlasa 1-2 defa,okuldaysa hiç olmamış bir şeydi alt ıslatma
Sonra  Şubat 20 gibi birden başladı her şey..Önce 1-2 defa evde gözümün önünde "altına kaçırdı"
Sonra okulda uyurken " altına kaçırmış"
Derken  1saat önce değişen pijamanın yine ıslak olduğunu fark etmelerim, sonra okulda oyun sırasında alta kaçırmalar , poşet içinde eve gelen ıslak kıyafetler..
Tüm bunların alta kaçırma değil, basbayağı İştar' ın  çişini altına yapması olduğunu aynı gün tam 7 kere pijama değiştirince ancak anlayabildim! Konduramadık önce, doktora koştuk.Belki idrar yolları iltihabı geçiriyordur dedik.. Ben şahsen çok çok üzüldüm, bir yandan da kendimi inanılmaz suçlu hissettim.Acaba gereksiz yere çocuğa zorla erkenden bezi mi bıraktırmıştım? Belki hazır değildi? Ve hatta daha da ötesi bu sorunlar biz İştar'ı tam gün okula başlattıktan hemen sonra peydahlanmıştı.Bunun dışında değişen bir şey yoktu ki İştar'ın hayatında son zamanlarda? Travma mı geçirmişti acaba?
Tahlil sonuçları tertemiz çıktı fakat doktor asıl ciğerlerine inme ihtimali olan bir öksürüğün varlığının daha önemli olduğunu söyledi." E çiş için gelmiştik buraya biz ama "deyince de "Yok ya bez bağlayın gitsin, zaten daha çok küçük" deyip konuyu geçiştirdi. Biz de öksürük ilaçlarına başladık
İdrar  yollarında bir sorun olmadığına göre olay psikolojikti demek. Okulun psikoloğundan randevu aldım Martın ilk haftası.Konumuz çiş meselesiydi ama meğer derdimiz daha büyükmüş.
Psikolog, soru cevap yöntemiyle elde ettiği verilere dayanarak, şöyle bir yorumda bulundu,( özet geçiyorum):
"İştar  ona yaptığımız muamele sonucu kendini evin çocuğu olarak değil, anne babayla eşit haklara sahip bir birey olarak görüyor. Sınır çizme konusunda yeterli değiliz,istenmeyen davranışlarıyla ilgili hiç bir yaptırımda bulunmadığımız için canının istediğini her şeyi yapabiliyor.Şimdi bu haldeyse 17 yaşında nelerle karşılacaksınız? Şu anda özgür ruhlu diyerek sempatik gördüğünüz bazı davranışları ileride arkadaş gruplarından dışlanmasına sebep olursa ne yapacaksınız?"
E çiş?
"Çiş konusu da detaylı olarak ayrıca incelenmesi gereken bir mesele ancak bu alta yapmaların da  söylediklerimle birebir ilişkili olduğunu düşünüyorum".
Bir takım ödevler verdi psikolog bize. Bunlardan bazıları çizilmesi gereken sınırların baba tarafından deklare edilip, anne baba tarafından denetiminin sağlanmasıyla ilgiliydi.Diğerleri de yaptırımlarımızın davranışla ilintili olmasını sağlamaktı. Yani sandalyeyi çekip mutfak tezgahına çıktığında " sana bugün çizgi film yok" demek yerine alıp  mutfaktan çıkarmak gibi.
E peki çiş konusunda yaptırım yapalım mı?
Evet mesela, bak bu son külotun başka külotumuz kalmadı yada ıslak kıyafetleri alıp, makineye beraber atarak yaptıklarının sonucuna katlanmasını sağlayabilirsiniz..
Akşam psikologla görüşülen mevzular babaya anlatıldı, tabi özellikle çocukla kaliteli zaman geçirme konusu eşimin hiç ama hiç hoşuna gitmedi.Hatta mevzuyu abartıp kendi lehime modifiye ettiğimi bile düşündü.
O gece ilk disiplin aksiyonunu aldı eşim.Aksiyon da şu: İştarı lop diye kendi yatağına yatırdı, bundan sonra sen kendi yatağında yatacaksın, hadi bakalım?
Daha odadan çıkar çıkmaz İştar ağlamaya başladı;ben müdahale etmeye davrandım, baba " bir daha disiplin misiplin uğraşmam ha" diye tehdit etti
İştar  odasında kesintisiz 15 dakika  bizi çağırarak ağladı.
Babası yanına gittiğinde o çoktan yatağından inmişti, babasının  bacağına sarılmış odaya girer girmez..O gitmese ben koşacaktım zaten.
Kıyamam ben fındık fareme. Batsın disiplini, Tracey Hogg usulleri..Anayım ben ana..
E sonuç?
İştarın altına çiş yapma huyu bıçak gibi kesildi. Nasıl? Tabi ki benim şark kurnazlığımla.
Okul sonrası kankisiyle beraber gittiği kapalı oyun alanında , hem de oyunun en zevkli kısmında yine altına yapınca, onu hemen oradan çıkardım; altını değiştirdim ve ağlamasına hiç aldırmadan eve götürdüm. Bu davranışımın nedenini  de açıkladım. Bana bir daha altına yapmayacağını söyledi, öpüştük, sarıldık.
O günden sonra İştar bir daha asla gündüzleri altına yapmadı.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Ve Tam Gün Okulluyuz

İnce ince planlıyordum bir süredir..Bir taşla iki hatta bellki üç kuş vurulacaktı.Piyasa rayicinden bir hayli fazla parayı vermek zorunda kaldığım bakıcı müessesini 2 güne indirecek, İştar'ın tam gün yaşıtlarıyla beraber sosyalleşmesini sağlayacak ve mecburen de olsa evin işleriyle biraz daha fazla ilgilenecektim. Valla bu üçüncü hedef de yeterince önemli zira evde sürekli bir yardımcı olunca insan kendi evine yabancılaşıyor bir süre sonra. Yatılı bir yardımcı durumunda ne oluyor vallahi onu hiç düşünemiyorum.Hele ki kullanılmıyorsa o dolabın içinin silinip silinmemesinin de bir önemi kalmıyor, hatta daha ötesi öylece bırakıveriyorsun akşamdan kalma  kirli tabakları lavabonun içine..
Ocak ayı gibi İştar'ın uyku sorunları iyice tavan yaptı.Baktım olacak gibi değil, gittiği anaokulunun müdürüne bir mail attım:
Fikir almak istediğim konu şuydu: İştar’ın uyku sorunu hep vardı ama artık baş edemediğimiz noktaya geldi.
Örneğin bugün sabah 04:30 da kalktı, oysaki akşam 10 gibi , o da zorla,  uyutabilmiştim.Muhtemelen şu saatlerde okulda sızmıştır.
Gece yarılarına kadar full enerji dolaşıyor ortada . Sanki hiç  uykusu yokmuş gibi lego oynuyor gece 1’de.Bildiğimiz tüm yöntemleri denedik ama olmadı.
Bir türlü düzene sokamıyoruz, acaba bu sorunun altında yatan başka bir şey mi var, merak ediyorum.

Bize ne önerebilirsiniz bununla ilgili, evde ne yapalım, nasıl davranalım?
Cevap da şöyle bişi geldi:
Zaman zaman böyle uyku sevmeyen çocuklarımız oluyor.
Uyuyorsa öğlen uykularını bitirmekle başlamalısınız.
Demekki İştar uykuyla arası iyi olan bir yapıda değil, az uyku ona yetiyor.
Okulda geçirdikleri süreyi uzatmakta, yaptıkları aktivite miktarını arttırdığı için uyku sevmeyen çocuklarda işe yarıyor.
Ben de şunu dedim:
Bizim durum biraz daha ciddi boyutta olabilir.
Öğle uykuları için  artık hiç çaba sarfetmiyoruz, ancak kendi sızarsa. Olur da öğlen uyursa, ne yaparsak yapalım uyanmıyor,ancak zorla dürterek uyandırmamız gerekiyor.
Okuldan çıkınca en az 1 saat parkta oynuyormuş ama belki az geliyordur ,onu bilmiyorum.
Bazen de ben işten gelene kadar hiç uyumamış oluyor, bu defa da akşam 7 gibi koltukta sızıp, 12 de tekrar uyanıyor, gece 3 lere kadar ayakta. Boyama yapıyor,şarkı filan söylüyor. Yani öyle mızmız filan değil,  gece 3 te günlük hayatına aynen devam ediyor.
Akşam 10-11 gibi yatıp sabah 8 de kalktığı günler artık çok nadir,  eskiden geç yatıyor derdik, şimdi bu kadarına razıyız..
Ki bu durumda da ,gece boyunca en az 3 kere uyanıyor mutlaka.
Bir sonraki hafta facebookta paylaşılan sevimli bir okul fotoğrafından sonra şirket içinde odadan odaya fotoğraf üzerine yorum yapıldı ve  babam lafı patlattı: "Valla İştar  tam gün okula gitse daha çok mutlu olacak"
Ve ben de aksiyona geçtim hemen ve salladım maili okula:
Bu Pazartesi İştar için okulda   tam bir gün  denemesi yapalım istiyorum. Arada sektireceği günler olacaktır elbette ama takriben 9 Şubatla başlayan hafta itibariyle  tam gün okul düzenine geçebilirsek süper olur..Genel olarak uyku mevzuları dışında  İştar uyumlu bir çocuk ama yine de  bir kaç defa deneme yapmadan direkt   tam güne başlatmak belki sorun yaratabilir. Öğretmeni de uyum durumunu mutlaka gözlemleyecektir.
Ne dersiniz bu şekilde yumuşak bir geçiş yapalım mı önümüzdeki hafta için?

13 Şubat itibariyle İştar hanımın tam zamanlı anaokulu serüveni başladı..Resmi olarak!
Bakıcısıyla Şubat ayı için haftada 2-3 gün gelip o aya özel tam maaş verme konusunda anlaştık. sonraki aylar için de haftada 2 gün gelme karşılığında "artık" makul bir ücret konusunda da anlaştık. Tam gün okul işi finansal olarak da bizi rahatlatacak ,zira eskiden totalde 1900 tl ye mal ettiğimiz çocuk bakımı+ temizlik+ütü+ yemek işlerini Marttan itibaren 1450 TL ye mal etmeye başlayacağız,ekstra sosyalleşme de cabası ;)
Görünürde harika olan bu planda tabi büyük riskler de aldık: İştarın tam gün okulu sevmemesi, sürekli hasta olması, okula getirip götürecek kişinin artık ben olmam ama işlerin durumu vs..
Ölmek var dönmek yok!

Devam

"Evet bir anne-bebek bloğunda çocuk ilkokula başlayana kadar bitmeyecek konu başlıklarından biri de" uyku düzeni" olsa gerek. Herhalde ben de,bu mevzuyla en az 5-6 kayıt girmişimdir.
Tam 2,5 yıldır,hiç bir gün kesintisiz bir uyku  uyumadım. Hep yorgunum, hep uykusuzum, konsantrasyon sorunlarım, tabir-i caizse " aptallığım" hep kaliteli bir uyku uyuyamamaktan.8 saatlik uykuyu uyuyabilsem bile, bu pek kıymetli uykum en az 2 defa kesintiye uğruyor. İştar henüz bebekken bu  kesintiler emzirme yada mama içindi.
Proje bazında gece beslenmelerini kestik, bu defa İştar anne baba yanında yatmak istediği için kesildi uykularım. Kışın kendi evimizde çok sorun olmadı ama Çeşme'de baba ocağındaki tek kişilik genç kızlık yatağımda İştar hanımla sıkış tepiş yatarken tek derdim onun bir an önce dalmasını sağlayıp, yatağına  uyandırmadan geri yatırmaktı.Ben de uykuya devam edemezdim çünkü yataktan düşme ihtimali çok yüksekti. İşte en az 1 saat süren o bekleyişlerde cep telefonum hep en yakın arkadaşım oldu, Instagram,haber siteleri,ekşi sözlük derken sabah ışıklarını karşıladım.
Derken İştar büyüdü ama gecenin bi yarısı nedensiz uyanmaları hep devam etti, örneğin şu anki uyanma sebebimiz ya çiş yapmış olması yada çişinin gelmesi."

diye başlamışım söze taa 15 Aralık 2014'te.. Sonrasında Ocak ayında  sadece bir kayıt ve  hoop orada sonlanmış blog yazıları..Bu da demek oluyor ki, Ocak ayından beri şuraya iki satır dahi olsa yazamayacak kadar azmış vaktim. Bu benim için aslında iyi birşey, zira ben tam bir proje insanıyım. Boşlukta kalınca boşalıyor beynimin arka kıvrımlarındaki tüm negatif düşünceler..Önce kendi kendimle konuşmaya başlıyorum sessiz sessiz, sonra  ufaktan depresyon halleri ve sonrasında dibe çakılma.İştar doğduğundan beri, hayatın  mecburen rutinleşmesinden mütevellit, bir kaç kez ben de vurdum dibe. Hatta üç kere psikolojik destek alayım dedim ama 40 dakika uzman vatandaş elini çenesine koyup dinlerken, ben de boş boş kendi hakkımda konuşup sonra iyi kalitede bir ayakkabı parasını sekretere ödeyince nedense ayıldım,kendime geldim! Ama şimdiki Sibel olarak ,35 yaşın ve nice nice depresyon ataklarının getirdiği deneyime dayanarak anlaşılması gereken  esas hikaye şudur:sen hayata küsünce hayat sana maalesef "ahh canım benim gel öpeyim yanaklarından, geçti geçti korkma, şimdi düzelecek herşey madem o kadar ağladın" demiyor. Sen ne kadar down olursan, hayat sana bi tekme daha vuruyor hep.Üzgünsen,ilave vukuatlarla daha da üzgün hale geliyorsun. Dur ya hele bi şuna da sindire sindire üzüleyim, iki film izleyip sulu zırtlak olayım derken paat bi darbe daha.Onun için kendi çabalarımla düzelmeyecek konularla ilgili üzülmeyi, depresif modlara girmeyi artık bırakmaya karar verdim bu sene başı itibariyle. Hayat senin sandığından da acımasız.Üstelik suratsız,etrafa negatif enerji saçan insanları da kimse etrafında istemiyor. Yani üzüldüğün derdinin dermanı üzülünce bulunmuyor, hele ki elinde yapacak başka bir şey yoksa.Akışına bırak ve gülümse, canın o an istemiyorsa da gülümse..İnan başka çaren yok.
Bu kafaya varmam yaklaşık 30 senemi aldı ama umarım kendimle ilgili diğer değiştirmek istediğim konuları da tez vakitte hallederim.
Her neyse, nereden nereye geldik..Eh dedim ya vaktim yoktu yazamadım..Bu günlerde var biraz vaktim, tek dileğim de ileride  daha da fazla vaktim olmaması..
.Hastayım ben bir süredir..Nedeni niçini henüz bilmiyorum,doktorlara daha yeni yeni gitmeye başladım.
Hayat bu ne getireceği belli olmaz, o yüzden İştar'ımın bloguna tam gaz devam etmeye karar  verdim; o kadar hızlı geçip gidiyor ki günler ve o kadar kolay unutuluyor ki bir sürü detay..Oysa onunla yaşadığım her an çok değerli..Neden kaydetmiyorum ki?
Ve işte devam ediyoruz..
Hem de kaldığımız yerden..


2 Ocak 2015 Cuma

Çocuğun Az Yiyorsa Anaokuluna Gönder!

Bir önceki yazımda İştar'ın topaçlığından uzun uzun bahsetmiştim.
Daha 1 ay bile olmadı ama kızımın kilosu normale dönüverdi,üstelik iştahı hala yerinde.
Neden mi?
Meğer bizdeki sıkıntı İştar'ın fazladan yediği 1'er dilim ekmek değil, kahvaltı ve öğle yemeklerinde öğretmeninden ikinci hatta üçüncü tabağı isteyip yemesiymiş.Resmen bir ay gibi kısa sürede o fazladan yediği makarnalar,pilavlar çocuğu hem şişirdi hem de iştahını arttırdı. Ve beni bu mevzuda en çok hayal kırıklığına uğratan bu konuyu öğretmeniyle laf arasında konuşurken öğrenmiş olmam.
2-3 hafta önce bakıcısından İştar'ın okulda her öğün 2 dilim ekmek yediğini öğrendim. O dönem İştar çılgın gibi yemek yiyordu, beni bırak; anneannesi ve dedesini bile yeme konusunda dehşete düşürecek kadar çok fazla yiyordu. Yani şöyle düşünün: 3 normal kase şehriye çorbasından sonra ana yemeğe saldırıp, yanında ıvır zıvır başka şeyler yedikten sonra hala koca kase sütlaç yiyebiliyordu.
Bir akşam yemekten sonra dolaptaki başka şeylere saldırıp, bir de babasıyla ikinci posta yemeğini yiyince dayanamayıp okul defterine not düştüm: "lütfen kızımın okuldaki  yemek porsiyonlamasına dikkat edin, ekmeği de bir dilimden fazla vermeyin".
Merak etmeyin biz dikkat ediyoruz burada filan dendi, ben de rahatladım.
Fakat İştar'ın durumunda hiç bir ilerleme olmadı. Hala baskül ailesinin bir ferdi olarak geziniyor
Bir akşam okuldan öğretmeni arayıp bana durum raporu verdi: "Sibel hanım ekmeği 1 dilime düşürdük ama tabi İştar arkadaşlarıma veriliyor da bana neden verilmiyor sorgusunu yapıyor, bilginiz olsun " dedi ve devam etti: " Ben zaten üçüncü tabağı vermiyorum ama ailesinin yemesi için teşvik ettiği başka çocuklar da var, onlar yerken İştar da biraz sıkıntı yaşıyoruz" demesiyle gözlerim boyoza bağlandı. Neee, nasıl yani,İştar yemekleri çift dikiş mi yiyordu? O da yetmeyip, üçüncüsünü mü istiyordu?
Öğretmenle görüşüldü, duruma el konuldu, ilk tabağın yarım konmasına, ikinciyle porsiyonun tamamlanmasına karar verildi.
Ve hoop, İştar bir anda aldığı kiloları hemen verdi,şu an gayet iyi..
Ciddi bir yanlıştan  kısa zamanda dönülmüş olması beni sevindirmekle beraber, düşünmeden edemiyorum: yani biz okulla ilgili her şeyi talimatla mı yaptıracağız? Orada hangi aktiviteleri yapacaklarını da söylemeli miyiz? Çocuk  homini gırtlaklıktan neredeyse obez olacak, neden kimsenin aklına bu pratik çözüm ilk etapta gelmiyor?Yoksa bir bildikleri mi var?