En basta niyetimiz eşimin Stuttgard'daki toplantısından sonra
Berlin'e gitmekti ama oradan 2 saat uçuş uzaklığındaki Berlin'de hafta
sonu dahil 4 günlük ne yapılır diye düşünürken, haritaya bir bakayım dedim.
Veee tataam: uzun zamandır Strazbourg'da yaşayan taze gelin kuzenimin yaşadığı
şehirle Stuttgard arası hızlı trenle sadece 1 saat 15 dakika!Hemen kuzenle
irtibat, İştar'ı alıp geliyoruz haberi ve tamam Stuttgard'dan sonra Strazburg'a
gidiyoruz.Amma velakin Strazburg minicik bir öğrenci şehri, bir yere daha
gitmek lazım oradan. Hemen haritaya göz atıyorum ve yine 1saat 45 dakikalık bir
tren yolculuğuyla oradan Zurih'e geçebileceğimizi görüyorum. Dolayısıyla her
bir şehirde 1-2 gece kalmalı minik aile kaçamağımızın planları yapıldı.
1.Stuttgard
Sadece iki gece kalacağımız ve tüm gün eşim toplantıdayken İştar'
la baş başa olacağımızdan iki yere gittik, o da bize yetti: oldukça büyük bir
hayvanat bahçesi olan Wilhelma ve oraya 4-5 durak uzaklıkta Königstrasse. İşin
gerçeği Stuttgard öyle pek koşa koşa gidilecek turistik bir şehir değil ancak
çocuğunuzla birlikte yolunuz bir şekilde düştüyse ve vakit geçirme
derdindeyseniz buyrun buradan okuyunuz:
Wilhelma Zoo: Her tarafını gezip görmeye kalkarsanız bir gününüzü
rahat alır burası. Alman titizliğiyle düzenlenmiş mekanda her yer tertemiz ve
en önemlisi inanılmaz güvenli. İştar gibi hareketli bir çocuğu çok rahat
pusetinden indirip salabildim. Wilhelma'da sadece hayvanlar yok, kocaman
planetoryumlar, bahçeler,çocuk parkları da var. Arada pusette, arada İştar'ın
peşinde koşarak tüm alanı dolaştık.İştar 'ın en çok özel bir bölümde yaşatılan
kelebekler ilgisini çekti. Daha düne kadar kitaplarda yada oradan oraya uçarken
göz ucuyla gördüğü /göremediği tatlı şeyler orada o kadar çok ve o kadar
korkusuzlar ki..Gözümüzün önünde 2-3 tanesi sürekli uçup durdu, onlar
yaklaştıkça İştar çıldırdı. Yemek yemeğe hayvanat bahçesinin İkea tarzı
organize edilmiş restoranına gittik. Ben yalnız olduğum için artık Allah'a
emanet İştar'ı tahta oyuncakların oraya bıraktım, koşarak self servis yemek
almaya gittim. Her 30 saniyede bir geri dönüp vaziyeti kontrol ediyorum derken
daha arkamı dönmeden, İştar hanım ailecek hem hayvanat bahçesini gezelim,
hem de doğum günü kutlayalım diye 2 ve 4 yaşlarındaki kızlarıyla orada bulunan
ailenin doğum günü donutlarından birine yumulmuş bile.
Ben Almanya'da isem, lafıma sözüme, üstüme başıma toplama
kampındaki iki kere dikkat ederim. Bu kadar kuralcı, onu bunu azarlayan
ulusalcı teyze kıvamında insan topluluğu başka hiç bir yerde yoktur
herhalde. İştar'ın oyun alanlarında başka çocukların eşyalarını alma huyuna
mümkün mertebe müdahale ederim; kimseyle tatsızlık çıksın istemem ama Almanya
sınırlarında bulunduğum süre içinde adeta bir şahin kesildim, İştar'ı hiç bir
sarı kafanın yanına yaklaştırmadım bile. Yine de oyuncak satan abiden
İştar gözüne bir kaç oyuncağı kestirip yere fırlatınca nasibimizi (
ve de tanesi 4,5 €'ya kakaladıkları plastik saplı tekerden) aldık tabi.
Wilhelma'nın en güzel kısmı ise çıkışa/ girişe
konumlandırdıkları yer trambolinleri.Etrafı mantar tipi ahşap bir tampon
malzemeyle kaplı olduğu için tamamen güvenli,üstelik İştar gibi saatlerce
zıplayabilecek kapasitedeki bebeler için süper eğlenceli. Elbette söylemeye
gerek yok, Wilhelma'daki günümüz İştar'ı trambolinin oradan ağlaya zırlaya
ayırarak bitti.
Königstrasse ise sağı solu dükkanla dolu bir alışveriş cenneti.
Benimse sezon sonu indirimlerine doyduğum mekan oldu.
Teşekkürler H&M,fiyat etiketlerini 3-5-7 € yaptığın için
Ve en büyük teşekkür İştar'a..Alışveriş delisine dönen annesinin
aldıkları pusetin tepesine kadar doldurduğu halde fosur fosur uyumaya devam
ettiğin için...
2.Strazbourg
Burada ailecek biraz hanımköylü takıldık, ee ne de olsa bizim
insanlarımızın mekanı. Taze evli kuzenim ve eşi, sağolsunlar iki gün bizi çok
güzel ağırladılar. Strazburg da doğrusu gerçekten görmeye ve hatta demir atıp
yaşamaya değer bir şehirmi, onlara hak verdim.Bu yarı Alman yarı Fransız
şehirde her şey kalemle çizilmiş gibi, yeşil, çiçekli,temiz, mis. Sağda solda
genci yaşlısı bisikletliler, hava limonata gibi, yemekler leziz, biralar
mis. İnsanlar sakin,mutlu, huzurlu. Burada da elbette yine İştar'a uygun
gezinti planları yapıldı ama gel gör ki ilk geldiğimizde bira köpüğünü fazla
kaçırınca İştar cozuttu ve doğduğundan beri belki de hiç yapmadığı ağlama
krizlerine girdi, kendini yerlerden yerlere attı.Ne nehir turunda rahatladı, ne
de pusette hızlı adımlarla onu gezdirirken. İlk gün bizi ciddi zorladı. Ertesi
gün arabaya atlayıp önce şehrin en güzel yerlerinden biri Orangeri bahçesine
gittik. Nefis bir yapay göl, harika parklar ve arasına sıkıştırılmış minik ama
gayet yeterli bir hayvanat bahçesi ( İştar Mavişehir'deki Taypark'ta olan
hayvanlara bile hala şaşırarak bakıyor ne de olsa) Oradan da ver elini
Alsace'ın çiçeklerle dolu , beni bırakın buralarda gidin dedirten
köylerine..İştar elbette uslu uslu oturmadı pusette ve en sonunda onu
çıkartmak zorunda kaldık.Dikkat araba geliyor desek de sokaklarda koşturdu
durdu, biz de yüreğimiz ağzımda onun peşinden.. Neyse ki dönüş yolunda bulduğumuz
parkta biraz kurtlarını attı da Zurih tren yolculuğu boyunca uslu uslu oturdu.
3.Zurih
Serin ve hafif yağmurlu Zurih'e varır varmaz bizi ilk şaşırtan şey
hiç bir taksinin bizi almak istememesi oldu,çünkü bebek koltukları yoktu! Evet
İsviçre'ye hoşgeldiniz, burası böyle bir yer işte.Muhtemelen diğer şehirlerde
de bu kural vardı ama Stuttgard'da bebek arabasıyla araç kiraladığımız,
Strasbourg'ta da kuzenim bir arkadaşından edindiği bebek arabasını önceden
hazır ettiğinden olayın vehametini (!) kavrayamadık tabi. Neyse ki tren garının
önünde kendilerine ayrılmış alanda ip gibi sıraya dizilmiş duran taksilerden
arkalardan bir Paki amca "gel gel" yaptı da sevinçle koştuk yanına.
Canım az gelişmiş ülke zihniyetim derken yanıldığımızı anladık.Amca bagajından
özenle portatif bir bebek koltuğu çıkardı,olması gereken yere taktı ve biz
İştar' ı oraya mum gibi oturtana kadar bekledi.Her şeyin kurallara uygun
yapıldığından emin olduktan sonra navigasyon cihazını (aynı zamanda taksimetre)
açıp , otelimizin açık adresini girdi ve yola koyuldu.
Zurih'de dönüş günümüz hariç,sadece bir günümüz vardı aslında.
Eşimin bir arkadaşı uzun zamandır orada yaşıyordu ve yeni bebeği olmuştu; sabah
onlarla buluştuk. Şehrin Viadukt bölgesinin orada sığ bir havuzun etrafına ufak
bir park yapmışlar.Güneşe, denize hasret İsviçreli bebeler çırıl çıplak havuzun
içinde oynarken olaya İştar hanım da dahil oldu tabi. Yanımızda ne bir havlu ne
de havuz bezi, tamamen hazırlıksız yakalandık. Bir türlü havuzdan çıkmak
bilmeyen İştar Hanım kaşla göz arasında 30 cmlik suya düştü ve su yutmaya
başladı.
Valla seneler önce kolumu sokup oradan da kafama tırmanan akrebi
çıplak eliyle alıp yere fırlatan annemi şimdi daha iyi anlıyorum.O an hiç
düşünmedim ve ayağımda ayakkabımla attım kendimi havuza,İştar için.Çıkardık ve
hemen ilk bulduğumuz uyduruk örtüyle sarıp sarmaladım onu. Bu arada yağmur da
başladı, iyi mi! İştar'ı babasına emanet edip hayatımın en pahalı pantolonunu
ve daha uygun fiyatlı bir alternatifi olmadığı için en dandik bez ayakkabısını
almak üzere yollandım.
İştar'ın Avrupalı bebe özentisi bize haftalarca geçmeyecek ve en
sonunda antibiyotik tedavisiyle sonuçlanacak bol öksürüklü günlere mal oldu.
Ama Zurih pek güzelmiş be sevgili okur. Eyvallah 2 günden fazlası
bozar ama benim gibi medeniyeti, adamlar yapmış abi demeyi seviyorsanız bi
uğrayın derim. Ama valize simit, poğaça,sarma ,börek ne var doldurun zira bu
şirin şehirde (hatta genel olarak ülkede) en pahalı şey yemek galiba. Hiç bir
özelliği olmayan bir İtalyan restoranında domates soslu makarnaya 18 € verdik
desem yeterli olur sanırım.
İştar'ın uyumasını fırsat bilip 1 saatlik Zurih gölü tekne turu
aldık.Bizde betonla,AVM ile zenginleştirilen şehirlerimizde adamlar buldukları
her müsait yeri parkla, bahçeyle kalanını da müstakil yada maksimum 4 katlı ama
asla dip dibe olmayan evlerle doldurduklarından mütevellit, inanılmaz bir seyir
keyfiydi. Avrupa'nın göbeğinde, bankacılıkla ve saat yapımıyla özdeşleştirilmiş
bir şehrin merkezinde, tertemiz göl suyunda babalar çocuklarıyla yelken yapıyor,
onlara kıyıdaki minik plajda kum kürek oynarken el sallıyor bir anneyle kızı.
Her yerde mutlu, sağlıklı çocuklar..
Çağrı her şeyi bırakıp buraya mı yerleşsek diyorum, kendime
bile şaşarak..Sıkıcı, boğucu bir iş şehri beklerken, çocuk büyütmek için muhteşem
bir mekanla karşılaşıyorum çünkü. Derken minik meleğimiz uyanıyor, onunla izliyoruz
etrafı biraz da.Ve sonra ilk gözümüze kestirdiğimiz durakta inip şimdiye kadar
gördüğüm en güzel çocuk parkına götürüyorum İştar'ı. Neredeyse her
şey ipten ve tahtadan yapılmış.Yerler tertemiz üstelik güneşli yaz
günleri düşünülerek altında 10 kişilik bir masayla minik bir kameriye bile
yapmışlar. O masada bir bebeğin doğum günü kutlandı o gün. Davetlilerin
çocukları parkta ve çim sahada oynarken, davetlilerin bir kısmı masadaki
yiyeceklerin tadına baktı, diğerleri de soyunup dökünüp çimlerde
güneşlendiler yada denize girdiler orada.
Ertesi gün dönüş günümüzdü ama uçağımız 14:45 olunca sabah yine
oranın da hayvanat bahçesine gidelim dedik.Geldiğimizden günden beri hava yağmurluydu,
griydi, o yüzden sıkıca giydirdim İştar'ı. Fakat biz hayvanat bahçesine giden
tramvaydan iner inmez sağnak bir yağmur başladı. Üstümüz başımız, hiç bir
yerimiz müsait değilken hangi deli cesaretiyse artık, o yağmurda valizimizi
mekanın locker'ına koyup, gift shop'dan da 2 şemsiye, 2 de çöp torbasından
bozma yağmurlukla olaya daldık.Bizim üst baş yine idare ederdi etmesine de bu
arada olan İştar'ın pusete oldu ve inanılmaz ıslandı. Bu arada sıçrayan sularla
da İştar'ın üstündeki tayt ve her şey ıslanmıştı. Velhasıl hava alanına
vardığımızda ailecek sefil fare görünümündeydik.
Ben doğru dürüst yemek yemeyen ve öksürükleri giderek
sıklaşan İştar hanım'ın üstünü başını değiştireyim, biraz çorba içireyim,
oradan da kalan franklarla duty free'den bir şey alayım derken neredeyse uçağı
kaçırıyorduk.Zurih havaalanında terminalleri harf harf ayırmışlar ve
meğer oralara insansız trenlerle gidiliyormuş. Çıkış kapısına gitme
serüveni ancak trenden indikten sonra başlıyormuş. Tabi biz bunu bilmediğimiz için,
kan ter içinde trene bindik, cama bakıp da beton duvar görmeyelim diye adamlar
duvara Alp dağları inekleri projekte etmişler böyle möö diyen ama hiç gülmek
içimizden gelmedi valla:)
Pusetle hayatımın en hızlı deparını Zurih havaalanı E terminalinde
26 numaralı çıkış kapısına ilerlerken attım. Yarı yolda kadının biri İzmir?
İzmir? dedi," ayy yess teyze yesss" dedik," hurry hurry allahın
şaşkınları" dedi (içinden) ve o esnada " Gurbuz family nerdesiniz" seklinde anons edilmeye basladik. Son bir deparla çıkış kapısına geldik ve her
tarafımızdan boncuk boncuk akan terleri silerek verdik boarding passlerimizi
görevlilere.
Bir uçak dolusu gurbetçi yolcuyla beraber direkt uçuşla İzmir'imize, köyümüze dönerken "hay gözünü seveyim medeniyetin" dedim bir kez daha..
Zürih'deki sağanak yağmurdan ve 14-15 derece havadan sonra 35 derecelik bir İzmir karşıladı bizi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder