7 Haziran 2016 Salı

Yeni Okul - Yeni Hayat

Eylül 2015
İştar'ın deyim yerindeyse edepsizliklerinden, sınır tanımaz davranışlarından öyle bir yılmıştım ki, 25 aylıkken kulağından tutup en yakınımdaki anaokuluna yazdırmıştım, iyi ki de yapmışım.
Eve/ işe yakın iyi bir anaokuluna günde 2 saatliğine bile olsa çocuğunuzu göndermek ona verebileceğiniz en iyi hediye. 3 yaşına yaklaşan çocuğu için  " Kıyamıyorum anaokuluna göndermeye" diyen anneleri cidden anlamıyorum. Ne demek kıyamamak? Okulda çocukları Pink Floyd-The Wall 'un video klibindeki gibi kıyma makinesine sokmuyorlar ki.Bırak çocuk senden ve diğer aile büyüklerinden başkasıyla da sosyalleşsin,yeni kavramları, yeni oyunları bu işin profesyonellerinden öğrensin. Yeni ortamlara uyum sağlama becerisi edinmek kadar güzel bir şey var mı?
Ha, ben bilmem kaç paraya haftanın 5 günü  07:30- 19:30 arası gelecek bakıcı tuttum; bi de üstüne bilmem kaç bin okul parası vermem, hem bakıcı napıcak o zaman dersen işte ben de sana o noktada başka bir masrafından kıs, yine de okula gönder derim.
Hastalık? Elbette olacak,İştar gibi normal doğumla doğmuş anne sütü almış, kuvvetli bir çocuk bile neredeyse her ay 1-2 gün minik minik hastalandı, nolmuş?Çocuk bu,illaki hastalanacak, nereye kadar koruyabilirsin ki? 5 yaşına kadar çocuğunu okula göndermeyip evde sosyalleştiren (!) bir  arkadaşımın kızı yasa gereği mecburen gittiği okul öncesi eğitim kurumunda direkt zatürre oldu!Mikroplarla ilk defa tanıştı zavallı çocuk..
Velhasılı kelam okul her anlamda benim her daim kurtarıcım oldu.
Eylülün ikinci haftası henüz 3 yaşına basmış İştar kızım 3. anaokuluna başladı. Yaz başlamadan sağa solu iyice bir araştırdıktan sonra Karşıyaka -Mavişehir hattında fiziksel şartlarının ve bahçesinin en iyi olduğunu düşündüğüm çok şubeli,kurumsal bir okula kayıt yaptırmıştım.Google aramalarında bloglar üst sıralarda çıkıyor, o yüzden isim vermiyeyim de rahat rahat okulun gıybetini yapayım :)
Bir hevesle verdiğim okul daha ilk günden fiyasko çıktı! Bir kere çok geç açıldı ve " çocuğunuza özel zaman ayırıyoruz" ayağına İştar'ı ilk hafta günde sadece 2 saatliğine okula aldılar,yetmez gibi beni de  ilk 3 gün okulun bahçesinde ağaç ettiler.Hamilelikle beraber açısı genişlemiş totomu çocuk sandalyelerine zar zor sığdırdığıma mı yanayım yoksa bukalemun gibi her ortama uyum sağlayan İştar' ın direkt okul bahçesinin tüm detaylarına hakim olup kum havuzunda eğlendiğini görüp, öğretmeninin aslında hiç de özel zaman filan ayırmadığına mı.
Halbuki okulun psikoloğu ve sınıf öğretmeniyle ilk görüşmede söylemiştim; yahu benim bu kız okul ortamının kaşarı, valla dikkat edin de diğer çocukları örgütleyip tuvalette sigara zulalamasın.
Dediğime kulak vermediler, benim kızı okul kapısında ağlayan taze öğrencilerle aynı muameleye tabi tuttular.
Ve ilk 2 haftanın sonunda okuldan beklediğim telefon geldi:" İştar sınıf arkadaşlarına vuruyor, acil görüşmeye gelin"!
Yolda giderken  kafamda deli sorular, ya okuldan atılırsak endişeleri..Ee öbür okuldan da benzer feedbackler alıyorduk ama umursamıyorduk, ne de olsa orası mahalle anaokuluydu. Burası anlı şanlı pek kurumsal, burnundan kıl aldırmayan okul,Haziran dedin mi kayıtları dolan okul, boru mu!
Görüşmede yine klasik melek anne pozumu takındım- e hamileyim ya, ne olur nolmaz lafı ikide bir oraya getirdim tabi. Anlatılana göre İştar okulda epey cozutukmuş, arkadaşlarını ittirmeler, ısırmalar, tekme tokat gırla. Valla çocuk ne yapsa yeri, bütün yazını bilmediği bir okulda yeni tanıştığı çocuklarla geçirdiği yetmez gibi, tam oraya alışacakken, tutup başka bir okulda buldu kendini.Yan bakana pata küte dalıyor belli ki..
Neyse okuldan atılmadı bizimki, ben de " aa öyle mi, he he yaw " filan yaptım; " size durum bildirgesi yapıyoruz yanlış anlamayın" falan filan dediler, neticede oldu iyi günler diyip çıktım tabi
Haftalar ilerledikçe,pek bi kurumsal okulumuzun esasen gayet de kolpa olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Bir kere haftada 5 saat dedikleri İngilizce ilk  ay hiç yoktu; sonra da hello-how are you seviyesinde ilerledi. Oysa yazın gittiği okulda İştar büyüklerle beraber bin tane şey öğrenmiş, çeşit çeşit şarkıları bana akşamları söyleyip dururdu.Bu yaşta çocuklar zaten her yeni bilgiyi almaya o kadar hazırlar ki,dil eğitimine kafayı takmış bir anaokulu 5 yaşına kadar İngilizce gibi kolay bir dili çatır çatır öğretir.
Ama bizim okuldaki tarz ve olayları ele alış biçimi deneyimli ama yavaş,rahatına düşkün nineler gibi..Kendilerini zora sokacak hiç bir şey yapmıyorlar bir kere.Sınıftaki bazı çocukların henüz ilk okul deneyimleri ve evet bazıları  için öncelik İngilizce şarkı öğrenmek yerine gün içinde donuna yapmamak, bunu kabul ediyorum.Ama senin sınıfta zaten iki öğretmen var, biri angarya işlerle uğraşırken beri tarafta branş dersini de ver.Hem ne biliyorsun çocuk belki her gün altına işiyor ama bütün hayvanların ingilizcesini biliyor.
Çocukları okul dışında sinemaya, baleye, tiyatroya götürme alışkanlığı da yok okulun, sebebini sorunca: e daha küçükler anlamazlar, durmazlar.Nah!Sen kendi konfor alanından çıkmak istemiyorsun cicim, kolay mı 16 çocuğu birden baleye götürüp getirmek, sınıfta keyif sürmek varken dimi! Blogumu takip edenler bilir, İştar 2 yaşından beri sinemaya da tiyatroya da gidiyor; hafta sonu çocuk balesi olsa ona da götürürdük. Sen vermediğin sürece almayı nasıl öğrenecek ki bu çocuklar?
Bu arada okul Almanca eğitim veren bir koleji destekliyor ama Almanca hak getire.Almanca öğretmenlerini sadece kapıyı açan fazla makyajlı teyzeler olarak kafama yazdım bile.
Ve yemek menüsü.. O ne öyle ya! Süt bir gün var, bir gün yok, yumurta sadece haftada bir gün. Kahvaltı menüsü evde çocuğuna vermek istemeyeceğin her türlü yüksek glisemik endeksli gıdayla dolu: çikolatalı krep gibi..Öğle yemeği ise ayrı bir şaka, patlıcan musakka filan var..Neredeyse her gün de makarna! Peki ikindi kahvaltısında salçalı ekmek veren bir anaokulu gördünüz mü? Evet bu pek meşhur, pek kurumsal anaokulunda  haftada 1-2  bu çıkıyor, bazen de bol yağda kızarmış pişi filan.
Yemek menüsü demişken, bir akşam İştar akşam yemeğine oturduğumuzda bize şunu dedi: " anne dur yemek duası etmedik daha"
Ne yemek duası kızım dedim, başladı bizim ki :" yemeğimi yemeden, el açtım tanrım sana..."
Baya da uzun süren duasını okudu, ben herhalde amin diyecek diye beklerken," afiyet olsun,başlayabilirsiniz" dedi..
Eşimle bakakaldık birbirimize!! Kızımızı nereye vermiştik böyle?? Yeni Türkiye anaokuluna mı?
Peki ya okulda öğrendiği şarkılara ne demeli: "Sarı saçlı mavi gözlü o güzel bebek büyüdü büyüdü Atatürk oldu"!!?? Atatürk geldi düşmanı yendi diyor çocuk ama ne dediğini bilmiyor, kimse de anlatmamış..Anne düşmanın tadı nasıl diye soruyor bana..
Kasım ayı okul programında şu var: 3 sayısını tanıyalım!!
Yahu bizim velet 10 aylıkken 5'e kadar sayıyordu, 4 yaş grubu çocuklara sen OKEK-OBEB anlatsana artık!
Ve en kötüsü de okuldan veliye feed back sadece çocuk bir haltlar karıştırıyorsa veriliyor, düzenli değil, genel bilgilendirme ise hiç yok. Sen arayıp yaw bizim kız nasıl dediğinde iyi maşallah filan deyip geçiştiriyorlar. Yahu ben kızımı artık günde 3 saat görüyorum, bütün gün sen onunla birliktesin; deyiver bana benim kız hangi alanda daha başarılı yada geliştirilmesi gereken neler var; anne baba olarak neler yapabiliriz..
Okul bizimle yakın ilişki kurmayınca, valla biz de zamanla boşladık;okuldaki psikolog ne işe yarıyor bilmiyorum ama bizim hiç bir işimize yaramadığı kesin..İlk 3 ayımızın sonunda, okulla olan ilişkimiz o kadar minimaldi ki,kardeş konusunda ne yapmamız gerektiğini bile danışmak aklıma gelmiyor..Kafası benden daha az çalışan, görgüsü bilgisi kıt insanlara çocuk emanet ettik işte,o oldu..
Esasen okulla ilgili tek beğendiğim mevzu, sınıf öğretmenlerinin son derece sevecen bir bayan olması.İlk gittiği okulda bu konudan çok çekmiştik. Kimbilir ne mezunu,background'ı ne; ama olsun İştar'ın anlattıklarından kızıma sevgiyle yaklaştığına eminim..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder