27 Nisan 2015 Pazartesi

Çocukla Londra !? - 1. Bölüm

Bu post da gezenti anne babaların google araştırmalarına gelsin!
Ecnebiler ne yapmış diye "london with a toddler" filan yazınca bin tane derli toplu bilgi geliyor önüne ama bizim Türk insanı ya ketum, ya tanıdığım pek çok kişi gibi seyahat anlayışı yemek ye-alışveriş yap şeklinde. Şimdiye kadar İştar'la çıktığımız hiç bir seyahatle ilgili yaş grubu tutan, doyurucu, ilham verici hatta seyahat programınıza referans bir bilgiye rastlamadım.
Ha ben kendim de yer yön bulma konusunda tescilli salak olduğum için size şu numaralı metroya binip, ordan şu istikamete otobüse gidin filan diyemem ama biraz olsun fikir verebilirim.
Öncelikle şunları faydalı bilgiler olan geçeyim çocuk rutu bir sonraki postta:
1. İngiltere vizesinin prosedürü Schengen'e göre biraz daha farklı. Daha doğrusu hazırlayacağınız evraklar neredeyse aynı, bir de üstüne  online doldurmanız gereken,ananızın nikahı dahil soruların olduğu başvuru formları var.Ama her iki vize de başvuru sırasında adama neden Türk olarak dünyaya geldiğini  küfür eşliğinde gayet güzel sorgulattırıyor.Güzel olan tarafı ise parayı bastırana 3 yıllık vize bile vermeleri,6 aylık vizenin 140 USD olması ve vize başlangıç tarihinin randevu aldığınız gün olması ise tam bi kabus.Örneğin biz 1 Nisan'da çıkacağımız yolculuk için  ne olur ne olmaz deyip erken başvurmuştuk, adamlar vizeyi 27 Şubat'tan başlatmışlar.Şu an 500 küsur USD vererek 3 kişi için aldığımız 6 aylık vizeler 28 Ağustos'ta bitiyor. N'olaaamaz deyip, Sunexpress'in ucuz ( şu an Haziran ayı için kişi başı 260 TL, şaka gibi) ve direk İzmir çıkışlı seferlerine bile baktık ki, şu vizenin hakkını verelim de yazın bir daha gidelim diye:)Ha bu arada internette yapacağınız araştırmada göreceksiniz ama ben üstüne basa basa söyleyeyim: çocuklar da randevuya geliyor ve gayet göz tarama aletine karşı sabit durmaları gerekiyor, ayrıyeten World Bridge ( şu anki UK vize acentası) ofisleri tam randevu saatinde sizi içeri alıyorlar.Ne bir dakika önce ne bir dakika sonra. Yani işin bu kısmı doğum sancısı gibi, yaşarken kanırtıyor adamı ama sonrası selamet..
2. Siz siz olun asla Heathrow kullanmayın. En yüksek havalimanı vergisi burada.Güya mil kullandık, 3 kişi toplam 1000 TL vergi ödedik! Ama denk getirir de arada cüzzi fark olan kampanya bir uçuş bulursanız da tercih edin, çünkü şehir merkezinden buraya ulaşmak cidden çok kolay , tek vasıta.
3. Pusetle bu şehirde yürümek ve toplu taşıma kullanımı inanılmaz kolay, bir tek metro iniş çıkışlarında sıkıntı var, her  istasyonda yürüyen merdiven yok.
4.Nacizane tavsiyem:  orta sınıf restoranlarda (yani Ramsey Gordon'ınkiler filan demiyorum, senin benim gibi insanların gittiği yerlerden bahsediyorum) yemek pek de ahım şahım değil ama inanılmaz pahalı.Sandviç, street food vs yemekten imtina etmeyin.Yemek organizasyonu sadece çocuğunuz için olsun.Siz  minibara istifleyeceğiniz chedar peyniri- tost ekmeğini sandviç yapıp,öğle-akşam yumulun.5 günde öğle-akşam yemeğini görece ortalama yerlerde yedik ve yaptığımız hesaba göre 3 kişinin hesabı  toplam 2000 tl ye yaklaştı.Uyduruk bi mantar çorbasına  menüde10 pound (yaklaşık 40 TL) yazılınca anlamıştım zati..Hovardalık yapılacak yer değil buralar arkadaşım..Ha bu arada: fish and chips'i en iyi yerde yedik, 1994 yılında buraya ilk geldiğimde de kötü ve yağlı bişiydi; şimdi de öyle..
5.Toplu taşımada kullanmak için hemen havaalanından çıkmadan makineden kredi kartınızla Oyster kartınızı alın.Başka bişi değil, sadece Oyster yeter sana.Depozito ücreti dahil biz 30 poundluk kart aldık.Yuh  5 gün için amma da pahalıymış diyeceksiniz muhtemelen ama bi de şöyle düşünün: kendi rızanızla çoluk çocuk , bin bir vize prosedüründen geçerek ve muhtemelen azımsanmayacak bilet paraları ödeyerek buraya kadar geldiniz, sadece Türk olduğunuz için daha arrival bölümünden çıkmadan bavulunuzu bir daha her majesty'nin polisi açtı, özenle katladığınız donlarınız havada uçuştu.Durun daha bu bir başlangıç,sırada daha neler var neler.. Ayrıyeten Oyster kartıma yüklenen kredi biz merkezden Heathrow'a geçerken bitmek üzereydi. Yani neymiş: 5 gün metro ve otobüse binmek için resmen 120 TL harcamışım.
6. Cem Yılmaz 'ın son gösterisinde şöyle bişiler anlatır ya: girersin kuyruğa ve girişteki  Hintli memur pasaportu alıp Hint aksanıyla sorar ya sana "whats your purpose of visit "diye..Hah işte vallahi billahi durum öyle. Hazır olun,Londra'da İngilizden çok Paki ve Hint kökenli insan yaşıyor.Senden beter İngilizce konuşuyor olabilirler ama, kapı gibi UK pasaportlarıyla istedikleri her ülkeye girebilir, bizdeki orta düzey KOBİ yöneticisi kadar işsizlik maaşı alırlar, sense donları valizin en altına döşeyeydim de polis  kontrolde görmeyeydi dersin içinden..
7. Ve son olarak :Londra  pahalı bir şehir.,Pahalı,çok pahalı..Her şey çok pahalı, ultra pahalı, inanılmaz pahalı.

2,5 Yaş Çocuk Gelişimi

Diyetlerde filan da böyledir hani:başta hızlıca verirsin sonra bir düzlüğe çıkma dönemi olur; gene aç gezersin ama gram veremezsin.Bir sonraki kilo verme ivmesini yakalamak için de baya bi kasarsın.
Hah işte çocuk gelişimi de sanırım böyle bişey, zira İştar'ın 2 ay önceki haliyle şimdiki hali arasında pek de bi fark yok. Sanırım düzlüğe geldik!
Bu durum beni biraz endişelendirmeye başladı. Konuşma mevzusu bayrağı bir hayli önde götürdüğümüz bir şeyken artık İştar'ın yaş grubundaki çocukların hemen hemen hepsi bülbül gibi şakıyor hatta İştar'dan daha iyi kendini ifade eden var.İfadeden kastım daha net ve anlaşılır konuşmak, yabancılarla diyaloglarda rahat olmak. Maalesef bizimki bıcır bıcır konuşuyor ama çoğu zaman ben ve bir kaç kişi anlayabiliyoruz ne dediğini, hatta ben dahi anlayamıyorum. Asansörde, orada burada birisi "merhaba" dediğinde bizimki aval aval bakıyor. 2 yaşındayken çok anormal değildi ama şimdi olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Evdeki oyuncaklarıyla sürekli aynı kuleleri yapıyor, okulda bütün gün boyama yaptıkları halde evdeki boyama kitaplarını sadece karalıyor, sıkılırsa da pastel boya yiyor. Bu günlerde en sevdiği aktivite hamur oynamak ama onda da yegane faaliyeti hamuru yılan şekline getirmek yada kalıpla üstüne bastırmak, yaratıcılık filan yok.Harflere olan ilgisini kaybetti, zaten iki harf öğrenmişti 6 ay önce; hala X ve O'da kaldık.
Babasına bakılırsa bizim çoktan "Işıl ılık süt iç" fişini tersten yazmaya başlamış olmamız gerekiyordu ama ben işin o kısmında değilim.Ve fakat merak etmekteyim:en azından son 3 aydır çocuğun bilişsel gelişiminde hiç bir değişiklik olmaması acaba normal mi? Yoksa İştar hala bebek mi yoksa çocuk mu olacağına karar veremediği için mi durum böyle?Hala yere düşen şeyleri ağzına atması, boya çiğnemesi resmen 18 aylık çocuk davranışı.Tuvalet eğitimini tamamlamışken altına kaçırması da regresyon hali
Bazen " anne ben bebeğim,bana emzik ver" filan diyor.
Hatta bunu çok  sık söylediği dönemde altına yapmaya başlamıştı.İki vakayı birbirine bağlayıp, tehlikeyi hemen sezdim tabi. Ne zaman "ben bebek oldum" lafı ağzından çıksa hemen " sen büyüdün annecim, 2,5 yaşına geldin abla oldun" diyorum anti tez olarak. Belki de büyüdüğünü kabullenmek istemiyor. .Hangimiz  isteriz ki?
Bir de şu var: tüm gününü birlikte geçiren çocuklar ister istemez birbirinden etkileniyorlar.Genelde de kopyalanan şeyler kötü özellikler oluyor. İştar sınıfındaki çocuklara vurmayı ve ittirmeyi hemencecik öğretti, diğer çocuklardan aldığı şeylerin de gelişimine pek katkısı olmadı.
Acaba 3 yaş grubuna mı gitseydi? 2012 nin ilk aylarında doğan çocukların hepsi 3 yaş grubuna gidiyor.Bizimki Temmuz doğumlu ama pek çok gelişimsel konuda yaşına göre ileriydi, şimdi ise aynı şeyden bahsetmek kesinlikle mümkün değil, gayet ortalamada hatta bazı kategorilerde resmen bebeğiz!
Bakın mesela benim eşimin özendiği çocuk modeli:
https://www.youtube.com/watch?v=tSqUcrFJ498
Bu da zeki insanlar klubü MENSA'ya kabuk edilen 2 yaşındaki çocuk:
https://www.youtube.com/watch?v=4nErDZBdt_w
Bi de böyle fake geniuslar var, cup cake ile besliyorlar:
https://www.youtube.com/watch?v=bbhld1uAxA8

Eskinin sivri zekalısı, şimdinin şapşal annesi olarak ben çocuğumun sadece sosyal ve  mutlu,kendiyle barışık bir çocuk olmasını isterdim.Zira  algılama kapasitesi, mutluluğu ve doyumu beraberinde nadiren getiriyor.
3 yaşında okuyup yazamasın ama tıpkı geçen günlerde olduğu gibi aynı akşam iki arkadaşı sesini duymak için arasın onu. Evet ya, bi de bunu gördük. Babaannesine gittiğimiz bir akşam bir arkadaşım aradı,kızı İştar'la yaşıt ve bir kaç kere bir araya geldiler, yazın da birlikte Karadağ'a tatile gitmiştik. İştar'ı özlemiş ve konuşmak istemiş.İki kızın telefondaki muhabbetleri inanılmaz komikti. 1 saat sonra yine telefonum çaldı,bu defa kankisi İştar'ın uyuyup uyumadığını merak etmiş,annesine hadi arayalım diye tutturmuş. Uzun uzun konuştular telefonda, yarıldık gülmekten.



Tam Gün Okul ve Günlük Hayat

İştar'ın sabah 9,akşam 5 arası okula gidiyor olması ve bakıcımızın artık haftada 2 gün temizlik ve ütüye gelmeye başlaması elbette hayatımızda bir takım değişiklikleri de beraberinde getirdi:
1. Sabah telaşesi: Her sabah kahvaltı hazırlama derdi bitti, yerine "kahvaltı saatine İştar'ı yetiştirme" derdi geldi.Zira İştar hanım 22:30 gibi uyuyor ve 08:30 gibi uyanıyor. Kahvaltı 9-9:30 arası. Yolumuz 5 dakika ama, daha gözünü yeni açmış bir çocuğu giydirmek ve evden fırlamak için  teoride  25 dakikamız var.! Eh ben de ancak o saatlerde uyandığım için, bu kadar sürede  hızla yataktan fırlayıp,sadece diş fırçalama ve -belki-saç tarama hem İştar'ı, hem kendimi hazırlayıp, bir şeyler atıştırıp,yola koyulmak için en geç  08:45'e kadar vaktimiz yani, 15 dakikamız var!Çünkü evden çıkmamız ve İştar'ı " prenses koltuğuna" -bebek koltuğuna- oturtmam neredeyse 10 dakikayı buluyor.2,5 yaşında bir çocuk için bu süre gerçekten kısa.Okulun önünde hanımefendiyi arabadan indirip, kapıya varışımız da bi 5 dakika en az.Çünkü yoldaki salyangozları incelememiz ve  o günün önemli kişisine vermek üzere çiçek toplamamız da gerekiyor.
2.Beslenme: Yemek yapmayı sevmeyen/beceremeyen bir anne olarak artık sadece akşama ne yapsam konusunu düşünmek gerçekten harika! Okulda maliyet durumlarından dolayı sebze-karbonhidrat ağırlıklı bir menü var. Eğer gerçekten menüdekinin aynısı çıkıyorsa çok iyi, gayet isabetli seçimler yapılıyor.Örneğin bugünkü menüde öğlen yemeği olarak "bahar türlüsü-bulgur pilavı-cacık" yazılmış. Akşama da protein ağırlıklı (yani hazır köfte, tavuk, et, balık vs) gibi yapması-pişirmesi kolay şeyler seçince, esasen beslenme konusu da gayet dengeli gidiyor.
3.Evde hamur işine elveda:Tam gün konseptinde ikindi kahvaltısı da dahil.Çocuklar öğle uykusundan kalkınca, karbonhidrat ağırlıklı bir menü söz konusu. Bizim evde "yapılınca dibine kadar yenen şey" kategorisinde olan kek,börek,poğaça vs gibi muzır gıdalar saat 15-15:30 gibi okulda veriliyor.Örneğin bugünkü menülerinde ikindi kahvaltısında "kumpir" yazıyor.Yarın da un kurabiyesi, bitki çayı varmış.Ohh ne ala,İştar hanım bi dilim havuçlu kek yiyecek diye kalan baton kalıbın tamamını yememize gerek kalmadı artık.Bu süreçte bir tek "meyve" ye yer kalmıyor, onu da erken akşam yemeği sonrasında , uyku öncesine elma-muz gibi "çiş getirmeyen" seçeneklerle dengelemeye "çalışıyoruz".
4. Öğle Uykusu: Normal şartlarda benimleyse arabada gidiş saatlerimizi İştar'ın uyku saatlerine denk getirmek, bakıcısı ileyse uyusun diye bin bir numaralar çekme derdine son! İştar arkadaşlarıyla koyun koyuna öğle yemeğinden hemen sonra gayet mum gibi uyuyor. Hatta şöyle de bir anektod var:Öğretmeni tam günün ilk haftasında bana "İştar kucakta uyumaya alışmış sanırım,illa yanında birini istiyor" dedi. Ben de hınzır hınzır gülümsedim,derken öğretmeni devam etti:" Neyse bu hafta öğle uykusu masalını anlatırken yanında oturdum, haftaya direkt kendisi uyumaya başlar artık"
Nassı yani? Benim kızım yanında oturup masal dinlerken uyuyabiliyor muydu yani?
Ayol genelde şöyle olmaz mı İştar'ın uyku süreci: sen yanına yatarsın, beraber Youtube'dan sevdiği bir kaç video izlenir, en az 2 kitap okunur, bir de ezberden bir masal uydurulur, kıvama gelen İştar bir sağa bir sola dönmeye ve seni tekmelemeye başlar, sen o sırada gardımı alayım falan derken yorgun düşersin ve dünya kararır.Uyandığında saat 13'te başladığın öğle uykusu macerasında saatin 15:00'e geldiğini fark edersin.İştar çaprazlama tepende yatmaktadır, boynun komple tutulmuş, soğuktan büzüşmüşsündür..Küfrederek kalkarsın ve saat 16:30  gibi  İştar'ı uyandırmaya çalışırsın ama nafile..Fosur fosur uyumaya devam eder, ancak 17:15 gibi kalkar. Böylece gece uykusu da tee 23:00 lere sarkar vs vs..
5. Sosyalleşme: İştar'ın grubunda şu an 5-6 çocuk var.Özellikle bir tanesiyle resmen kankiler.Sürekli birlikte oynuyorlar.Ben çalışan bir anneyim ve bir şekilde kızımla benim işte olduğum saatlerde başka birinin ilgilenmesi gerekiyor.İzmir gibi büyük bir şehirde yaşıyoruz ve çok acı bir durum ama 90 daireli bir blokta tam 5,5 yıldır oturmamıza rağmen ne kimseyi tanıyoruz, ne de yaşadığımız sitenin iki parkında doğru dürüst oynayan çocuk var.Benim kızıma sunabileceğim hiç bir sosyalleşme ortamı yok kısacası.Eğer tam gün okul kararını almasaydım,  bakıcısının keyfine göre organize edilmiş parka çıkma saatleri dışında evde kalacaktı.Oysa İştar -her çocuk gibi- yaşıtlarıyla birlikte olmaktan mutlu olan bir çocuk.Birlikte yada paralel oyun çok önemli.Ama keşke her şey eskisi gibi olabilse.Anneler çocuklarını da yanlarına alıp o altın günü senin, bu komşu benim günde 3-4 saat sosyalleşse ve bu annelerin çocukları da kendi aralarında oynasa.Bu süreçte yok Montessori, Waldorf yöntemleri, yok İngilizce öğrenmek vs hiç önemli değil.Yeter ki çocuklar keyfine varsın oyun oynamanın, mutlu olsunlar.Bu durumu ben de hiç yaşamadım zira benim annem de çalışan bir kadındı.Kısaca çocuğunuz sosyalleşsin istiyorsanız, 2 yaşından sonra anaokuluna gönderin.Başka türlü bu iş tam olmuyor.
6.Yorul İştar Horul İştar: Benim makus kaderim yine değişmedi.Bu sefer de İştar'ı okuldan almak için en geç 17 de işyerinden çıkmak durumundayım.Zamanında acemilikten bakıcımızla da saatleri iyi organize edemediğim için 17:30 da çıkardım.İlk gün şansımı deneyip 17:30 da çıktım, yolda öğretmeni aradı;"Bi tek İştar kaldı, ne zaman geleceksiniz?" Yahu tek çalışan anne ben miyim anlamadım ki?
Ama güzel olan tarafı İştar'ı okuldan alınca eğer hava güzelse okulun hemen arkasındaki süper bi çocuk parkına gidiyoruz, en az 1 saat orada koşturup iyice enerjisini atıyor.Üstelik park okulun happy hour partisi gibi.Okuldan çıkan çocuklar orada toplaşıyor, dolayısıyla herkes birbirini tanıyor.Ben de ev hanımı anneler ve over time service veren bakıcılarla tanış oldum bu aralar. Havanın kötü olduğu günlerde hemen ilerideki alışveriş merkezinin oyun merkezine gidiyoruz,çoğu zaman kankisi de bizle geliyor.Kısacası eve girdiğimiz 18:30 saatlerinde yorgunluktan cılkımız  çıkmış oluyor. Vee bingo: en geç 22:30 da garanti uyuyoruz ve hiiç ama hiiç uyanmıyoruz gece boyu.Harika değil mi?
7. Kişisel gelişim: Hmm bu konuda biraz kararsızım açıkçası ve söyleyecek çok sözüm var. Bir sonraki postta..

25 Nisan 2015 Cumartesi

Ben Yapmadım Miki Yaptı

Gündüz çiş yapma konusu, bir kaç operasyonel hata ve sızıntı hariç artık gündemimizden çıktı. "Çişim geldi" diyor, tuvalete gidiyoruz, işlem tamamdır.
O Tom ve Jerry külodu ama sağlık olsun 
Fakat gece çiş yapma  mevzusu Mart ayı boyunca devam etti.Gece altına yapmayan çocuklara sahip anne babalar gerçekten çok şanslı. Bizimki maşallah evdeki 4 alezin ve sayısız çarşaf ve pijamanın hakkını  aylarca ( Ekim-Nisan arası) verdi.
Gece alta kaçırmaların -maalesef- tek ama tek çaresi, 3-4 saatte bir kalkıp, çocuğu kucaklayarak çişe tutmak. İlk başta uyuyup kaldık yada uyansak bile çok geç kaldığımızı fark ettik , bol bol çarşaf ve pijama değiştirdik vs vs. Sonra uzmanlaştık,İştar yatmadan hemen önce, biz yatmadan hemen önce ve gece 4 gibi  çişe tutma bir rutin belirlendi.
Nisan ayı itibariyle gece çiş vakası taş çatlasa 4-5 defadır.
Hatta daha da konuya hakim olunca, şöyle bir şey yapmaya başladım: İştarı kaldırıp çişe götürüyorum, klozete oturtuyorum ve usulca kulağına "çişşşşşş" diye fısıldıyorum. Komutu alan İştar hanım, hemen işleme geçiyor, herkes mutlu mesut ; yatağımıza geri dönüyoruz.Tavsiye ederim bu yöntemi.
Tabi bu arada becerebilirseniz akşam 8 den sonra sıvı alımını da kesebilirsiniz. Ha ben bunu başaramadım,
zira akşam 9 gibi İştar süt krizine giriyor, ben de okulda az içmiş olabileceğini düşünerek,itiraz etmiyorum. Büyüme çağında yeterince süt içmesi , benim çarşaf değiştirmemden  daha önemli.
Zamanla şunu fark ettim, İştar hakikaten Pavlov'un köpeğine bağlamış olayı. Çişinin geldiğini fark ediyor, kalkıp yatakta oturuyor ama asla altına yapmıyor.
Umuyorum bir sonraki adım ya gece boyu kupkuru kalması yada anne çişim geldi diye seslenmesi olur.
Ben şahsen birinciyi tercih ederim ;)

Yine Bana Çişli Günler Düştü ,Eyvah!

Ufak ufak annemlerde başlamıştı hadise.Pazartesileri İştar annemde kalırdı ve ben onu almaya geldiğimde bir torba dolusu ıslak kıyafetle dönerdim eve.
Yine altına kaçırmış annemlerde derdik..Üstünde durmazdık,zira bizim evde taş çatlasa 1-2 defa,okuldaysa hiç olmamış bir şeydi alt ıslatma
Sonra  Şubat 20 gibi birden başladı her şey..Önce 1-2 defa evde gözümün önünde "altına kaçırdı"
Sonra okulda uyurken " altına kaçırmış"
Derken  1saat önce değişen pijamanın yine ıslak olduğunu fark etmelerim, sonra okulda oyun sırasında alta kaçırmalar , poşet içinde eve gelen ıslak kıyafetler..
Tüm bunların alta kaçırma değil, basbayağı İştar' ın  çişini altına yapması olduğunu aynı gün tam 7 kere pijama değiştirince ancak anlayabildim! Konduramadık önce, doktora koştuk.Belki idrar yolları iltihabı geçiriyordur dedik.. Ben şahsen çok çok üzüldüm, bir yandan da kendimi inanılmaz suçlu hissettim.Acaba gereksiz yere çocuğa zorla erkenden bezi mi bıraktırmıştım? Belki hazır değildi? Ve hatta daha da ötesi bu sorunlar biz İştar'ı tam gün okula başlattıktan hemen sonra peydahlanmıştı.Bunun dışında değişen bir şey yoktu ki İştar'ın hayatında son zamanlarda? Travma mı geçirmişti acaba?
Tahlil sonuçları tertemiz çıktı fakat doktor asıl ciğerlerine inme ihtimali olan bir öksürüğün varlığının daha önemli olduğunu söyledi." E çiş için gelmiştik buraya biz ama "deyince de "Yok ya bez bağlayın gitsin, zaten daha çok küçük" deyip konuyu geçiştirdi. Biz de öksürük ilaçlarına başladık
İdrar  yollarında bir sorun olmadığına göre olay psikolojikti demek. Okulun psikoloğundan randevu aldım Martın ilk haftası.Konumuz çiş meselesiydi ama meğer derdimiz daha büyükmüş.
Psikolog, soru cevap yöntemiyle elde ettiği verilere dayanarak, şöyle bir yorumda bulundu,( özet geçiyorum):
"İştar  ona yaptığımız muamele sonucu kendini evin çocuğu olarak değil, anne babayla eşit haklara sahip bir birey olarak görüyor. Sınır çizme konusunda yeterli değiliz,istenmeyen davranışlarıyla ilgili hiç bir yaptırımda bulunmadığımız için canının istediğini her şeyi yapabiliyor.Şimdi bu haldeyse 17 yaşında nelerle karşılacaksınız? Şu anda özgür ruhlu diyerek sempatik gördüğünüz bazı davranışları ileride arkadaş gruplarından dışlanmasına sebep olursa ne yapacaksınız?"
E çiş?
"Çiş konusu da detaylı olarak ayrıca incelenmesi gereken bir mesele ancak bu alta yapmaların da  söylediklerimle birebir ilişkili olduğunu düşünüyorum".
Bir takım ödevler verdi psikolog bize. Bunlardan bazıları çizilmesi gereken sınırların baba tarafından deklare edilip, anne baba tarafından denetiminin sağlanmasıyla ilgiliydi.Diğerleri de yaptırımlarımızın davranışla ilintili olmasını sağlamaktı. Yani sandalyeyi çekip mutfak tezgahına çıktığında " sana bugün çizgi film yok" demek yerine alıp  mutfaktan çıkarmak gibi.
E peki çiş konusunda yaptırım yapalım mı?
Evet mesela, bak bu son külotun başka külotumuz kalmadı yada ıslak kıyafetleri alıp, makineye beraber atarak yaptıklarının sonucuna katlanmasını sağlayabilirsiniz..
Akşam psikologla görüşülen mevzular babaya anlatıldı, tabi özellikle çocukla kaliteli zaman geçirme konusu eşimin hiç ama hiç hoşuna gitmedi.Hatta mevzuyu abartıp kendi lehime modifiye ettiğimi bile düşündü.
O gece ilk disiplin aksiyonunu aldı eşim.Aksiyon da şu: İştarı lop diye kendi yatağına yatırdı, bundan sonra sen kendi yatağında yatacaksın, hadi bakalım?
Daha odadan çıkar çıkmaz İştar ağlamaya başladı;ben müdahale etmeye davrandım, baba " bir daha disiplin misiplin uğraşmam ha" diye tehdit etti
İştar  odasında kesintisiz 15 dakika  bizi çağırarak ağladı.
Babası yanına gittiğinde o çoktan yatağından inmişti, babasının  bacağına sarılmış odaya girer girmez..O gitmese ben koşacaktım zaten.
Kıyamam ben fındık fareme. Batsın disiplini, Tracey Hogg usulleri..Anayım ben ana..
E sonuç?
İştarın altına çiş yapma huyu bıçak gibi kesildi. Nasıl? Tabi ki benim şark kurnazlığımla.
Okul sonrası kankisiyle beraber gittiği kapalı oyun alanında , hem de oyunun en zevkli kısmında yine altına yapınca, onu hemen oradan çıkardım; altını değiştirdim ve ağlamasına hiç aldırmadan eve götürdüm. Bu davranışımın nedenini  de açıkladım. Bana bir daha altına yapmayacağını söyledi, öpüştük, sarıldık.
O günden sonra İştar bir daha asla gündüzleri altına yapmadı.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Ve Tam Gün Okulluyuz

İnce ince planlıyordum bir süredir..Bir taşla iki hatta bellki üç kuş vurulacaktı.Piyasa rayicinden bir hayli fazla parayı vermek zorunda kaldığım bakıcı müessesini 2 güne indirecek, İştar'ın tam gün yaşıtlarıyla beraber sosyalleşmesini sağlayacak ve mecburen de olsa evin işleriyle biraz daha fazla ilgilenecektim. Valla bu üçüncü hedef de yeterince önemli zira evde sürekli bir yardımcı olunca insan kendi evine yabancılaşıyor bir süre sonra. Yatılı bir yardımcı durumunda ne oluyor vallahi onu hiç düşünemiyorum.Hele ki kullanılmıyorsa o dolabın içinin silinip silinmemesinin de bir önemi kalmıyor, hatta daha ötesi öylece bırakıveriyorsun akşamdan kalma  kirli tabakları lavabonun içine..
Ocak ayı gibi İştar'ın uyku sorunları iyice tavan yaptı.Baktım olacak gibi değil, gittiği anaokulunun müdürüne bir mail attım:
Fikir almak istediğim konu şuydu: İştar’ın uyku sorunu hep vardı ama artık baş edemediğimiz noktaya geldi.
Örneğin bugün sabah 04:30 da kalktı, oysaki akşam 10 gibi , o da zorla,  uyutabilmiştim.Muhtemelen şu saatlerde okulda sızmıştır.
Gece yarılarına kadar full enerji dolaşıyor ortada . Sanki hiç  uykusu yokmuş gibi lego oynuyor gece 1’de.Bildiğimiz tüm yöntemleri denedik ama olmadı.
Bir türlü düzene sokamıyoruz, acaba bu sorunun altında yatan başka bir şey mi var, merak ediyorum.

Bize ne önerebilirsiniz bununla ilgili, evde ne yapalım, nasıl davranalım?
Cevap da şöyle bişi geldi:
Zaman zaman böyle uyku sevmeyen çocuklarımız oluyor.
Uyuyorsa öğlen uykularını bitirmekle başlamalısınız.
Demekki İştar uykuyla arası iyi olan bir yapıda değil, az uyku ona yetiyor.
Okulda geçirdikleri süreyi uzatmakta, yaptıkları aktivite miktarını arttırdığı için uyku sevmeyen çocuklarda işe yarıyor.
Ben de şunu dedim:
Bizim durum biraz daha ciddi boyutta olabilir.
Öğle uykuları için  artık hiç çaba sarfetmiyoruz, ancak kendi sızarsa. Olur da öğlen uyursa, ne yaparsak yapalım uyanmıyor,ancak zorla dürterek uyandırmamız gerekiyor.
Okuldan çıkınca en az 1 saat parkta oynuyormuş ama belki az geliyordur ,onu bilmiyorum.
Bazen de ben işten gelene kadar hiç uyumamış oluyor, bu defa da akşam 7 gibi koltukta sızıp, 12 de tekrar uyanıyor, gece 3 lere kadar ayakta. Boyama yapıyor,şarkı filan söylüyor. Yani öyle mızmız filan değil,  gece 3 te günlük hayatına aynen devam ediyor.
Akşam 10-11 gibi yatıp sabah 8 de kalktığı günler artık çok nadir,  eskiden geç yatıyor derdik, şimdi bu kadarına razıyız..
Ki bu durumda da ,gece boyunca en az 3 kere uyanıyor mutlaka.
Bir sonraki hafta facebookta paylaşılan sevimli bir okul fotoğrafından sonra şirket içinde odadan odaya fotoğraf üzerine yorum yapıldı ve  babam lafı patlattı: "Valla İştar  tam gün okula gitse daha çok mutlu olacak"
Ve ben de aksiyona geçtim hemen ve salladım maili okula:
Bu Pazartesi İştar için okulda   tam bir gün  denemesi yapalım istiyorum. Arada sektireceği günler olacaktır elbette ama takriben 9 Şubatla başlayan hafta itibariyle  tam gün okul düzenine geçebilirsek süper olur..Genel olarak uyku mevzuları dışında  İştar uyumlu bir çocuk ama yine de  bir kaç defa deneme yapmadan direkt   tam güne başlatmak belki sorun yaratabilir. Öğretmeni de uyum durumunu mutlaka gözlemleyecektir.
Ne dersiniz bu şekilde yumuşak bir geçiş yapalım mı önümüzdeki hafta için?

13 Şubat itibariyle İştar hanımın tam zamanlı anaokulu serüveni başladı..Resmi olarak!
Bakıcısıyla Şubat ayı için haftada 2-3 gün gelip o aya özel tam maaş verme konusunda anlaştık. sonraki aylar için de haftada 2 gün gelme karşılığında "artık" makul bir ücret konusunda da anlaştık. Tam gün okul işi finansal olarak da bizi rahatlatacak ,zira eskiden totalde 1900 tl ye mal ettiğimiz çocuk bakımı+ temizlik+ütü+ yemek işlerini Marttan itibaren 1450 TL ye mal etmeye başlayacağız,ekstra sosyalleşme de cabası ;)
Görünürde harika olan bu planda tabi büyük riskler de aldık: İştarın tam gün okulu sevmemesi, sürekli hasta olması, okula getirip götürecek kişinin artık ben olmam ama işlerin durumu vs..
Ölmek var dönmek yok!

Devam

"Evet bir anne-bebek bloğunda çocuk ilkokula başlayana kadar bitmeyecek konu başlıklarından biri de" uyku düzeni" olsa gerek. Herhalde ben de,bu mevzuyla en az 5-6 kayıt girmişimdir.
Tam 2,5 yıldır,hiç bir gün kesintisiz bir uyku  uyumadım. Hep yorgunum, hep uykusuzum, konsantrasyon sorunlarım, tabir-i caizse " aptallığım" hep kaliteli bir uyku uyuyamamaktan.8 saatlik uykuyu uyuyabilsem bile, bu pek kıymetli uykum en az 2 defa kesintiye uğruyor. İştar henüz bebekken bu  kesintiler emzirme yada mama içindi.
Proje bazında gece beslenmelerini kestik, bu defa İştar anne baba yanında yatmak istediği için kesildi uykularım. Kışın kendi evimizde çok sorun olmadı ama Çeşme'de baba ocağındaki tek kişilik genç kızlık yatağımda İştar hanımla sıkış tepiş yatarken tek derdim onun bir an önce dalmasını sağlayıp, yatağına  uyandırmadan geri yatırmaktı.Ben de uykuya devam edemezdim çünkü yataktan düşme ihtimali çok yüksekti. İşte en az 1 saat süren o bekleyişlerde cep telefonum hep en yakın arkadaşım oldu, Instagram,haber siteleri,ekşi sözlük derken sabah ışıklarını karşıladım.
Derken İştar büyüdü ama gecenin bi yarısı nedensiz uyanmaları hep devam etti, örneğin şu anki uyanma sebebimiz ya çiş yapmış olması yada çişinin gelmesi."

diye başlamışım söze taa 15 Aralık 2014'te.. Sonrasında Ocak ayında  sadece bir kayıt ve  hoop orada sonlanmış blog yazıları..Bu da demek oluyor ki, Ocak ayından beri şuraya iki satır dahi olsa yazamayacak kadar azmış vaktim. Bu benim için aslında iyi birşey, zira ben tam bir proje insanıyım. Boşlukta kalınca boşalıyor beynimin arka kıvrımlarındaki tüm negatif düşünceler..Önce kendi kendimle konuşmaya başlıyorum sessiz sessiz, sonra  ufaktan depresyon halleri ve sonrasında dibe çakılma.İştar doğduğundan beri, hayatın  mecburen rutinleşmesinden mütevellit, bir kaç kez ben de vurdum dibe. Hatta üç kere psikolojik destek alayım dedim ama 40 dakika uzman vatandaş elini çenesine koyup dinlerken, ben de boş boş kendi hakkımda konuşup sonra iyi kalitede bir ayakkabı parasını sekretere ödeyince nedense ayıldım,kendime geldim! Ama şimdiki Sibel olarak ,35 yaşın ve nice nice depresyon ataklarının getirdiği deneyime dayanarak anlaşılması gereken  esas hikaye şudur:sen hayata küsünce hayat sana maalesef "ahh canım benim gel öpeyim yanaklarından, geçti geçti korkma, şimdi düzelecek herşey madem o kadar ağladın" demiyor. Sen ne kadar down olursan, hayat sana bi tekme daha vuruyor hep.Üzgünsen,ilave vukuatlarla daha da üzgün hale geliyorsun. Dur ya hele bi şuna da sindire sindire üzüleyim, iki film izleyip sulu zırtlak olayım derken paat bi darbe daha.Onun için kendi çabalarımla düzelmeyecek konularla ilgili üzülmeyi, depresif modlara girmeyi artık bırakmaya karar verdim bu sene başı itibariyle. Hayat senin sandığından da acımasız.Üstelik suratsız,etrafa negatif enerji saçan insanları da kimse etrafında istemiyor. Yani üzüldüğün derdinin dermanı üzülünce bulunmuyor, hele ki elinde yapacak başka bir şey yoksa.Akışına bırak ve gülümse, canın o an istemiyorsa da gülümse..İnan başka çaren yok.
Bu kafaya varmam yaklaşık 30 senemi aldı ama umarım kendimle ilgili diğer değiştirmek istediğim konuları da tez vakitte hallederim.
Her neyse, nereden nereye geldik..Eh dedim ya vaktim yoktu yazamadım..Bu günlerde var biraz vaktim, tek dileğim de ileride  daha da fazla vaktim olmaması..
.Hastayım ben bir süredir..Nedeni niçini henüz bilmiyorum,doktorlara daha yeni yeni gitmeye başladım.
Hayat bu ne getireceği belli olmaz, o yüzden İştar'ımın bloguna tam gaz devam etmeye karar  verdim; o kadar hızlı geçip gidiyor ki günler ve o kadar kolay unutuluyor ki bir sürü detay..Oysa onunla yaşadığım her an çok değerli..Neden kaydetmiyorum ki?
Ve işte devam ediyoruz..
Hem de kaldığımız yerden..