Bu hafta sonu da düzen bozulmadı ve üç kişilik çekirdek ailemiz hep beraberdik.
Cumartesi geçen haftaki gibi yine Çeşme'ye uzanıp, teknemizi kolaçan etmeye gittik.Aslında niyetim İştar'ı annemlerde bırakıp,rahatça içeriyi adam akıllı temizleyip, koltuk kılıflarını evde yıkamak için söküp,kamaralara çarşaf sermek için ölçü almak filandı ama bir şekilde olaya İştar'ın Memo dayısı, amcası ve bir arkadaşı dahil olunca iş "en iyi tekne arkadaşın teknesidir" durumuna döndü.
Ve maalesef şunu da öğrendim ki,İştar yürümeyi öğrenmeden tekne seyahati cidden çok zor. Hatta esasen İştar yürümeyi öğrenmeden genel olarak seyahat çok zor.Çünkü İştar artık sabit bir şekilde kuzu kuzu kucakta durmuyor,genel olarak onu mutlu eden tek şey içinde bir kaç oyuncak olan genişçe bir alanda emeklemek, bir şeylere tutunup ayağa kalkmak, etrafı keşfetmek. Ancak 32 feetlik bir yelkenlide bunu yapması neredeyse imkansız. Bir kere teknemiz yelkenli olduğu için form olarak dar,yani emekleyecek bir salon- salomanje durumumuz yok;üstelik henüz içeriye bir hanım eli değmediği için göreceli olarak rahat bir anne olan ben bile İştar'ın herşeyi ellemesinden rahatsız oldum.Sağa sola fare için serpiştirilmiş fare zehirleri de cabası! Yani özetle geçen Cumartesi tekne keyfi yapıldı yapılmasına ama keyfi yapanlar babamız ve diğer misafir beyler olurken, ana kız vaktimizin çoğunu aşağı katta geçirdik. Arada İştar'ı havuzluğa çıkardım elbette ama denize girmedikten sonra doğrusu daracık yerde çocuğu tutmanın da bir anlamı yok. Muhtemelen yanımızda başka minik misafirler -ve anneleri- olursa yada Sakız'a filan geçersek ancak İştar'ın teknede olmasının bir manası olacak. Yoksa yazın tekneyle çıktığımız günlerde sanırım İştar hanım, anneanne-babaanne evinde takılacak, ki doğrusu da bu bence.Öbür türlüsü zorlama ve hatta çocuğa işkence olacak gibi. Nitekim, dar alanda kısa paslaşmalar yaşadığımız Cumartesi günü, İştar ana kamaranın yatağında yuvarlanırken teknenin isminin yazılı olduğu etiket eline geçti ve bir şekilde onu gözüne sokmayı becerdi. E baya da ağladı tabi! Üstelik gözü de kızardı.
1 saat sonra da kucağımda haklı olarak mızıldanırken birden tos diye kafasını göğsüme geçirdi ve maalesef kolyemin çıkıntılı kısımları henüz kel olan kafasını çizdi! E bir posta da öyle ağladı. Tekneden nihayet indiğimizde ise İştar'ın ağlamaktan gözleri kızarmış, sümükleri akıyordu!
Neyse ki dönüşte bir şeyler atıştırmak için uğradığımız Yusuf Usta'da ilk defa bulgur, patlıcan musakka gibi lezzetlerle tanıştı, etraftan bolca ilgi gördü de kendine geldi!
Outdoorcu babamızın en sevdiği taşıma gereci! |
Bütün kızlar toplandık! |
Fotoğraftaki Marmariç çocukları (soldan sağa): Leyla,Ayşegül,Su ve kucağında İştar, Ezel,Can ve kucağında kardeşi Rüya, Ali, Tibet. |
Gelecekte iyi arkadaş olmalarınıı ümit ettiğim Ayşegül ve İştar... Ayşegül şu an 19 aylık.Kızları kucaklayan da Ayşegül'ün babası Yasin. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder