"Evet bir anne-bebek bloğunda çocuk ilkokula başlayana kadar bitmeyecek konu başlıklarından biri de" uyku düzeni" olsa gerek. Herhalde ben de,bu mevzuyla en az 5-6 kayıt girmişimdir.
Tam 2,5 yıldır,hiç bir gün kesintisiz bir uyku uyumadım. Hep yorgunum, hep uykusuzum, konsantrasyon sorunlarım, tabir-i caizse " aptallığım" hep kaliteli bir uyku uyuyamamaktan.8 saatlik uykuyu uyuyabilsem bile, bu pek kıymetli uykum en az 2 defa kesintiye uğruyor. İştar henüz bebekken bu kesintiler emzirme yada mama içindi.
Proje bazında gece beslenmelerini kestik, bu defa İştar anne baba yanında yatmak istediği için kesildi uykularım. Kışın kendi evimizde çok sorun olmadı ama Çeşme'de baba ocağındaki tek kişilik genç kızlık yatağımda İştar hanımla sıkış tepiş yatarken tek derdim onun bir an önce dalmasını sağlayıp, yatağına uyandırmadan geri yatırmaktı.Ben de uykuya devam edemezdim çünkü yataktan düşme ihtimali çok yüksekti. İşte en az 1 saat süren o bekleyişlerde cep telefonum hep en yakın arkadaşım oldu, Instagram,haber siteleri,ekşi sözlük derken sabah ışıklarını karşıladım.
Derken İştar büyüdü ama gecenin bi yarısı nedensiz uyanmaları hep devam etti, örneğin şu anki uyanma sebebimiz ya çiş yapmış olması yada çişinin gelmesi."
diye başlamışım söze taa 15 Aralık 2014'te.. Sonrasında Ocak ayında sadece bir kayıt ve hoop orada sonlanmış blog yazıları..Bu da demek oluyor ki, Ocak ayından beri şuraya iki satır dahi olsa yazamayacak kadar azmış vaktim. Bu benim için aslında iyi birşey, zira ben tam bir proje insanıyım. Boşlukta kalınca boşalıyor beynimin arka kıvrımlarındaki tüm negatif düşünceler..Önce kendi kendimle konuşmaya başlıyorum sessiz sessiz, sonra ufaktan depresyon halleri ve sonrasında dibe çakılma.İştar doğduğundan beri, hayatın mecburen rutinleşmesinden mütevellit, bir kaç kez ben de vurdum dibe. Hatta üç kere psikolojik destek alayım dedim ama 40 dakika uzman vatandaş elini çenesine koyup dinlerken, ben de boş boş kendi hakkımda konuşup sonra iyi kalitede bir ayakkabı parasını sekretere ödeyince nedense ayıldım,kendime geldim! Ama şimdiki Sibel olarak ,35 yaşın ve nice nice depresyon ataklarının getirdiği deneyime dayanarak anlaşılması gereken esas hikaye şudur:sen hayata küsünce hayat sana maalesef "ahh canım benim gel öpeyim yanaklarından, geçti geçti korkma, şimdi düzelecek herşey madem o kadar ağladın" demiyor. Sen ne kadar down olursan, hayat sana bi tekme daha vuruyor hep.Üzgünsen,ilave vukuatlarla daha da üzgün hale geliyorsun. Dur ya hele bi şuna da sindire sindire üzüleyim, iki film izleyip sulu zırtlak olayım derken paat bi darbe daha.Onun için kendi çabalarımla düzelmeyecek konularla ilgili üzülmeyi, depresif modlara girmeyi artık bırakmaya karar verdim bu sene başı itibariyle. Hayat senin sandığından da acımasız.Üstelik suratsız,etrafa negatif enerji saçan insanları da kimse etrafında istemiyor. Yani üzüldüğün derdinin dermanı üzülünce bulunmuyor, hele ki elinde yapacak başka bir şey yoksa.Akışına bırak ve gülümse, canın o an istemiyorsa da gülümse..İnan başka çaren yok.
Bu kafaya varmam yaklaşık 30 senemi aldı ama umarım kendimle ilgili diğer değiştirmek istediğim konuları da tez vakitte hallederim.
Her neyse, nereden nereye geldik..Eh dedim ya vaktim yoktu yazamadım..Bu günlerde var biraz vaktim, tek dileğim de ileride daha da fazla vaktim olmaması..
.Hastayım ben bir süredir..Nedeni niçini henüz bilmiyorum,doktorlara daha yeni yeni gitmeye başladım.
Hayat bu ne getireceği belli olmaz, o yüzden İştar'ımın bloguna tam gaz devam etmeye karar verdim; o kadar hızlı geçip gidiyor ki günler ve o kadar kolay unutuluyor ki bir sürü detay..Oysa onunla yaşadığım her an çok değerli..Neden kaydetmiyorum ki?
Ve işte devam ediyoruz..
Hem de kaldığımız yerden..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder