Vizemiz, koca bir bavul dolusu kıyafetimiz, ekstra alınmış emzikler, biberonlar, kavanozlar dolusu hazır mama,puset ve bilumum malzemelerle Perşembe öğlen Ayvalık'a doğru yola çıktık. Arabanın bagajında en fazla yer kaplayan eşyalar hiç şüphesiz İştar'a aitti. Bebekle seyahate gitmek bilinmezliklerle dolu bir macera olduğu için her şeyin en kötüsünü düşünmek ve gündelik tüm malzemeleri fazla fazla almak gerekiyor.
Aralarında benim çalıştığım firmanın da bulunduğu organize sanayi bölgesindeki katılımcılara yönelik hazırlanmış 50 kişilik kapalı bir tur organizasyonuydu Midilli gezisi.
"Sabah 9'da Ayvalık'a gidecek otobüsümüze binmek üzere Organize müdürlüğü önünde buluşma".. diye başlayan bir tur programı İştar'ın dedesine katiyen uymayacağı için anneanne-teyze dededen oluşan çekirdek kadro olarak bir gün önceden ve son derece ehli keyif şekilde düştük Ayvalık yollarına (babamız 1 haftadır Kore'de ve maalesef bu turun tarihleri onun programa uymadı) O kadar" kendimiz gidiyoruz nasıl olsa, yetişecek bir yerimiz yok" desem de yine de nefes nefese, son dakikada ancak her şeyi toparlayıp arabaya binebildim.Kendime kaç tane çorap götürdüğümü bilmiyordum, umurumda da değildi ancak İştar'la ilgili her şeyi iyice kontrol edip dikkatlice hesap ederek yerleştirmem gerekiyordu.Çünkü tecrübelerle sabit: Adalı Yunanlılar ehli keyiflikte bizden bile beterler, bir Pazar sabahı bebeğe uygun alkolsüz ıslak mendil bulma ihtimalim çok düşük!
Cunda'daki otelimiz inanılmaz güzel bir butik oteldi (Ziyabey Konağı) ama iki arkadaş yada sevgili olarak gidersen..Harika eskitilmiş eşyalarla döşenmiş ama emekleme için boş alanı çok az bir oda,kahvaltı için muhteşem nilüferlerle süslü bir bahçe..
Ama ne bebek yatağı var ne de mama sandalyesi! Dolayısıyla muhteşem pirinç başlıklı çift kişilik yatakta geceyi teyzesi,İştar ve annesi olarak koyun koyuna geçirdik. Uykusu bir türlü gelmeyen İştar hanım yatak başlığını gece 1'e kadar kafesteki maymun gibi salladı, küüt bir sağa bir sola kendini attı ,resmen kafa ütüledi! Ertesi gün kahvaltı sonrası otelden ayrıldık ve maalesef ayrılırken öğrendik ki önceden söylenirse bebek yatağı ayarlanabiliyormuş!
Keyifli ve kısa bir feribot yolculuğu sonrasında İştar hanım, önce davranıp depar atan annesi sayesinde feribottan inenler arasında Yunanistan'a ilk girişini yaptıran kişi oldu. Cunda'dan aldığımız dersle Midilli'deki otele giriş yaparken hemen ilk iş bebek yatağını hazırlattırmak oldu. Maalesef 4 yıldızlı bir otel olmasına rağmen yine oda ufaktı ancak İştar'ın keyfini getirecek bir şey vardı: etrafı fileli portatif bebek yatağı!
İştar'la yapılamayacak her türlü aktivitede İştar'ı yatağın içine oturtmak yeterliydi,zaten orada yeterince eğleniyordu! İlk akşam grubun diğer üyeleri programa dahil olan taverna eğlencesine giderken, bebekleri almayacaklarını önceden bildirmiş oldukları için , İştar, ben ve teyzesi Midilli'deki müşterimle sakin bir akşam yemeği için buluştuk. Yunanlıların alışkanlıkları malum, akşam 9' da buluştuğumuzda İştar çoktan uyumuştu -ki bu saat bir Yunanlıya göre yemeğe oturmak için ziyadesiyle erken.
Ertesi gün sabahtan akşama tura özel kiralanmış otobüsle yoğun bir gezi programı bizi bekliyordu. Buraya kadar her şey çok iyi gitmiş,ne İştar ne de biz Cunda'daki butik otel gecesi hariç herhangi bir sıkıntı çekmemiştik. Ancaaak gördüm ki, yaklaşık 10 saat boyunca emekleme çağındaki bir bebeği mütemadiyen inip binilen bir gezi otobüsünde idare etmek çok zormuş! Normalde dört tekeri görüp uyuyan İştar, tepemizdeki hoparlörden yükselen rehberin sesi sayesinde katiyen uyumadı, sürekli ayaktaydı ve sağa sola sataşmakla meşgüldü.
Önümüzdeki koltukta oturan anneannesinin saçları hiçbirşeyden çekmedi İştar'dan çektiği kadar!Yorulup da uyuyakaldığı tüm zamanlarda, tam da otobüsten inip bilmem ne kilisesine gideceğimiz tuttu ve otobüsten pusete transferler sırasında uyandı. Akşam olup da otele döndüğümüzde cidden tükenmiş vaziyetteydim. İştar'ın da pili akşam erkenden bitti ve ana kız , grubun kalan kısmı yine taverna eğlencesindeyken otel odasında uyuyakaldık.
Son gün ise maalesef İştar ve benim için daha da yorucu geçti: bu defa sadece aşıdan aşıya ağlamasını duyduğum minik kızım bir kaç kere yolda ağlama krizine tutuldu.Aslında nedeni çok basitti: İştar alıştığı uyku saatinde uyumak istiyor. Ortam müsait, arabadayız, fakat gel gör ki tepesinden anlam veremediği cızırtılı bir ses (yani rehberimiz Nedim Atilla) ara ara konuşup sonra susuyor.İşte İştar da bir süre sonra bu garip gürültüyle iyice arızaya bağladı ve o kadar çok ağladı ki ,sonraki durağımız olan öğle yemeği molasında otobüsten indiğime hiç bu kadar sevinmemiştim. Bebekle seyahatte en çok korktuğum şey olmuştu: hem onca insanın içinde belki bir yarım saat susmadan kızım -haklı yere- ağlamış, hem de durduk yere yaş ortalaması hayli yüksek grubumuzdaki insanları rahatsız etmiştik. Neyse ki sonraki etaplarda Ayvalık'a dönene dek arıza çıkarmadığı gibi her gittiği yerde ilgi ve sevgi odağı oldu minik hanım. Minik parmaklarıyla her gördüğünü dede diye göstermesi ve sürekli sağa sola gülücük atması ilgisiz duran insanları bile onunla mecburen ilgilenmeye zorluyor galiba!
Neyse sağsalim Ayvalık'a vardık, oradan hoop arabaya transfer ve zzzz İştar hanım uyur.
Eve geldiğimizde Kore yorgunu babamız kapıda bizi bekliyordu.İştar kısa bir süre sonra uyandı ve ilk yaptığı şey " ayyy babaaa" deyip babasına sarılmak oldu.
Ve her anne gibi ilk yurt dışı seyahatten çıkardığım dersler (yazdıklarım 5-6 ay ve üzeri bebekler içindir, bebeğiniz daha küçükse valla bence hiç durmayın salın kendinizi yollara)
1. Bir sürü insanla mecburen aynı rotada gezilen organize bir turla seyahat etmek ciddi bir kumar. Eğer bebeğiniz İştar gibi uyumluysa eyvallah ama isteklerini ağlayarak ifade eden bir bebekle işiniz gerçekten zor, sakın ha derim.Bebekle seyahat tercihen bireysel olmalı ve elinizin altında kiralık bir de araba olmalı.
2. En az bir kişi sürekli yanınızda eşlik etmeli yoksa sadece tek ebeveynin her şeyin altından kalkabilmesi zor ( bizde çok şükür teyzemiz vardı)
3. Otelde bebek yatağı, mama sandalyesi olup olmadığını mutlaka sorun; yoksa başka otele gidin, illa o otel olmalı derseniz portatif yatak , portatif mama sandalyesi olayına girin.
4. Biberon ve emzik kullanan 18 aydan küçük bebekler için sterilizasyon hala önemli ve seyahatlerde sizin eşyalarınızı kaynatacak tonton bir otel görevlisi bulmak zor.Eğer sık seyahat edecekseniz paraya kıyıp seyahat boy sterilizatör alabilirsiniz. Ancak bizim gibi keyfe keder seyahatçi bir aile iseniz,evden ufak bir kettle götürmek işinizi görür. Hem her türlü mama vs için de kaynatılmış suya ihtiyacınız olacak neticede. Misal ben böyle bir şey götürmediğim için akşamın bir vakti mini bardan suyu alıp otelin ışıkları kapalı restoranında el yordamıyla kettle bulup suyu kaynatmak zorunda kaldım.
5. Oturacağınız her türlü kafe restoranda önce mama sandalyeniz var mı diye sorun. Yoksa bence oraya oturmayın.
6. Yanınızda her güne 3 set kıyafet hesaplayıp götürün.Fazlası da gereksiz yer kaplıyor- ben kıyafet işini biraz abartmışım galiba- ayrıca günlük bebek bezi tüketiminize 1 ekleyerek, kaç gün kalacaksanız o kadar bez götürün.Ben 4 gün için 4*6 = 24 bez götürdüm, 5 tane de İştar'ın çantasında vardı, birazı arttı.
7. Islak mendil...ıslak mendil...ıslak mendil...Bol bol ıslak mendil..
8. Gitmeden yedek biberonlar, yedek emzikler alın. Bütün gün dışarıda olacaksınız ve o emzik yıkamanızın mümkün olmayacağı yerlerde kaç defa yere atılıyor biliyor musunuz?
8. Çantada az yer kaplayan oyuncaklar kesinlikle iş görür!
9. Numune boy şampuan yanımdaydı ama bir de ufak sünger almadığım için doğru dürüst köpürtemedim ve İştar'ın banyoları yarım yamalak oldu.
10. Bir ufak çantaya şunları koymayı lütfen unutmayın: ateş düşürücü şurup,termometre, banyo termometresi ( evdeki küvet ortamı burada yok, o termometreyi duş başlığından akan suya tutacaksınız!),vitaminler,kullandığı diğer ilaçlar,varsa merhem vs ve yaz ayındaysanız sinek ilacı
Her detayı buraya yazmıyorum, siz zaten diğer almanız gerekenleri biliyorsunuz..
Ama sonuçta şu bir gerçek: evet bebeklerimiz hep yanımızda olsun istiyoruz,her şeyi onlarla birlikte yapalım istiyoruz ama seyahat -daha doğrusu bebeğin alıştığı düzenin değişmesi- minikleri ister istemez yıpratıyor ve hele ki bebek hassas ise yada sık ağlayan bir bebekse anne baba açısından durum daha da yorucu bir hal almaya başlıyor.Emekleme dönemindeki bir bebekle seyahat ise en zor olanı, henüz yürümediği için ellerini nasıl temizlendiğini bilmediğimiz yerlere sürsün istemiyoruz ancak bunu yaparken de bebeği özgürlüğünden alıkoyuyoruz.
Bana göre bebek yürümeye başlamadan, ev ortamının olmadığı seyahatlere onu da sürüklemek çok doğru değil. Bir kere siz gezdiğinizden bir şey anlamıyorsunuz üstelik çocuğun da düzeni, yemeği uykusu bozuluyor, hareketi sınırlanıyor. Minicik bebeğin o gittiğiniz Modern Sanat Müzesi' nden bir şey anlamayacağı zaten aşikar. E o zaman bu kendini zora sokuş niye?
Bence bebeğinizi gönül rahatlığıyla bırakabileceğiniz sevgi dolu yakınlarınız varsa ve siz onu bırakmaktan vicdanen rahatsız olmayacaksanız en güzeli onlarla birlikte ev düzeninde kalması.
-Ha bu arada bakıcı eşliğinde seyahat işine maddi -manevi gücü yetenleri bundan tenzih ederim-
Ben kendim gezip tozarken kızımı asla bırakamam, o yüzden uzak mesafe seyahat işlerini biraz rölantiye almış durumdayım. En fazla yakın coğrafyalar olabilir..
Yani bizim Güney Amerika seyahati şu an itibariyle en az 2 yıl ileri bir tarihe atılmış durumda!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder