Eylül 2015
İştar'ın deyim yerindeyse
edepsizliklerinden, sınır tanımaz davranışlarından öyle bir yılmıştım ki, 25
aylıkken kulağından tutup en yakınımdaki anaokuluna yazdırmıştım, iyi ki de
yapmışım.
Eve/ işe yakın iyi bir anaokuluna günde 2
saatliğine bile olsa çocuğunuzu göndermek ona verebileceğiniz en iyi hediye. 3
yaşına yaklaşan çocuğu için " Kıyamıyorum anaokuluna
göndermeye" diyen anneleri cidden anlamıyorum. Ne demek kıyamamak? Okulda
çocukları Pink Floyd-The Wall 'un video klibindeki gibi kıyma makinesine
sokmuyorlar ki.Bırak çocuk senden ve diğer aile büyüklerinden başkasıyla da
sosyalleşsin,yeni kavramları, yeni oyunları bu işin profesyonellerinden
öğrensin. Yeni ortamlara uyum sağlama becerisi edinmek kadar güzel bir şey var
mı?
Ha, ben bilmem kaç paraya haftanın 5 günü
07:30- 19:30 arası gelecek bakıcı tuttum; bi de üstüne bilmem kaç bin
okul parası vermem, hem bakıcı napıcak o zaman dersen işte ben de sana o
noktada başka bir masrafından kıs, yine de okula gönder derim.
Hastalık? Elbette olacak,İştar gibi normal
doğumla doğmuş anne sütü almış, kuvvetli bir çocuk bile neredeyse her ay 1-2
gün minik minik hastalandı, nolmuş?Çocuk bu,illaki hastalanacak, nereye kadar
koruyabilirsin ki? 5 yaşına kadar çocuğunu okula göndermeyip evde
sosyalleştiren (!) bir arkadaşımın kızı yasa gereği mecburen gittiği okul
öncesi eğitim kurumunda direkt zatürre oldu!Mikroplarla ilk defa tanıştı
zavallı çocuk..
Velhasılı kelam okul her anlamda benim her
daim kurtarıcım oldu.
Eylülün ikinci haftası henüz 3 yaşına
basmış İştar kızım 3. anaokuluna başladı. Yaz başlamadan sağa solu iyice bir
araştırdıktan sonra Karşıyaka -Mavişehir hattında fiziksel şartlarının ve
bahçesinin en iyi olduğunu düşündüğüm çok şubeli,kurumsal bir okula kayıt
yaptırmıştım.Google aramalarında bloglar üst sıralarda çıkıyor, o yüzden isim
vermiyeyim de rahat rahat okulun gıybetini yapayım :)
Bir hevesle verdiğim okul daha ilk günden
fiyasko çıktı! Bir kere çok geç açıldı ve " çocuğunuza özel zaman
ayırıyoruz" ayağına İştar'ı ilk hafta günde sadece 2 saatliğine okula
aldılar,yetmez gibi beni de ilk 3 gün okulun bahçesinde ağaç
ettiler.Hamilelikle beraber açısı genişlemiş totomu çocuk sandalyelerine zar
zor sığdırdığıma mı yanayım yoksa bukalemun gibi her ortama uyum sağlayan
İştar' ın direkt okul bahçesinin tüm detaylarına hakim olup kum havuzunda
eğlendiğini görüp, öğretmeninin aslında hiç de özel zaman filan ayırmadığına
mı.
Halbuki okulun psikoloğu ve sınıf
öğretmeniyle ilk görüşmede söylemiştim; yahu benim bu kız okul ortamının
kaşarı, valla dikkat edin de diğer çocukları örgütleyip tuvalette sigara
zulalamasın.
Dediğime kulak vermediler, benim kızı okul
kapısında ağlayan taze öğrencilerle aynı muameleye tabi tuttular.
Ve ilk 2 haftanın sonunda okuldan
beklediğim telefon geldi:" İştar sınıf arkadaşlarına vuruyor, acil
görüşmeye gelin"!
Yolda giderken kafamda deli sorular,
ya okuldan atılırsak endişeleri..Ee öbür okuldan da benzer feedbackler
alıyorduk ama umursamıyorduk, ne de olsa orası mahalle anaokuluydu. Burası anlı
şanlı pek kurumsal, burnundan kıl aldırmayan okul,Haziran dedin mi kayıtları
dolan okul, boru mu!
Görüşmede yine klasik melek anne pozumu
takındım- e hamileyim ya, ne olur nolmaz lafı ikide bir oraya getirdim tabi.
Anlatılana göre İştar okulda epey cozutukmuş, arkadaşlarını ittirmeler,
ısırmalar, tekme tokat gırla. Valla çocuk ne yapsa yeri, bütün yazını bilmediği
bir okulda yeni tanıştığı çocuklarla geçirdiği yetmez gibi, tam oraya
alışacakken, tutup başka bir okulda buldu kendini.Yan bakana pata küte dalıyor
belli ki..
Neyse okuldan atılmadı bizimki, ben de
" aa öyle mi, he he yaw " filan yaptım; " size durum bildirgesi
yapıyoruz yanlış anlamayın" falan filan dediler, neticede oldu iyi günler
diyip çıktım tabi
Haftalar ilerledikçe,pek bi kurumsal
okulumuzun esasen gayet de kolpa olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Bir kere
haftada 5 saat dedikleri İngilizce ilk ay hiç yoktu; sonra da hello-how
are you seviyesinde ilerledi. Oysa yazın gittiği okulda İştar büyüklerle beraber
bin tane şey öğrenmiş, çeşit çeşit şarkıları bana akşamları söyleyip dururdu.Bu
yaşta çocuklar zaten her yeni bilgiyi almaya o kadar hazırlar ki,dil eğitimine
kafayı takmış bir anaokulu 5 yaşına kadar İngilizce gibi kolay bir dili çatır
çatır öğretir.
Ama bizim okuldaki tarz ve olayları ele
alış biçimi deneyimli ama yavaş,rahatına düşkün nineler gibi..Kendilerini zora
sokacak hiç bir şey yapmıyorlar bir kere.Sınıftaki bazı çocukların henüz ilk
okul deneyimleri ve evet bazıları için öncelik İngilizce şarkı öğrenmek
yerine gün içinde donuna yapmamak, bunu kabul ediyorum.Ama senin sınıfta zaten
iki öğretmen var, biri angarya işlerle uğraşırken beri tarafta branş dersini de
ver.Hem ne biliyorsun çocuk belki her gün altına işiyor ama bütün hayvanların
ingilizcesini biliyor.
Çocukları okul dışında sinemaya, baleye,
tiyatroya götürme alışkanlığı da yok okulun, sebebini sorunca: e daha küçükler
anlamazlar, durmazlar.Nah!Sen kendi konfor alanından çıkmak istemiyorsun cicim,
kolay mı 16 çocuğu birden baleye götürüp getirmek, sınıfta keyif sürmek varken
dimi! Blogumu takip edenler bilir, İştar 2 yaşından beri sinemaya da tiyatroya
da gidiyor; hafta sonu çocuk balesi olsa ona da götürürdük. Sen vermediğin
sürece almayı nasıl öğrenecek ki bu çocuklar?
Bu arada okul Almanca eğitim veren bir
koleji destekliyor ama Almanca hak getire.Almanca öğretmenlerini sadece kapıyı
açan fazla makyajlı teyzeler olarak kafama yazdım bile.
Ve yemek menüsü.. O ne öyle ya! Süt bir
gün var, bir gün yok, yumurta sadece haftada bir gün. Kahvaltı menüsü evde
çocuğuna vermek istemeyeceğin her türlü yüksek glisemik endeksli gıdayla dolu:
çikolatalı krep gibi..Öğle yemeği ise ayrı bir şaka, patlıcan musakka filan
var..Neredeyse her gün de makarna! Peki ikindi kahvaltısında salçalı ekmek
veren bir anaokulu gördünüz mü? Evet bu pek meşhur, pek kurumsal anaokulunda
haftada 1-2 bu çıkıyor, bazen de bol yağda kızarmış pişi filan.
Yemek menüsü demişken, bir akşam İştar
akşam yemeğine oturduğumuzda bize şunu dedi: " anne dur yemek duası
etmedik daha"
Ne yemek duası kızım dedim, başladı bizim
ki :" yemeğimi yemeden, el açtım tanrım sana..."
Baya da uzun süren duasını okudu, ben
herhalde amin diyecek diye beklerken," afiyet
olsun,başlayabilirsiniz" dedi..
Eşimle bakakaldık birbirimize!! Kızımızı
nereye vermiştik böyle?? Yeni Türkiye anaokuluna mı?
Peki ya okulda öğrendiği şarkılara ne
demeli: "Sarı saçlı mavi gözlü o güzel bebek büyüdü büyüdü Atatürk
oldu"!!?? Atatürk geldi düşmanı yendi diyor çocuk ama ne dediğini
bilmiyor, kimse de anlatmamış..Anne düşmanın tadı nasıl diye soruyor bana..
Kasım ayı okul programında şu var: 3
sayısını tanıyalım!!
Yahu bizim velet 10 aylıkken 5'e kadar
sayıyordu, 4 yaş grubu çocuklara sen OKEK-OBEB anlatsana artık!
Ve en kötüsü de okuldan veliye feed back
sadece çocuk bir haltlar karıştırıyorsa veriliyor, düzenli değil, genel
bilgilendirme ise hiç yok. Sen arayıp yaw bizim kız nasıl dediğinde iyi
maşallah filan deyip geçiştiriyorlar. Yahu ben kızımı artık günde 3 saat
görüyorum, bütün gün sen onunla birliktesin; deyiver bana benim kız hangi
alanda daha başarılı yada geliştirilmesi gereken neler var; anne baba olarak
neler yapabiliriz..
Okul bizimle yakın ilişki kurmayınca,
valla biz de zamanla boşladık;okuldaki psikolog ne işe yarıyor bilmiyorum ama
bizim hiç bir işimize yaramadığı kesin..İlk 3 ayımızın sonunda, okulla olan
ilişkimiz o kadar minimaldi ki,kardeş konusunda ne yapmamız gerektiğini bile
danışmak aklıma gelmiyor..Kafası benden daha az çalışan, görgüsü bilgisi kıt
insanlara çocuk emanet ettik işte,o oldu..
Esasen okulla ilgili tek beğendiğim mevzu,
sınıf öğretmenlerinin son derece sevecen bir bayan olması.İlk gittiği okulda bu
konudan çok çekmiştik. Kimbilir ne mezunu,background'ı ne; ama olsun İştar'ın
anlattıklarından kızıma sevgiyle yaklaştığına eminim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder