30 Eylül 2013 Pazartesi

14 Aylık Bebek Tam Zamanlı Anaokuluna Gider mi?

Valla olur mu olmaz mı bilmiyorum. İnternette araştırıyorum herkes farklı bir şeyler söylüyor, ki bu yaş grubunda çok da görülen bir şey değil galiba bu iş.Konuyla ilgili fikir beyan eden de pek yok.Bu dönemde insanların sorunları daha çok diş çıkardı, yemiyor,uyumuyor vs  üzerine galiba.
Esasen  anaokulu derken derdim şu benim: istiyorum ki İştar gündüzleri ben işteyken saati saatine ne yaptığının belli olduğu,olayın pedagojik boyutunun da dikkate alındığı bir plan program çerçevesinde vakit geçirsin ve keyif alacağı yeni şeyler öğrensin,uygulasın.
Örneğin her gün belli saatlerde sadece renkleri öğrensin.Bunu iyice pekiştirince  yine her gün lego oynama saatleri olsun ve diğer oyuncak yığınları kaldırılarak sırf lego oynasın yada inceden inceye İngilizce kelimeler de öğrensin.Misal, artık "süt" demeyi öğrendi ya, "milk" de çıkıversin aradan.
Bir uzman eşliğinde resim yapmaya başlasın.Zaten o kendinden mürekkepli silinebilen tahta sürekli elinde.İşte o olayı renkliye çevirsin ve o uzman kişi renkli boyanın yenecek  bir şey olmadığını öğretsin ona.
Evde muhafaza edemeyeceğimiz büyüklükte yada alengirlikte oyuncaklarla da oynayabilsin.Kendine kendine çıkıp kafa göz yarar mı endişesi olmadan yine kendi kendine kayabileceği bir kaydırak olsun mesela.Sıkılana kadar in-çık-kay yapsın.Sitenin parkında da var elbet kaydırak ama bilmem kaç metre yüksekten bir şey olur mu korkusuyla ya ben de onunla birlikte kayıyorum yada hooop diyip 11 kiloluk İştar'ı kaydırağın başından sonuna biz kaydırıyoruz.
Yaşıtları da olsun beraberinde. Elbette birlikte oynamayacaklar çünkü bunun için daha çok küçükler ama en azından kendi yaşıtlarının yanında birbirlerinden pozitif şeyler kapsınlar. Yürüyemeyen yürüsün,konuşamayan konuşsun,İştar gibi her şeyi ağzına atan o işten vazgeçsin vs..
Uyku saati bakıcının ,anneannenin insiyatifinde olmaktan çıksın, atıyorum en geç 12:30 -13:00 civarı İştar hanım uyuyacağını bilsin, hatta esnemeye başlasın saati yaklaşınca inceden inceye.
Maalesef Türkiye'de ( en azından yaşadığım şehirde) tam zamanlı ana okullarının çoğu bir kere bezi bırakmalısın diyor, bezli kabul eden pek az okul var.E bez denilen olay da en erken 2,5-3 yaşında bırakıldığı için otomatikman çocuğun ana okuluna başlama yaşı 3 e yükseliyor.
İştar yaş grubu için "oyun grubu" diye bir şey var ama onda da benim hayal ettiğim düzenek yok.5-6 tane benzer yaş grubunda bebe,  haftanın 2-3 günü, günde 2 saat bir odada bir araya getirilip, yanlarında bakıcı yada aileden birisinin gözetiminde yan yana oyun oynuyorlar.Anladığım kadarıyla oyuncaklar da herkesin evinde olan şeylerden. Henüz başka bir alternatifim olmadığı için bu opsiyonu  bakıcısının İştar'ı  yürüyerek götürebileceği, evimiz yakınlarında bir yer bulursam deneyeceğim ama fikren açıkçası lüzumsuzmuş gibi geliyor, göreceğiz.
Diğer ülkelerde durum nasıl bilmiyorum ama Fransa'da çalışan anne için düzgün,güvenilir ve fiyatı makul  bir bakıcı bulmak zaten imkansıza yakın bir şey olduğu için doğum iznini tamamlayan anne,  devlet tarafından her mahalleye ücretsiz tahsis edilen bir kreşe ( özelleri de varmış) el kadar bebesini sabah bırakıp akşam alıyor.Bebekler tüm gün bu işin eğitimini almış uzmanlarla birlikte oluyor, gelişimleri yakından takip ediliyor.Bana söylenen her 5 bebeğe bir uzman düştüğü şeklinde.Daha çok küçükken kreşe alışan sabinin yemesi, içmesi, kakası,uykusu her şeyi düzenli hale geliyor, bi nevi reboot ediliveriyor.
Belli bir yaştan sonra da çocuk ana okuluna başlıyor, eh orada bütün gün eğlence,şamata gırla; çocuk mutlu, anne baba işteyken çocuğum tüm gün ne yapıyor diye düşünmüyor; mutlu,sen sağ ben selamet!Bebeler 3 yaşına geldiğinde de mutlaka bir spora yada başka bir hobiye (bale, müzik vs) başlatılıyor ve bir bakmışsın çocuğun o kadar aktif ki, neredeyse sana randevu verecek de öyle görüşeceksiniz.
İşte böyle böyle büyüyen çocukların ileride depresif,mutsuz,dedikoducu,asosyal,bilgisayar bağımlısı,kötü alışkanlıkları olan gençlere dönüşeceğini hiç ama hiç sanmıyorum.Eminim ki 3 yaşında tenisle tanışan bir çocuk  7-8 yaşına geldiğinde hafta sonlarını evde bilgisayar başında oyunla geçirmek yerine açık havada tenis oynamayı tercih edecektir.Çünkü eğlence orada, hareket orada!
Hah şimdi tüm bunlar 4 aylıktan itibaren kreşe vermeyle mi oluyor derseniz, elbette değil. Erken yaşta anaokuluna başlatma fikrine son derece sıcak baksam da Türkiye'deki ana okulu standartlarını sorguluyorum. İştar'ın  3 yaşındaki kuzeni ay başında bezli de olsa ana okuluna başladı.Her hafta ama her hafta ateşlendi, olacak şey mi! Geçen yıl da oyun grubuna gidiyordu, yine sık sık hastalanıyordu.Evdeyken hastalanmayan çocuğun okula gider gitmez 3 günde ateşlenmesini ben okulun hijyen standartına, görevlillerin çocukları iyi gözlemlememesine bağlıyorum! Mecburiyetten, rahatlıktan ya da farkında olmadan hasta hasta okula gönderilen çocukları iyi teşhis edip, gerisin geri eve yollamaları şart.Çocuk dondurma yemekten hasta olmaz çünkü,mutlaka birisinden kapmıştır o mikrobu!
Velhasılı kelam, istediğim şartları sağladığını düşündüğüm bir kurum bulursam İştar'ı ciddi ciddi yollamayı düşünüyorum. Olaya şöyle bakıyorum: elalemin Fransız bebesinin bağışıklık sistemi erken mi gelişiyor da kazık kadar 3 yaşına gelmiş çocuk hala evde anasının dizinin dibinde?
Ama etraftan o kadar çok hastalık haberi alıyorum ki..Daha bu yaşına kadar 1 kaşık Calpol dışında ilaç kullanmamış İştar ilk haftasında hastalanırsa onun vicdani yükünü nasıl kaldırırım onu da bilemiyorum.Bak işte erkenden kreşe yollarsan olacağı bu demez mi insan?
Erken yaşta ( İştar kadarken) kreşe başlamış tanıdığım bir tek çocuk var (annesi Ukraynalı olduğu için o da galiba) Valla bana pek de mutlu ve uyumlu gelmedi.Bilakis,bebenin halini gördüğümde, çalışmadığı halde çocuğunu tam zamanlı ana okuluna veren anne modeline gıcık bile olmuştum.
Tabi bir de bez konusu var.İştar'ın kakasının beziyle kavuşmasıyla, altının silinip, paklanıp, kremlenip yeni bez geçirilmesi arasındaki süre maksimum 15 dakikadır - her ne kadar anneanne evinde bu sürenin daha uzun olduğunu düşünüyorsam da- Aynı özeni,aynı hijyeni kreştekiler gösterebilecekler mi bakalım? Bu sorunun cevabı da  galiba her uzmana kaç bebek düştüğü sorusuyla yakından ilgili.
Beri yandan da tüm gün evde çok kısa süreyle parkta ve içeriği bakıcısı tarafından doldurulan günler İştar'ın gelişimi için ne  derece yeterli? Yada belki de yeterlidir, daha fazlasına ihtiyacı yoktur, bilemiyorum,kararsızım.
 Her ne olursa olsun,İştar mutlu bir bebek ve en azından bunu ona sağlayabildiğim için ben de çok mutluyum.




27 Eylül 2013 Cuma

Kapat Kapağı!!?!

Evet bu İştar'ın yeni cümlesi..
Kapat kapağı aşağı, kapat kapağı yukarı gezip duruyoruz   bu sıralar. Bu cümleyi nereden  öğrenmiş olabilir noktasında annemin tahmini sürekli buzdolabının alttaki deep freezini açan İştar'a" kapat kapağı" cümlesini oldukça fazla kereler tekrar etmesiymiş.
İştar'ın kelime haznesi her geçen gün yeni bir şeyle zenginleşiyor. Artık susadığında tuuuu tuuuuu deyip bardağı gösteriyor yada canı süt çekerse süüüt süüt diyebiliyor.
Ali babanın çiftliği artık out, şu günlerde varsa yoksa Caillou.Şu theme song en favori ipad seyirliğimiz: .http://www.youtube.com/watch?v=QLbCedNKuxY
Söylenen hemen hemen her şey anlıyor anlamasına ama bazen anladığı şeyler beni bile şaşırtıyor.
"İştar şurada duran yastığı kap gel bakalım"
Yastık alınıyor.
"Şimdi onu annenin ayağının üzerine koy"
Yastık belirtilen yere konuluyor.
"Şimdi gel yat buraya, anne seni sallayacak, ee-ee yapacağız"
Kuzu kuzu gelip yatılıyor ..ama 2 dakika tabi..Hemen kalkılıyor gerisin geri.
Artık yaz sezonunu tamamen kapatmış durumdayız. Kızımla  geçirilecek Cumartesi-Pazarlar bizi bekliyor, çok heyecanlıyım! Havaların da eskisi kadar aşırı sıcak olmamasından mütevellit, bir kaç haftadır işe giderken evin anahtarını İştar' ın bakıcısına bırakıyorum.Kahvaltıdan sonra her gün 1 saat kadar parka çıkıyorlar.
Anlattığına göre İştar hanım orada da kendine arkadaşlar edinmiş, hatta diğer çocuklar arasında lakabı "afacan" mış. Bizimkinin diğerleri arasında en küçüğü olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Tabi bu durum,milletin elinden çubuk kraker kapmasına yada başka çocukların kovasıyla küreğiyle oynamasına engel değil elbette.Neyse ki, "o daha küçük henüz bilmiyor" cümlesi malına cebren ve hile ile el konulmuş çocukların anne ve bakıcıları tarafından en çok kullanılan arguman da, biz de rahat rahat istediğimizi yapabiliyoruz değil mi minişim?
Bu aralar ishal olmuşuz bakıcısının dediğine göre.Açıkçası bana öyle bir parti hiç denk gelmedi.Benim tahminim toz mamadan inek sütüne geçiş esnasında bağırsak florasal bir durumla karşı karşıya olduğumuz yönünde.Maşallah günlük süt tüketimimiz yarım litreyi geçecek.
Uyku düzenini hala rayına oturtamadık.Gece uyusa gündüz uykusunu geç uyuyor, yada vice versa. Hiç kalkmadan geceleri uyuduğunda hep beraber şampanya patlatacağız o derece hasretiz. Sanırım İştar'da kural şu: kesintisiz tüm gece uyursam o zaman erken kalkarım!
Gece uyandığında ve bir şekilde ya kendi yatağında yada bizim yatağımızda uykuya devam ettiğinde 08:30 dan önce uyanmayan çocuk, eğer hiç uyanmadan akşamdan sabaha uyumuşsa mutlaka 7 civarlarında kalkıyor.Açıkçası her aksam , ertesi sabaha belki geç kalkar ümidiyle eğer saat 22 lere kadar uyku belirtisi göstermemişse uyutmakta ısrarcı olmuyorum.Ancak İştar' ın  da bir şekilde gece en az 10 saat uyuması lazım.7 de kalktığında yeterli uykuyu almış olmuyor. Bu durumda artık düzgün bir uyku düzeni oluşturmaya karar verdim. En geç saat 22:00 de uyku için süt içimi başlamış olmalı ve hedef 22:15 civarı uyumuş olmak.Evde olduğumuz rutin her akşam için geçerli bu plan. Öbür türlü saatinde uyumasa bile, dönüş yolunda arabada uyuyacağı garanti.
Bakalım nasıl düzene sokacağız bu işi..



17 Eylül 2013 Salı

İştar Hanım 14 Aylık

1.Cümle Kurabiliyoruz
İştar'ın linguistik becerileri her geçen gün artıyor. Geçen hafta sonu yine her zamanki gibi gecenin bir yarısı uyandığında yatağında oturdu, bana döndü ve şunu dedi: "Anne bak"
Hep birlikte yemek yerken babasını gösterip yine etti kelamını: " Baba mama yiyy"
Anladığı basit  cümlelerin sayısı her geçen gün hızla artıyor. Favori şarkısı olan Ali Babanın Çiftliği'ni günde 50 defa dinlemekten mütevellit, artık ezberledi.Daha" çiftliğinde inekleri var" kısmı gelmeden möölemeye başlıyor.
Soru cevap becerimiz henüz iki cevapla sınırlı ama ben her defasında çok eğleniyorum:
" Kızım senin adın ne?"
"Cağlaaaaa"
"Annecim kaç yaşındasın?"
"Biii"

2.İştar'ı Oyalamaca
Bir şeye konsantre olma süresi hala çok kısa. Herhangi bir oyuncakla oynamaya başlayıp, ondan sıkılıp,yenisine geçmesi yaklaşık 2 dakika sürüyor.Onu oyalamak cidden çok zor.Acaba mevcut oyuncaklar mı doğru değil deyip, İkea'dan tahta bir takım yeni şeyler aldım ama yine durum değişmedi.Güzel olan şey, televizyona olan konsantrasyon süresinin de aynı şekilde kısa olması.
Ona kitap okuyun,masal anlatın filan diyorlar ya her yerde. Evdeki masal kitabımız çok hacimli bir şey olduğu için (Her Güne Bir Masal,Yapı Kredi Yayınları) marketten daha kompakt boyutlu başka bir masal kitabı edindim.Elinde sütü yada elması olduğu sakin bir anında koltukta yanıma oturtup okuyayım dedim.Daha 3.cümlemde sağa sola tırmanmaya ,benim üzerimden koltuğun diğer kenarına atlamaya başladı. E pardon da ben bu çocuğa nasıl kitap okuyacağım ki?
3.Sosyal Durum
İnsanları bir şekilde ayırt ediyor. Yeni tanıştığı insanlarla neredeyse hiç iletişim sorunu yaşamazken, daha seyrek gördüğü babaannesi,dedesi gibi kişileri deyim yerindeyse refüze ediyor.Kucaklarına gitmiyor,gitse de durmak istemiyor.Anneannesinin kucağında da son zamanlarda benzer bir refüze durum geliştirdi.
Giden kim olursa olsun, arkasından ağlıyor.Tabi bu ayrılık anksiyetesini en yoğun yaşadığı kişiler ben,babası ve bakıcısı. Babası ve bakıcısı giderken İştar'ı mutlaka başka bir şeylerle oyalıyorum ki gideni anlamasın.Ama çoğu zaman odadan fırlayıp kapıya doğru gidiyor ve henüz anlayamadığım bir dilde sorgu suale başlıyor kapıyı gösterip.
Her türlü bebek, çocuk ve hayvan sevdiği şeyler arasında.Her ne kadar henüz nasıl sevmesi gerektiğini bilmese de,paytak paytak hedefe doğru yanaşıp,Elmayraya dönüşüyor minik hanım.
4.Beslenme & Uyku
Eskisi kadar çılgın bir iştahı yok ama önüne konanı da reddetmiyor elbette.Bu aralar hamur işi ,tatlı,bisküvi favorilerimiz - e tabi ben verdiğim için favorisi, yoksa çocuk bakkala kendi gidip almıyor bunları- Nihayet toz mama işini bitirdik ve sıvı süte geçtik.Ancak sade inek sütünün yeterli besin değeri yoktur diye endişe edip,Hipp'in Organik sütlerinden başladım likit dünyasına. Tabi İştar Hanıma farketmiyor, biberona ne koysan götürüyor.
Uykularımız maalesef hala delik deşik. Ama şu an için çok dert etmiyorum çünkü tüm yazını haftanın yarısını kendi evinde kendi yatağında, yarısını Çeşme'de başka bir yatakta geçirdi.Üstelik ikimiz aynı odada uyuduk. Çeşme faslı bitip de İzmir'e kesin dönüş yaptığımız ilk 3 gün yine uyanıldı, anne baba arasına yatıldı,edildi ama 4.gün tekrar kesintisiz uyku rutinine geri dönmüştü.Üstelik eskisi gibi sabahın köründe de uyanmıyor, 8:30 genelde uyandığımız saat. Tabi bu iş en çok bana yaradı, İştar'ın ilk 9 ayını neredeyse her gün  en geç saat 7 de uyanarak geçirip, yorgunluğu tavan yapmış bünyeye çok iyi geldi doğrusu!
Şu anda da babamız yurtdışında olduğu için yine anneanne yanındayız, yani yine farklı bir ev, farklı bir oda ve aynı odada uyuyoruz. Dün gece 2 gibi uyandı, su içti, benim yanımda 1 saat kadar uyudu, sonra kendi yatağına transferinden sonra sabah 8:30 a kadar fosur fosur uyudu.
5.Taklitçilik
Valla bu mevzu ayrı bir başlık altında irdelenmeli,çünkü İştar hanım inanılmaz bir taklitçi.Gösterilen her yeni şeyi (oyuncak süpürgeyle yerleri vu vuu diye silmece, terlikle dan diyerek sinek öldürmece,oyuncak çamaşır makinasının düğmesine bip bip sesi çıkarak basmaca,yerden hanımefendiyi  kucağa alırken hopppaa diyerek kaldırmaca,biberonla rakı kadehini şerefe diye tokuşturmaca vs) bir kaç tekrarda öğreniyor ve uygulamaya geçiyor. Özellikle "hoppaaa"mız çok meşhur.
6.İnat
Evet İştar hanımın maalesef tersi de çok fena. İstediği bir şey yapılmadığında (tezgahın üzerinde duran emzik verilmediğinde)  yada keyif aldığı bir aktiviteden alıkonulduğunda (yarım saat süren banyo sefası sonucu elleri ayakları buruş buruş olduğu için küvetten çıkartmaya kalktığımızda) gösterdiği tepkiler, mızıldamaktan kendini yerden yere atıp katıla katıla ağlamaya kadar çeşitli skalalarda. Bir süre sonra sakinleşip mevzuyu unutuyor ama o anki sinir bozukluğu anne babada baki tabi..



2 Eylül 2013 Pazartesi

Olaylı Haftasonu

Perşembe akşamından atlayıp ana kız Çeşme'ye geldik. Ama artık yaz bittiği için midir nedir, etraf yavaştan ıssızlaşmaya başlamış.Sitedeki kızlar da yok olmuş. 
Tabi bu haftasonu sakin geçse de bizdeki olaylar durulmadı malum.
Varan 1:
Öyle de Krem Böyle de Krem
İştar neredeyse sektirmeden tek uyku moduna geçti ancak uyutması inanılmaz zor olmaya başladı.Her defasında neredeyse 45 dakika kucakta şarkı söyleyip gezdiriyorum,yine de uyumuyor, görevi annem devralınca iyice sersemlemiş olduğu için ona 15-20 dakika ekstra direnç gösterip bir şekilde uyuyakalıyor.Ama gündüz uykuları süper verimli.Kafayı bir vurdu mu, 3 saat ve ötesi garanti.
Tabi 4 saati aşan öğle uykularından şüphelenip bir kontrol etmek gerektiğini ise bu hafta sonu öğrendik. Merak edip usulca odasının kapısını açtığımda aşağıdaki manzarayla karşılaştım:
Yatağın ucundaki malzeme koyma standının dibinde duran Desitin krem itinayla alınmış, orasından burasından sıkılmış ve  yüze sürülen krem kategorisindeki  güneş kremi  sivrisinek koruma kremiyle kavram karmaşası yaratılmış, o da bu krem bu da krem yeaahh nollceek denmiş ve bütün surata boca edilmiş..
Neredeyse yarım saat boyunca kremi yüzünden çıkartmakla uğraştım ama gözlerinin dibine kadar gelen krem o kadar fazlaydı ki, çıkmadı.Bu arada sürekli silinmekten ovalanmaktan sağ gözü kızardı hatta biraz da gözüne krem kaçtı galiba. Akşam saatlerine doğru sağ göz iyice küçülmüştü.
Surata krem yedirmece oyunu çok eğlendirmiş olacak ki, bu defa Desitinin tadına bakmamış küçük hanım.Yoksa malum ara öğünlerde meyve yoğurt yerine alt değiştirirken başka türlü durmadığı için Desitin yiyoruz uzun zamandır.

Varan 2
Oynasın Diye Araba Anahtarını Arabanın İÇİNDEYKEN Bebeğe Veren Şapşal Adam ve Maceraları
Evet biz ona kısaca İştar'ın babası diyoruz. Pazar akşamı annemlerin evinden alacaklarımızı aldık, toplarlandık.İştar'ın Memcoş amcası ve az sonra hayatının şapşallığına imza atacak olan babası eşyaları benim arabama yüklüyorlar.Her ikisi de arabanın dışında.İştar bebek koltuğuna oturtulmuş ancak mızmızlanma belirtileri başlamış.Bu durumda yapılacak şey çocuğunun eline bir oyuncak yada olmadı emzik vermektir değil mi? Yoook, benim kocam naptı dersiniz? Çocuğun eline direkt arabanın anahtarını vermiş.Oynasın oyalansın diye! Peki benim kızım ne yaptı?
Anahtarın üstündeki kilit butonuna basarak kendini arabanın içine kilitledi!!!!
Açık pencere yok,bagaj kapalı, eşim ve kuzeni de aracın dışındalar.
Neredeyse 3 dakika boyunca camı tıklatıp şunu yapmışlar: "İştaaar bas kızım düğmeye baaas, ortadakine baas!"
Evet koskoca 40 yaşında iki adam, 13 aylık  bir bebeğin kilit tuşuna bastıktan sonra kilit açma tuşuna basarak kapıları açacağını ummuşlar yani.
Çok çok büyük şans eseri İştar o anahtarı elinden düşürmemiş üstelik de istedikleri gibi kilit aç düğmesine de basıvermiş.Fakat bastığı düğme sadece arka bagaj kapağının düğmesiymiş.Yani durum yine riskli.Benimse o anda olan biten hiç bir şeyden haberim yoktu.Evin bütün kapılarını kilitledim, çıktım, arabanın yanına geldiğimde gördüğüm manzara şöyleydi: Eşim en yakındaki kapıyı açabilmek için bagajın camından kafayı sokup tüm gövdesini arabanın içine ittirmiş.Bacakları bagaj camından sarkan bir adam yani..
Hepimiz arabaya bindik, yola çıktık.Konu bana anlatıldı, oha dedim.
Ama kalan yolu komplo teorileriyle geçirdik: ya İştar anahtarı elinden düşürseydi? 
O zaman kelebek camı kırardık/ tavanın camı kırardık/yedek anahtar getirtirdik izmirden