Mayıs 2015 *
Çeşme'de satın almak yada kiralamak üzere baktığımız evler fiyat/fayda endeksinde hesabı tutturamayınca İştar'ın benim işte olduğum saatleri için alternatif yaz çözümü olarak geriye iki opsiyon kalıyor: Bakıcı+ salon+ klima yada yaz okulu..
İştar neredeyse 1 yıldır okula gidiyor, bu saatten sonra bütün gün bir başına bakıcıyla vakit geçirmek onu çok da mutlu etmez.Yaşıtlarıyla sosyalleşebilmesi,yemek-uyku saatlerinin düzenli olması,ilave aktiviteler gibi artılarından dolayı yazın da okula gitmesi bakıcıyla evde kalmasından çok daha iyi.Evet sürekli okula gitme hali belki de çocuğu bıktıracak ama elimizde daha iyi bir opsiyon olsa keşke.OK, yaz okuluna karar verdik tamam da hangi okul?
İştar'ın şu an devam ettiği okul apartman dairesinden dönüştürülmüş site içi bir anaokulu.Yazın açık olacağını hiç sanmıyorum, kaldı ki seneye daha büyük bir anaokuluna vermeyi düşünüyorum.Nitekim bir süre sonra yazın "talep yetersizliğinden dolayı" açık olmayacağını ilan ediyor okul.Seneye vermeyi düşündüğüm kurumsal,büyük okulla ilgili de kafam karışık, zira bir arkadaşım oranın bir başka şubesinde öğretmenlik yapıyor ve "sakın verme, berbat burası" dedi bana defalarca.Listemi yapıyorum ve başlıyorum tek tek okulları aramaya..Ve şok: aradığım okullardan bir tanesi hariç hepsi yazın kapalı! Seneye vermeyi düşündüğüm okul da aslında yazın kapalı, bağlı olduğu kolejin ilköğretim binasında 15 günlük periyotlarla yaz okulu düzenliyorlar ama İştar'ın yaş grubu müsait değil,almıyorlar.
Daha önce ziyaret ettiğim bir anaokulunu tekrar ziyaret ediyorum, içime nedense sinmemişti bir şeyler.Daha sonra bir Cumartesi eşim ve İştar'la yeniden gidip bakıyorum;İştar'la gayet güzel ilgilenmelerine rağmen yine içim rahat etmiyor. Bu arada opsiyonlar tükeniyor, geriye esasen sadece burası ve eve bir hayli uzak ve Karşıyaka sahilde oldukları için park sorunu olan iki anaokulu kalıyor.İşime 5 dakika uzaklıkta olduğu ve İştar'ı 6 gibi alsam sorun etmeyecekleri için 4. defa aynı okula gidiyorum görüşmeye..Yok yine içime sinmiyor ( nedenleri bir başka yazı konusu)
Çaresiz kalıyorum, ne yapacağımı bilmiyorum ve derken aslında çözümün burnumun dibinde olduğunu fark ediyorum:ben kendi bölgemdeki diğer iki anaokulunu hiç aramamıştım ki daha!
Hemen ilk aklıma geleni arıyorum: yazın orası da kapalı! Ve bingo: diğer okul tüm yaz açıkmış, geçen yıl da açık olduklarını biliyorum zira bir arkadaşımın kızı 1 aylığına gitmişti.Koşarak görüşmeye gidiyorum: yüzme dersleri de olduğunu öğreniyorum, çocuklar da çalışan annelerin çocukları ve bir kaç fireyle herkes devam edecek gibi duruyormuş. Orrayyt deyip müdire hanımla el sıkışıyoruz ve İştar'ın yaz okulunu öylece ayarlamış oluyorum.
Yaz okulu, kendi okuluyla aynı konseptte, apartmandan bozma, az sayıda çocuk ve öğretmenle işi götüren site içi bir anaokulu.Bina olarak İştar'ın burayı yadırgamayacağı kesin ama ne olursa olsun bu bir değişim ve İştar'ın nasıl tepki vereceğini şimdiden kestirmek çok güç..Bu okul da nasıl bir okul; onu da bize zaman gösterecek..
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Summer is Coming:Yazın İştar Ne Olacak?
Mayıs 2015*
Benim annem İngilizce öğretmeniydi ve çocukluğumda hiç bir yazımı evde bir başıma yada bakıcıyla geçirdiğimi hatırlamam.Ben 11 yaşındayken o zamanın orta-alt gelir grubu ailelerinin yazlıklarının olduğu Gümüldür'den bir ev almıştık.Yazları oraya giderdik.Tüm yaz sabahtan akşama denize girerdim,bisiklete binip dururdum.Maalesef İştar benim kadar şanslı değil. Annesinin yılın her ayı gitmesi gereken bir işi var, hatta daha da trajik olan durum biz karı koca resmi tatillerin başını sonunu sündürmenin dışında pek fazla izin de kullanmıyoruz.Teoride şu anda benim de eşimin de 3 er haftalık izinlerimiz var ama toplasan 5-6 gününü ancak kullanıyoruzdur.
İştar'ın tam gün okula başlamasıyla beraber bakıcımız yardımcıya dönüştü, çok şükür Şubat ayından bu zamana kadar da ilave bir desteğe ihtiyaç duymadık.Zaten genelde destek almam gereken durumlar mesai saatinin uzaması,iş sonrası akşam bir yere gitmem gerekliliği vb şeylerdi; bizim bakıcı taş çatlasın 17:30 gibi gitmekten yana olduğu için, bu anlamda yine bir faydası olmayacaktı. O noktada annem devreye girdi hep, öyle böyle idare ettik.
Amma velakin önümüz yaz, annemler hava 32 dereceyi geçtiği an Çeşme'ye basıp gidecekler.Okul Haziran'da kapanacak.E peki İştar ne yapacak? Bu arada anneanne yaz boyu,babaanne part time olarak Çeşme'deler. Hiç kimsenin İştar'ı yaz boyu Çeşme'de misafir etmesi gibi bir şeyi teklif dahi etmediğini hemen belirteyim.Çözümü bir şekilde kendimiz bulmalıyız!
İşte ben bu durumu Ekim ayından beri düşünüyorum. Geçen yıl İştar 2 yaşındayken şöyle yapmıştık:İştar Salı-Çarşamba-Perşembe bakıcısıyla beraberdi,Perşembe akşamı yada Cuma sabahtan Çeşme'ye gidip, Pazartesi akşam dönerdik.Cuma yada Pazartesi bakıcımız evde temizlik yapıyordu.Temmuz ortasından İştar'ın okulunun açıldığı Ağustos 20'ye kadar böyle devam ettik, yani aslında 1,5 ay kadar. Bu süreçte İştar haftanın 4 günü denize girdi, Mini Klüp'te eğlendi, anneanne -dede keyfi yaşadı.Mutluydu.Şehirde geçirdiği kalan 3 gün ise maalesef berbattı.
İzmir Temmuz 15'ten Eylüle kadar o kadar sıcak oluyor ki, sabah 9 da 35 dereceden başlıyoruz güne; parka gidebilmek için ise akşam saat 7 yi beklememiz gerekiyor.Dolayısıyla benim işte olduğum saatlerde İştar'la bakıcısı kliması açık salonda takıldılar, ben 5 gibi işten gelince ortamın insani değerlere gelmesini bekleyip İştar'ı dışarı çıkarırdım yada babasıyla sitenin havuzuna giderlerdi.
Çeşme'de olduğumuz 4 gün ise benim için tam bir kabustu: annemlerin aslında pek de müsait olmayan evlerinde, tek kişilik genç kızlık yatağımda İştar gece uyanıp yanıma yattığı için daracık yerden düşmesin diye gözümü kırpmadan sabaha kadar koyun koyuna beklemeler, güneş alerjim ve gül hastalığım olmasına rağmen hiç denize girmeden meşine dönmüş cildim,İştar'ın annemlerin sitede alıp başını başkalarının evine yada bahçesine girdiği için yaşadığım panik ve mahcubiyet..Bu arada sitedeki çocuklar da fos çıktı, içlerinden birinin yaşı İştar'ınkine yakın olmasına ve sık sık onlara uğramamıza rağmen ürkek bir tip olduğu için İştar'la bir türlü arkadaş olamadılar,diğer çocuklar da ilkokul çağındaydı. Cidden hafta içi İştar'ı klimayla dört duvar arasında bıraktığım için, diğer günler de annemlerin evinde çok zorluk çektim, üstelik İştar'la uğraşmaktan Çeşme'de işimi gücümü de yarım yamalak yapabildim.Ve kendi kendime and içtim: seneye ne olursa olsun annemlerde kalmayacağız!
Ekimden itibaren harekete geçtim: Çeşme'den kendimiz ev alacaktık/sezonluk kiralayacaktık ve ben işleri yazlıktan takip edecektim, acil bir şey olursa İştar'ı annemlere bırakıp İzmir'e gidecektim!Ama o ev sadece tanıdık bildik bölgelerden, yani Ilıca ve Alaçatı'da, yüzme havuzlu güvenlikli bir siteden olabilirdi ve bol miktarda küçük çocuklu aile olması şarttı!Zaten yola çıkış noktamız İştar'ın sıcaktan etkilenmeden, yüzerek, yaşıtlarıyla oynayarak iyi bir yaz geçirmesi değil miydi?
Yazın çalışanların dengesi hep bozuluyor.Bir tanıdığımız tüm yaz iş-ev gidip geldikleri yetmiyormuş gibi çocuğun bakıcısını da İzmir'den getirtiyorlar, akşam kadın dolmuşla evine dönüyor.Aylık benzin,bakıcının yol parası gibi ilave masrafları 2000 tlnin üzerinde.Bizde bakıcı niyetine ben varım o ayrı ama esas yazlığın en büyük derdi, eve bağlanma ve başka yere gidememe durumun.
Fakat şu Çeşme'nin yükselen yıldızı ev fiyatlarını öyle bir arttırmış ki, dönüp de yüzüne bakmayacağınız,bütün gün güneş alan,site olarak düzgün olmayan eski püskü evler 600.000 tl den başlıyor! Son gezdiğimiz evin sahibinin şu cümlesiyle ben yazlık alma fikrinden tamamen vazgeçtim:" Yaw ben bu siteden 9 ay önce tanesi 318.000 TL'den 3 ev aldım, bu sene 550.000 TL ye satmaktan vazgeçtim, yan sitenin inşaatı bitince nasıl olsa buranın değeri 700 ü geçecek.Bu sene kiraya vereceğim bu evleri!" Maalesef bahsettiği evlerin karşısındaki bir ev 550'e satılınca sitedeki ev fiyatları için limit belirlenmiş olmuştu ama görünüşe göre ev sahiplerini bu da tatmin etmiyordu.Bu arada gezdiğimiz hiç bir evi de - rakamından bağımsız- zaten beğenmemiştim.
Kiralık evlerde ise rakamlar daha abuk: 1 aylığı 20.000 tl ve site içinde bile değil..Deniz? O da yok, beach club'a gitmen gerekiyor.
E peki şimdi ne olacak? Geriye tek bir alternatif kalıyor: İştar'ı yazın da açık olan bir anaokuluna yazdırmak ve ben işteyken orada en azından sosyalleşmesini sağlamak..Yüzme dersi vs de olursa hele çok çok iyi..Hedefimiz şu 8 haftayı optimum şekilde geçirmek..Ama hangi okul? İştar'ın uyum durumu ne olacak?İşte bu başlı başına ayrı bir dert..Evimizin 15 km yarıçapındaki tüm ana okullarını şöyle bir gözden geçirdim ve başladım araştırmalara..Devamı sonraki postta..
*.: Yazarımız işten güçten bloguna yeni kayıtlar ilave etmeyi bir türlü beceremediği için günceli yakalayana kadar toplu olarak geriye dönük yazılar yazmaktadır.Ne olduğu anlaşılsın diye de her postun başına böyle ilgili dönemin tarihini atmaktadır..
hayalimdeki yazlık ev |
İştar'ın tam gün okula başlamasıyla beraber bakıcımız yardımcıya dönüştü, çok şükür Şubat ayından bu zamana kadar da ilave bir desteğe ihtiyaç duymadık.Zaten genelde destek almam gereken durumlar mesai saatinin uzaması,iş sonrası akşam bir yere gitmem gerekliliği vb şeylerdi; bizim bakıcı taş çatlasın 17:30 gibi gitmekten yana olduğu için, bu anlamda yine bir faydası olmayacaktı. O noktada annem devreye girdi hep, öyle böyle idare ettik.
Amma velakin önümüz yaz, annemler hava 32 dereceyi geçtiği an Çeşme'ye basıp gidecekler.Okul Haziran'da kapanacak.E peki İştar ne yapacak? Bu arada anneanne yaz boyu,babaanne part time olarak Çeşme'deler. Hiç kimsenin İştar'ı yaz boyu Çeşme'de misafir etmesi gibi bir şeyi teklif dahi etmediğini hemen belirteyim.Çözümü bir şekilde kendimiz bulmalıyız!
İşte ben bu durumu Ekim ayından beri düşünüyorum. Geçen yıl İştar 2 yaşındayken şöyle yapmıştık:İştar Salı-Çarşamba-Perşembe bakıcısıyla beraberdi,Perşembe akşamı yada Cuma sabahtan Çeşme'ye gidip, Pazartesi akşam dönerdik.Cuma yada Pazartesi bakıcımız evde temizlik yapıyordu.Temmuz ortasından İştar'ın okulunun açıldığı Ağustos 20'ye kadar böyle devam ettik, yani aslında 1,5 ay kadar. Bu süreçte İştar haftanın 4 günü denize girdi, Mini Klüp'te eğlendi, anneanne -dede keyfi yaşadı.Mutluydu.Şehirde geçirdiği kalan 3 gün ise maalesef berbattı.
İzmir Temmuz 15'ten Eylüle kadar o kadar sıcak oluyor ki, sabah 9 da 35 dereceden başlıyoruz güne; parka gidebilmek için ise akşam saat 7 yi beklememiz gerekiyor.Dolayısıyla benim işte olduğum saatlerde İştar'la bakıcısı kliması açık salonda takıldılar, ben 5 gibi işten gelince ortamın insani değerlere gelmesini bekleyip İştar'ı dışarı çıkarırdım yada babasıyla sitenin havuzuna giderlerdi.
Çeşme'de olduğumuz 4 gün ise benim için tam bir kabustu: annemlerin aslında pek de müsait olmayan evlerinde, tek kişilik genç kızlık yatağımda İştar gece uyanıp yanıma yattığı için daracık yerden düşmesin diye gözümü kırpmadan sabaha kadar koyun koyuna beklemeler, güneş alerjim ve gül hastalığım olmasına rağmen hiç denize girmeden meşine dönmüş cildim,İştar'ın annemlerin sitede alıp başını başkalarının evine yada bahçesine girdiği için yaşadığım panik ve mahcubiyet..Bu arada sitedeki çocuklar da fos çıktı, içlerinden birinin yaşı İştar'ınkine yakın olmasına ve sık sık onlara uğramamıza rağmen ürkek bir tip olduğu için İştar'la bir türlü arkadaş olamadılar,diğer çocuklar da ilkokul çağındaydı. Cidden hafta içi İştar'ı klimayla dört duvar arasında bıraktığım için, diğer günler de annemlerin evinde çok zorluk çektim, üstelik İştar'la uğraşmaktan Çeşme'de işimi gücümü de yarım yamalak yapabildim.Ve kendi kendime and içtim: seneye ne olursa olsun annemlerde kalmayacağız!
Çocukken yazlarımız böyle geçerdi |
Yazın çalışanların dengesi hep bozuluyor.Bir tanıdığımız tüm yaz iş-ev gidip geldikleri yetmiyormuş gibi çocuğun bakıcısını da İzmir'den getirtiyorlar, akşam kadın dolmuşla evine dönüyor.Aylık benzin,bakıcının yol parası gibi ilave masrafları 2000 tlnin üzerinde.Bizde bakıcı niyetine ben varım o ayrı ama esas yazlığın en büyük derdi, eve bağlanma ve başka yere gidememe durumun.
Fakat şu Çeşme'nin yükselen yıldızı ev fiyatlarını öyle bir arttırmış ki, dönüp de yüzüne bakmayacağınız,bütün gün güneş alan,site olarak düzgün olmayan eski püskü evler 600.000 tl den başlıyor! Son gezdiğimiz evin sahibinin şu cümlesiyle ben yazlık alma fikrinden tamamen vazgeçtim:" Yaw ben bu siteden 9 ay önce tanesi 318.000 TL'den 3 ev aldım, bu sene 550.000 TL ye satmaktan vazgeçtim, yan sitenin inşaatı bitince nasıl olsa buranın değeri 700 ü geçecek.Bu sene kiraya vereceğim bu evleri!" Maalesef bahsettiği evlerin karşısındaki bir ev 550'e satılınca sitedeki ev fiyatları için limit belirlenmiş olmuştu ama görünüşe göre ev sahiplerini bu da tatmin etmiyordu.Bu arada gezdiğimiz hiç bir evi de - rakamından bağımsız- zaten beğenmemiştim.
Kiralık evlerde ise rakamlar daha abuk: 1 aylığı 20.000 tl ve site içinde bile değil..Deniz? O da yok, beach club'a gitmen gerekiyor.
E peki şimdi ne olacak? Geriye tek bir alternatif kalıyor: İştar'ı yazın da açık olan bir anaokuluna yazdırmak ve ben işteyken orada en azından sosyalleşmesini sağlamak..Yüzme dersi vs de olursa hele çok çok iyi..Hedefimiz şu 8 haftayı optimum şekilde geçirmek..Ama hangi okul? İştar'ın uyum durumu ne olacak?İşte bu başlı başına ayrı bir dert..Evimizin 15 km yarıçapındaki tüm ana okullarını şöyle bir gözden geçirdim ve başladım araştırmalara..Devamı sonraki postta..
*.: Yazarımız işten güçten bloguna yeni kayıtlar ilave etmeyi bir türlü beceremediği için günceli yakalayana kadar toplu olarak geriye dönük yazılar yazmaktadır.Ne olduğu anlaşılsın diye de her postun başına böyle ilgili dönemin tarihini atmaktadır..
3 Temmuz 2015 Cuma
Çocuk Dostu Destinasyon Serisine Devam- Sicilya 20-25 Mayıs
Ayhan Sicimoğlu'nu bilir misiniz? Daha doğrusu seyahat programlarını hiç izlediniz mi? Vay hayat sana güzel dostum be dedirtir adama dimi? Aynı yere gidip aynı şeyleri yapsan da havası Ayhan Sicimoğlu'nun deneyiminin yanına dahi yaklaşamaz, her gittiği yer süperdir, her yediği şey muazzamdır.Bu adamın seyahat tecrübeleri hiç de güvenilir değildir, zira her şeyi overrated aktarır
Bir de ketum ve kötümser tipler vardır, benim eşim gibi.New York nasıldı diye sorarsın, her yerini gezmiş, her bi şeyi yapmıştır ama tek bir cevap alırsın :" iyiydi" der sonra omuz silkeler.Hele hele en ufak bi aksilik falan yaşandıysa, ve o durum özellikle çocukla gidilen seyahatlerde ve İştar yüzünden olduysa, ohoo abarta abarta yedi düvele anlatır.İştar hiç yemedi, İştar iki dakka rahat bırakmadı, herkese rezil olduk, ne işimiz vardır oralarda vs vs...Dinleyen kişi iyi niyetliyse başımıza gelenlere acır, kötü niyetliyse içinden kıs kıs güler.Seneler önce İştar yokken benim ayarladığım 199 €luk bi Sharm El Sheik seyahatimiz vardır, sonradan kapatılan bir tur firmasıyla gitmiştik..Hala gelene geçene anlatır şöyle rezil olduk, böyle otobüslerde süründük vs diye. İşte bu tiplerin de seyahat yorumlarından uzak durmak lazım, yoksa evinden dışarı çıkasın gelmez.
Bense seyahat yorumlamada kendimi ortalama bir skalada değerlendiriyorum, lükse düşkün biri değilimdir; gittiğim tüm seyahatleri ekonomik hale getirmeye çalışırım.Eh yabancı dilim ve oraya buraya gide gide edindiğim belli bir seyahat tecrübem de olduğu için eldeki malzemeden gayet kapsamlı ve ekonomik seyahatler organize ettiğimi düşünüyorum.Eşimin ani çıkan - yani şöyle: ha bu arada ben yarın Meksika'ya gidiyorum, 1 hafta yokum gibi- yurt dışı iş seyahatleri olmasa, ikimiz de bir yerlerde maaşlı çalışan insanlar olsak, izin tarihlerimiz 6 ay öncesinden planlanabileceği için mevcut organizasyonları yarı fiyatına bile getirirdim!
Siz de parasının kıymetini bilen,fazla lükste gözü olmayan, cingöz bir seyahat sever anne baba iseniz, benim blogumdaki çocuklu seyahat tavsiyelerini dikkate alabilirsiniz efendim!
Sicilya seyahati aslında hiç hesapta yoktu, İştar' la yaşıt kızları olan bir arkadaşlarımızla Amalfi kıyıları yapacaktık aslında 2 aile..Araya benim Çin fuarı girdi, Çin vizesi almam gerektiği için bileti revize ettirdik, çok önemli bir düğün girdi, bir daha revize ettirdik derken günün sonunda 3 kere bilet değişim parası ödenmiş ve bakmak dahi istemeyeceğim kadar pahalı uçak biletlerimizle rotayı 4 günlüğüne Sicilya'ya çevirdik. THY bir süredir Katanya'ya direkt uçuyor ve Mayıs ayından önce giderseniz bilet fiyatları gayet makul, siz bakmayın bizimkinin kol börekliğine, o bizim iş bilmezliğimizden. Bu arada iyi ki Amalfi tarafına gitmemişiz,çocukla gidilecek, çocuğu eyleyecek hiç bir yer olmadığı gibi, dik dik uçurumlardan giderken etrafta araba park edecek yer dahi yokmuş.
İştar'la uçak seyahati artık inanılmaz kolay; hatta İştar'la seyahat genel olarak çok rahat artık.Uçak seyahati esnasında tek ihtiyacımız 1-2 renk oyun hamuru ve içinde stickerlar olan bir boyama kitabı..En aşağı 3-4 saatlik oyalanma garanti. Aylar ilerledikçe seyahat çantalarımız giderek küçülüyor,dinlenmek için kendimize ayırdığımız zaman giderek fazlalaşıyor.
Bizim az günümüz ve eylemek durumunda olduğumuz bir çocuğumuz olduğundan seyahati yalnızca Katanya ve civarıyla sınırladık, daha fazla zamanı olanlar adanın her tarafını gezebilirler. Her halukarda bir araba kiralayacaksınız nasıl olsa.
Katanya ilk bakışta bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı, burası hiç de Avrupa gibi değil.Sokaklar çöp içinde, binalar bakımsız, otopark ve güvenlik sorunu had safhada.Aracı Katanya içinde kullanacağımızı söyleyince araba kiralama şirketi hırsızlığa karşı sigortanın ancak özel otoparka park edilirse geçerli olacağını söyleyerek bizi dumura uğrattı.Zira belli marka arabalar göz göre göre çalınıp, anında parçalanıp kara borsada satılıyormuş. Ofislerinde de Katanya haritası ve o harita üzerinde işaretlenmiş "şuraya şuraya girmeyin, buralar tehlikeli sokaklar" şeklinde uyarı kağıtları vardı! Burayı bir mafya ailesi mi yönetiyor yoksa?
Nereye geldik biz yahu diye ürkek bakışlarla otele geldik ama kısa zamanda alıştık Sicilya'nın havasına..
Katanya bölgesinde 0-3 yaş grubu çocukla neler yapılabilir işte buyrun tam liste:
1. İlk gün İştar pusetinde, nöbetleşe ittire ittire şehir merkezini gezdik.Filli meydan vs..İştar'ın sıkılmaya başladığı anlarda dondurma molası verdik, indirime girmiş mağazalara girip ayakkabı, kıyafet denettirdik, yani ortamlarda takıldık kısacası.Zaten varışımız saat 17'yi bulmuştu.
2. İkinci gün bölgenin en önemli katedraline gidip rehberli tur aldık ve yaklaşık 1,5 saat boyunca 7-8 kişilik bir grupla tüm katedrali yürüyerek gezdik.Ve hayret: İştar da bizimle birlikte gezdi, geçtiğimiz yerlerle ilgili sorular sordu, hiç arıza çıkarmadı.Oradan Katanyanın meşhur balık pazarına uğradık ve bize tavsiye edilen bir balık restoranına gittik.Maalesef dil balığı ve kalamar dahi yemedi İştar. Zaten kaldığımız pansiyondaki kekler,kurabiyelerden de yememişti, iki kaşık corn flakes ve ballı süt dışında neredeyse hiç bir şey yemedi gezi boyunca..İştar uyuyunca hemen bir müze gezisi patlattık, uyanınca parka götürdük; akşamüstü de volkanik taşlardan oluşan ve bizdeki sahil anlayışıyla alakası olmayan bir yere..Oranın hemen ilerisindeki bir restoranda belki yer umuduyla 2-3 çeşit karışık makarna tabağı aldık ama yine bir şey yemedi maalesef..
3. Üçüncü gün Sicilya'nın en önemli çocuk eyleme yeri olan Etnaland'e gittik.Burası tam günlük bir program ve eğlence garantili! Oyuncakların hiçbirinde bekleme sırası olmadığı için İştar yaklaşık 6 saat boyunca o tren senin, bu hoplayan deve benim izin verilen her türlü alete bindi. Buradan çıktığımızda arabada uyuyakalan İştar hanım o kadar yorulmuştu ki, 12 saat sonra uyandı!
4.Son gün Katanya'ya çok yakın bir turistik kasaba olan Taormina'ya gittik.Bizim Kuşadası-Bodrum tadındaki bölgede bol miktarda hediyelik eşya, gezmek için bir amfitiyatro ve bol kumlu plajlar mevcut.Tabi ki İştar'ın seçimi plaj ve kumdan yana oldu, saatlerce oynadıktan sonra bir de kendini denize soktu!Buradan dönüşte Sicilya'nın güzide alışveriş merkezi olan bir outlet centera gittik. Ben pek alışveriş yapmayı seven bir tip değilimdir, hele ki eşim alışveriş merkezlerine adımını atmaz ama fiyatlar bir hayli uygun olduğu için - tabi ki İştar'a - biraz alışveriş yaptık, o sırada alışveriş merkezinin parkında çıldıran İştar'ı ancak akşam karanlığında oradan çıkarabildik.
Türkiye'de örneğini çok az gördüğümüz düzgün ve temiz çocuk parklarına sanırım Avrupa ülkelerinde daha sık rastlanıyor. Neyse, bu konu çok derin,ona başka bir postta girerim..
Sonuç olarak Sicilya'ya çocukla gidilir mi? Evet, gayet rahat gezebilirsiniz.
Sadece çocuklara özel yerler/atraksiyonlar var mı? Bir tek Etnaland var, bir de uygun mevsimde giderseniz bol miktarda plaj..Valla diğer türlü çocuk size uyum sağlayacak, pusete kuvvet dolanacaksınız..
Çocukla koştur koştur gidilmez ama uygun fiyata bilet/otel bulabilirseniz hiç düşünmeyin derim,Sicilya kesinlikle çocuk dostu bir destinasyon
Bir de ketum ve kötümser tipler vardır, benim eşim gibi.New York nasıldı diye sorarsın, her yerini gezmiş, her bi şeyi yapmıştır ama tek bir cevap alırsın :" iyiydi" der sonra omuz silkeler.Hele hele en ufak bi aksilik falan yaşandıysa, ve o durum özellikle çocukla gidilen seyahatlerde ve İştar yüzünden olduysa, ohoo abarta abarta yedi düvele anlatır.İştar hiç yemedi, İştar iki dakka rahat bırakmadı, herkese rezil olduk, ne işimiz vardır oralarda vs vs...Dinleyen kişi iyi niyetliyse başımıza gelenlere acır, kötü niyetliyse içinden kıs kıs güler.Seneler önce İştar yokken benim ayarladığım 199 €luk bi Sharm El Sheik seyahatimiz vardır, sonradan kapatılan bir tur firmasıyla gitmiştik..Hala gelene geçene anlatır şöyle rezil olduk, böyle otobüslerde süründük vs diye. İşte bu tiplerin de seyahat yorumlarından uzak durmak lazım, yoksa evinden dışarı çıkasın gelmez.
Bense seyahat yorumlamada kendimi ortalama bir skalada değerlendiriyorum, lükse düşkün biri değilimdir; gittiğim tüm seyahatleri ekonomik hale getirmeye çalışırım.Eh yabancı dilim ve oraya buraya gide gide edindiğim belli bir seyahat tecrübem de olduğu için eldeki malzemeden gayet kapsamlı ve ekonomik seyahatler organize ettiğimi düşünüyorum.Eşimin ani çıkan - yani şöyle: ha bu arada ben yarın Meksika'ya gidiyorum, 1 hafta yokum gibi- yurt dışı iş seyahatleri olmasa, ikimiz de bir yerlerde maaşlı çalışan insanlar olsak, izin tarihlerimiz 6 ay öncesinden planlanabileceği için mevcut organizasyonları yarı fiyatına bile getirirdim!
Siz de parasının kıymetini bilen,fazla lükste gözü olmayan, cingöz bir seyahat sever anne baba iseniz, benim blogumdaki çocuklu seyahat tavsiyelerini dikkate alabilirsiniz efendim!
Sicilya seyahati aslında hiç hesapta yoktu, İştar' la yaşıt kızları olan bir arkadaşlarımızla Amalfi kıyıları yapacaktık aslında 2 aile..Araya benim Çin fuarı girdi, Çin vizesi almam gerektiği için bileti revize ettirdik, çok önemli bir düğün girdi, bir daha revize ettirdik derken günün sonunda 3 kere bilet değişim parası ödenmiş ve bakmak dahi istemeyeceğim kadar pahalı uçak biletlerimizle rotayı 4 günlüğüne Sicilya'ya çevirdik. THY bir süredir Katanya'ya direkt uçuyor ve Mayıs ayından önce giderseniz bilet fiyatları gayet makul, siz bakmayın bizimkinin kol börekliğine, o bizim iş bilmezliğimizden. Bu arada iyi ki Amalfi tarafına gitmemişiz,çocukla gidilecek, çocuğu eyleyecek hiç bir yer olmadığı gibi, dik dik uçurumlardan giderken etrafta araba park edecek yer dahi yokmuş.
İştar'la uçak seyahati artık inanılmaz kolay; hatta İştar'la seyahat genel olarak çok rahat artık.Uçak seyahati esnasında tek ihtiyacımız 1-2 renk oyun hamuru ve içinde stickerlar olan bir boyama kitabı..En aşağı 3-4 saatlik oyalanma garanti. Aylar ilerledikçe seyahat çantalarımız giderek küçülüyor,dinlenmek için kendimize ayırdığımız zaman giderek fazlalaşıyor.
Bizim az günümüz ve eylemek durumunda olduğumuz bir çocuğumuz olduğundan seyahati yalnızca Katanya ve civarıyla sınırladık, daha fazla zamanı olanlar adanın her tarafını gezebilirler. Her halukarda bir araba kiralayacaksınız nasıl olsa.
Katanya ilk bakışta bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı, burası hiç de Avrupa gibi değil.Sokaklar çöp içinde, binalar bakımsız, otopark ve güvenlik sorunu had safhada.Aracı Katanya içinde kullanacağımızı söyleyince araba kiralama şirketi hırsızlığa karşı sigortanın ancak özel otoparka park edilirse geçerli olacağını söyleyerek bizi dumura uğrattı.Zira belli marka arabalar göz göre göre çalınıp, anında parçalanıp kara borsada satılıyormuş. Ofislerinde de Katanya haritası ve o harita üzerinde işaretlenmiş "şuraya şuraya girmeyin, buralar tehlikeli sokaklar" şeklinde uyarı kağıtları vardı! Burayı bir mafya ailesi mi yönetiyor yoksa?
Nereye geldik biz yahu diye ürkek bakışlarla otele geldik ama kısa zamanda alıştık Sicilya'nın havasına..
Katanya bölgesinde 0-3 yaş grubu çocukla neler yapılabilir işte buyrun tam liste:
1. İlk gün İştar pusetinde, nöbetleşe ittire ittire şehir merkezini gezdik.Filli meydan vs..İştar'ın sıkılmaya başladığı anlarda dondurma molası verdik, indirime girmiş mağazalara girip ayakkabı, kıyafet denettirdik, yani ortamlarda takıldık kısacası.Zaten varışımız saat 17'yi bulmuştu.
2. İkinci gün bölgenin en önemli katedraline gidip rehberli tur aldık ve yaklaşık 1,5 saat boyunca 7-8 kişilik bir grupla tüm katedrali yürüyerek gezdik.Ve hayret: İştar da bizimle birlikte gezdi, geçtiğimiz yerlerle ilgili sorular sordu, hiç arıza çıkarmadı.Oradan Katanyanın meşhur balık pazarına uğradık ve bize tavsiye edilen bir balık restoranına gittik.Maalesef dil balığı ve kalamar dahi yemedi İştar. Zaten kaldığımız pansiyondaki kekler,kurabiyelerden de yememişti, iki kaşık corn flakes ve ballı süt dışında neredeyse hiç bir şey yemedi gezi boyunca..İştar uyuyunca hemen bir müze gezisi patlattık, uyanınca parka götürdük; akşamüstü de volkanik taşlardan oluşan ve bizdeki sahil anlayışıyla alakası olmayan bir yere..Oranın hemen ilerisindeki bir restoranda belki yer umuduyla 2-3 çeşit karışık makarna tabağı aldık ama yine bir şey yemedi maalesef..
3. Üçüncü gün Sicilya'nın en önemli çocuk eyleme yeri olan Etnaland'e gittik.Burası tam günlük bir program ve eğlence garantili! Oyuncakların hiçbirinde bekleme sırası olmadığı için İştar yaklaşık 6 saat boyunca o tren senin, bu hoplayan deve benim izin verilen her türlü alete bindi. Buradan çıktığımızda arabada uyuyakalan İştar hanım o kadar yorulmuştu ki, 12 saat sonra uyandı!
4.Son gün Katanya'ya çok yakın bir turistik kasaba olan Taormina'ya gittik.Bizim Kuşadası-Bodrum tadındaki bölgede bol miktarda hediyelik eşya, gezmek için bir amfitiyatro ve bol kumlu plajlar mevcut.Tabi ki İştar'ın seçimi plaj ve kumdan yana oldu, saatlerce oynadıktan sonra bir de kendini denize soktu!Buradan dönüşte Sicilya'nın güzide alışveriş merkezi olan bir outlet centera gittik. Ben pek alışveriş yapmayı seven bir tip değilimdir, hele ki eşim alışveriş merkezlerine adımını atmaz ama fiyatlar bir hayli uygun olduğu için - tabi ki İştar'a - biraz alışveriş yaptık, o sırada alışveriş merkezinin parkında çıldıran İştar'ı ancak akşam karanlığında oradan çıkarabildik.
Türkiye'de örneğini çok az gördüğümüz düzgün ve temiz çocuk parklarına sanırım Avrupa ülkelerinde daha sık rastlanıyor. Neyse, bu konu çok derin,ona başka bir postta girerim..
Sonuç olarak Sicilya'ya çocukla gidilir mi? Evet, gayet rahat gezebilirsiniz.
Sadece çocuklara özel yerler/atraksiyonlar var mı? Bir tek Etnaland var, bir de uygun mevsimde giderseniz bol miktarda plaj..Valla diğer türlü çocuk size uyum sağlayacak, pusete kuvvet dolanacaksınız..
Çocukla koştur koştur gidilmez ama uygun fiyata bilet/otel bulabilirseniz hiç düşünmeyin derim,Sicilya kesinlikle çocuk dostu bir destinasyon
2 Temmuz 2015 Perşembe
Bu Defa ki Ayrılık Uzun:Çin Seyahati, 09-16 Mayıs
Anne -kız ayrılığı mecburi oldu, fuar için düştüm Çin yollarına..E git gel, indi bindi 1 hafta ayrı kaldım kızımdan. Bol bol öpe öpe anneanneye bıraktım İştar' ı çünkü babası da aynı tarihlere bir seyahat ayarlamayı becermişti.
Whats up sağolsun,her gün İştar' dan fotoğraflar ve videolar aldım, sürekli İştar' dan bahsettim, bol bol özledim..Ama gizliden gizliye de akşamları kesintisiz 8 saat uyku hayalleriyle gittiğim bu bol kokulu ülkede bağımsızlığın tadını da çıkartmadım değil.Kesintisiz uyku maalesef hala benim için hayal, jet lagden değil, İştar'ı çişe kaldırma zorunluluğundan gece 3,5 Allah ne verdiyse uyandım ve yine bölük pörçüktü uykularım.Bir yandan da İştar orada bizimkilere eziyet eder mi diye hep aklımdaydı ama gelen haberler gayet iyiydi.
Tabi hepsi babamın ben endişelenmiyeyim diye kıtır atmasıymış meğer, gelince öğrendim.
Maalesef İştar her gün arıza çıkarmış, annem nerde diye ağlamış..Geceleri çişe kaldırmazsak İştar kesinlikle yatağa yapıyor, eh annem de alışık olmadığı için uyuyakalınca her gece çarşaflar değişmiş haliyle. Daha da beteri, her sabah zorla da olsa belli bir saatte uyanan çocuk, anneannede sabah 10larda ancak kalkabildiği için kahvaltısını okul yerine evde yapmış, tabi geç kalkmasının sebebi de bir önceki akşam gece 12 -1 gibi uyumasıymış..
Diyorum ya İştar zor bir çocuk diye..İştar'ı uyutmak adına özel bir çaba sarf etme, koy salona, gece 3 olsun hala dolanır ortada..Eh bizimkiler de olayı doğal akışına bırakınca İştar gece yarılarına kadar anneanne dede keyfi yapmış. Ben 3 yılda İştar'ın akşam vakti uykusunun geldiğini çok nadir gördüm, o da genelde gündüzleri uyumadığı içindi.İşin yegane ferahlatıcı tarafı İştar'ın tüm gün okulda olması ve annemin o süreçte biraz olsun dinlenebilmesi..
Ben dönmeden 2 gün önce eşim kendi seyahatinden döndü.Akşam İştar'ı anneannesinden devralmaya geldiğinde manzara şuymuş: İştar'ın her tarafı çikolataya bulanmış,ağzında cak cak sakız -eşim İştar'ın sakız çiğnemesinden nefret ediyor-,evin altını üstüne getiriyor.
Oradan beraber babaanneye kalmaya geçmişler -evet benim eşim tek başına çocuk bakamıyor- İştar yine gece yarılarına kadar uyumamış, bir de üstüne babaannesinin misafir yatağına işemiş!Koltuklarda bir oradan bir buraya zıplamış, komşular rahatsız olacaklar diye babaannenin yüreğinin yağları erimiş.
Ben ertesi gün öğlen gibi İzmir'e vardım, hava alanından dönerken eşimi arayıp nerede olduklarını sordum. İştar benimle konuşulduğunu anlamış.Ben de annemle konuşmak istiyorum demiş.Eşim telefonu uzattı,İştar " anne?" dedi, ben " güzel kızım ben geldim" dedim ve İştar başladı ağlamaya.."anneeeee,aneeeeee"...Sanki yıllardır görüşmüyoruz, ben onu kötü insanların ellerine terk etmişim gibi, acıklı acıklı..
Babaannesine vardığımda koşarak sarıldı bana ve ilk sorusu şu oldu: "seni çok özledim annecim ,nerelerdeydin sen?"
Valizimde kısıtlı zamanda aldığım bir dolu hediyesi vardı ama İştar' ın o an istediği sadece annesinin kokusuydu galiba..
İştar seyahat dönüşü yaklaşık 1 hafta kadar beni bir gölge gibi takip etti, anneee diye seslenip yanıt alamazsa ağladı;baya baya post travmatik sendrom yaşadı.
Valla ne diyeyim, büyük konuşmak istemem ama yeterli olgunluğa gelmeden keyfe keder tatiller için çouğumu başkasına emanet edip gideceğimi hiç sanmıyorum..
Whats up sağolsun,her gün İştar' dan fotoğraflar ve videolar aldım, sürekli İştar' dan bahsettim, bol bol özledim..Ama gizliden gizliye de akşamları kesintisiz 8 saat uyku hayalleriyle gittiğim bu bol kokulu ülkede bağımsızlığın tadını da çıkartmadım değil.Kesintisiz uyku maalesef hala benim için hayal, jet lagden değil, İştar'ı çişe kaldırma zorunluluğundan gece 3,5 Allah ne verdiyse uyandım ve yine bölük pörçüktü uykularım.Bir yandan da İştar orada bizimkilere eziyet eder mi diye hep aklımdaydı ama gelen haberler gayet iyiydi.
Tabi hepsi babamın ben endişelenmiyeyim diye kıtır atmasıymış meğer, gelince öğrendim.
Maalesef İştar her gün arıza çıkarmış, annem nerde diye ağlamış..Geceleri çişe kaldırmazsak İştar kesinlikle yatağa yapıyor, eh annem de alışık olmadığı için uyuyakalınca her gece çarşaflar değişmiş haliyle. Daha da beteri, her sabah zorla da olsa belli bir saatte uyanan çocuk, anneannede sabah 10larda ancak kalkabildiği için kahvaltısını okul yerine evde yapmış, tabi geç kalkmasının sebebi de bir önceki akşam gece 12 -1 gibi uyumasıymış..
Diyorum ya İştar zor bir çocuk diye..İştar'ı uyutmak adına özel bir çaba sarf etme, koy salona, gece 3 olsun hala dolanır ortada..Eh bizimkiler de olayı doğal akışına bırakınca İştar gece yarılarına kadar anneanne dede keyfi yapmış. Ben 3 yılda İştar'ın akşam vakti uykusunun geldiğini çok nadir gördüm, o da genelde gündüzleri uyumadığı içindi.İşin yegane ferahlatıcı tarafı İştar'ın tüm gün okulda olması ve annemin o süreçte biraz olsun dinlenebilmesi..
Ben dönmeden 2 gün önce eşim kendi seyahatinden döndü.Akşam İştar'ı anneannesinden devralmaya geldiğinde manzara şuymuş: İştar'ın her tarafı çikolataya bulanmış,ağzında cak cak sakız -eşim İştar'ın sakız çiğnemesinden nefret ediyor-,evin altını üstüne getiriyor.
Oradan beraber babaanneye kalmaya geçmişler -evet benim eşim tek başına çocuk bakamıyor- İştar yine gece yarılarına kadar uyumamış, bir de üstüne babaannesinin misafir yatağına işemiş!Koltuklarda bir oradan bir buraya zıplamış, komşular rahatsız olacaklar diye babaannenin yüreğinin yağları erimiş.
Ben ertesi gün öğlen gibi İzmir'e vardım, hava alanından dönerken eşimi arayıp nerede olduklarını sordum. İştar benimle konuşulduğunu anlamış.Ben de annemle konuşmak istiyorum demiş.Eşim telefonu uzattı,İştar " anne?" dedi, ben " güzel kızım ben geldim" dedim ve İştar başladı ağlamaya.."anneeeee,aneeeeee"...Sanki yıllardır görüşmüyoruz, ben onu kötü insanların ellerine terk etmişim gibi, acıklı acıklı..
Babaannesine vardığımda koşarak sarıldı bana ve ilk sorusu şu oldu: "seni çok özledim annecim ,nerelerdeydin sen?"
Valizimde kısıtlı zamanda aldığım bir dolu hediyesi vardı ama İştar' ın o an istediği sadece annesinin kokusuydu galiba..
İştar seyahat dönüşü yaklaşık 1 hafta kadar beni bir gölge gibi takip etti, anneee diye seslenip yanıt alamazsa ağladı;baya baya post travmatik sendrom yaşadı.
Valla ne diyeyim, büyük konuşmak istemem ama yeterli olgunluğa gelmeden keyfe keder tatiller için çouğumu başkasına emanet edip gideceğimi hiç sanmıyorum..
Çocukla Londra !? - Bölüm 2
Ve gelelim İştar kızımla Londra rutumuza..
Maalesef bu planların bazılarını ya yapamadık ya da şöyle bi cee deyip kaçmak zorunda kaldık.
Çünkü maalesef seyahatte en istemediğimiz şey başımıza geldi: İştar ateşlendi..Öyle bi ateş ki,termometrenin ekranında 40 derece yazdığını bile gördüm hayatta ilk defa. Ateşi 39 dereceyken tir tir titrediğini de gördüm;baygın yattığını da,ağız dolusu kustuğunu da ..
Esasen bu geziye "hastalık" resmen damgasını vurdu, zira gidişimizden bir gün önce benim boğazlarım öyle bir şişti ki,kendi tükürüğümü dahi yutamıyordum. Nasıl bir işkence ancak yaşayan bilir. İştar zaten geçmeyen öksürüğünden dolayı antibiyotik, 2 çeşit şurup ve hafif astım tedavisi için toz bir ilaç kullanıyordu ama açıkçası eskiye göre bir hayli düzelmişti. En ufak bir sıkıntımız olsaydı asla bu seyahate çıkmazdık, o konuda çok prensipliyimdir.
Tatilimizin ikinci gününden son gününe kadar İştar'ın alnında ateş düşürücü ped, bizim elimizde 5 dakikada bir ölçüm yaptığımız termometre, çantamız ilaçla dolu, mütemadiyen kusuk temizleyerek gezdik durduk. Ha ne anladık derseniz, valla ben İştar için endişe etmekten ve kendime kızmaktan pek de bişi anlamadım, üstelik dönmeden bir gün önce ateşi tavan yapıp da çaresiz kalınca İştar "her majesty's" sağlık sistemiyle tanışmış oldu.Hastanelik olduk!
2 Nisan
Buz gibi bi Londra sabahında önce Buckingham Palace yakınlarında oturan eşimin okuldan bir arkadaşına sabah kahvaltısına gittik.Oradan otobüse atlayıp ilk durağımız British Museum'a yollandık.Londra'da pek çok müze ücretsiz, o yüzden kuyruk olmaz diye düşünmeyin, özellikle hafta sonları inanılmaz sıra oluyor.Blogumu takip edenler müzelere düşkünlüğümü bilir. İşte bunun en iyi tatmin edilebileceği yerlerden birisi de burası.İştar'ın da artık hoşuna giden şeyler oluyor müzelerde, en kötü ihtimalle arkadaş ediniyor.Müzede bana kalsa tüm günümü geçirirdim ama İştar'la bi yere kadar tabi. 2 saat sonra çıkmak zorunda kaldık. Biraz daha büyüyünce kızımla doya doya gezeceğim müze anlarını iple çekiyorum.
Müzeden sonra yolda giderken gördüğümüz ama her zamanki gibi nokta atışı yaptığımız harika bi çocuk restoranına gittik, şiddetle tavsiye ederim: Rain Forest Cafe. Burada her şey çocukların eğlenmesi, büyüklerin de para harcaması üzerine kurulu..İştar bu restoranla ilgili her şeye ama her şeye bayıldı, en çok da masaları dolaşıp resim çektiren Cha Cha isimli dev kurbağaya! Hatta o kadar ki, Cha Cha için özel bir resim yaptı ve tutturdu bunu Cha Cha'ya gösterelim mi anne diye..Cha Cha kostümündeki arkadaşın da mesaisi bitmiş sanırım,en son onu bi odaya girerken gördüm. Neyse ki umudu kestiğimiz bir anda tekrar ortada dolanmaya başladı da hemen yanına koşturduk.
Restoranın olduğu cadde,Shaftesburry Avenue üzerinde, burada da dünya kadar mağaza vs var. Çıkışta direk cadde üzerinden yürümeye devam ettik , M&M mağazasına daldık, İştar'ı her yere serpiştirilmiş M&M kutularına saldırmaktan zor alıkoydum.
Oradan Covent Garden bölgesine geçtik. Burası da bol miktarda cafe, mağaza olan bir yer.Ve Londra'dan ilk kazık alışverişimizi yaptık:80 TL'ye aha şu plastik balerini aldık.
Amy Winehouse'un orada evi olmasından mütevellit bendeki imajı "keşlerin mekanı" olarak kalan Camden Town'a da bir baktık tabi.Etrafta bir dolu harbi keş kılıklı kızlar oğlanlar gördük,ikinci el kıyafet satan mağazalara falan bakındık ama İştar için ilgi çekici pek bir şey yoktu o yüzden belli bir saatten sonra döndük.
3 Nisan
Sabah benim müze merakımı Tate Modern'da tatmin ettikten sonra South bank bölgesinde gezinmeye başladık. Burası London Eye, Aquarium vs gibi turist atraksiyonlarının bol olduğu bir bölge. "Oha amma pahalıymış" nidalarıyla her gördüğümüz atraksiyondan geri döndük tabi.Maalesef İştar'ın yükselen ateşi, yanımızda Londra'da yaşayan bir başka arkadaş vs olunca günümüz şöyle bir bakınıp geçme şeklinde oldu.
4 Nisan
Gece doğru dürüst uyumadan sürekli İştar' ın ateşini kontrol edip durdum, hatta dönüş uçağı da baktık ama maşallah mil kontenjanı kalmadığı için bilet 3 katına geliyordu.Sabah ateş vs düşünce, hemen Hyde Park bölgesine el atalım, hayvanat bahçesine gidelim,meşhur Natural Science Müzesine bakalım diye eldeki listeden kalan günlerimiz için plan yapmaya başladık hevesle. İlk durağımız Notting Hill semti oldu..Hani şu meşhur filmin geçtiği yer.Oradan biraz ilerleyince Portobello semtine ve meşhur bit pazarına baktık ve Science Müzesine geçtik (çünkü Natural History müzesinde anormal bir kuyruk vardı).Biraz gezindik, bakındık derken İştar'ın alnının yine ısındığını ve aynı zamanda titrediğini fark ettim.Ne olduğunu anlamadım bile. Anne ben iyiyim diyor ama dudakları da hafif mor gibi.Hadi yemek yiyelim dedik, yolculuğun en başından beri olduğu gibi hiç bir şey yemedi yine.Elimi İştar'ın alnına koydum ve bomba: cayır cayır yanıyor çocuk! Termometreyle ölçtüm ve 40 dereceyi ilk defa ekranda gördüm.Hemen koşarak bi taksiye atladık ve en yakın hastaneye koştuk.
İngiltere Sağlık Sistemine Hoş geldin İştar
Hastanenin çocuk bölümünden acil girişi yaptık.O sırada İştar verdiğim Ibufen'in etkisiyle kucağımda baygın yatıyordu.Girişimiz acil oldu ama herhangi bir hemşireyle muhatap olmak için içeri çağrılmamız neredeyse 1 saat sürdü.Neyse ki bekleme odasını geniş,temiz ve bol oyuncaklı yapmışlar, bizdeki özel hastaneler ayarındaydı her şey.Filipinli hemşire bizi içeri aldı, ateş ölçtü, birazdan Calpol verin dedi.Ateşi 38 çıktı tabi daha yeni ilaç aldığı için.E dedik hemşire teyzem, doktor bizi ne zaman görücek? Bu ateş 2 gündür düşmüyor, ardında başka bir şey olmasın? Bekleyin,sizi çağırırlar dedi. Ve başladık klinik koridorunda beklemeye..
Yaklaşık 1,5 saat kadar sonra ulen bizi unuttu bu İngilizler deyip resepsiyona koştum.Yavrumu doktor ne zaman görecek unuttunuz bizi diye çemkirmeye hazırlanırken, İngilterede hemşirenin ilk müdahelesinden sonra doktora görünme mertebesine erişmek için bekleme süresinin en az 2 saat olduğunu bildirdiler bana.Hemen komputerden vaziyete bakıldı: İştar doktor için 7.sıradaydı. Hesapladım, 1 saati daha beklememiz gerekiyordu.Tabi çocuğu gurbet ellerde hastalanmış acılı Türk anası hemen ne yapar? Çocuğun Türkiye'deki doktorunu cepten zart zart arar! Doktorumuz Hayim beye durumu özet geçtim, ne yapalım diye sordum.O da hemşirenin söylediklerinin aynısını söyledi; günde 3 kere Ibufen, 4-5 saatte bir Parasetamol. Ne kadardır orada beklediğimizi sordu, " ayyy allah kahretsin bunları" diye söze başlayıp ıncık cıncık her şeyi anlattım." Vaah vaah bi de medeniyetin beşiği derler, o kadar saat beklenir mi,cık cık " yaptı doktorumuz, rahatlamış şekilde telefonu kapattım.
İştar anons edildi,doktorun huzuruna çıktık.Doktorumuz orta yaşlı olmasına rağmen sanki stajını daha yeni tamamlamış gibi görünen bir Paki teyze..İştar'ın muayenesinden ziyade bilgilerini kayıt etmekle daha fazla vakit geçirdi, çocuğun ağzını açıp boğazına bakamadı,tahta spatulayı fazla sokunca çocuğu kusturdu sonra da " hmm bu bir viral enfeksiyon, kendi kendine geçecektir.Zaten antibiyoktik kullanıyormuşsunuz, Parasetamol-Ibufen ikilisine devam" dedi.
Hastaneden çıkmadan gişedeki görevliye " bi borcumuz var mı ağam" diye sorduk, yokmuş, beleşmiş.
Allah beterinden korusun tabi ama şu anda İştar UK Healthcare System'a resmen kayıtlı.Bizim durumumuz benim paniklemem hariç çok da acil bir şey değildi ama umarım böyle olduğu için bu kadar uzun beklemişizdir..
5 Nisan-Eve Dönüş
İlaç destekleriyle ateşi iyice kontrol altına aldığımız için önceki günlerdeki sıkıntıları yaşamadan, sabah Natural History Museum'a gidip güzelce bir gezdik.Özellikle çocuğunuz 6 yaş ve üzeriyse şiddetle tavsiye ederim, harika bir yer.Oradan valizle beraber hava alanına gittik ve dönüş uçağına bindik. İştar'ın keyfi artmış,ateşi bir hayli azalmıştı. İzmir'de yaşadığımız için İstanbul aktarmalı her uçuşta olduğu gibi 4 saat sürecek iş, yarım gününü alıyor insanın. Gece 1:30 İzmir uçağına binmek için hava alanında beklerken şaka gibi bir şey oldu.Uçak dahil hiç bir yerde hiç bir şey yemeyen İştar hanım, 3 kase düğün çorbası ve sayısız salatalık,havuç vs yedi .4 gündür zar zor kaka yapan çocuğun bağırsakları memleket topraklarına gelince mesaisine başladı ve İzmir'e vardığımızda İştar'ın hastalığından eser bile yoktu.Ertesi gün pür neşe okuluna gitti, bize de hiç bir şey anlamadığımız böyle bir Londra seyahatı anısı kaldı geriye..
İştar hala Cha Cha diye sayıklıyor,anne İngiltereye gidelim diyor..Ne mutlu böyle güzel anıları biriktirebilmiş olması..
Maalesef bu planların bazılarını ya yapamadık ya da şöyle bi cee deyip kaçmak zorunda kaldık.
Çünkü maalesef seyahatte en istemediğimiz şey başımıza geldi: İştar ateşlendi..Öyle bi ateş ki,termometrenin ekranında 40 derece yazdığını bile gördüm hayatta ilk defa. Ateşi 39 dereceyken tir tir titrediğini de gördüm;baygın yattığını da,ağız dolusu kustuğunu da ..
Esasen bu geziye "hastalık" resmen damgasını vurdu, zira gidişimizden bir gün önce benim boğazlarım öyle bir şişti ki,kendi tükürüğümü dahi yutamıyordum. Nasıl bir işkence ancak yaşayan bilir. İştar zaten geçmeyen öksürüğünden dolayı antibiyotik, 2 çeşit şurup ve hafif astım tedavisi için toz bir ilaç kullanıyordu ama açıkçası eskiye göre bir hayli düzelmişti. En ufak bir sıkıntımız olsaydı asla bu seyahate çıkmazdık, o konuda çok prensipliyimdir.
Tatilimizin ikinci gününden son gününe kadar İştar'ın alnında ateş düşürücü ped, bizim elimizde 5 dakikada bir ölçüm yaptığımız termometre, çantamız ilaçla dolu, mütemadiyen kusuk temizleyerek gezdik durduk. Ha ne anladık derseniz, valla ben İştar için endişe etmekten ve kendime kızmaktan pek de bişi anlamadım, üstelik dönmeden bir gün önce ateşi tavan yapıp da çaresiz kalınca İştar "her majesty's" sağlık sistemiyle tanışmış oldu.Hastanelik olduk!
2 Nisan
Buz gibi bi Londra sabahında önce Buckingham Palace yakınlarında oturan eşimin okuldan bir arkadaşına sabah kahvaltısına gittik.Oradan otobüse atlayıp ilk durağımız British Museum'a yollandık.Londra'da pek çok müze ücretsiz, o yüzden kuyruk olmaz diye düşünmeyin, özellikle hafta sonları inanılmaz sıra oluyor.Blogumu takip edenler müzelere düşkünlüğümü bilir. İşte bunun en iyi tatmin edilebileceği yerlerden birisi de burası.İştar'ın da artık hoşuna giden şeyler oluyor müzelerde, en kötü ihtimalle arkadaş ediniyor.Müzede bana kalsa tüm günümü geçirirdim ama İştar'la bi yere kadar tabi. 2 saat sonra çıkmak zorunda kaldık. Biraz daha büyüyünce kızımla doya doya gezeceğim müze anlarını iple çekiyorum.
Müzeden sonra yolda giderken gördüğümüz ama her zamanki gibi nokta atışı yaptığımız harika bi çocuk restoranına gittik, şiddetle tavsiye ederim: Rain Forest Cafe. Burada her şey çocukların eğlenmesi, büyüklerin de para harcaması üzerine kurulu..İştar bu restoranla ilgili her şeye ama her şeye bayıldı, en çok da masaları dolaşıp resim çektiren Cha Cha isimli dev kurbağaya! Hatta o kadar ki, Cha Cha için özel bir resim yaptı ve tutturdu bunu Cha Cha'ya gösterelim mi anne diye..Cha Cha kostümündeki arkadaşın da mesaisi bitmiş sanırım,en son onu bi odaya girerken gördüm. Neyse ki umudu kestiğimiz bir anda tekrar ortada dolanmaya başladı da hemen yanına koşturduk.
Restoranın olduğu cadde,Shaftesburry Avenue üzerinde, burada da dünya kadar mağaza vs var. Çıkışta direk cadde üzerinden yürümeye devam ettik , M&M mağazasına daldık, İştar'ı her yere serpiştirilmiş M&M kutularına saldırmaktan zor alıkoydum.
Oradan Covent Garden bölgesine geçtik. Burası da bol miktarda cafe, mağaza olan bir yer.Ve Londra'dan ilk kazık alışverişimizi yaptık:80 TL'ye aha şu plastik balerini aldık.
Amy Winehouse'un orada evi olmasından mütevellit bendeki imajı "keşlerin mekanı" olarak kalan Camden Town'a da bir baktık tabi.Etrafta bir dolu harbi keş kılıklı kızlar oğlanlar gördük,ikinci el kıyafet satan mağazalara falan bakındık ama İştar için ilgi çekici pek bir şey yoktu o yüzden belli bir saatten sonra döndük.
3 Nisan
Sabah benim müze merakımı Tate Modern'da tatmin ettikten sonra South bank bölgesinde gezinmeye başladık. Burası London Eye, Aquarium vs gibi turist atraksiyonlarının bol olduğu bir bölge. "Oha amma pahalıymış" nidalarıyla her gördüğümüz atraksiyondan geri döndük tabi.Maalesef İştar'ın yükselen ateşi, yanımızda Londra'da yaşayan bir başka arkadaş vs olunca günümüz şöyle bir bakınıp geçme şeklinde oldu.
4 Nisan
Gece doğru dürüst uyumadan sürekli İştar' ın ateşini kontrol edip durdum, hatta dönüş uçağı da baktık ama maşallah mil kontenjanı kalmadığı için bilet 3 katına geliyordu.Sabah ateş vs düşünce, hemen Hyde Park bölgesine el atalım, hayvanat bahçesine gidelim,meşhur Natural Science Müzesine bakalım diye eldeki listeden kalan günlerimiz için plan yapmaya başladık hevesle. İlk durağımız Notting Hill semti oldu..Hani şu meşhur filmin geçtiği yer.Oradan biraz ilerleyince Portobello semtine ve meşhur bit pazarına baktık ve Science Müzesine geçtik (çünkü Natural History müzesinde anormal bir kuyruk vardı).Biraz gezindik, bakındık derken İştar'ın alnının yine ısındığını ve aynı zamanda titrediğini fark ettim.Ne olduğunu anlamadım bile. Anne ben iyiyim diyor ama dudakları da hafif mor gibi.Hadi yemek yiyelim dedik, yolculuğun en başından beri olduğu gibi hiç bir şey yemedi yine.Elimi İştar'ın alnına koydum ve bomba: cayır cayır yanıyor çocuk! Termometreyle ölçtüm ve 40 dereceyi ilk defa ekranda gördüm.Hemen koşarak bi taksiye atladık ve en yakın hastaneye koştuk.
İngiltere Sağlık Sistemine Hoş geldin İştar
Hastanenin çocuk bölümünden acil girişi yaptık.O sırada İştar verdiğim Ibufen'in etkisiyle kucağımda baygın yatıyordu.Girişimiz acil oldu ama herhangi bir hemşireyle muhatap olmak için içeri çağrılmamız neredeyse 1 saat sürdü.Neyse ki bekleme odasını geniş,temiz ve bol oyuncaklı yapmışlar, bizdeki özel hastaneler ayarındaydı her şey.Filipinli hemşire bizi içeri aldı, ateş ölçtü, birazdan Calpol verin dedi.Ateşi 38 çıktı tabi daha yeni ilaç aldığı için.E dedik hemşire teyzem, doktor bizi ne zaman görücek? Bu ateş 2 gündür düşmüyor, ardında başka bir şey olmasın? Bekleyin,sizi çağırırlar dedi. Ve başladık klinik koridorunda beklemeye..
Yaklaşık 1,5 saat kadar sonra ulen bizi unuttu bu İngilizler deyip resepsiyona koştum.Yavrumu doktor ne zaman görecek unuttunuz bizi diye çemkirmeye hazırlanırken, İngilterede hemşirenin ilk müdahelesinden sonra doktora görünme mertebesine erişmek için bekleme süresinin en az 2 saat olduğunu bildirdiler bana.Hemen komputerden vaziyete bakıldı: İştar doktor için 7.sıradaydı. Hesapladım, 1 saati daha beklememiz gerekiyordu.Tabi çocuğu gurbet ellerde hastalanmış acılı Türk anası hemen ne yapar? Çocuğun Türkiye'deki doktorunu cepten zart zart arar! Doktorumuz Hayim beye durumu özet geçtim, ne yapalım diye sordum.O da hemşirenin söylediklerinin aynısını söyledi; günde 3 kere Ibufen, 4-5 saatte bir Parasetamol. Ne kadardır orada beklediğimizi sordu, " ayyy allah kahretsin bunları" diye söze başlayıp ıncık cıncık her şeyi anlattım." Vaah vaah bi de medeniyetin beşiği derler, o kadar saat beklenir mi,cık cık " yaptı doktorumuz, rahatlamış şekilde telefonu kapattım.
İştar anons edildi,doktorun huzuruna çıktık.Doktorumuz orta yaşlı olmasına rağmen sanki stajını daha yeni tamamlamış gibi görünen bir Paki teyze..İştar'ın muayenesinden ziyade bilgilerini kayıt etmekle daha fazla vakit geçirdi, çocuğun ağzını açıp boğazına bakamadı,tahta spatulayı fazla sokunca çocuğu kusturdu sonra da " hmm bu bir viral enfeksiyon, kendi kendine geçecektir.Zaten antibiyoktik kullanıyormuşsunuz, Parasetamol-Ibufen ikilisine devam" dedi.
Hastaneden çıkmadan gişedeki görevliye " bi borcumuz var mı ağam" diye sorduk, yokmuş, beleşmiş.
Allah beterinden korusun tabi ama şu anda İştar UK Healthcare System'a resmen kayıtlı.Bizim durumumuz benim paniklemem hariç çok da acil bir şey değildi ama umarım böyle olduğu için bu kadar uzun beklemişizdir..
5 Nisan-Eve Dönüş
İlaç destekleriyle ateşi iyice kontrol altına aldığımız için önceki günlerdeki sıkıntıları yaşamadan, sabah Natural History Museum'a gidip güzelce bir gezdik.Özellikle çocuğunuz 6 yaş ve üzeriyse şiddetle tavsiye ederim, harika bir yer.Oradan valizle beraber hava alanına gittik ve dönüş uçağına bindik. İştar'ın keyfi artmış,ateşi bir hayli azalmıştı. İzmir'de yaşadığımız için İstanbul aktarmalı her uçuşta olduğu gibi 4 saat sürecek iş, yarım gününü alıyor insanın. Gece 1:30 İzmir uçağına binmek için hava alanında beklerken şaka gibi bir şey oldu.Uçak dahil hiç bir yerde hiç bir şey yemeyen İştar hanım, 3 kase düğün çorbası ve sayısız salatalık,havuç vs yedi .4 gündür zar zor kaka yapan çocuğun bağırsakları memleket topraklarına gelince mesaisine başladı ve İzmir'e vardığımızda İştar'ın hastalığından eser bile yoktu.Ertesi gün pür neşe okuluna gitti, bize de hiç bir şey anlamadığımız böyle bir Londra seyahatı anısı kaldı geriye..
İştar hala Cha Cha diye sayıklıyor,anne İngiltereye gidelim diyor..Ne mutlu böyle güzel anıları biriktirebilmiş olması..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)