(İşbu blog hamilelik izni (!) nedeniyle geriden gelmekte olup, tembel yazarımız bilmem kaç ay sonra anlattığı mevzuların vukuu bulduğu asıl tarihi her yazının üzerinde belirtmektedir)
Haziran - Ağustos 2016
En sevmediğin mevsim ne deseler, hiç şüphe yok yaz derim.Benim gibi İzmir'de yaşayanlar için hele; yaz demek bunaltıcı sıcak, nem,klima,ter,düzensiz hayat,Çeşme,yazlıkçılık, bitmek bilmeyen günler demek. Çocuktan önceki dönemde sadece bazı hafta sonları gidilen Çeşme, İştar'la beraber İzmir'in kavurucu sıcağından bir kaçış noktası, bana da yaz işkencesi oldu son dönemde. Önceki postlarımı okuyan bilir, 2013-2014 yazlarını İştar'ın peşinde koşarak ve doğru dürüst uyumadan geçirdim.Kolumdan kurtulabildiği anda bilinçsiz şekilde en tehlikeli neresi varsa o yöne koşardı, ben de anne çita gibi peşinden tabi.. Valla şimdiki aklım olsa daha o zamanlar genç bir yatılı yardımcı alır, keyfime bakardım.
2015 yazında da tam tersi , İştar yaz okuluna gittiği için haftada bir-iki gün Çeşme'ye gittik, derken pat diye Eylül geldi; İştar yaz okuluna başladı- ve yaz bitti gitti...Ama İştar'ın da en çok eğlendiği yaz o yaz olmuştur.
İnanılmaz sosyal bir çocuk İştar. Kimi aşksız yapamaz,İştar da arkadaşsız.. Yaşıtlarına göre bunun dozajının ne kadar yüksek olduğuna, bu yaz etrafı gözlemleyerek iyice ikna oldum.
Ayşe doğduktan sonraki dönemde, özellikle havanın iyice ısındığı, günlerin uzadığı Mayıs-Haziran'da,İştar'ın sosyal hayatı resmen baş döndürücüydü: 9-18 arası okul,18 -19:45 arası sitenin parkında arkadaşlarıyla kudurmaca ve havuz mevsimi başlayınca havuz suyuyla entegre olmaca..Oradan duş-yemek ve 9'da yatak..Eh gün bitti..
İki çocuklu olunca yaşadığımız sitenin tüm olanaklarından faydalanmaya başladık tabi: akşam üstleri kafeteryada buluşmalar, o park senin bu park benim gezmeler, komşu çocuklarıyla çıldırmacalar..
Derken okul bitti ve biz İştar kızımla yepyeni bir konsepte yelken açtık: bu yaz yazlıkçı olduk, 7/24 Çeşme sayfiyecilerinin arasına karıştık..
Yaz dediğin şey hepi topu 2 ay olunca ve de rantiye denen olgu Çeşme'deki ev fiyatlarını anlamsız şekilde yükseltince, iki yaz evvel giriştiğimiz yazlık satın alma işini ertelemiştik.Fiyatı İzmir'deki evimizin fiyatından daha yüksek bir evde sadece 2 ay geçirip bir de akarı kokarı, bahçesi, börtü böceğiyle uğraşmak, bana pek uymadı.
Ama diyorum ya, gün geldi devran döndü, Ayşe'den sonra her şey değişti ve biz bu yaz Çeşme'de bir ev kiralamak durumunda kaldık.Benim önceliğim İştar ve önlenemez sosyal yaşamı olduğu için, net kriterlerle çıktım emlakçının karşısına: en az 20 evlik, havuzlu, ortak bahçeli site olacak,evin içi eşyalı ve temiz olacak,sitede 3-6 yaş grubu en az 1-2 çocuk olacak, Ilıca-Alaçatı yada Mamurbaba tarafında olacak..
Eh Çeşme'de bu kriterlerde mobilyalı ve de kiralık ev sadece 2 tane vardı desem? Yada en azından benim doğum yapmamdan önceki dönemde..Zira bu işi Mart ayından sonraya bırakmaya çok da niyetim yoktu.Bir de evler çok eski olduğu için burun kıvırdığımız kalabalık ve bol çocuklu bir sitedeki kiralık ev 2 hafta içinde tutulunca, eldeki iki opsiyondan en mantıklı olanını seçtik.Gerek emlakçıdan gerekse yakınlarda oturan bir arkadaşımızdan " o sitede çok çocuk var" konfirmasyonunu da aldık, iş tamam.Zira benim için her şeyden, herkesten önce İştar'ın mutluluğu, etrafta oynayacak çocuk olması önemli..Arkadaşıyla bahçede oynayan İştar= annesine sardırmayan İştar :)
Peşin peşin paraları ev sahibinin eline Şubat ayında saydık ve 18 Haziran'da İzmir'den çarşaflarımızı ve giysilerimizi alıp Çeşme'ye göçtük..Ev küçük ama temiz ve ihtiyacımız olan her şeyin olduğu bir ev,zira 2 çocuklu bir aileye ait.İştar yeni odasına hemen alıştı, seneye muhtemelen burada olmayacağımız için kış döneminde bu kiralık evi ve odasını çabuk unuturum umarım.
Yazlıkçılık hayatı her gün bal börek yemek gibi: uzun vadede sıkıcı, monoton.Bulunduğumuz sitede çok çocuk var diye seçim yapmıştık, eh çok da yanlış sayılmaz Fakat gel gör ki,2 yaş da çocuk; 8 yaş da..Ve maalesef 8 yaşındaki kızların İştar'la hiç ortak noktası yok!
Üstüne üstlük,her 4 yaşında kız çocuğu da İştar'la hemen kankiliğe bağlayacak diye bir şey de yok.İnanılmaz bir tesadüf belki ama 20 evlik sitede 4 adet 4 yaş grubu çocuk var ve İştar bunlardan sadece biriyle anlaştı.
Leyla ile Ege, aralarında 1,5 yaş olan ve ikiz gibi gezen kardeşler. İştar ilk adımı bizim atmamızla beraber Leyla ile güzel anlaştı, havuzda beraberler; akşam bizde oynuyorlar; beraber evde ne var ne yok tüketiyorlar; giysilerini değiş tokuş ediyorlar vs..Böyle anlattığıma bakmayın, kesinlikle çok mutluyum bu durumdan, keşke hep böyle ziyaretçilerimiz olsa, evimiz küçük çocuklarla dolup taşsa.Tam sevdiğim,eski tip komşu arkadaşlığı.Ama maalesef bir farkla: İki kardeşin anne babası ortalarda yok, çocuklar bize geldikten hemen sonra 15 dakikada bir yabancı bakıcılarını bize gönderip, çocukları eve çağırıyorlar.Hakikaten enteresan. Yahu bundan güzel fırsat mı var, bırak oynasın çocuklar, evde oturup da ne yapacaklar..
İştar site içinde tek tabanca takılmayı seviyor; sabah kalkar kalkmaz koşa koşa Leylalara gidiyor, ben de sırf ilgisiz anne demesinler, belki burada racon böyledir diye peşinden Sophia'yı gönderiyorum. Gelmeyeceğini bile bile yalandan çağırıyoruz, hııı tamam deyip eve dönüyoruz.Komşunun çocuklarıyla sofrada oturmuş,köfteleri götürüyorlar, bir yandan da sohbet ediyorlar, bundan daha güzel, daha sevimli bir şey olabilir mi? Anne babalar neden müdahale ederler,neden böyle arkadaşlıkların gelişmesi için çaba sarf etmezler, anlamak güç.
Leylaların yıllık izni bitti, İstanbul'a döndüler. Sonlara doğru İştar'la o kadar çok eğleniyorlardı ki,bir akşam bir yerlerde giderken çocuklar yalvarmaya başladılar, nolur bizi de alın diye..
Leylalardan sonra İştar yine yaşıtı bir başka kızla takılmaya başladı. Ala.O da tam İştar' ın kalemi, çok güzel anlaşıyorlar. Fakat İştar' a bir kaç saatlik oyunlar yetmiyor, istiyor ki 7/24 arkadaşı yanında olsun, hep onunla oynasın, sadece onunla oynasın.Tabi hayatta böyle bir şey yok,İştar da zamanla öğrenecek bunu. Bazı günler İştar hevesle arkadaşının evine gidiyor, ama geri geliyor kös kös: denize gideceklermiş, restorana gideceklermiş diyor..Kıyamam, o kadar üzülüyor ki..
Sitedeki diğer 4 yaşlar ise Ayşe ve yan komşunun torunu Bartu. Ayşe ile İştar'ın yıldızı başından beri pek barışmadı,İştar hevesli olsa da Ayşe pek istemedi onunla oynamak, hatta deyim yerindeyse evlerinden bir kaç defa da kovdu İştar'ı. Bartu ise çok tatlı ama hem anneye fazlaca düşkün hem de ayda bir kaç kere geldiği için İştar açısından sürekliliği olmayan verimsiz bir arkadaş.
İştar arkadaşı varken- doğal olarak- son derece mutlu; açıkçası benim suratıma bile bakmıyor ve bu benim çok ama çok işime geliyor. Keşke diğer çocukların da anne babaları arkadaşlıkların pekişmesi için ön ayak olsalar da çocuklar daha fazla kaynaşsa..Ama galiba eskidenmiş o işler..Burada hep bakıcılar, oyun ablaları ve onların gölgesinde vakit geçiren çocuklar var. Tamamen anne baba güdümünde günlük programı yapılan, anne kendi arkadaşlarıyla beach club'a gitmek istiyorsa, bakıcı eşliğinde oraya giden,onun dışında evde oturan, akşam 7'den sonra da yine büyükler kendilerini Hacı Memiş'deki mekanlara atarken bakıcıya emanet edilen minikler var..Biz İştar'la bu ortamda gayet eski kafalı kalıyoruz: İştar'ın başında sürekli ben varım;denizde havuzda yemekte sürekli beraberiz; akşam 10 gibi de beraber yatağa giriyoruz. Bartu'nun annesi dışında hiç bir çocuğun annesini tanımıyorum ve hatta bazılarını görmedim bile! Ama bakıcı ve oyun ablalarının tamamının hayat hikayesini biliyorum!
Belki de onlar haklıdır, ben kendimi paralıyordum, kimbilir!
Yazlık hayatımızda günlük rutinimiz şöyle: sabah 7:30 gibi Ayşe; 8 gibi onun cıvıltılarıyla İştar uyanıyor.Ayşe'yi emzirip,altını değiştirip,Sophia'ya veriyorum,İştar da aşağıda çizgi film seyrediyor.Ben biraz daha uyuyorum.9:30 gibi uyandığımda İştar'ı tv karşısında Minika kanalındaki çizgi filmleri izlerken buluyorum, hatta bazen kızıyorum kendime, keşke uykuyu fazla kaçırmasaydım da daha az TV seyretseydi diye.Hemen krep yapmaya girişiyorum,yumurta yemiyorum ve İştar'ın yediği tek yumurta çeşidi bu.Yine Tv karşısında krebini yediriyorum, maalesef Nesquik ile hazırladığım sütünü- çünkü sade süt de içmiyor- pipetle içirmeye çalışıyorum.Bu arada krep de ya Nutella'lı yada ballı- başka türlüsünü yemiyor. İştar' dan sonra sırayla kahvaltı ediyoruz Sophia ile.Evde iki küçük çocuk ve iki kadın var çünkü.Bu arada saat 12'yi geçiyor ve günü nasıl geçirsek kaygıları başlıyor bende. Küçük çocuğu olan yazlıkçı kadınların esasen günü geçirmek için çok fazla opsiyonları yok.Şu aktivitelerden biri yada bir kaçı hafta içi her gün rutin olarak tekrarlanıyor: çocukla plaja git/ çocuğu sitenin havuzuna sok/çocukla beraber komşuya oturmaya git/evi toparla/yemek pişir,ye/misafir ağırla/alışverişe git/kafeye, restorana git/evin bahçesinde verandasında boş boş otur, internette takıl.Dikkat ederseniz baba bu programların hiçbirinde mevcut değil, zira kendisi aramıza sadece hafta sonları katılıyor.
Saat 12-19 arası programımız yukarıdakilerden biri yada bir kaçı. Bazı günler siteden hatta evden dışarı çıkmıyoruz, bazı günlerse iki çocukla olabildiği kadar geziyoruz sabahtan akşama.Bu durumda yanıma Sophia'yı da alıyorum, zira aynı anda hem bebek pişpişleyip, diğeriyle de denize girebilecek yetkinlikte değilim! Eve en geç 8 gibi girip, en geç 10:30 gibi tüm çocukları uyutmuş oluyorum.Verandadaki minderleri gece kedi oturmasın diye toplamak, panjuru indirip ,ışıkları söndürmek Sophia'nın işi.Ve saat 22:30 itibariyle nihayet benim zamanım başlıyor.Yani herhangi bir çocuk tarafından bölünmeden, canım -evin içinde- ne istersem onu yapabileceğim saatler..Tabi bu daha çok internette ve instagramda takılmak şeklinde oluyor.
Ama benim en çok rahat ettiğim durum İştar' ın siteden arkadaşlarıyla oynadığı, mutlu olduğu anlar..Hem evimin konforlu ortamında İştar'ı dert etmeden bebeğimle ilgileniyorum; hem Sophia evi çekip çeviriyor hem de İştar oyununu oynuyor.Zaten tek istediği bir arkadaşla oyun oynamak, hepsi bu.
Ve kara günler..İştar' ın bunalıp bana sardırdığı, bir yandan Ayşe'yi emzirirken öbür taraftan İştar'ın beni çekiştirdiği, yırtıp pırtık pis kıyafetler giyip komşu evlerine daldığı, kesinlikle söz dinlemediği berbat anlar..Böyle durumlarda İştar o günü hiç arkadaşla oyun oynamadan geçirmiş demek ve ceremesini de maalesef ben çekiyorum.Bir nevi İştar bunalımı da diyebiliriz. Baş edemediğim durumlarda annemleri arayıp yardım istiyorum ve İştar'ı annemlere gönderiyorum, böylece evdeki çocuk sayısını bire indirgiyoruz.
Tam 2 aydır günlerimiz bu şekilde geçiyor ve sanırım artık dayanma sınırımı aşmış vaziyetteyim. Galiba -Çeşme'de dahi olsa- evde oturup çocuk bakmak hiç bana göre değil
İştar'ın okulu 1 Eylül'de açılacakmış.İzmir'de havalar malum, Ekim'e kadar sıcak gider.Benim de planım bayramdan sonra İzmir'e dönmekti ama şu an 31 Ağustos akşamı İzmir'de olup, ertesi sabah İştar'ı okula göndermek için resmen can atıyorum.
Bu yaz bitti, biter, kaldı son 15 gün. Fakat madem ki bu blog İştar'ın tarihine not düşmek için var, o halde bu yazdan çıkardığım dersleri hemen sıralayım ki, seneye daha tedarikli olalım:
1. Seneye kiralayacağımız evdeki çocuk sayısı ve yaş dağılımını bir şekilde öğrenip, 3-7 yaş grubu ve tüm yaz kalan kız çocuk sayısının minimum 4 olduğunu garantilemek lazım, bu sene site içi sosyalleşmeler İştar'ı kesmedi!
2. Bu sene bebek vardı,İştar alışsın istedim,bi yandan tecrübesizdik, şuydu buydu.Seneye haftalık bazda programlı gideceğiz ve mutlaka ya bir yaz okulu yada bir aktivite programı olacak İştar için.Yelken,surf gibi şeyler için çok erken ama Çeşme içinde haftanın 3 günü düzenli devam edeceği bir spor kulubü,okul vs mutlaka olmalı.Başı boşluğun sonu bende patlıyor.Üstelik önümüzdeki yaz çalışıyor olacağım ve evdeki yardımcım ancak tek bir çocukla ilgilenebilir, dolayısıyla İştar bir yerlere gitmek durumunda!
3.Bu yıl daha çok beğendiğim bir başka evi sırf ev sahibi 1 Eylül'de anahtarı istiyor diye tutmadım, orası da çok çocuklu bir siteydi.Bu postu yazdığım tarih 20 Ağustos ve Çeşme'den müthiş baymış durumdayım! Kendime bir not daha: yazlık işini 1 Eylül'de bitirsen de olur,kasma!
4. Önümüzdeki ay 18 aylık bir fıstıklı bomba daha devreye girecek: Ayşe! Bu sene keşfettiğim bir yöntem var: oyun ablalılığı. Saat 6'dan sonra Çeşme'nin yerlisi lise öğrencisi kızlar evlere gelip, çocuklarla oyun oynuyorlar, bu sırada da anne biraz rahat nefes alıyor.Saat 12'ye kadar duruyormuş kızlar,sen ne zaman git dersen.Fiyat nedir bilmiyorum ama hem bir öğrenciye destek olmak güzel, hem de evdeki yük azalıyor.İki çocuklu bir eve bir de dikkatli,güvenilir bir abla şart olacak,yaz başlamadan ayarla!
Her gün bal börekten sıkılır mıymış insan? Evet vallahi de sıkılırmış! Çalışmayan ve kendi gibi çalışmayan yazlıkçı çevresi olan,komşudan komşuya kahveye seken,Merkeztur'u kıble yapan çocuklu bayanlar:Çeşme sahilleri ve bu yaz ucundan tattığım dolce vita hayat seneye size kalsın, ben seneye yaz haftanın en az 3 günü imalatta,ihracatta olacağım,napiyim benim de zevkim bu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder