Bu bloğu- zaman zaman kesintiler olsa da - bir şekilde sürdürdüğüm için çok mutluyum. Kimsenin okuyup okumaması da çok önemli değil, çünkü ben hem Ayşe'nin hem de İştar'ın bloglarını sadece ve sadece anı olsun diye yazıyorum.Geriye dönüp okumak o kadar eğlenceli ki.
Aslında kızlarla rutin bir günümüzü videoya da çekmek lazım. Her yıl kızlarım büyürken bu rutinler de değişiyor, eskileri unutuveriyoruz.
Hele şimdi, tam şu gün yani 2 Aralık 2016'da..İştar'ım neredeyse 4,5 yaşında; Ayşe'm de 8,5 aylık..En tatlı, en unutulmayacak zamanları tam da şimdi. Her ne kadar fazlası beni bunaltsa da, çocuklarımla geçirdiğim zamanlar kadar mutlu olduğum bir şey yok gerçekten.
Çok uykusuzum- gece boyunca en az 5 kere uyanıyorum- ve tüm planlarımı çocuklarıma göre yapıyorum, bu da otomatik olarak bazı aktiviteleri yapamamam anlamına geliyor; ama hiç mutsuz değilim.Geç yaşta anne olmanın da etkisiyle, her anın tadını çıkarmaya bakıyorum.Hatta keşke iş yerinde düzgün bir ortam olsa da hiç olmazsa Ayşe' yi götürüp, iş aralarında onunla vakit geçirebilsem..Zaman çok hızlı akıp gidiyor; Ayşe'nin de, İştar' ın da bebeklik ve çocukluk çağları bitecek; artık anne babayı istemeyen,ajandaları dolu, bağımsız ruhlu ergenlere dönüşecekler; ve eşimle biz kukumav kuşu gibi kalacağız bir başımıza, biliyorum.
İştar şu sıralar bana inanılmaz düşkün. Okuldan gelip uyuyana kadar tüm zamanını benimle geçirmek istiyor. Nereye gitsem peşimde yada tepemde.
Sabahları İştar'ı uyandırmakta çok zorlanıyorum.Hazırlanıp 8:20 gibi gelen servisine yetişmesi lazım- ki 8:20 hiç de fena bir zamanlama değil aslında.Önümüzdeki sene hangi okulda olacağını bilmiyorum ama en yakın okulun servisi bile 8:15'te geliyor, beklemeden gidiyor.Üstelik seneye bir de kahvaltı faslı olacak. Şu an işimiz çok kolay, sadece giydirip saçını yapmam yeterli.Hele ki kuzeninin gittiği okula gönderirsek- ki bu durumda imkansız- okul öncesi sınıfında 7 gibi, 1. sınıftan itibaren de 6:30'da uyanması lazım ki servise yetişebilsin.Şu anda, servisi kaçırsa bile - ki haftada minimum 2 kere oluyor bu- ya ben ya babası okuluna hemen bırakabiliyoruz,zira evle okul arası sadece 10 dakika.Ama önümüzdeki yıl için göndermeyi düşündüğümüz okul seçeneklerinin eve uzaklığı minimum 25 dakika ile şehrin diğer ucu arasında değişiyor. Yani kesinlikle servisi kaçırmak gibi bir lüksü olmaması lazım!!
Her neyse, öyle böyle, gıdık gıdık derken İştar uyanıyor, hemen giyinme faslına geçiyoruz. Hazırlanmak için genelde 10 dakikamız filan oluyor.Saç baş yapımı ve İştar'ın okul çantasının hazırlanması kısmından sonra genelde servis öğretmeni arıyor. Ayakkabılarını kendisinin giymesi için bin defa hatırlatma yaptıktan sonra, apar topar aşağıya iniyoruz ve uzun bekleyişimiz başlıyor.İnsanlar bizim kadar azimli olmadıkları için sanırım, çocuklar gecikiyor, onlar gecikince bizim de servisi bekleme süremiz artıyor.Neyse servis geliyor,İştar'ı yolcu ediyorum.
Kahvaltısını okulda yapıyor. İştar'ın gittiği okul yemek yönünden bir hayli zayıf ve maalesef İştar kahvaltıyı normalde sevmeyen bir çocuk.Dolayısıyla onu okulda motive edecek bir şey pek yok. Genelde ekmek,çok az peynir ve sütmüş İştar'ın kahvaltısı. Yumurta filan normalde yemiyor zaten. Genellikle okulda keyifli vakit geçirdiğini söylüyor öğretmeni.Benim de bu anlamda içim rahat,2 yaşından beri anaokuluna gönderdiğim için çok mutluyum.
Akşam 4 gibi dersleri bitiyor, serbest saatleri başlıyor. 5 gibi de servislere bindiriliyorlar.Buraya kadar her şey normal ama maalesef İştar'ın eve gelişi en erken 18:15 oluyor.Bunca zaman servis evle okul arasındaki 10 dakikalık yolun tüm ara yollarına girip çıkıyor ve en son İştar'ı bırakıyorlar.Sabahları da en geç İştar'ı almaları bizim için bir avantaj olsa da, özellikle bu sıralarda İştar'ı hep ya uyurken yada yarı uykulu teslim alıyoruz. Eve girdiğinde ayılması zaman alıyor ve bazen de ağlama krizlerine giriyor. Okuldan döndüğünde Ayşe'nin dil gelişimi ve iki kardeşin verimli zaman geçirmeleri adına özellikle birlikte olmalarını tercih ediyorum. Ayşe' yi hemen İştar'ın odasına koyuyoruz ama İştar tabi sağa sola kaçıp, yer değiştirip planlarımızı bozabiliyor.
Eh akşam mesai saati çıkışı gibi 18:30'da eve gelince, hedef uyku saatimiz olan 21:30'a pek de bir şey kalmıyor.Bu yüzden site arkadaşlarıyla oynatma gibi bir şeye genellikle mesafeli yaklaşıyorum. Spontan gelişen bir şey olursa da o gün İştar'ın yatması 11'leri buluyor zaten. Saat 19:30 gibi yemek anonsu yapıyorum.Okulda daha çok sebze ve karbonhidrat ağırlıklı menüler çıktığı için, akşamları et, balık,tavuklu çorba vs gibi yemekler oluyor.Bazı günler iştahsız, bazı günler 2-3 tabak yemek yendikten sonra eğer banyo günümüzse banyo, değilse anneyle oyun oynama saati başlıyor.Her gün ama her gün hedefim,İştar'ı erken bir saatte uyutmak ama bunu asla başaramadım.
Saat 9 gibi pijamalarını giydiriyorum,odasının ışığını söndürüp,gece lambasını yakıp uyku atmosferi yaratıyorum.Bir kitap seçiyoruz - şu sıralar bir gün Türkçe,bir gün İngilizce-.Kitap bitince bir kitap da İştar bize okuyor.Sonra tuvalet, sonra diş fırçalama.Sonra yatıyoruz.Ben yanına uzanıyorum ki daha çabuk uykuya geçsin diye.Saat 21:40 olmuş.İştar bir sağa bir sola dönüyor.Arada kalkıp oturuyor, sonra pat geri düşüyor.Derken su istiyor.Kalkıp getiriyorum.5 dakika sonra "anne bir daha çişim geldi" diyor,tuvalete götürüyorum.
Saat 10:15, yataktayız.Sinirlerim bozulmaya başladı, hala uyumuyor.Sorular soruyor, kendi kendine konuşuyor,sağa sola dönüyor. 10:30'a doğru benim de artık uykum gelmeye başlıyor,gözlerim kapanıyor. Veee hoppp dalıyorum..Uyandığımda saat 10:45..İştar uyumuş..
İşte bu noktadan sonra İştar artık top patlasa uyanmıyor.İster yerini değiştir,ister evde parti yap.Gece eğer kendi yatağında uyuduysa mutlaka 2-3 gibi uyanıp "anne, anne korkuyorum" diye sesleniyor.Yok benimle birlikte uyuduysa sabaha kadar kesintisiz uyuyor.
Neredeyse iki yıldır, İştar'ın kendi kendine erken saatte yatağında uyumasını sağlamak için neler denemedim ki? Stickerla ödüllendirme, tehdit,melisalı şurup vs vs...
Daha bir gece bile ben İştar'ın 21:30'da yatağında yanında kimse uzanmadan uyumasını sağlayamadım.Başlangıçta niyetler bu yönde olsa da kazanan hep İştar oldu.
Ve ben artık işi iyice saldım ve akışına bırakmaya karar verdim. Korkuyorum mu dedi,canı yanıma mı gelmek istedi?Öyle yapıyoruz. Ne yaparsam yapayım 10:30'dan önce uyumuyor mu?Kasmıyoruz, uyku hazırlık saatini de geriye çektik artık.Mücadele edilecek bir konu değil bu durum.
Ben de İştar gibiydim.Erken kalkamayan, akşamları da erken saatte uyuyamayan bir çocuktum. Okulum uzak olduğu için sabahları 7:30'da kalkmam gerekiyordu.O saatte gözümü açabilmem için 10 gibi yatardım ancak yine de 10:30'dan önce uyuyamazdım,sürekli sağa sola dönerdim. Ve buna rağmen ilk derslerde kafamı sıraya vurup uyuklardım.
Yıllar geçti,37 yaşına geldim.Hala ama hala 8'den önce uyanırsam, kaçta yatarsam yatayım; serseme dönüyorum, gece de ne kadar uykum olursa olsun 11'den önce uyuyamıyorum. Çok tanıdık değil mi :) İşte insan çocuk yetiştirirken ne kadar idealist olursa olsun, şunu hep unutuyoruz: armut her zaman dibine düşüyor.Elmadan kavun, cevizden fındık çıkmıyor.
İskandinav çocuk yetiştirme yöntemi her zaman ilgimi çekti ve baş tacı ettim ama eldeki malzeme Türkoğlu türk olunca, yapılacak şeyler de sınırlı oluyor tabi !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder